17 Eylül 2005 Sayı: 2005/37 (37)

  Kızıl Bayrak'tan
  Hesabı işçi sınıfı soracak!
  Başbakan ABD’ye 5. gezisinde
   Tüpraş işçisi talana karşı ayakta!
  Burjuva hukuku ve devlet terörü
  Faşist darbeciler 25 yıldır gülüyorlar...
Son gülen iyi güler!
Faşist 12 Eylül askeri darbesi protesto
edildi
Eylül karanlığını yırtacağız! Yeni Ekimler yaratacağız!
  12 Eylül tartışmalarının gösterdikleri
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler/1
  AKP sağlığa zararlıdır!
  “Okulumuzu geri istiyoruz!”
  Faşizme Karşı Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleştirildi! Yeni dönemde mücadeleyi büyütmek için ileri!
  12 Eylül sendikacılarının son marifeti... Sınıfa ihanet, Kürt halkına düşmanlık!
(Orta sayfa)
  12 Eylül’ün turnusol kağıdı: DİSK
  Ruth Tekstil işçilerinin açıklaması

  Emperyalist ordular katliamlar eşliğinde
Telafer’i yakıp yıkıyor!

  Katrina sarsmaya devam ediyor
  Almanya’da seçimler...
  12 Eylül faşizmi üzerine/2
  Yılmaz Güney anıldı
  İnkar ve imha sisteminde ısrar ile
teslimiyetin sefaleti!
  Eylem ve etkinliklerden
  Bültenlerden/ Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Almanya’daki seçimler üzerine
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ruth Tekstil işçilerinin açıklaması...

Avrupalı, Türkiyeli... Patronların hepsi aynı gemide!

Bizler 64 tekstil işçiyiz. Ruth Tekstil Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti.'nde çalışmaktayken 18 Ağustos 2005 tarihinde, 20 aylık fazla mesai ücretlerimiz, maaşımız, vergi iadelerimiz, tazminatlarımız ödenmeden, patronların bilindik bir oyunuyla kendimizi kapının önünde bulduk. Bizlerin başına gelen aslında tekstil sektöründe çok sık karşılaşılan bir durum. Ancak bu defa alacaklarımızı patrona bırakıp gitmeye niyetimiz yok. Öncelikle başımıza gelenleri anlatmak istiyoruz.

Birçoğumuz 2 yıldır bu şirkette çalışıyorduk. Patronumuz Ruth Maria Messner bizlerin yarısından çoğunun sigortasını hiç yapmadı ya da bir yıl sonra yaptı. Aramızda 13-14 yaşında çocuk işçiler var. Uğradığımız hakaretlerin haddi hesabı yoktu. Sürekli bizleri aşağılayan konuşmalar yapmaktaydı. Haftanın beş günü sabah 08:30'dan akşam 19:00'a kadar normal mesai olarak çalışıyor, bunun da en az 3-4 günü gece 24:00'e ya da 01:00'e kadar fazla mesai yapıyorduk. Siparişleri yetiştirmek için sık sık sabahladığımız da oldu. Fazla mesai ücretlerini bugün vereceğim, yarın vereceğim deyip aydan aya bizi salladı. Fazla mesai ücretlerimizi talep edince patronumuz bizi tehdit ediyordu; “fazla mesaiye kalmayana, maaşlarını vermem , hiçbir şey vermem, istediğiniz yere gidin” diyordu. İşten çıkarttıklarına ücret ve diğer haklarını ödemiyor yada parça parça dalga geçer gibi ödeme yapmayı teklif ediyor, “beğenmezseniz mahkemeye verin” diyordu. Fazla mesai ücretlerimiz 20 ay boyunca hiç ödenmedi. Son 7 ay içinde ise maaşların ödenmesinde gecikmeler başladı. Ayın 5'inde ödeyeceği maaşları ayın 25'inde üstelik taksit taksit ödüyordu.

