7 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/10

  Kızıl Bayrak'tan
  Kirli savaş cephesinde iç muharebe...
  8 Mart’ın ruhu, kurultayların coşkusuyla
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Kürt halkına bir kez daha “siyasal çözüm” tuzağı! - U. Taner
Kanlı operasyonlarda medyanın rolü ve görevi
Kadıköy’de kitlesel SSGSS karşıtı eylem! 
Sermaye SSGSS konusunda son adımlarını atıyor...
  Tekel işçisi direniyor:
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ile konuştuk….
  Tersaneler cehenneminde direniş: “Artık yeter!”
  Sol basının tutumu üzerine... - Z. Us
  15 Mart Temsilciler Meclisi toplantısı ve ön hazırlık sürecine dair...
  Gençlik hareketinden...
  İstanbul Emekçi Kadın Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  Operasyona karşı Kürt halkı ile eylemli dayanışma!
  Irkçı–siyonistlerden Filistin halkına “soykırım” tehdidi!
  KESK’e bağlı sendika şubelerinin genel kurulları cansız geçiyor…
  Doğ güneş doğ, tüm kızıllığınla doğ! -
H. Doğan
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

manifestoÖnder Babat anıldı!

 3 Mart 2004 tarihinde Beyoğlu İmam Adnan Sokak’ta bulunan Devrimci Hareket Dergisi bürosu önünde başından vurularak katledilen, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Önder Babat, katledilişinin 4. yılında yoldaşları ve dostları tarafından katledildiği yerde anıldı.

“Önder Babat ölümsüzdür!” pankartının açıldığı anma, devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Bir yoldaşının Önder Babat’ı anlatan konuşmasının ardından basın açıklaması yapıldı.

Açıklamada, zorbaların düzenlerini sürdürebilmek için tarihin her döneminde katliamlara başvurduğu, ama tüm bu katliamlara rağmen mücadelenin sürdüğü ifade edildi ve “Önder Babatlar öldükçe çoğalıyorlar” denildi.

Açıklamanın ardından hep bir ağızdan  Çav Bella marşı söylendi. Önder Babat’ın vurulduğu yere karanfiller bırakıldı. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı anma eylemi boyunca, “Hepimiz birer Önder Babatız!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”, “Önder yoldaş ölümsüzdür!”, “Önder’e sözümüz devrim olacak!” sloganları atıldı.

Eylemin ardından Önder Babat Kültür Merkezi’nde bir etkinlik gerçekleştirildi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı etkinlik Önder’i ve mücadelesini anlatan bir açılış konuşması ile başladı. Önder Babat Kültür Merkezi Müzik Topluluğu’nun sunduğu dinleti ve tiyatro sanatçısı Hakan Pişkin’in şiir dinletisiyle sürdü. Anma etkinliğinde türküleriyle Hakan Yeşilyurt ve Serhad Raşa da sahneye çıktı.

Kızıl Bayrak/İstanbul

 

Mücadele Birliği Yazı İşleri Müdürü’ne tutuklama!

“Devrimci basın susturulamaz!”

İktidar İçin Mücadele Birliği dergisinin Yazıişleri Müdürü Şafak Gümüşsoy, aldığı basın cezalarından dolayı tutuklanarak Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi’ne konuldu. Mücadele Birliği dergisinin Gümüşsoy’un tutuklanmasına ilişkin yaptığı açıklamada şunlar söylendi:

“... Şafak Gümüşsoy’u tutuklayarak, sosyalist basın üzerindeki baskıları artırarak burjuvazi, devrimin gelişimini engelleyemeyecektir. Üzerindeki baskılar ne kadar artarsa artsın hiçbir güç, sosyalist basının işçi sınıfı ve emekçi halklara gerçekleri ulaştırmasını engelleyemeyecektir.”


Bir düzeltme isteği:

“Marksizmden değil Marx’tan uzaklaşmak…”

Kızıl Bayrak’ın web sitesinde art arda okuduğum iki yazıdan sonra bir başka devrimci gazetede de rastlayınca, 2-3 Şubat’ta Ankara’da yapılan “Manifesto’nun 160. Yılında Marksizmin Güncelliği Sempozyumu”ndaki konuşmamda geçen bir sözün ‘maddi hatalı’ şekilde yansıtılması karşısında bir düzeltme talebinin zorunlu olduğunu anladım.

