18 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/16

  Kızıl Bayrak'tan
  Birleşik, kitlesel ve devrimci bir
1 Mayıs’a doğru!..
  Onurumuz ve geleceğimiz için
1 Mayıs’ta alanlara!
301. Madde üzerine koparılan fırtına düzen hukukunun faşist özünü gizliyor...
“İstihdam paketi”nin yeni hediyesi:
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden ilerici-öncü kamu emekçilerine çağrı:
SSGSS karşıtı eylemler...
  Mevsimlik işçilerin ‘ölüm mevsimi’!..
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  TKİP II. Kongresi kapanış konuşması... / 2
  Hatice Yürekli yoldaşın anısına...
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı... .
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  İzmir Liseli Gençlik Platformu kuruldu!
  Gençlik hareketinden…
  Kapitalizm açlığı dayatıyor,
halklar ayaklanıyor!
  Dünyadan…
  Toplum cinnetin eşiğinde!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TKİP II. Kongresi kapanış konuşması... / 2

Devrimci çizgi, devrimci örgüt, devrimci sınıf...

(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in Mart 2008 tarihli 251. sayısından alınmıştır...)

Temel ilkeler ve stratejik çizgi günlük çabayı belirlemelidir

Genel doğruları, ama gündelik gidişatın genel rotasını oluşturan genel doğruları vurgulamayı çok önemsiyorum, parti olarak da bunu sürdürmek durumundayız. Zira bugünün Türkiye’sinde bu bakışaçısını yakalamış tek partiyiz. Böyle bir bakışaçısına sahip hiçbir parti, hiçbir örgüt yok bugünün Türkiye’sinde. Biz en başından itibaren samimi bir inanç ve kararlı bir yönelim olarak bu yolda yürümeye çalışıyoruz, hala da o yolda yürüyoruz. Bunu temsil eden tek partiyiz. Bu nedenle bu üstünlüğümüzü titizlikle korumalıyız, bu omuzlarımızda anlamı ve önemi bizi aşan bir sorumluluk olarak durmaktadır. Kadrolarımızın bunu daha derinlemesine bir biçimde bilince çıkarması gerekiyor, oysa halihazırda bu hiç de istenen düzeyde değildir.

Partinin mevcut durumuna, önündeki acil ve çözüm bekleyen sorunlara bakarken bile bunu temel stratejik hedefleri ve öncelikleri üzerinden yapabilmeliyiz (7. Yıl değerlendirmesi yakın dönemden buna olumlu bir örnektir). Partinin ifade uygunsa stratejik yol haritasını hep göz önünde tutmalı ve gelişme sürecimizin tüm sorunlarına buradan bakmalı, ideolojik cephede, sınıf cephesinde ve ihtilalci örgüt cephesinde durum nedir diye sorarken yanıtları bu genel yol haritası ışığında ela almalı ve irdelemeliyiz. İşte geleceği gözeterek, onu bir an bile gözden kaçırmayarak, güne yüklenmek dediğimiz şey budur. Güne yüklenerek geleceğe hazırlanmak diyoruz buna ve burada vurgu gelecek üzerindedir, güne yüklenmek tam da geleceğe başarılı bir hazırlık içindir.

Bolşevizmin deneyimlerinin en öğretici yanlarından birisi de budur. Yani nihai hedefi hiçbir biçimde, bir an olsun gözden kaçırmadan, tam tersine öteki herşeyi buna tabi kılarak güne etkin bir biçimde yüklenmek, güncel olanaklardan ve fırsatlarından en iyi bir biçimde yararlanmak, güncel görevlerin çözümüne en büyük bir irade gücüyle yüklenebilmektir, bu deneyimin özü. Bizim yapmaya çalıştığımız da budur. Biz genel doğrularımızı hiç de günlük sorunlarımızı örtmek ya da hafifsemek için yineliyor değiliz. Partimizin halihazırda böyle bir zaafı yoktur. Bu açıdan kendimizi, partimizi elbette sürekli denetleyelim, günün görevlerini önemsizleştirebilen eğilimlerle mücade edelim. Fakat bunu yaparken, partinin sorunu bütünsel bir bakışaçısıyla, yani gelecek ve gün, temel stratejik doğrultu ve bu çerçevede günün acil görevleri bakışaçısıyla ele almak titizliğini de sürdürelim. Aslolan budur, bu doğru devrimci bütünselliktir.

