16 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/20

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf mücadelesinin yeni dönemi...
   İMF programlarına karşı mücadeleye!
“İstihdam paketi” mecliste...
ATO’nun araştırmasının çarpıcı sonuçları...
Ölüm kampı: Tuzla tersaneler cehennemi!
Patronlar sarayda, işçiler mezarda!
  Kayseri İşçi Kurultayı’na hazırlanıyoruz!
  3. Çiğli İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 2008 1 Mayıs deklarasyonu:
  Devrimci yayınlar 1 Mayıs’ı değerlendiriyor...
  İP/TGB provokasyonu boşa düşürüldü!
  Mayıs’tan Haziran’a katliam ve direniş....
  Taksim 1 Mayısı üzerine...
  Dünyadan...
  Piyasalaşan eğitime karşı mücadeleye!
  TC ve Güney ilişkilerinde yeni durum
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“İstihdam paketi” mecliste...

“İşsizlik Sigortası Fonu” patronların yağmasına açılıyor!

Sermaye iktidarı 1 Mayıs sonrasında işçi ve emekçilere saldırı mahiyetinde iki önemli adım atmış bulunuyor. Bunlardan birincisi, daha önce mecliste kabul edilen SSGSS yasasının Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanması idi. İkincisi ise patronların sabırsızlıkla bekledikleri “istihdam paketi”nin meclis genel kurulunda görüşülmeye başlanmasıdır.

Hazırlıkları aylar öncesine dayanan, yakın zaman önce meclis komisyonlarında görüşülüp onaylanan yasa tasarısının birkaç gün içerisinde genel kuruldan da geçeceği anlaşılmaktadır. Sermaye bu saldırı yasasını apar topar meclisten geçirmek için uğraşırken, sınıf ve emekçi hareketi cephesinde ise bu konuda adeta yaprak kıpırdamamaktadır. Haftalardır bununla ilgili yazılıp çizildiği, sendikalarca açıklamalar yapıldığı halde, “istihdam paketi” saldırısına karşı pratikte hiçbir şey yapılmamaktadır.

İstihdam paketi nedir, ne değildir?

Bugün işsizlik, milyonlarca işçi ve emekçinin boğuştuğu, acil çözüm bekleyen en temel sorunlardan biri durumundadır. İşsizlik, sermayenin bilinçli politikalarının bir ürünüdür, kapitalist sömürü sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla da genel olarak düzen siyasetçilerinin, somutta da AKP hükümetinin, işsizlik sorununu çözmek gibi bir niyet ve amacı yoktur. Son 5-6 yıldan bu yana sabah akşam “ekonomi iyiye gidiyor” denildiği halde işsizliğin bir türlü azalmamasının gerisinde sermayenin bu bilinçli tercihi vardır.

Fakat sermaye işçi ve emekçilerin bu en temel sorununu kendi çıkarları için istismar etmekten de çekinmemektedir. Söz konusu “istihdam paketi” bunun en bariz örneğidir. Hükümet “istihdam paketi” adı verilen yasa tasarısının daha fazla kişiye iş olanağı yaratmak için hazırlandığını iddia etmektedir. Ancak çıkartılmak istenilen yasanın içeriğine baktığımızda, “daha fazla kişiye istihdam” sözünün koca bir yalandan ibaret olduğu görülmektedir. Yasada yer alan hükümler, bu düzenlemenin işsizlik sigortası fonundan patronlara kaynak aktarmayı ve yükümlülüklerini azaltmayı amaçladığını açık biçimde göstermektedir.

Yasa onaylanırsa, 18-29 yaş arasında işe giren gençlerin sigorta primlerindeki işveren payı 5 yıl süreyle işsizlik sigortası fonundan karşılanacaktır. Yani patron genç işçi çalıştırmakla prim yükünden kurtulmuş olacaktır. Gene patronların çalıştıracağı “özürlü”lerin prim yükü de işsizlik sigortası fonundan ödenecektir.

Yasa, işsizlik sigortası fonu bünyesinde bir “Ücret Garanti Fonu” kurulmasını öngörmektedir. Belirtmeye gerek yok ki, işsizlik sigortası kesintilerinden beslenecek bu yeni fon da, işi kitabına uydurup maaşları ödemekten kaçınan patronlara bir kıyak niteliği taşımaktadır.

Aynı zamanda yasa “Kısa Çalışma Ödeneği” adı altında yeni bir düzenleme yapılmasını da hükme bağlamaktadır. Buna göre “talep yok, müşteri yok” gibi bahanelerle fabrikada üretime ara verilip işçiler zorunlu izine yolladıklarında, işçilerin ücretleri patronun cebinden değil işsizlik sigortası fonundan ödenecektir. Fakat patronun neden olduğu bu tür durumlarda bile işçinin para alabilmesi, tıpkı işsizlik sigortasında olduğu gibi prim gün sayısını doldurma şartına bağlı olacaktır.

İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken paranın önemli bir bölümünün gene “istihdam yaratmak” bahanesiyle GAP’a aktarılması da yasanın temel hükümlerinden biridir.

Bütün bunlar yeterli gelmemiş olacak ki, işverenlerin sigorta primleri yüzde 5 oranında azaltılıyor ve aradaki farkın devlet bütçesinden karşılanacağı belirtiliyor. İşçilerin ağır prim ve vergi yükünü aşağı çekmeyen, sosyal güvenlik kurumlarına devlet bütçesinden kaynak aktarmaya yanaşmayan, hatta bu kurumların harcamalarını “kara delik” olarak gören düzen politikacıları, sıra patronlara kaynak aktarmaya gelince son derece eli açık davranıyorlar.

