17 Eylül 2005 Sayı: 2005/37 (37)

  Kızıl Bayrak'tan
  Hesabı işçi sınıfı soracak!
  Başbakan ABD’ye 5. gezisinde
   Tüpraş işçisi talana karşı ayakta!
  Burjuva hukuku ve devlet terörü
  Faşist darbeciler 25 yıldır gülüyorlar...
Son gülen iyi güler!
Faşist 12 Eylül askeri darbesi protesto
edildi
Eylül karanlığını yırtacağız! Yeni Ekimler yaratacağız!
  12 Eylül tartışmalarının gösterdikleri
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler/1
  AKP sağlığa zararlıdır!
  “Okulumuzu geri istiyoruz!”
  Faşizme Karşı Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleştirildi! Yeni dönemde mücadeleyi büyütmek için ileri!
  12 Eylül sendikacılarının son marifeti... Sınıfa ihanet, Kürt halkına düşmanlık!
(Orta sayfa)
  12 Eylül’ün turnusol kağıdı: DİSK
  Ruth Tekstil işçilerinin açıklaması

  Emperyalist ordular katliamlar eşliğinde
Telafer’i yakıp yıkıyor!

  Katrina sarsmaya devam ediyor
  Almanya’da seçimler...
  12 Eylül faşizmi üzerine/2
  Yılmaz Güney anıldı
  İnkar ve imha sisteminde ısrar ile
teslimiyetin sefaleti!
  Eylem ve etkinliklerden
  Bültenlerden/ Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Almanya’daki seçimler üzerine
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Katrina sarsmaya devam ediyor

Bush yönetimi, her yıl 11 Eylül saldırılarının yıldönümünü milliyetçi bir gösteriye dönüştürüp, emperyalist saldırganlık politikasına prim topluyordu. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen dördüncü yıldönümü seremonisi ise son derece sönük geçti. Zira Bush yönetiminin saygınlığı günden güne dibe vuruyor. Irak bataklığı içinde çırpınırken Katrina kasırgasına tutulan savaş çetesi, Amerikan kamuoyu nezdinde bile önemli ölçüde teşhir oldu.

Teksas'taki 650 dönümlük arazi üzerinde kurulu şatosunda keyif sürerken, Irak'ta ölen asker annesi Cindy Sheehan'ın başlattığı eylemle sarsılan Bush, Katrina kasırgası ile serseme döndü. Kasırgadan ancak üç gün sonra, uçak penceresinden bölgeyi “teftiş” ederken medya önünde görülebildi. Mali kaynakların büyük kısmını silahlanma yarışına, işgallere, işgal ordularının donanımına harcayan Amerikan rejimi, felakete uğrayan yoksulları ölümün pençesine terkedince, Katrina kasırgasının şiddeti artarak Beyaz Saray'ı sallamaya başladı.

Yüzüstü bırakılan yoksullar pek çok sorunla boğuşurken, hayatta kalma şansı yakalayanlara hala yeterli yardım ulaştırılabilmiş değil. Yalnızca gönderilen yardımlardan kişi başına 2 bin dolarlık kredi kartı dağıtıldı. Barınma, temiz su, sağlıklıklı beslenme gibi temel gereksinimlere ulaşamayan onbinlerce “felaketzede” sokaklarda yatmaya devam ediyor. Teksas Valisinin, çok sayıda evsizin kente geldiğini belirterek şehrin daha fazla evsizi kabul edemeyeceğini söylemesi, sorunun boyutu hakkında bir fikir veriyor.

Tabii Bush yönetimi bu arada boş durmuyor. Tepeden tırnağa silahlı onbinlerce askerle felakete maruz kalan kentleri işgal etti. Örneğin New Orleans'ta polis, askerlerin desteğiyle, evlerini terketmeyi reddedenleri zorla tahliye etti. Ancak devlet evlerinden zorla atılanlara kalacak yer göstermiyor.

