7 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/10

  Kızıl Bayrak'tan
  Kirli savaş cephesinde iç muharebe...
  8 Mart’ın ruhu, kurultayların coşkusuyla
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Kürt halkına bir kez daha “siyasal çözüm” tuzağı! - U. Taner
Kanlı operasyonlarda medyanın rolü ve görevi
Kadıköy’de kitlesel SSGSS karşıtı eylem! 
Sermaye SSGSS konusunda son adımlarını atıyor...
  Tekel işçisi direniyor:
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ile konuştuk….
  Tersaneler cehenneminde direniş: “Artık yeter!”
  Sol basının tutumu üzerine... - Z. Us
  15 Mart Temsilciler Meclisi toplantısı ve ön hazırlık sürecine dair...
  Gençlik hareketinden...
  İstanbul Emekçi Kadın Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  Operasyona karşı Kürt halkı ile eylemli dayanışma!
  Irkçı–siyonistlerden Filistin halkına “soykırım” tehdidi!
  KESK’e bağlı sendika şubelerinin genel kurulları cansız geçiyor…
  Doğ güneş doğ, tüm kızıllığınla doğ! -
H. Doğan
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye SSGSS konusunda son adımlarını atıyor...

Saldırıyı püskürtmek için genel grev silahını kuşanalım!

SSGSS Yasa Tasarısı’nın çıkartılması ile ilgili süreç hızlanmış görünüyor. Yasa tasarısı geçtiğimiz günlerde meclis alt komisyonlarında görüşülmeye başlandı. 4 Mart günü itibarıyla 39 maddenin görüşülmesi tamamlandı. Komisyonlardaki görüşmelerin kısa zaman içinde bitirileceği ve çok uzak olmayan bir gelecekte tasarının genel kurulda gündeme alınacağı sır değil.

Şimdiye kadar nispeten yavaş seyreden SSGSS sürecinin hızlandırılmasında İMF’den gelen son açıklamaların önemli bir payı var. İMF’nin ve sermaye sözcülerinin ısrarlı baskıları yanında, hükümeti SSGSS sürecini hızlandırmaya iten bir diğer etken de, bu yıkım yasasına karşı tepkinin ve örgütlü mücadelenin beklenilen düzeyde gelişmemesi, hatta son haftalarda gözle görülür bir biçimde zayıflama içine girmesidir. Ankara yürüyüşünden sonra mücadele süreci adeta kendiliğinden bir hal almış durumdadır. Ne geçtiğimiz hafta sonunda İstanbul Kadıköy’de gerçekleştirilen coşkulu eylemin ve ne de birçok kentte yapılan etkinliklerin, bu zayıflık tablosunu kırmaya yetmediği görülmektedir.

SSGSS saldırısında kritik bir aşamaya geldiğimiz şu süreçte işçi ve emekçiler cephesinde yaşanan zayıflık ve dağınıklık tablosuna tahammül gösterilemeyeceği açıktır. Bunun arkasında yatan nedenleri ortaya koymak ve zayıflıkları aşmaya dönük müdahale çabası içinde olmak ertelenemez bir sorumluluktur.

Yerel platform deneyimi

SSGSS karşıtı mücadele son birkaç aydır platformlar üzerinden şekillenmektedir. Türk-İş ve Hak-İş dışında kalan konfederasyonlar ile meslek odalarının oluşturduğu, “üst birlik” olarak tanımlayabileceğimiz bir genel platform vardır. Yerellerde ise platformlar, ilerici ve devrimci kurumları da kapsayan çok daha geniş bir bileşene sahiptir. Türk-İş’e bağlı sendikalar da İstanbul ve diğer bazı yerellerde platform çalışmalarına katılmaktadır.