Bu aslında devrimci teoride strateji-taktik bütünlüğü denilen temel ilkesel sorunun ta kendisidir. Strateji bir doğrultu ortaya koyar, bir yol haritası verir, bir gelecek ufku sunar. Ama sizin buna hizmet eden taktiğiniz yoksa, sonuçta o boş bir laf olarak kalır. Belirsiz bir geleceğin ardında soyut hedefler olarak kalmaktan öteye gidemez. Saptadığınız devrimci stratejiye başarılı devrimci taktiklerle ulaşabilirsiniz ancak. Ama devrimci stratejiye tabî olan, ona hizmet eden taktiklerle, yoksa saptanmış devrimci stratejiden kopuk taktiklerle değil. Türkiye sol hareketinin en temel zaaflarından biri de işte budur. Ama oportünizm de tamı tamına budur. İlkesel çerçeveyi, stratejik amacı kaybederek güç kazanmak adı altında güne yüklenmektir, ne pahasına olursa olsun güç edinmek peşinde koşmaktır. Ama parlamentarizm, ama “ortak aday”, ama her türden türden iç bulandırıcı ilkesizlik ve fırsatçılık vb... Oysa eğer gündelik politika ve taktiğiniz stratejik hedefleriniz ışığında belirlenmiyor ve ona hizmet etmiyorsa, taktiğiniz dört dörtlük bir oportünizm örneğidir.

Devrimci taktik, devrimci stratejiye hizmet eden, onun ışığında belirlenmiş, onunla bağı kurularak, onun gerekleri bir nebze olsun unutulmayarak kurulmuş taktik demektir. Bu açıdan politikada yetersizliklerimiz, pratik çalışmada kusurlarımız kuşkusuz tartışılabilir. Ama güne temel perspektifler, taktiğe stratejinin ışığında bakmadığımız hiçbir biçimde söylenemez. Bu da partimizin temel önemde bir başka üstünlüğüdür. Biz bu bakışı, bu bilinci 10. Yılı vesile ederek parti içerisinde yerleştirmeyi başarabilirsek, böylece partinin ideolojik kimliğini kadrolar şahsında daha sağlam bir temele kavuşturmuş oluruz. Parti kadrolarımızın bilinci ve kavrayışı işte o zaman partimizin en büyük kazanımı ve geleceğe sağlamca yürüyebilmesinin güvencesi haline gelir.

Bugün parti kadrolarımızda bu bilincin yeterli düzeyde olduğunu söylemek çok zor, zira insanlarımızın birçoğu ciddi, sistemli ve derinlemesine bir eğitimden halen yoksundur. Bu partiye güvenmekte, ona içtenlikle inanmakta ve güvenle bağlanmaktadırlar. Bu partinin doğru bir çizgide durduğunu bilmekte, sağlam bir konumda bulunduğunu bir çok belirtiden hareketle görmekte, en azından hissetmektedirler. Ama onun ideolojik mantığını yeterli bir açıklık ve derinlikte henüz kavramamaktadırlar. Bu çerçevede sistemli ve sürekli bir ideolojik eğitim meselesini mutlak biçimde önemsemeli, bunu partide planlı yürütülen bir iş haline getirmeliyiz.

Devrimci örgüt yaşamsaldır!

Devrimci örgüt, düzenin icazet sınırları dışında, illegal temellere dayalı ihtilalci bir sınıf örgütü sorunu üzerinde de kısaca durmak istiyorum. Bu bir bakıma bu kongrenin en önemli ve öncelikli gündemi idi. Nitekim en geniş zamanı, iki tam günü bu konuya ayırdık. Bununla da kalmayıp öteki gündemleri ele alırken de döne döne örgüt sorunuyla bağlantıları üzerinde durduk. Bu kuşkusuz boşuna değil. İhtilalci temellere dayalı devrimci örgüt sorunu bugünün Türkiye’sinin en önemli devrimci ihtiyacıdır ve partimizin de halen en öncelikli sorun alanıdır.

