17 Eylül 2005 Sayı: 2005/37 (37)

  Kızıl Bayrak'tan
  Hesabı işçi sınıfı soracak!
  Başbakan ABD’ye 5. gezisinde
   Tüpraş işçisi talana karşı ayakta!
  Burjuva hukuku ve devlet terörü
  Faşist darbeciler 25 yıldır gülüyorlar...
Son gülen iyi güler!
Faşist 12 Eylül askeri darbesi protesto
edildi
Eylül karanlığını yırtacağız! Yeni Ekimler yaratacağız!
  12 Eylül tartışmalarının gösterdikleri
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler/1
  AKP sağlığa zararlıdır!
  “Okulumuzu geri istiyoruz!”
  Faşizme Karşı Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleştirildi! Yeni dönemde mücadeleyi büyütmek için ileri!
  12 Eylül sendikacılarının son marifeti... Sınıfa ihanet, Kürt halkına düşmanlık!
(Orta sayfa)
  12 Eylül’ün turnusol kağıdı: DİSK
  Ruth Tekstil işçilerinin açıklaması

  Emperyalist ordular katliamlar eşliğinde
Telafer’i yakıp yıkıyor!

  Katrina sarsmaya devam ediyor
  Almanya’da seçimler...
  12 Eylül faşizmi üzerine/2
  Yılmaz Güney anıldı
  İnkar ve imha sisteminde ısrar ile
teslimiyetin sefaleti!
  Eylem ve etkinliklerden
  Bültenlerden/ Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Almanya’daki seçimler üzerine
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Faşist darbeciler 25 yıldır gülüyorlar...

Son gülen iyi güler!

Ne demişti dönemin TİSK başkanı Halit Narin?

“Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde”!

Bu söz, görünürdeki anlamının dışında ve ötesinde, 12 Eylül'ü simgeleyen birkaç özlü sözden biridir aslında. Görünür anlamının ise gerçeklerle hiçbir ilgisinin bulunmadığını belirtmeye dahi gerek yok. Sözün gerçek anlamı –ve 12 Eylül'ü simgeleyen yanı- darbenin ana hedeflerinden birini açık seçik ortaya koyuyor olmasıdır.

Darbeyi simgeleyen bir başka “özlü” söz, “darbecibaşı ”Evren'in; “asmayalım da besleyelim mi?” sözleriydi, ki bu da, darbenin bir devrimci kuşağın kırımını hedeflediğini anlatıyordu. Nitekim böyle de oldu. Sadece idam sehpalarında değil; sokaklarda, meydanlarda, işkencehanelerde… Sadece iple, kurşunla değil daha binbir araç ve yöntemle devrimciler yokedilmeye, böylece Halit Narin'in sözcülüğünü yaptığı sınıfın korkuları ortadan kaldırılmaya çalışıldı.

12 Eylül'ü anlatmaya bu iki simgesel söz de yeterli olabilirdi, ancak hala da önemli bir eksiklik kalırdı. Onu da dışarıdan bir ses tamamladı: “Bizim oğlanlar başardı!” Amerika'dan gelen bu sesle birlikte tablo tamamlanmış, esen faşizm kasırgasının yönüyle birlikte kaynağı da ortaya çıkmıştı. Gerçi kaynak konusu öyle pek gizli-saklı da değildi, ama kendi ağızlarından ifade edilmesinin özel bir önemi vardı. Türk ordusunun Amerikancılığını, o güne dek bu denli “çarpıcı” sözlerle anlatmayı doğrusu kimse başaramamıştı. Darbecibaşı bugüne kadar her konuda konuştu, fakat kimin “oğlanı ”olduğuna ilişkin tek kelime etmedi.

25. yıldönümü vesilesiyle yapılan çeşitli açıklamalarda, burjuva çevrelerden bile, 12 Eylül hukukunun halen yürürlükte olduğundan sözedilebiliyor. Bu böyle iken, birileri çıkıp “darbeciler yargılansın” talepli etkinlikler yapmaya çalışıyorlar. Diğerleri bir yana, sadece İstanbul mitinginin yasaklanması bile “darbe hukuku” gerçekliğini anlatmaya yetiyor. Fakat darbe hukuku günün gerçekliğini yeterince anlatmaktan da uzak kalıyor. Düzenlenen ve düzenlenmekte olan yeni yasalarda yeralan yasak ve cezalar, 12 Eylül hukukunu kat kat aşan nitelikte. Ne de olsa 25 yıl süren bir rejimdir sözkonusu olan. Darbenin lağvettiği meclis ve parlamento ve burjuva partiler/siyasetçiler takımı, darbeciler tarafından reorganize edildikten sonra, ve bu yeniden düzenleme kapsamında meclise karargah kuran MGK'sıyla, ordu ‘kışlasına çekilse' ne olur, çekilmese ne olur?

25 yıldır 12 Eylül rejimi sadece hukukuyla değil, Amerikası'yla, ordusuyla fiilen yönetimdedir. İlk birkaç yılı ile sonrasında bir fark varsa eğer, ayak işlerini giderek daha fazla “sözde” sivillere gördürmeye başlamaları olabilir. Onu da defalarca terbiye operasyonlarına ihtiyaç duyarak yapıyorlar. Nöbet sırası gelen siyasiler önce Beyaz Saray'da sorgudan geçiriliyor. İş başına geçirildikten sonra da “oğlanlar”ın terbiye operasyonlarına geliyor sıra. Türkiye'nin düzeni bu. Bu düzenin politika arenasında görev talep eden her burjuva parti ve politikacı, hem sahibinin hem uşağının dayağını peşinen göze almak zorunda.

