18 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/03

  Kızıl Bayrak'tan
   Ablukayı parçalamak için direnişi büyütelim!
  İstanbul’dan Eskişehir’e Ankara yürüyüşü...
SSGSS saldırısını püskürtmek ve “Herkese sağlık, güvenli gelecek” için grev!..
Sermayenin sendikalardaki “iyi çocuklar”ı
iş başında!
Sendikal bürokrasiye
büyük öfke!
Sınıf hareketinin gelişimi önündeki engeller ve çıkış noktaları
  Emperyalist/kapitalist ‘medeniyet’ler buluştu...
  Devletin emekçilerle yeni sınavı: Paralı üniversite...
Yüksel Akkaya
  İşçi ve emekçi hareketinden....
  Avrasya iç savaş coğrafyasına dönüşüyor...
Pakistan: Balkanlaşma dalgası yayılıyor
Volkan Yaraşır
  Haydutbaşı’nın uğursuz Ortadoğu gezisi sona erdi…
  Uşağa aşağılayıcı muamele…
  Üniversite–sermaye işbirliğinde
girilecek yeni aşama!
  2007’nin Hrant Dink penceresinden bir dökümüdür…
  Kapitalizmde kadın ve kadın emeği
  Emekçi kadınların sesi 17 Şubat’ta Çiğli’deki kurultayda buluşacak!
  Dağıtım engeli basın özgürlüğünün engellenmesidir...
  Liberal solun Gregor Samsa’sı: Baskın Oran
S. Kızılırmak
 yök Alevilere düşen yol Pir Sultanlar’ın yoludur!
  Alevilik ve cumhuriyet...
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

SSGSS saldırısına karşı emekçiler ayakta, sokakta!..

Mücadeleyi daha da büyütmek için görev başına! 

Sağlık ve sigorta haklarının gaspını düzenleyen yeni saldırı yasasına karşı tepkiler giderek güçleniyor. Başta İstanbul olmak üzere pek çok ilde düzenlenen basın açıklamaları, hem kitlesellik hem de işçi-emekçi katılımı açısından oldukça anlamlıydı. Daha da anlamlı olanı, bu eylemlerin devlet cephesinden gelen türlü baskı ve şiddete rağmen ve çoğunlukla fiili olarak gerçekleştirilmiş olmasıdır. Denebilir ki, sınıf ve kitle hareketi, biraz da devlet ve düzen cephesindeki baskıların ağırlaşmasıyla, yeniden ‘fiili-meşru mücadele’ hattına doğru ilerlemektedir.

İşçi ve emekçiler, fiili-meşru mücadele hattına, salt devlet ve düzene karşı mücadeleyle de yönelmiyor. Bu hat aynı zamanda sendikalara karşı veya rağmen de oluşuyor. Bilindiği gibi Türk-İş’in son dönem ihanetleri arasında asgari ücreti ve SSGSS Yasa Tasarısı’nı onaylamak bulunuyor. Aynı saldırı yasasına karşı harekete geçen kitlelerin arasında ise Türk-İş’e bağlı sendikalara üye işçiler ağırlıktadır. Tabandan gelen bu basıncın, Türk-İş ile harekete geçen kitlenin önünde yürümek zorunda hisseden İstanbul Şubeler Platformu’nun arasını açması ise yine, fiili-meşru mücadele hattının, kitleleri sendikal bürokrasinin karşısına da dikebileceğinin göstergesidir.

Saldırının püskürtülebilmesi için bu hattın pekiştirilerek korunması zorunludur. Ancak, mücadelenin halihazırdaki gücüyle bunun çok da mümkün görünmediği açıktır. Öncelikle ve mutlaka kitleselleşmesi gerekiyor. Diğer yandan, sokak eylemleri de önemli olmakla ve sürdürülmesi gerekmekle birlikte, üretimden gelen gücün kullanılması hayati önemdedir. Kamu-Sen gibi bir ‘memur’ sendikasının, 1 saatlik gibi göstermelik bir iş bırakması bile, medya kanalıyla kitlelere duyurulabilmiş, TV kanallarında yasa tasarısıyla ilgili ve aleyhte konuşmalara konu edilebilmiştir.