Bunlardan ilki, “160. Yılında Manifesto Günceldir!” başlıklı yazı. ‘Maddi hata’ gördüğüm ifade, vurgulu olarak, şu:

“Kayaoğlu’nun, 20. yy’da Marksizm’den ne kadar uzaklaşılırsa devrimciliğe o kadar yaklaşıldığını, zaten doğru olanın da Marks’a dönüş değil ondan uzaklaşmak olduğunu (…) söylemesi…”

‘Maddi hata’ gördüğüm ikinci yazı, “Solun Komünist Manifesto ile Sınavı” başlığıyla A. Deniz’e ait. Bu yazıda da bana atfen şu söz aktarılıyor:

“Solun kimi kesimleri, sempozyumda Teori ve Politika Dergisi adına konuşan Metin Kayaoğlu’nun ‘Marksizmden uzaklaştıkça devrimcileşilir’ kaba düşüncesini açıktan savunması karşısında eleştiri oklarını oraya yöneltmiş, beterin beteri varmış diyerek belki bir parça da rahatlamış olabilir.”

Öncelikle ifade etmeliyim. Ben, konuşmamda, “Marksizmden uzaklaşma” sözünü kesinlikle sarf etmedim.

Bu tür sorunların çözülmesinin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama bereket versin, Sempozyum konuşmaları halen ‘sendika.org’ sitesinde yayındadır. Ne söylediğim oradan da izlenebilir.

Sempozyumda şunları söyledim:

“Çare Marx’a dönmek değil, Marx’tan uzaklaşmaktır. Zaten, 20. yüzyılda Marksizmin devrimci tarihi de bu tarzda izlenebilir. Ekim Devrimi, Çin Devrimi ve öteki başarılı devrimlerle, Türkiye’de 71 devrimciliği, Marksizmin bu devrimci diyalektiğini izleyerek ve yaratarak varolmuştur.”

Bu sözleri duyan birinin, aslında ‘Marx’tan uzaklaşmak bahanesiyle Marksizmden uzaklaşma’nın murad edildiğini ileri sürmesinde bir sorun yok. Ama bu söz benim ağzımdan çıkmadı. Kendini Marksist olarak niteleyen bir kollektifin üyesiyim.

Zaten, sağolsun, A. Deniz de, “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” hesabı, solun kimi kesimlerinin benim ifade ettiğim konum karşısında mevcut durumlarına rıza gösterdiğini yazıyor.

Elbette burası görüşlerimi tartışmanın ve sergilemenin yeri değil. Ama görüyorum, “Marx’tan uzaklaşma” sözümdeki diyalektiği, yeterince anlaşılır şekilde ortaya koyamamışım.

Bununla anlatmak istediğim kısaca şuydu:

“Bütün ülkelerin işçileri birleşin” şiarından “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin” şiarına geçiş, bu diyalektiğin, yani “Marx’tan uzaklaşma”nın ifadesidir. Ayrıca gerçekte, komünist devrimcilerin geçen yüzyıldaki politik pratiği izlenirse bu şiar, ‘Bütün ülkelerin işçileri, köylüleri ve ezilen halkları birleşin’ olarak formüle edilebilir.

Bizce izlememiz gereken devrimci yol, her defasında, zamanlarının ‘Resmi Marksist otoriteler’i tarafından Marksizmden uzaklaşmakla mahkum edilmeye çalışılan Leninizmin ve Maoculuğun yoludur. Marksizm adına Lenin’in, “Blankist”, “Narodnik”, “anarşist”, “Rusya işçi sınıfındaki köylü kalıntılarının istismarcısı” olarak itham edildiğini; Mao’nun “yarı-anarşist”, “köylücü”, “yerel haydut” olarak suçlandığını unutmamalıyız. Bugünden yarına yaratmamız gereken devrimci mücadele hattı da, Marx’tan Lenin’e ve Mao’ya uzanan devrimci diyalektiğin yolunu devralacaktır. Bu bakımdan, sadece Marx’tan değil Lenin’den ve Mao’dan da ‘uzaklaşma’mız gerekebilecektir.

Böylece, umarım, demek istediğimin, Marksizme Marx’tan uzaklaşarak ulaşabileceğimiz görüşü olduğu açıklık kazanmıştır.

Metin Kayaoğlu (Teori ve Politika yazarı) /

29 Şubat 2008