Yardım amacıyla gönderilen nakit parayı kabul eden Amerikan rejimi, diğer yardım önerileri konusunda bürokratik engeller çıkarıyor. Örneğin Alman hükümeti telefon şebekesi, İsveç hükümeti su temizleme tesisi kurmayı önerirken, Kanada iki kurtarma gemisi göndermeyi teklif etmişti. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan alınan habere göre, bu yardım önerilerine, federal kurumların bürokrasisine takıldığı için cevap verilmedi. İsviçre'de ise su arıtma sistemi için gerekli aletlerle doldurulmuş bir uçak Washington'dan cevap alamadığı için günlerdir bekliyor. Küba, Venezüella, İran gibi ülkelerin yardım önerileri ise, “ihtiyaç olmadığı” gerekçesiyle reddedildi.

Önerilen yardımları bir an önce yerine ulaştırmak için çaba harcamayan Bush yönetimine isyan eden New Orleans'ın siyah Belediye Başkanı Ray Nagin, televizyon ekranlarından Bush'a ve tüm Amerika'ya seslenerek; “Hey Amerikalılar, hey Beyaz Saray, tepemizde bir Boeing ile dolaşarak ya da televizyon ekranlarından boş boş bakarak olmuyor. Hani askerler nerede? Şimdi buradan tekrar ediyorum, kıçınızı kaldırın ve benim insanlarıma yardıma koşun...” diyor.

Kasırganın vurduğu şehirlerdeki tablo Bush yönetimini de ürkütüyor olmalı ki, gazetecilerin bölgede çalışmaları engelleniyor. Kanada'da yayımlanan “Toronto Star“ gazetesi muhabiri Tim Harper'le fotoğrafçısı Lucas Oleniuk, polis ile “talancı” oldukları iddia edilen kişiler arasında yaşanan çatışmaları izlerken polisin saldırısına uğradılar. Polis, kendilerini “hırsız” döverken görüntüleyen foto muhabirine saldırarak, iki fotoğraf makinesinin hafıza kartını sildi.

Başında Bush çetesine yakın isimler bulunan ABD Federal Acil Yönetim Ajansı (FEMA) da, sel basan bölgelerde kurbanları aramak için kullanılan botlara foto muhabirlerini almayı reddediyor ve ölülerin fotoğraflarının çekilmesine izin vermiyor. Bir başka gazeteci ise, polisle bölge insanları arasında çıkan silahlı çatışmayı izlerken gözaltına alındı ve kısa süre sonra bölgeyi terketmek zorunda kaldı. Bölgeye sevkedilen askerlerin bir kısmı Irak işgaline katıldığı için, “basın çalışanlarına alınacak tavır” konusunda epey deneyimliler.

Bu arada kasırgaya rağmen hayatta kalanlara karşı ırkçı saldırılar devam ediyor. Bunun başını her zaman olduğu gibi savaş şakşakçısı medya çekiyor. ABD medyası, kasırganın ardından tahliye edilebilen siyah Amerikalılar'a önce “mülteci” dedi. Ancak 10 gün sonra “tahliye edilenler” tanımını keşfedebildi. Yanısıra “yağmacı zenciler”i gün boyu ekrandan eksik etmeyen medya, ırkçı tutumunu pekiştiriyor. Yoksul siyahlara karşı alınan bu iğrenç tutumlar, Amerikan tekelleri hizmetinde yayın yapan medyanın ırkçılığı ne denli içselleştirdiğini yeniden gözler önüne serdi.

Bu arada Bush'un annesi beyaz egemen sınıfların mağdur siyahlar hakkındaki gerçek düşüncelerini ortaya koyan bir demeç verdi; Superdome Stadyumu'nu dolduran yoksul siyahları kastederek, “Bunların çoğu zaten birçok şeyden yoksun insanlardı. Bu nedenle onlar için pek bir şey farketmiyor” dedi.

Ardında bu tabloyu bırakan Katrina, 11 Eylül'den sonra dünyaya meydan okuyan savaş kundakçılarının kofluğunu ortaya koydu. O zaman, “Ya bizden yanasınız, ya teröristlerden. Hiçbiriniz vazgeçilmez değilsiniz. Yanımızda yeralmak istemiyorsanız, yolunuz açık!” diyorlardı. Üstelik bu küstah mesaj diğer emperyalist ülkelere veriliyordu. Kibirinden geçilmeyen Bush liderliğindeki bu şebeke, sadece dört yıl içinde bambaşka bir noktaya geldi. Bush yönetimine verilen destek, son kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 38'lere kadar gerilemiş durumda.