Hareketin yürüyüşler, mitingler, uyarı grevleriyle sürdürülmesi ve büyütülmesi gerekmektedir. Sınıf devrimcileri etkin bir çalışmayla görevlerine yüklenmeli, hareketin genişlemesi, yayılması ve radikalleşmesi için ellerinden gelenden fazlasını yapmalıdır.

Uzunca zamandır, adeta, tevekkülle karşılanan İMF-TÜSİAD-Dünya Bankası yıkım yasa ve uygulamalarına karşı, en sonunda, sınıf cephesinde bir hareketlilik sözkonusudur. Yıllardır uygulanan bu saldırı yasa ve uygulamalarıyla sersemletilmiş, yoksullaştırılmış, gözü yıldırılmış durumdaki işçi ve emekçilerin, en sonunda, üstlerine serpilen bu ölü toprağını silkeleme imkanı doğmuş bulunuyor. İşçiden esen rüzgar ne kadar güçlü olursa, üstündeki toprağı süpürüp atmak, küllenmiş durumdaki mücadele ateşini yeniden alevlendirmek o kadar kolay olacaktır.

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin genel çıkarları açısından hareketin büyütülmesi/güçlendirilmesi zorunluluğu çok açıktır. Bu mücadeleyle bu yasa tasarısı geri çektirilebilirse eğer, yeni hak kazanımları için hareketi sürdürme fikri, kitlelerin zihninde o kadar kolay yeşerir ve büyür. Kitlelerin kendi mücadelesinden öğrenmesi böyle bir olaydır.

Ancak, hareketi büyütmek/ilerletmekle yükümlü örgütlerin daha dar çıkarları açısından da bu zorunluluk aynıyla geçerlidir. Bir sendika, sınıf mücadelesinin yüksek olduğu koşullarda daha rahat, daha fazla örgütlenebilir. Yine çok iyi bilindiği gibi, devrimci örgütlerin saflarını besleyen de yükselen hareketin yetiştirdiği/bilinçlendirdiği işçi ve emekçilerdir.

Devlet ve düzen cephesinde, mücadelenin abc’si diyebileceğimiz bu basit gerçekler çok iyi bilindiği içindir ki, sınıf mücadelesinin önünü almak için olanca çaba harcanır. Sermaye düzeni bunu bir varlık-yokluk, ölüm-kalım meselesi gibi ele alır. Bunun için ordular beslenir, darbeler yapılır, yasalar çıkarılır…

Devrim cephesinde de sorun, düzen cephesindeki aynı ciddiyet ve duyarlılıkla ele alınmalı, aynı ölüm-kalım mücadelesi şeklinde hayata geçirilmelidir.

Bir yasa, kendi başına çok da önemli görülmeyebilir. Ancak, sınıf hareketini tetiklemede etkili olacağı görülebiliyorsa, artık o kendi başına değildir. Anlamı ‘kendi içinden’ çıkmış, sınıf mücadelesinin bütünlüğü açısından önemli bir yere oturmuş demektir.

Hareketin bugün, bu aşamada dahi gösterdiği imkanlar heba edilmemeli, en etkili bir biçimde ve hareketi daha da büyütecek şekilde kullanılmalıdır.


“Sağlık haktır satılamaz!”

Sağlık hizmetlerinin alımındaki sorunlar giderek artıyor. Özellikle üniversite hastanelerinde ameliyatlar durma noktasına geldi. İstanbul Tabip Odası ve İstanbul Eczacılar Odası üyeleri 11 Ocak’ta Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirdikleri basın açıklamasıyla hastanelerde yaşanan ilaç krizinin özelleştirmenin bahanesi olduğunu vurguladılar.

İstanbul Tabip Odası Başkanı Özdemir Aktan, sağlık alanına ilişkin yapılan değişikliklerin nasıl uygulanacağının sorgulanmadığını belirterek, özellikle üniversite hastanelerinde acil olan hastaların tedavi ve ameliyatlarının durduğunu söyledi.