Bayan Ruth, “param yok, ödeme yapamam” diyordu, ancak sürekli sipariş geliyor ve bizi de sürekli fazla mesai yapmaya zorluyordu. Aslında bizim üstümüzden kazandıklarıyla sürekli kumaş alıyordu. İşten atılmadan 10-15 gün önce Kayke Boya Kimya San. ve Tic. Ltd. Şti.'nden gelen iki kişi, işyerini devraldıklarını ve artık işleri kendilerinin yürüteceğini söylediler. Ancak bizim birikmiş alacaklarımızdan Kayke Firmasının sorumlu olmayacağını, bunun için de Bayan Ruth'a gitmemiz gerektiğini söylediler. Bayan Ruth ise bu günlerde hiçbir açıklama yapmadı ve bizi oyalamaya çalıştı. İşyerindeki makine ve kumaşları geceleri bir yerlere taşıyordu. Bunun üzerine üç gün işyerinde gece gündüz nöbet tuttuk. Bizler nöbetteyken iki arkadaşımızı şikayette etti, evraklarını çalmakla suçladı. İki arkadaşımızın ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Bu arada Bayan Ruth, kendisine hiçbir alacağımız kalmadığına dair ibraname verirsek maaş ödeyeceğini söyledi, “yoksa hiçbir şey vermem” dedi. Ayrıca, birikmiş fazla mesai ücretlerimize karşılık 2006 yılının Temmuz-Ağustos aylarına varan senetler vermeyi teklif etti. Eğer “bunları yapmazsanız, hiçbir şey vermem, siz de hiçbir şey alamazsınız” diye bizleri tehdit etti. Bizler de Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na Bayan Ruth aleyhine, bizi tehdit ettiği, haklarımızı vermediği, hakaret ettiği ve arkadaşlarımıza iftira ettiği için suç duyurusunda bulunduk.

Bu olayların yaşandığı gece işyerindeki tüm makine ve kumaşları kaçırdı. Birkaç arkadaşımız makinelerin yüklendiği kamyonu takip ederek, nereye taşındığını tespit etti. Makinelerin taşındığı işyerinde, Kayke Firmasındaki iki kişi işleri yürütüyordu. Kumaşlar da Kayke Firmasının depolarına taşınmıştı ve kesimler de burada yapılmaktaydı. Bizler de bu işyeri önünde basın açıklaması yaptık.

Basın açıklaması yapmamız üzerine, Kayke Firmasının sahibi bize yardımcı olan avukatı arayarak, kendi firmasının bu işin içinde olmadığını söyledi. Ancak, bu firmadan gelen iki kişi yeni kurulan atölyeyi işletiyor, kumaşlar Kayke Firmasının depolarında duruyor ve kesimler yine Kayke Firmasında yapılıyordu. Bizler bu işin peşini bırakmayacağımızı söyleyince, Kayke Firması sahibi Bayan Ruth'la bizi görüştüreceğini söyledi. Aynı gün Bayan Ruth bizi arayarak görüşeceğini bildirdi. Ve bizim kendi aramızdan seçtiğimiz 5 kişilik komite, Teksif Sendikasından bir sendikacı ve avukat arkadaşımız Bayan Ruth'la görüşme yaptı. Bayan Ruth bize bir ödeme yapamayacağını söyledi, ancak en erken Kasım ayında ve taksitle belki ödeme yaparım dedi. Görüşme sonrasında, bir ödeme planı çıkarmak için tekrar bir araya gelmeyi kararlaştırdık. Ancak, Bayan Ruth sürekli bahaneler uydurarak görüşmeden kaçtı ve telefonları yüzümüze kapadı. Yani bizden kaçmaya çalışıyor. Bayan Ruth da diğer patronlar da bizim birçok hakkımızı bilmemizden, bilsek dahi bu hakları kullanamamızdan yararlanıyor. Yasaların çoğu onların lehine. Bizim maddi imkanlarımız mahkeme masraflarına da çoğu kez yetmiyor. Hadi yetti diyelim. Bir dava en az 2 yıl sürüyor. 2 yıl sonra Bayan Ruth'u bulsak bile, ortada Ruth Tekstil Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. diye bir şey olmadığında hiçbir şey yapamıyoruz. Çünkü, şirketin içinde hiçbir şey kalmamış durumda . Bayan Ruth tüm bunları bildiği için bizimle dalga geçer gibi gidin istediğiniz yere başvurun diyordu. Ancak, Bayan Ruth aslında tüm patronların bildiği bir şeyi kullanıyordu, yani işsizlik. Tek tek hepimiz işsiz kalmaktan korktuğumuz için sesimizi çıkartamıyorduk.

Ama hepimiz bir anda kendimizi bir oyunun içinde bulunca ve artık kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayınca birlik olduk. Bizler, geç de olsa ne yapacağımızı öğrendik. Aramızdan bir işçi arkadaşımızın sendika üyesi bir akrabası vasıtasıyla sendikacılarla tanıştık. Önce durumumuzun ne olduğunu, neler yapabileceğimizi, yasal haklarımızın neler olduğunu, nerelere başvuracağımızı öğrendik. Ama, önce birlik olduk. Bunların hepsinin sadece ve sadece biz işçilerin birlik ve mücadelesiyle yapılabileceğini öğrendik ve öğreniyoruz. Tüm bu yaşadıklarımızı ve mücadelemizi her yere duyurmaya çalışıyoruz. Bayan Ruth'un ihracat yaptığı Almanya'daki Ringella, Ascafa ve Charmor Firmalarına birer mektup yazdık. Ayrıca, mücadelemizi, hem Almanya'daki, hem de Türkiye'deki işçi sendikalarına ve ulaşabildiğimiz tüm işçilere duyurmak istiyoruz. Daha önce başka işçilerin mücadelelerine duyarsız kalıyorduk, çoğu zaman, bunlardan haberimiz dahi olmuyordu. Ancak biz de kendi ekmek kavgamızı verirken, bizim yaşadıklarımızın her gün her yerde yaşandığını görmeye başladık. En basitinden Bakırköy'de toplandığımız bir gün, sendikaya üye oldukları için Coca Cola tarafından işten atılmış işçilerin imza kampanyasına hepimiz heyecanla katıldık ve onlara desteklerimiz sunduk. Gördük ki, bu mücadeleyi sadece biz vermiyorduk, sadece ücretlerini alamadan kapının önüne konulan, üç kuruşa, sigortasız, aşırı çalıştırılan da biz değildik.