Diğer yandan, yasayla özel sektör işyerlerinde özürlü ve hükümlü çalıştırılması konularındaki zorunluluklar yumuşatılıyor. İşyerlerinde hekim ve sağlık personeli bulundurma zorunluluğu kaldırılıyor. Büyük işyerlerinin, emzirme odası, kreş, anaokulu ve spor tesisi açma yükümlülükleri de ortadan kaldırılıyor.

Hükümet bütün bunların istihdamı arttıracağını iddia ediyor. Daha doğrusu böyle bir yalanın arkasına saklanıyor. Bütün bu sayılan politikalar en etkili bir biçimde hayata geçirilse dahi, önümüzdeki yıllarda işsizliğin artacağına dair araştırmaların ve raporların ise üzeri örtülüyor.

Sendikalar saldırıya kayıtsız!

Maddelerinden de anlaşılacağı üzere, hükümetin hazırladığı “İstihdam paketi”nin asıl amacı, İşsizlik Sigortası Fonu’nun patronlara yağmalatılması ve yeni hak gasplarıdır. Bu özellikleriyle yasa, işçi ve emekçilere dönük açık bir saldırı niteliği taşımaktadır. Bu durum son derece açık olduğu halde, konfederasyon yönetimleri bu saldırıya karşı basmakalıp açıklamaların ötesine geçen bir tepki ortaya koymamaktadır.

DİSK yönetimi 1 Mayıs sonrasında yaptığı bir açıklamada konuya değinmiş, yasanın işsizlik sigortası fonunun amacı dışında kullanılmasını (sermaye tarafından yağmalanmasını değil!) öngördüğünü, kadın emeğinin ikincil statüsünü pekiştirdiğini, genç işçi çalıştırmanın teşvik edilmesi nedeniyle eski işçilerin işten atılmalarının ve dolayısıyla da çalışma yaşamında kıdemsizleşmenin önünü açtığını tespit etmiştir. Ancak açıklamada bu tespitlerle yetinilmekte, sanki bu söylenenler önemsiz şeylermiş gibi herhangi bir mücadele çağrısı yapılmamaktadır. 1 Mayıs’ta sermayenin terörü ile işçi sınıfının Taksim iradesi arasında sıkışan, daha doğrusu ezilen DİSK yönetiminin yeniden harekete geçmek için gerekli gücü kendinde bulamadığı anlaşılmaktadır.

Fakat DİSK yönetimi gene usulden de olsa bir açıklama yapmış ve kendi sınırları içinde meseleyi teşhir etmiştir. Türk-İş ise bir tepki bile ortaya koymamıştır. SSGSS karşıtı mücadele sürecinden ve 1 Mayıs’tan iç çatlakları derinleşerek çıkan Türk-İş yönetiminin asıl gündeminin saldırı yasaları değil bunlar olduğu görülmektedir.

Nitekim 1 Mayıs’tan sonra ilk kez Kayseri’de 11 Mayıs’ta gerçekleştirilen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Semineri’nde konuşan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, katıldığı seminerin konusuyla da yakından alakalı olduğu halde “istihdam paketi” hakkında fazla bir şey söylemiyor. Konuşmasının büyük bölümünü 1 Mayıs’la ilgili “iç sorunlar”a ayıran Mustafa Kumlu, 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılacak değişiklikler ile “istihdam paketi”ne sadece birer paragrafta değiniyor. “Paketin istihdamı artırmaya yönelik kimi olumlu yanları vardır” diyerek lafa başlayan Mustafa Kumlu, paket içerisinde kıdem tazminatı fonu kurulmasına dair bir hüküm bulunmadığını, “Türk-İş’in önderlik ettiği(!)” 13-14 Mart eylemleri nedeniyle kıdem tazminatı fonu ile ilgili hükmün yasa tasarısından çıkartıldığını söylemektedir, hepsi bu kadar. Bu sözler mevcut “istihdam paketi”ni onaylamak anlamına geldiği için Türk-İş‘ten konuyla ilgili bir tepki beklemek de anlamsız olacaktır.

Sendikaların, fakat özellikle de Türk-İş’in kayıtsız tutumunun gerisinde, hükümetin Sendikalar Yasası ile Grev ve TİS yasalarında yapmayı planladığı değişiklikler bulunmaktadır. Mustafa Kumlu’nun Kayseri’de yaptığı konuşmada bu konudan “Taslağın bir an önce yasalaşmasını ve örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasıyla örgütsüz işçi kardeşlerimizi şemsiyemiz altında toplamaya bir an önce başlamayı istiyoruz” diye söz etmesi boşuna değildir. Anlaşılan o ki, sendika ağaları yeni yasalar üzerinden ağızlarına bir parmak bal çalınacağı beklentisi içindedirler.

Sendika ağalarının bu tür ham hayallerini bir yana koyalım. Eğer işçi sınıfı, bugün gündemde olan “istihdam paketi” ile İMF ile imzalanan “izleme anlaşması”nın gereği olan başka saldırı politikalarına karşı çıkmadığı, mücadeleyi yüksetmediği takdirde ne örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller temizlenir ne de sermayenin kıdem tazminatını ortadan kaldırmaya dönük planları sona erer. Sınıf mücadelesi kurnazlıkla, pazarlıkla yürümez, bu şekilde hak kazanılmaz ve de korunmaz. Sınıf mücadelesinde belirleyici olan örgütlü güçtür. Sınıf çıkarlarını savunma konusunda ortaya konulacak kararlılıktır. Sendikacılara bunu hatırlatacak ve harekete geçmeye zorlayacak olanlar ise 1 Mayıs’ta Taksim iradesini yaratanlardır.