Darbenin arkasında, ABD'nin simgelediği emperyalizmin duruyor olmasının, bütün diğer nedenler yanında, emperyalist sermayenin çıkarlarıyla ilgili olduğunun en açık kanıtı, 24 Ocak Kararları'nın ancak bu darbe sayesinde tam olarak uygulanabilmiş olması. Narin'e o ünlü sözü söyleten, yani asalak burjuvazinin yüzünü güldüren asıl gerekçe de, bu kararlar sayesinde yapacakları soygunların hesabıdır. Sonrası ise biliniyor. Darbe hukuku altında alınan her ekonomik karar, her uygulama Narinler'in yüzünü daha fazla güldürmeyi hedefledi. Bu 25 yılın özellikle son 5 yılı burjuvaları keyiflendirmek açısından önceki 20 yılla kıyaslanmayacak düzeyde “yeniliklerle” doludur. Sadece yeni İş Yasası bile keyiften kırılmalarına yetecek düzeydedir.

İşçi sınıfının çok yerinde bir tanımlama ile kölelik yasası adını verdiği bu yasanın çıkarılması ve uygulanması karşısında adeta dilini yutmuş görünen sendikal ihanet çetelerinin, 12 Eylül mitingine katılmama gerekçesi olarak, sınıfı köleliğe mahkum edenlerin literatürünü seçmiş olmaları da çok anlamlıdır.

İşçi sınıfının sırtından beslenen kan emicilerin 25 yıl boyunca gülebilmesi, önemli düzeyde bu hainlerin hizmetleriyle mümkün olabilmiştir.

25 yıl gerçekten uzun bir süre. Ancak işçi sınıfı için gerçekten zorlu geçen ve giderek daha da zorlaştırılmaya çalışılan bu 25 yılın, sermaye sınıfı açısından da öyle sorunsuz geçtiğini söylemek hiç gerçekçi olmayacaktır. 24 Ocak Kararları'yla, darbe hukuku ile yetinmeyip hep daha fazla tedbir, hep daha fazla baskı ve yasak istemelerinin altında o büyük korkularının yattığı çok açıktır. Çünkü bu devrim toprağının işçi sınıfı, tüm zaaf ve zayıflıklarına rağmen, hep burjuvaların güldüğü bu 25 yıl içinde de , aralıklarla da olsa, onların kahkahalarını boğazlarına tıkamaya, korkularını depreştirmeye yolaçan çıkışlar yapmayı başarabilmiştir.

Bu topraklarda da son gülen iyi gülecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

-----------------------------------------------------------------------------------------

İstanbul'da 12 Eylül protestoları....

“Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”

12 Eylül faşist darbesinin 25. yılında miting yapmak için başvurulduğunda “olaylar çıkacak, provokasyonlar var” bahanesiyle mitingi yasaklayan Valilik, faşist darbenin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen hiçbir şeyin değişmediğini gösterdi.

Devletin yasakçı tutumunu protesto etmek için 11 Eylül günü Kadıköy İskele Meydanı'nda saat 12:30'da bir eylem yapıldı. “Darbecisiniz! Paşa paşa yargılanacaksınız!/78'liler Vakfı Girişimi” imzalı pankartın açıldığı eyleme 300 kişi katıldı. İki ananın konuşmasından sonra ertelenen mitingin basın metni okundu. Eylemde sık sık “12 Eylül yargılansın!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları atıldı.

Eylemin henüz bitmemişken, kolluk kuvvetleri biber gazı ve coplarla kitleye saldırdı. Onlarca kişinin yaralandığı eylemde 53 kişi gözaltına alındı. Kitleye saldırmakla yetinmeyen kolluk güçleri fotoğraf çekilmesini de engellemeye çalıştı.

Kızıl Bayrak/İstanbul

İstanbul/Gülsuyu...

12 Eylül faşist askeri darbesini lanetlemek için Gülensu Dinler Sokak'tan Heykel Meydanı'nda BDSP, DHP, Partizan ve Proleter Devrimci Duruş olarak ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Eylem 12 Eylül akşamı saat 19:30'da alkışlar ve sloganlarla Heykel'e kadar sürdü. Heykel'de basın metni okundu. Metinde 12 Eylül'ün yükselen kitle muhalefetini durdurmak, varolan ekonomik programları uygulamak için tertiplendiği ve 12 Eylül'ün hala katliamlar, işkenceler, gözaltılar olarak sürdüğü vurgulandı. Sloganlar ve Gündoğdu marşının okunmasıyla eylem bitirildi. Eyleme 40 kişi katıldı.

Eyleme katılımın az olmasında son dönemde Kürt halkına yönelen şovenist saldırılar ve devletin mahallemizde estirdiği terör etkili oldu. Panzerleri, akrepleri, çevik kuvvetleri ve onlarca siviliyle mahalleyi ablukaya almalarınakarşı “Katil polis Gülsuyu'ndan defol!” sloganını atarak Heykel Meydanı'nı bir kez daha kazanıldı. Polisin “dağılın” uyarısına Gündoğdu marşı gür bir şekilde söylenerek yanıt verildi. Eylemde “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Devrimi şehitleri ölümsüzdür!” sloganlar atıldı.

Gülsuyu BDSP