Gerek 1990’ların ortasından son 10-12 yılı, gerekse iki kongre arası dönemi değerlendirirken yaptığımız en önemli saptama, devrimci hareketin toplamında devrimci örgüt sorununda belirgin bir zaafiyetin doğduğu idi. Son onyıllık dönemin toplamında devlet çeşitli biçimler içinde bu sorunun üzerine gitti. İlk yılları kapsayan yoğun örgüt operasyonları ile ardından onları tamamlayan hücre saldırısı bunun ifadesiydi. Amaç yeraltına dayalı devrimci örgütsel yapıların, giderek buna dayalı ruh ve geleneklerin tasfiyesi idi. Bunda önemli bir başarı elde edildiğini yüreklilikle kabul etmeliyiz. Bu yüreklilik gösterilmeden sorunun üzerine ciddiyetle gidilemez, öncelikle bunun altını çizmek gerekir. Oysa geleneksel küçük-burjuva akımlar halen bu netameli gerçeğe pek dokunmaksızın işleri götürmeye çalışıyorlar, bu alanda doğmuş bulunan belirgin zaafiyet açıkça tanımlanmadan ve özel bir iradi çabayla üstüne gidilmeden devrimcilik adına hiçbir yere gidilemeyeceğini de bilmezlikten gelerek. Bu nesnel bir sonuç olarak doğmuş bulunan tasfiye durumunun giderek bilinçlerde ve ruh halinde de kendini üretmesinden, fiili tasfiye durumuna teslimiyetten, giderek bunun kendini tasfiyecilik olarak göstermesinden başka bir şey değildir.

Parti olarak kesin ve etkin bir tutumla bunun karşısına dikilmeliyiz ve bunu da öncelikle kendi pratiğimiz üzerinden göstermeliyiz. İllegal örgütümüzü güçlendirmeli, pekiştirmeli, özellikle profesyonelleştirmeli ve elbette amaca ve ihtiyaca uygun biçimde yaymalıyız. Buna ilişkin hemen tüm sorunlar kongrede tartışılmış bulunuyor, şimdi sorun kongrenin sözünü, kongrenin bu konuda ortaya koyduğu iradeyi pratiğe taşımaktır ve bunun hakkını vermek tüm partinin, evet tüm alanları ve kesimleriyle bütün bir partinin görevidir. Kongre sonrasında bu sorun üzerinde sistemli bir biçimde durulmalı, tüm parti buna ilişkin sorunlarla ilgilenmeli, parti basını bu konuya ilişkin sorunların çeşitli yönleri ve boyutları üzerinde aralıksız olarak durmalıdır. Bu arada partinin ihtilalci bir yeraltı örgütü sorununa ilişkin bugüne kadarki birikimi ve deneyimi üzerinde durulmalı, buna ilişkin başlıca metinler de yeniden incelenebilmelidir.

İllegal temellere dayalı sağlam bir örgütsel yapılanma ve çalışma, legalitenin etkin ve amaca uygun bir kullanımından ayrı düşünülemez. Bu ikisi birbirine kopmaz bir biçimde bağlıdır, her biri ötekinin varlık nedeni, güvencesi, olmazsa olmaz koşuludur. Fakat konuya ilişkin temel metinlerimizde üzerinde önemle durulduğu gibi, bu bize bu ilişkide illegalitenin temel ve stratejik, oysa legalitenin istismarının tabi ve taktik bir sorun olduğunu da hiçbir biçimde unutturmamalıdır. İlkesel ve ideolojik açıdan sorunun en can alıcı noktası burada gizlidir. Bu, devrimci örgüt sorununda tasfiyecilik ile devrimciliği ayıran temel önemde bir ayrım noktasıdır. Bunun üzerinde geçmiş belgelerimizde yeterince durulmuştur, bu nedenle burada buna yalnızca atıfta bulunmak yeterlidir. (Bu konuda öncelikle, EKİM 1. Genel Konferansı’nın Parti: Proletaryanın Devrimci Öncüsü başlıklı temel metni, EKİM 3. Genel Konferansı’nın konuya ilişkin İllegal Örgüt Legal Çalışma başlıklı metni ve elbetteki Parti Kuruluş Kongresi’nin konuya ilişkin değerlendirmeleri anılabilir...).

