17 Eylül 2005 Sayı: 2005/37 (37)

  Kızıl Bayrak'tan
  Hesabı işçi sınıfı soracak!
  Başbakan ABD’ye 5. gezisinde
   Tüpraş işçisi talana karşı ayakta!
  Burjuva hukuku ve devlet terörü
  Faşist darbeciler 25 yıldır gülüyorlar...
Son gülen iyi güler!
Faşist 12 Eylül askeri darbesi protesto
edildi
Eylül karanlığını yırtacağız! Yeni Ekimler yaratacağız!
  12 Eylül tartışmalarının gösterdikleri
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler/1
  AKP sağlığa zararlıdır!
  “Okulumuzu geri istiyoruz!”
  Faşizme Karşı Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleştirildi! Yeni dönemde mücadeleyi büyütmek için ileri!
  12 Eylül sendikacılarının son marifeti... Sınıfa ihanet, Kürt halkına düşmanlık!
(Orta sayfa)
  12 Eylül’ün turnusol kağıdı: DİSK
  Ruth Tekstil işçilerinin açıklaması

  Emperyalist ordular katliamlar eşliğinde
Telafer’i yakıp yıkıyor!

  Katrina sarsmaya devam ediyor
  Almanya’da seçimler...
  12 Eylül faşizmi üzerine/2
  Yılmaz Güney anıldı
  İnkar ve imha sisteminde ısrar ile
teslimiyetin sefaleti!
  Eylem ve etkinliklerden
  Bültenlerden/ Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Almanya’daki seçimler üzerine
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

SSK hastanelerini talan eden AKP hükümeti, cincileri ve üfürükçüleri hastanelere doldurmaya hazırlanıyor...

AKP sağlığa zararlıdır!

SSK hastanelerinin özelleştirilip talan edilmesinin ardından bir eziyet yerine dönen hastanelerde yaşanan sorunların ardı arkası kesilmiyor. Hastaneleri serbest piyasaya açıp uzman doktor ve deneyimli personeli dağıtan, ardından kendi adamlarını yerleştiren Sağlık Bakanlığı her gün yeni bir icraatla karşımıza çıkıyor. Önce hastanelerin bünyesinde “mescitlerin” açılacağını, vatandaşın bu “insani” ihtiyacını karşılamayan doktorların işine son verileceği, polikliniklerin ise kapatılacağını söyleyen Sağlık Bakanı Recep Akdağ, şimdilerde yeni bir buluşla yine karşımızda. Bakan Akdağ geçenlerde yaptığı açıklamada, bakanlığı bünyesinde dini inancın ve bitkisel yöntemlerin tedavilerde kullanılabilmesi için bir Danışma Kurulu'nun oluşturulduğunu belirtti.

Kanser konusunda dualar ve bitkisel tedavi yöntemlerinin bilimsel olarak araştırılması için oluşturulduğu söylenen Danışma Kurulu, tedaviye yardımcı metod olarak dualardan yararlanılması için araştırma yaparak bu yöntemlerin tıp fakültelerinde tartışılmasını sağlayacakmış. Ulusal Kanser Danışma Kurulu adındaki bu kurul, 20 civarında üyeden oluşuyor. Eğitim hastaneleri, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, mesleki kuruluşlar ve Sağlık Bakanlığı'nın alt birimleri bu kurulda temsil ediliyor.

Anlaşılan, insanların bilinçsizlikten, daha çok da çaresizlikten, zaten başvurduğu dini ve bitkisel tedavi yöntemlerini Sağlık Bakanlığı daha sistemli hale getirmek amacında. Nitekim Akdağ da yaptığı açıklamada “Kurulun bu çalışmalarından sonra bu yöntemlerin artık daha yararlı bir şekilde kullanmasının mümkün olabileceği”ne dikkat çekiyor.

Halkı birden değil yavaş yavaş yolun

Sağlık Bakanlığı cephesinde bunlar yaşanırken, 14 Ağustos'ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan temeli ‘89'da atılan ve 15 yılda tamamlanan Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas ve Eğitim Araştırma Hastanesi'nin açılışını yapmıştı. Erdoğan'ın burada yaptığı konuşmada icraatlarının ürünü olan tüm sorunlarda başkalarını suçlayıp durdu. Bazı özel hastanelerin hastalara fahiş faturalar çıkardığından yakınarak, hastanelerde rehin hasta bırakılmayacağına, özel hastanelerin vatandaşı yolunacak kaz olarak göremeyeceklerine ilişkin söylev verdi.

Erdoğan, hastanelerin Sağlık Bakanlığı'na devredilerek tek elden yönetilmesinin “reform” niteliğinde olduğunu vurgulayarak; yataklar boş duracağına “sürümden kazanın” diyerek özel sektör temsilcileriyle anlaşıp SSK'lıya özel hastanelerin kapılarını açtıklarını, tüm hastanelerin acillerinde “hiçbir hastaya hiçbir evrak sorulamaz” kaydı getirdiklerini, aile hekimliği uygulamasını 2007 yılına kadar tüm Türkiye'de uygulamaya başlayacaklarını söyledi. Ayrıca Erdoğan, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devrinden sonra muayene ve tedavi olan hasta sayısının bir anda katlanarak artmasını, hükümetinin başarısına bir gösterge olarak sundu.