Dünyanın en tehlikeli zorbalarının bu hale gelmesinde Irak halklarının kısmi direnişinin önemli bir payı vardır. Bu da direnen halkların, dünyanın en güçlü savaş makinesinin bile hedefine ulaşmasını engelleyebileceğini bir kez daha kanıtlamıştır.

-----------------------------------------------------------------------------------------

İsrail askerleri cinayetleri itiraf ediyor

İkinci intifadanın başladığı Eylül 2000 tarihinden bu yana bine yakın Filistinli çocuk İsrail ordusundaki “keskin nişancı”lar veya “seçkin birlikler” tarafından katledildi. Yaralanıp sakat kalanların sayısı ise bilinmiyor.

Bu cinayetlerin bazıları dünya kamuoyunun gözleri önünde işlenmişti. Örneğin İsrailli bir komutan, 13 yaşındaki Filistinli bir kız çocuğunun –üstelik yaralı bir halde yerde yatarken- bedenine 20 mermiyi kameralar önünde boşaltabilmişti. Ancak İsrail devleti bu soğukkanlı katilleriyle övünür, hatta onlara madalyalar dağıtır. Zira siyonist şeflere göre İsrail askerleri “teröristlere” karşı savunma savaşı veriyor. Bu gerekçeden hareketle işgalci İsrail ordusuna da “İsrail Savunma Güçleri” adı verilir.

İsrail'de “Sessizliği Bozma” adlı örgütün başlattığı bir çalışma, siyonist İsrail devletinin kirli yüzünü açık bir şekilde ortaya seriyor. Çünkü cinayetleri anlatan Filistinliler değil, bizzat bu saldırılara katılan İsrail askerleridir.

Çalışmayı başlatan “Sessizliği Bozma” adlı örgüt, eski askerlerin ifadelerine başvurarak, cinayetlerin arka planını gözler önüne seriyor. İfade veren İsrail askerleri “önlenebilecek ölümler” olarak tanımladıkları olayları anlatıyorlar. Anlatımlar, işgalci İsrail ordusunun rutin şekilde cinayet işlediğini tartışmasız şekilde kanıtlıyor.

Bu ifadelerden birinde, “seçkin bir birlikten” Tugay komutanının “taş”ın bir “cinayet aleti” olduğunu öne sürerek askerlerine “size taş atan her çocuğu vurabilirsiniz” dediği kaydediliyor.

Başka bir asker ise, İsrail askerlerine atmak üzere yerden taş toplayan Filistinli bir çocuğun öldürüldüğünü, daha sonra askerlerin “ölümcül olmayan silahlarının bulunmadığı ve taş atan çocuklar karşısında ne yapacaklarına dair net bir emir verilmediği” gibi gerekçeler öne sürdüklerini anlatıyor.

“Sessizliği Bozma” adlı örgütün Başkanı Avichai Sharon, taş atan çocuklara karşı önce uyarı ateşi açma emri verildiği, daha sonra ise “kedi fare oyunu”na dönülerek çocukların bacaklarına ateş etmelerinin söylendiğini belirtti. Sharon, daha önce komutanlarından, ölüm tehlikesine karşı plastik mermi ve gözyaşartıcı gaz istediklerini, ancak üstlerinin kendilerine gerçek mermiden başka bir şey vermediğini belirtiyor.

Katledilen çocukların “ağrı suçu” topraklarını işgal eden askerlere taş atmaktan ibaret!

Eski askerlerin ifadeleri kamuoyuna yansıyınca, siyonist hükümet 17 olay hakkında dava açmak durumunda kaldı. Bu davalar sonucunda, katil İsrail askerlerinin ciddi bir mahkumiyet alması beklenmiyor elbette. Yine de bu ifadeler ırkçı-siyonist rejimin kanlı/kirli niteliğini ortaya koymaya yetiyor.