Belirtmek gerekir ki, bütün eksikliklerine rağmen, “Herkese Sağlık Güvenli Gelecek” Platformu adı altında biraraya gelen SSGSS karşıtı mücadele platformu üzerinden İstanbul’da önemli bir örgütlenme deneyimi yaşanmaktadır. Bugün yaklaşık 30 kurum platform çalışmalarına şu ya da bu düzeyde aktif olarak katılmaktadır. İstanbul’daki çalışmanın başka illerdekine kıyasla bir diğer özgünlüğü de bölgelerde alt ayaklarını yaratmayı başarmış olmasıdır. İstanbul üç ayrı çalışma bölgesine olarak tanımlanmıştır. Giderek bu bölgeler de kendi alt ayaklarını yaratmaya yönelmişler ve yer yer bu konuda başarılı adımlar atmışlardır. Örneğin en ileri deneyimin yaşandığı Anadolu Yakası’nda çalışma, çoğunluğu da aktif durumda olan beş alt bölgeye dayanmaktadır ve çıkartılan faaliyet programları kapsamında ezici çoğunluğu işyeri temsilcisi ya da işçilerden oluşan oldukça kitlesel toplantılar örgütlenebilmektedir. Kimi sorunlar ve belli bir darlık yaşansa da diğer iki bölgede de faaliyetler bileşenlerin katılımıyla planlanıp yürütülebilmektedir.

Yaşanan deneyimin olumlu yönlerine vurgu yapmak, yaratılan örgütlenme ve mücadele düzeyinin yeterli olduğu anlamına gelmiyor elbette.

SSGSS karşıtı mücadelenin dar kalmasında ve sancılı bir gelişim seyri izlemesinde sendika konfederasyonlarının, özellikle de Türk-İş’in tutumunun özel bir payı vardır. Türk-İş yönetimi başından beri SSGSS karşıtı bir mücadele içerisinde yer almaktan özenle kaçınmaktadır. Genel kuruldan sonra işbaşına gelen ve hükümete yakın isimlerden oluşan yeni yönetimin bu konudaki tutumu çok daha belirgindir. Zira Türk-İş yönetimi, SSGSS Yasası’nın çıkmasına karşı değildir. Geçtiğimiz günlerde hükümete sundukları 6 maddelik itiraz metni ise daha ziyade işçilerin tepkisini dizginlemeye yönelik, dostlar alışverişte görsün türünden göstermelik tutumlardır.

Türk-İş yönetiminin bu tutumu, kendisine bağlı sendikaların ve şubelerin mücadele süreçlerine katılımını olumsuz yönde etkilemektedir. Mücadele süreçlerine aktif katılım Türk-İş yönetimiyle karşı karşıya gelmek gibi bir anlam da taşıdığı için sendika ya da şubeler bundan kaçınabilmektedir.

Hiç şüphesiz ki, SSGSS karşıtı mücadelenin istenen tempoda gelişmemesini sadece Türk-İş’in yokluğuyla ya da karşı basıncıyla açıklamak mümkün değildir.

Somut bir mücadele programının eksikliği

SSGSS karşıtı mücadelenin bugün yaşadığı dağınıklığın ve zayıflığın gerisindeki nedenlerden birisi net olarak tanımlanmış bir eylem hattına, somut hedeflere sahip olunmamasıdır.

Sınıf devrimcileri başından itibaren saldırıyı geri püskürtebilmek için mücadelenin genel grev ve süresiz iş bırakma gibi sonuç alıcı eylem biçimleri üzerinden şekillendirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu önerilerini ilgili zeminlerde de ortaya koyuyorlar. Sınıf devrimcileri dışında bazı ilerici ve devrimci kurumlar tarafından da benzer bazı önerilerin dile getirildiği görülmektedir. Fakat mücadelenin “genel grev” ya da “süresiz iş bırakma” türünden somut hedeflere bağlanması fikri mücadeleyi yürüten “ilgili” platformlar içerisinde genel kabul görmüş değildir. Özellikle karar alma süreçlerinde son sözü söyleyen konfederasyonlar ve meslek odaların değişik gerekçelerle bu tür bir mücadele programına mesafeli durmaktadır.