Evet SSK hastanelerinin devrinden sonra muayene ve tedavi olan hasta sayısında bir artış olduğu gerçektir. Fakat bunu bir başarı olarak sunmak, ancak Erdoğan gibi bir tüccarın işi olabilir. Örneğin SSK hastaneleriyle birleşmeden önce, Şişli Etfal Hastanesi'nde günde 1500-2000 hastaya bakılıyordu. Devir işleminden sonra günlük hasta sayısı 4600-5200, yani yaklaşık üç katına çıktı. Hasta sayısında büyük artış olmasına karşın doktor, sağlık personeli ve yatak sayısında bir artış yok! Yoğunluk nedeniyle hastaların bir günde muayene olma olanakları olmadığı gibi, doktorların sağlıklı bir teşhis ve tedavi yapma olanakları da haliyle mümkün olamıyor.

Sorunların daha da artmasından bağımsız olarak bu yığılmaların temel nedeni, baştan beri vurguladığımız gibi ilçelerdeki dispanserlerin ve sağlık ocaklarının kapatılmasıyla hastaların belli hastanelere yönlendirilmesinden dolayıdır. Peki Erdoğan bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Hastaları özel hastanelerin kucağına atan kendileri değilmiş gibi başkalarını suçlaması, ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

Hani hastanelerdeki kuyruk işkencesi bitecekti? Hani SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve diğer sağlık sigorta sistemleri bu yolla yükümlülüklerinden kurtulup daha ucuza hizmet vereceklerdi? Hani özel hastaneler ücretsiz hizmet vereceklerdi? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, fakat AKP'nin mumu baştan sönmüş durumda.

Şimdi hangi hastaneye giderse gitsin birden fazla sağlık işlemi yapmak zorunda bırakılan hastalar, tekrar tekrar sonu gelmez kuyruklara sokularak işkence görmekten beter hale getiriliyor. Ya personel yoktur, ya da gereken bakım ve onarım için bütçe ayrılmamıştır. Hasta, hiç kimseden adam akıllı bilgi alamıyor. Tedavileri süresince hastalardan zırt pırt emar, tomografi ya da kemik erimesi röntgenleri isteniyor. Acil hastalara dahi aylar sonrasına gün veriliyor. Bu durumda da hastalar ya aylar sonrasını bekleyecek, ya da anlaşmalı yerlerden farkını ödeyerek hizmet sayın almak zorunda kalacaktır.

Buralarda da serbest piyasa ekonomisi kuralları hakim. Fark ücreti konusunda devlet baştan özel hastaneleri serbest bırakmıştı. Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu da “Genel Sağlık Sigortası çıkana kadar özel hastanelerin istediği kadar katkı payı isteyebileceğini” açıktan bildirmişti. Özel hastanelerdeki muayene farkı her hastanenin koparabildiği kadar 15 milyondan 60 milyona kadar çıkıyor. Üstelik bu sadece muayene. Ameliyatlarda bu fark katlanarak artıyor.

Genel Sağlık Sigortası'nın yasalaşmasıyla birlikte uygulamaya girecek olan aile hekimliği sistemi ise, birinci basamak sağlık hizmetlerinin tamamen piyasaya sürülmesi, emekçilerin sağlık hizmetini satın almak zorunda bırakılması, parası olmayanın sağlık hizmetinden yararlanamaması anlamına geliyor. Dünya Bankası'nın dayatmasıyla gündeme getirilen bu sistemle birlikte sağlık çalışanlarının da sosyal hakları gaspediliyor. Sağlık Bakanlığı, pilot il seçilen Düzce'de iflas eden aile hekimliğini seçmedikleri takdirde hekimleri il dışına sürülmekle tehdit ediyor.

Aslında bütün bunlar özelleştirme ve talanın birer yansımasıdır. Hastanelerde bunlar yaşanırken AKP hükümeti cincileri, üfürükçüleri hastanelere doldurmaya hazırlanmakta, sağlık sorunlarını bu yolla çözmeyi düşünmektedir. Sağlığa ayrılacak bütçeyi bir kara delik olarak gören AKP hükümeti, diyanete, silahlanmaya, patronlara kesenin ağzını sonuna kadar açmaktadır. Sağlıkçıların şiarlaştırdığı gibi “AKP sağlığa zararlıdır!”. AKP'den ve uşaklığını yaptığı sermaye düzeninin enfeksiyonundan kurtulmadan da sağlığımız düzelmeyecektir.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Bornova Belediyesi işçileri eylemde

Bornova Belediyesi'nin temizlik işlerini yürüten 252 belediye işçisi Bornova Belediyesi tarafından işbaşı yaptırılmayınca eyleme geçti. Bornova Belediyesi'nde taşeron çalışan işçiler taşeron firmanın süresinin bitmesi nedeniyle, Üniversite Yaz Oyunları bahane edilerek Valilik tarafından özel bir kararla 1 Temmuz-1 Ekim tarihlerinde üç ay boyunca vizeli çalışmaya başladılar. Bu dönemde Belediye-İş 6 No'lu Şube üyesi işçilerin, henüz vizeleri dolmadan iş akitleri feshedilerek işlerine son verildi. İşçilerin bağlı bulundukları taşeron firma ise Belediye'yle yeni bir sözleşme imzalayıp yeni işçiler almaya başladı. İşten atılanlar arasında 8-10 yıllık işçiler bulunduğu, asıl amacın sendikasızlaştırma olduğu söyleniyor.

Halen Bornova'da çöpler toplanmıyor ve işlerine son verilen işçiler, yeni alınanlarla konuşarak işçi alımını engellemeye çalışıyorlar. Sabahları Pınarbaşı'ndaki şantiyede buluşup buradan Bornova Belediyesi önüne yürüyen işçiler mücadeleye devam edeceklerini belirtiyorlar.

Kızıl Bayrak/İzmir