“Hedef tahtası olmak istemiyoruz!”, “Sağlık çalışanlarına ve hekimlere karşı sevgisiz, hürmetsiz değer bilmez tutumlara son!”, “Herkese sağlık sosyal güvenlik!”, “Sağlığın ticareti olmaz!” dövizlerinin taşındığı açıklamada ortak basın metnini İstanbul Eczacılar Odası Başkanı Semih Güngör okudu.

“Sağlık haktır satılamaz!” pankartını açıldığı açıklamada, ‘yatan hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerinin hastaneler tarafından karşılanması’ zorunluluğunu getiren düzenlemenin yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2008’den itibaren, üniversite ve kamu hastanelerinde yaşanan hasta mağduriyetlerinin ciddi boyutlara ulaştığı belirtildi.

Açıklamanın ardından atılan “Herkese eşit parasız sağlık!” sloganıyla eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

 

Devrimci-ilerici güçler Kürt halkıyla dayanışmayı büyütüyor!

Alınteri, BDSP, DHP, DİP Girişimi, Özgür Demokratik Alevi Hareketi, DTP, EHP, EMEP, ESP, HKM, HÖC, Kaldıraç, Köz, Partizan, PDD, Proletaryanın Kurtuluşu, SDP, SODAP, TÖP’ün operasyonlara ve saldırılara karşı Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltmek amacıyla oluşturduğu birlik çalışmalarını sürdürüyor.

Geçtiğimiz hafta Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdiği kitlesel eylem ile operasyonlara ve savaş bütçesine hayır diyen güçler, ardından hazırladıkları bildiri ile işçi ve emekçilere sesleniyorlar.

“Operasyonlara ve saldırılara karşı birlikte mücadeleyi yükseltelim!” başlıklı bildiri geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’un 3 ayrı merkezinde (Taksim, Şirinevler ve Kadıköy) ortak bir şekilde dağıtıldı. Taksim’de dağıtımı yapan güçlerden 7 kişi polisin keyfi tutumu sonucu alıkonuldu ve GBT kontrolünden geçirildi.

Şirinevler’de gerçekleştirilen dağıtımı sırasında polis tacizi yaşandı ve polis halkı bildiri dağıtanlara karşı kışkırtmaya çalıştı. Ancak dağıtımı gerçekleştiren güçlerin birleşik ve kararlı tutumu polisi geri adım atmak zorunda bıraktı. 3 merkezdeki dağıtım sırasında 8 bin adet bildiri kullanıldı.

Bildiri dağıtımları merkezi yerlerin ardından emekçi semtlerinde de sürdü. Önümüzdeki günlerde birçok işçi ve emekçi semtinde bildiri dağıtımları devam edecek. Dağıtımlar kurumlar tarafından ortak bir şekilde gerçekleştirilecek.

Güney Kürdistan’a yönelik operasyonların devam ettiği, Kürt halkına karşı baskı ve saldırıların yoğunlaştığı bu dönemde, Kürt halkının haklı ve meşru taleplerine sahip çıkmak ve Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltmek, Kürt-Türk halklarının birliğini ve kardeşliğini büyütmek her zamankinden daha acil ve güncel bir görevdir.

9 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleştirilmesi planlanan ancak İstanbul Valiliği tarafından yasaklanan “Emperyalizme, şovenizme ve ırkçılığa karşı, işçilerin birliği, halkların kardeşliği” mitinginin ardından mitingi örgütleyen ve destekleyen kurumların oluşturdukları birliktelik bu açıdan büyük bir önem taşıyor.

19 kurumun eylem birliği önümüzdeki günlerde de devam edecek. Kürt halkına yönelik saldırılar ile işçi ve emekçilere yönelik saldırıların bir ve aynı merkezli olduğu gerçeğinden hareketle birleşik mücadele çağrısını güçlendirilerek daha ileri eylem birlikteliklerin örgütlenmesi de ertelenemez bir görevdir.