Ankara yürüyüşünün yapıldığı günlerde bizzat sendikacılar ve meslek odalarının temsilcileri “gerekirse genel greve gideriz” ya da “yasa yürürlüğe gireceği zaman genel greve gidilmeli” türünden açıklamalar yapmıştır. Fakat izleyen dönemdeki pratik tutumları bu yönde olmamıştır. İç tartışmalarda kimileri işin içinde Türk-İş de olmadan bir genel grev örgütlenemeyeceği bahanesini öne sürmekte, kimileri ise bir genel grev için daha kapsamlı ve uzun vadeli hazırlık yapmak gerektiğini söylemektedir. Özellikle karar alma süreçlerinde belirleyici olan bileşenlerde bir iddiasızlık ve kendine güvensizlik ruh hali hakimdir.

Temennilerle, açıklamalarla, iyi niyetli ancak sınırlı bir takım çabalarla sermayenin saldırısının püskürtülemeyeceği ortadadır. Yasa çıkacağı gün sınırlı bir kitleyle Ankara’ya gitmek, meclisin önünde toplanıp protesto etmek, milletvekilleriyle görüşmek, Cumhurbaşkanı’ndan beklenti içerisine girmek vb.. Bütün bunlar son yıllarda artık herkesin kanıksadığı, sonuç alıcı olmadığını bildiği bir “mücadele” biçimi haline gelmiştir. Bugün SSGSS karşıtı faaliyet kapsamında ortaya konulan çabaların işçi ve emekçilerden hak ettiği ilgiyi görmemesinin, onlar tarafından kuşkuyla karşılanmasının bir nedeni de budur. Hem toplum, hem de işçi ve emekçi kitleleri yıllardan bu yana saldırı yasaları karşısında artık gelenekselleşmiş olanın dışında bir şeyler yapılacağını görmelidir. Bu sadece kitlelere güven verme sorunu da değildir. Eğer mücadele gerçekten ilerletilecekse, sonuçsuzluktan ve yenilgiden başka bir şey üretmeyen geleneksel protestocu “mücadele” çizgisini aşmaya dönük çaba içerisine girilmesi, genel greve ya da süresiz iş bırakmaya dayalı somut bir eylem programının zaman geçirilmeden ortaya konulması gerekmektedir.

Genel grev ya da süresiz iş bırakmaya dayalı sonuç alıcı bir mücadele programını karar altına almak ya da hayata geçirmek sadece bu konuda istekli veya iyi niyetli olmakla ilgili bir şey değildir. Karar süreçlerinde asıl belirleyici durumda olan konfederasyon ve meslek odalarının, güçlü bir basınç altında olmadıkları sürece bu yönde adım atmaya yanaşmayacakları da ortadadır.

Hem karar süreçleri üzerinde basınç oluşturacak hem de alınan kararlara uygulama gücü kazandıracak olan ise taban çalışmasının etkinleştirilip yaygınlaştırılmasıdır. Bu noktada asıl sorumluluk genel greve dayalı bir mücadele programını savunan sınıf devrimcilerine, ilerici ve devrimci güçlere, öncü işçilere düşmektedir.

Yerel çalışma alanlarında ve onların üzerinde yükseldiği alt ayaklarda faaliyetin önündeki pratik sorunları etkin bir inisiyatifle zaman yitirmeksizin aşmak, işçi ve emekçi kitlelerine dönük yönünü daha da güçlendirmek, mümkün olduğunca yaygınlaştırmak bugünün acil görevidir. İşçi ve emekçileri bu mücadeleye kazanmanın bir boyutu, onları SSGSS ve diğer saldırı politikaları konusunda bilgilendirmek, aydınlatmaktır. Bundan çok daha önemli olan ise, işçi ve emekçilere bu saldırıyı püskürtme noktasında umut aşılayabilmek, önlerine somut ve sonuç alıcı bir mücadele programı koyabilmektir. Dolayısıyla her türlü araçla işçi ve emekçiler arasında genel greve dayalı bir mücadele programının propagandasını yapmak, faaliyetin her adımını genel greve hazırlık sürecinin parçası olarak görmek ve ona göre planlamak toplam görevlerimizin temel bir boyutudur.