Konunun bir başka yönü örgüt sorununun sınıfsal boyutudur. Devrimci örgütü proleter sınıf zeminine oturtmak, bu zeminde geliştirmek ve güçlendirmek, proleter kitle bağları ile çevrelemek ve elbette tüm bunların bir parçası olarak partinin kadro bileşimini proleterleştirmektir. Bu kadarını hatırlatmak yeterlidir. Zira gerisi hem kongrede ayrıntılı olarak tartışılmıştır, hem de devrimci sınıf ekseni üzerinden parti mi mezhep mi üzerine söylenen herşey sonuçta bu alandaki sorunlara ve görevlere çıkmaktadır. 7. Yıl Değerlendirmesi, tüm büyük kentlerde ve partinin tüm temel çalışma alanlarında sınıf çalışmasına kilitlenmek sorunu üzerinde durmuş ve ardından bunu örgüt sorununa bağlamıştır. Kongre buna ilişkin değerlendirmeleri ve uyarıları onaylamış durumdadır. Bir kez daha sorun artık bir uygulama ve elbetteki uygulamaya dair sorunları parti basınında sistemli bir biçimde irdeleme, tartışma, eleştirme, geliştirme, deneyimleri özetleme vb. sorunudur.

Devrimci kimlik, devrimci militan kadrolar...

Teori, program ve taktik anlamında devrimci ideolojik çizgi, devrimci örgüt ve nihayet devrimci sınıf ekseni, bu üçünün organik birliği ve bütünlüğü, bize adına gerçekten yaraşır devrimci bir sınıf partisini tüm temel boyutlarıyla verir. Bunlar başından itibaren parti sorununa yaklaşımımızın da temel unsurları olarak ortaya konulmuşlardır. Her biriyle bağlantılı daha alt öğeler de vardır kuşkusuz, ama belirleyici olan bu temel esaslardır ve tüm ötekiler bunların doğal uzantılarıdır. Bunlar varsa partinin devrimci kimliği güvence altındadır. Bunlardan birinden biri zayıfsa ya da aksıyorsa, partinin devrimci sınıfsal kimliğinde ya yetersizlik ya da daha da kötüsü zaaf var demektir.

Bu genel vurguları yine de sözü bu dönem için daha özel olan bir noktaya bağlamak için yapıyorum. Bu, devrimci kimlik sorunudur ve daha özel anlamda kadroları ilgilendirmektedir. Çok yönlü devrimci kadroların yetiştirilmesi, partimizin özellikle bu dönem çubuk bükmesi gereken temel önemde bir sorun ve ihtiyaçtır. Partinin çizgisi, örgütü, değerleri ve sınıfla devrimci temellerde birleşmeye dayalı çalışma pratiği, devrimci kadronun içinde gelişip serpileceği genel zemindir. Ama bu bunun kendiliğinden olacağı, bunların sağlam ve çok yönlü ihtilalci kadroların yetişmesi için gerekli tüm koşulları kendiliğinden sağladığı anlamına gelmez. Evet, bunlar temel, olmazsa olmaz koşullardır. Fakat bu zemin üzerinde çok yönlü ihtilalci kimliğe sahip örgüt kadroları yetiştirmek yine de özel bir iştir ve parti bunun üzerinde daha bir titizlikle durmalıdır. Bugünün tarihi ortamında ve günümüz Türkiye’sinde bu özellikle önemli bir konudur. Kadrosal durumumuza daha yakından bakıldığında, bu alandaki çok ciddi sorunları görmemek gerçeğe gözlerini kapamak demektir. Ne iyi ki kongremiz bu konuda da gerekli yürekliliği göstermiş, bu alanda sorunlarımızı çok yönlü olarak saptamıştır.