Bizler yaşayarak öğrendik ki, ister Alman olsun, ister Avusturyalı (Bayan Ruth Avusturya'lı), isterse de Türk olsun, patronların hepsi aynıdır ve hepsinin tek bir amacı vardır, hep daha çok kâr elde etmek. Patronun, Türk'ü, Kürt'ü, Alman'ı, İngiliz'i, Arap'ı, Rus'u yoktur. Patron her yerde patron. Bizler, bir şey daha öğrendik ki, biz işçilerin çıkarları birdir. Biz işçiler nerede çalışırsak çalışalım, hangi ülkede olursak olalım aynı sorunları yaşıyoruz ve ancak birlik olup mücadele ettiğimiz sürece haklarımızı alabiliriz.

Mücadelemizi her yerde duyurmaya ve diğer işçi arkadaşları mücadelemize destek olmaya çağırıyoruz. Mahkeme masraflarını karşılama gücümüz olmadığı için Adli Yardım'a başvurduk. Hem yasal yollardan hem de her türlü fiili meşru hak mücadelemizi alacaklarımızı son kuruşuna dek alana kadar devam ettireceğimizi, özellikle patronumuz Bayan Ruth ve diğer patronlara duyururuz. Artık, patronlara bir damla terimizi dahi hediye etmeyeceğiz. Her nerede olursa olsun birlik olup mücadele eden tüm işçilere selam ederiz.

Ruth Tekstil işçileri

-----------------------------------------------------------------------------------------

ABD mahkemeleri emperyalist saldırganlığın hizmetinde

Bush başkanlığındaki Amerikan rejimi, Afganistan işgalinden bu yana, “terör zanlıları” oldukları gerekçesiyle binlerce kişiyi toplama kamplarına kapattı. “Düşman savaşçı” sıfatı yakıştırılan bu esirler, her türlü savunma hakkından mahrum bırakılarak keyfi bir şekilde, üstelik işkence altında yıllarca tutulabiliyor. Gizli inşa edilen kamplarda neler olup bittiğini dünya kamuoyu henüz bilmiyor ama Guantanamo Üssü'nde devam eden vahşi işkenceler defalarca belgelendi. Bilinen bir toplama kampında bu kadar pervasız olan ABD rejiminin, gizli kamplarda tutsakları ne tür muamelelere tabi tuttuğunu tahmin etmek güç değil. Guantanamo Üssü'ndeki tutsakların başlattıkları açlık grevi ise beşinci haftasını geride bıraktı. Esirler, insanlık dışı muamele ve Kuran'a saygısızlık nedeniyle gittikleri grevde, şartlar düzelmezse sonuna kadar direneceklerini belirtiyorlar.

Bu zihniyet sadece neo-faşist çete tarafından savunulmuyor. “Amerikan demokrasisi”nin simgeleri olan mahkemelerden de bu uygulamaya destek geldi. Virginia temyiz mahkemesi, haydutbaşı Bush'un “düşman savaşçı” olarak yakalanan ABD vatandaşlarını haklarında suçlama veya tutuklama kararı olmadan süresiz gözaltında tutma hakkı olduğuna hükmetti. Karar, 2002'de Kaide militanı olmak ve “kirli bomba” adlı radyoaktif patlayıcı ile saldırı planlamak gerekçesiyle tutuklanan ABD vatandaşı Jose Padilla'nın davasında alındı.

Mahkemenin bu kararına göre, rejim muhaliflerini süresiz şekilde işkence altında tutmak için onlara “düşman savaşçı” sıfatını yakıştırmak yeterli olacak. Böylece rejimin etkisizleştirmek istediği ABD vatandaşları da, Guantanamo Üssü'ndeki esirlerle aynı muameleye tabi tutulabilecek. Virginia mahkemesinin aldığı karar, “burjuva demokrasisi”nin evrildiği istikameti göstermesi açısından çarpıcıdır.