Partide ihtilalci kimliği tüm kadro ve militanlar şahsında geliştirip güçlendirmek meselesine şu dönem çok özel bir biçimde vurgu yapılmalıdır. Sınıf mücadelesinin geri düzeyi, bu geri düzeye uygun politik ve örgütsel tarz, bilinçlerde değilse bile gerçek kimliklerde ve elbette pratiklerde bu yanın zayıflaması sonucunu kendiliğinden yaratıyor, bunu unutmamalıyız. Somut deneyimlerimizin de gösterdiği gibi bazı insanlar ideolojik platformunuzu ve genel yöneliminizi içtenlikle onaylıyorlar ve belli bir heyecanla saflarınıza katılıyorlar. Belli görevler üstlenip zamanla bir yerlere de geliyorlar. Ama bir bakıyorsunuz, içlerinden bazıları adeta çürük bir elmanın daldan düşmesi misali mücadelenin dışına ya da gerisine düşüyorlar. Yaşanan örneklere daha yakından ve somut olarak bakarsanız, bunda şaşırtıcı bir yan olmadığını görürsünüz. Zira bu insanlar devrimci pratiğin ve ihtilalci örgüt yaşamının çok yönlü ve zorlu sınavlarından geçip bunun içinde yoğrulmuş olmuyorlar. Dönem bu türden bir çok yönlü eğitim ve yoğrulma için yazık ki yeterince zengin ve yoğun imkanlar sunmuyor. Böyle olsa, kadrolar böyle bir pratiğin içinde kendilerini bulurlar, serpilip gelişirler, güçlenip çelikleşirler, ya da bunu başaramadıkları ölçüde aynı zor koşullar tarafından hızla elenirler. Ama halen bu açıdan genel koşullar yeterince elverişli değil ve parti kadro politikasında bu gerçeği hesaba katmalı, bunun gerektirdiği bir dikkat ve titizlik içinde olmalıdır. Gerçek manada ihtilalci, kendini tümüyle davaya adayan, dövüşmesini ve direnmesini bilen kadro sorununu çok daha fazla önemsemelidir.

Devrimci misyon bilinci

Son bir noktayı ekleyerek bitirmek istiyorum. 20. Yılı ve ardından 10. Yılı aynı zamanda geçmiş kuşaklara karşı politik ve manevi borcumuzun bilince çıkarıldığı, bu açıdan parti misyonunun daha derinden kavrandığı bir vesile olarak da ele alalım. Bu ülkede devrim ve sosyalizm davası uğruna gerçekten çok büyük emekler verildi, çok ağır bedeller ödendi. Özellikle de son 40 yıldan beri ve halen. İşte son büyük zindan direnişini tartıştık, 120’yi aşkın devrimciyi yitirdik bu mücadelede, sayısız insan sakat kaldı. Çok sayıda samimi ve heyecanlı genç insan herşeyi bir yana bırakarak devrimci siyasal yaşama katılıyor. Bu devrim için, sosyalizm davası için yapılıyor. Birbirini izleyen kuşakları bulan bu kadar büyük bir fedakarlığın karşılığı devrim adına mücadelenin süreklileşmesi ve ilerletilmesi olmalıdır.

Geleneksel sol hareketin tablosu ve gidişatı ortadadır, perspektifleri, çizgileri, kültürleri, değerleri ortadadır. Gelinen yerde değil geçmiş ve gelecek kuşaklar için, kendi adlarına ve kendi sınırları içinde bile yapabilecekleri çok az şey vardır. Bunlar artık kendi içinde amaçlaşmış, bu açıdan devrim amacından sapmış hareketlerdir de. Ne yapıp edip kendini kendi dar dünyası içinde yaşatmak kaygısı giderek bunların siyasal yaşamını belirler hale geliyor. O coşkulu devrim yapma iradesi çoktan kırılmıştır. Devrimin teorik, stratejik ve taktik sorunlarını coşkuyla ve tutkuyla ele almak dönemi geride kalmıştır. Eski programlar ya da devrim anlayışları çöktüğü halde ve sürüp giden tüm belirsizliğe rağmen devrim teorisi ve stratejisi üzerine dişe dokunur herhangi bir inceleme ya da tartışmaya rastlanmamaktadır artık. Taktik ya da politika adı altında, gündelik görevlere temel ilkeler ışığında yaklaşmak hassasiyeti çoktan bir yana bırakılmıştır. İhtilalci örgüt iradesi zaafa uğratılmıştır. Bunları da kongre gündeminde tartıştık, bu açıdan sol hareket büyük bir kırılma yaşamıştır. Bu konuda çok gerçekçi olmak ve partimizin omuzlarındaki sorumluluğa buradan da bakmak gerekir.

Herşeye rağmen belli gruplar bir biçimde direnmekte, ayakta kalmaya çalışmaktadırlar. Ama bunların sayısı alabildiğine azalmıştır, bunların iradesi önemli ölçüde zaafa uğramıştır. Giderek bu zaafiyet başka bünyelere, başka çevrelere de sirayet etmektedir. Gönül ister ki Türkiye’deki sosyal-siyasal ortamı devrimci doğrultuda değiştiren gelişmeler olabilsin, bu bu hareketlere yeni bir moral güç kazandırsın, ayakta kalmalarını ve yeniden toparlanmalarını kolaylaştırsın. Fakat durum halen iç açıcı değildir, ne yazık ki.

Bugünkü tablo büyük ölçüde budur. Sorumluluklarımızı bu bilinçle kavramak durumundayız. Partimize özel misyonlar yakıştırma heveslisi değilim, ama Türkiye sol hareketinin 40 yıllık süreçlerini ve bugünkü gerçeğini az çok bilen bir devrimci olarak, bu işin partimizin omuzlarına bir biçimde kaldığını açıklıkla görebiliyorum, bu düşünceyi içtenlikle taşıyorum. Eğer bunun bilincine varır, bunun gerektirdiği iradeyi gösterir, yolunu yürür, önünü açarsa, bu gerçekten geçmiş kuşakların o maddi ve manevi fedakarlığının güvenceye alınması olacaktır. Bunu böyle görüyor, buna böyle inanıyorum.

Parti olarak sorumluluklarımıza buradan bakalım. Şu anki güçsüzlüğümüz cesaret kırıcı olmamalıdır. Önemli olan bayrağı yükseklerde tutabilmektir. Bayrak yükseklerde tutulursa, eğer bu toplumun derinliklerinde de çözümsüz sorunların, uzlaşmaz çelişkilerin yarattığı kökleri derinlerde bir sosyal gerilim varsa, bu temelde kendini dayatan bir devrimci toplumsal değişim ihtiyacı varsa, bugünkü gericilik atmosferi gün gelecek geride kalacaktır. Yeter ki biz bu arada soluğumuzu tutabilelim ve onu uzun dönemli olarak kullanmasını bilebilelim, devrim mücadelesini bir maratoncunun dayanaklılığı ile sürdürebilelim.

Biz devrimci bir partiyiz. Bir ciddiyetimiz ve samimiyetimiz var. Ciddiyetimizi ve samimiyetimizi koruduğumuz sürece, marksist bakışaçımızı koruyup yöntemimize bağlı kaldığımız sürece, teorik cephede, siyasal cephede, ihtilalci kimlik cephesinde, sınıf cephesinde, örgüt cephesinde sağlam durduğumuz sürece ayakta kalırız ve gün gelir rolümüzü oynar, devrimci misyonumuzun hakkını veririz.

Sorunu buradan kavrarsak, gündelik bir sürü ufak tefek şey anlamını yitirir; gündelik güçlükler, gündelik sorunlar ve yetersizlikler abartılı anlamını yitirir. Bu tür sorunlar bizim için yıldırıcı, umut ve cesaret kırıcı şeyler olmaktan çıkar, pekala çözülüp geride bırakılacak sıradan sorunlar olarak bir başka anlam kazanırlar. Sonuçta bir bakışaçısı sorunundan sözediyorum, sorunları doğru bir bakışaçısıyla kavrayabilmekten sözediyorum.

Hepimize büyük sorumluluklar düşüyor... Ben süreçten güçlü çıkacağımıza ve geleceği başarıyla kucaklayacağımıza büyük bir içtenlikle inanıyorum...

(TKİP II. Kongresi’nin kapanış konuşmasının kayıtları konuşmayı yapan Cihan yoldaş tarafından elden geçirilmiş, partiyi ya da örgüt güvenliğini ilgilendiren özel bölümlerden arındırılmış ve ara başlıklarla düzenlenmiştir...)