16 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/20

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf mücadelesinin yeni dönemi...
   İMF programlarına karşı mücadeleye!
“İstihdam paketi” mecliste...
ATO’nun araştırmasının çarpıcı sonuçları...
Ölüm kampı: Tuzla tersaneler cehennemi!
Patronlar sarayda, işçiler mezarda!
  Kayseri İşçi Kurultayı’na hazırlanıyoruz!
  3. Çiğli İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 2008 1 Mayıs deklarasyonu:
  Devrimci yayınlar 1 Mayıs’ı değerlendiriyor...
  İP/TGB provokasyonu boşa düşürüldü!
  Mayıs’tan Haziran’a katliam ve direniş....
  Taksim 1 Mayısı üzerine...
  Dünyadan...
  Piyasalaşan eğitime karşı mücadeleye!
  TC ve Güney ilişkilerinde yeni durum
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt hareketine yönelik yeni saldırı hamlesinin netleştirdikleri

Türk sermaye ordusuna ait savaş uçakları 1 Mayıs gecesi Kandil Dağı’nı bombaladı. Ertesi gün de devam eden bombardımana karşı düzen cephesinde önce bir temkinlilik hali hakimdi. Daha önceki operasyonlarda azgın bir savaş dili kullanan ve savaş kışkırtıcılığı yaparak zafer senaryoları üreten medyanın suskunluğu dikkat çekiyordu. Anlaşılan o ki, medya Mart ayında yapılan kara harekatı fiyaskosunun etkilerini üzerinden atamamıştı. Savaş çığırtkanlığı havasına yavaş yavaş giriyor ve harekete geçmek için Genelkurmay’ın işaretini bekliyordu. Nitekim, Genelkurmay’ın işaretiyle birlikte “mehmetçik medya” nitelemesinin hakkını vermeye başladı.

Genelkurmay Başkanı, tam da medyanın istediği türden, bir genel yayın yönetmeninin yapabileceği tarzda bir işaret verdi. Genelkurmay Başkanı’nın manşetlere düşen açıklamasına göre “yakında bir sürpriz olacak”tı. “Sürpriz” beklentisi, medyanın yalan haberler uydurmak için arayıp da bulamadığı bir malzeme oldu. Burjuva medyanın yalan uydurmaya kodlanmış mekanizmaları ardı sıra senaryolar üretmeye başladılar. “PKK dağılıyor”du, yakında “PKK liderleri paketlenip Türkiye’ye getirilecekler”di. Bu senaryoların kaynağı durumundaki Genelkurmay, internet sitesine gece yarısı koyduğu haberlerle “mehmetçik medya”yı yönlendirdi.

Genelkurmay’dan yayılan haberleri işleyip açan ve gündelik bir propaganda malzemesi olarak kullanan medya tarafından topluma empoze edilen düşünce, PKK için “yolun sonunun göründüğü” biçimindeydi. Buna göre, Kandil’in bombalanmasıyla birlikte gerilla kuvvetleri dağılmış, PKK yöneticileri, başta Cemil Bayık ve Behroz Erdal, panik havasında kaçmıştı. Cemil Bayık’ın akıbetinin ise belli olmadığı açıklanıyordu. Artık PKK’nin gerilla kuvvetleri tasfiye aşamasındaydı, PKK için başarı umudu kalmamıştı vb... Dahası bu askeri yenilgiyle birlikte Güney Kürdistan yönetimi de Türk sermaye devletinin yanında saf tuttuğuna göre, tek çıkış yolu silahları tümden bırakmak ve sermaye devletinin adaletine sığınmaktı, vb., vb...

Ancak durumun hiç de böyle olmadığı birkaç gün sonra, yaklaşık 200 kişilik bir gerilla gücünün Şemdinli’deki bir karakola yaptığı baskınla ortaya çıktı. Karakolun büyük zarar görmesi ve Genelkurmay’ın açıklamasına göre 6 askerin ölüp, çok sayıda askerin de yaralanması, işlerin hiç de düzenin lanse ettiği gibi gitmediğini göstermekteydi. Bu arada PKK tarafından yapılan açıklamalarda da, Türk Genelkurmayı’nın iddialarının “külliyen yalan” olduğu ifade edildi. Buna göre, “PKK dağıldı iddiaları aslında Türk ordusunun kara harekatıyla birlikte yaşadığı fiyaskodan kurtulmak için uydurulmuş bir yalandır”, “1-2 Mayıs tarihlerinde yapılan bombardımanlar ve eşzamanlı olarak İran ordusu tarafından başlatılan saldırılar 6 PJAK gerillası dışında bir kayıba yol açmamış”tır.

Askeri planda durumun ne olduğu bilinmese de, şu kadarı kesindir ki, ortada hiç de Genelkurmay Başkanlığı’nın çizdiği gibi bir başarı tablosu yoktur. Kaldı ki, yakın zamanda fiyaskoyla biten hava ve kara harekatları çok daha kapsamlı ve şiddetliydi. Dolayısıyla dün yapılamayanın bugünkü türden sınırlı operasyonlarla yapıldığı iddiasının hiçbir inandırıcılığı yoktur.

Ancak, düzen cephesi tarafından çizilen bu sahte askeri başarı tablosunu sadece yakın dönemin askeri fiyaskolarının üstünü örtmek olarak değerlendirmek sorunu basite almak olur. Zira, bu türden manipülatif operasyonlar, genel bir planın parçası olarak yürürlüğe sokulmaktadır. Asıl amaçlanan, Kürt hareketinin direncini kırmak ve düzene yedeklemektir. Sözde “askeri başarı” kurulan ablukanın bir parçası olarak gündeme getirilmekte, Kürt hareketindeki saflaşmaları derinleştirmeye ve devletin denetiminde bir Kürt burjuva siyasetinin yolunu açmaya hizmet etmektedir. Son hava saldırıları ile eşzamanlı olarak yapılan siyasi hamleler bu bakımdan oldukça anlamlıdır. DTP’nin şahin olarak lanse edilip tutuklanan başkanının tahliye edilerek askere alınması ve genel başkanlıktan istifa ettirilmesi, aynı günlerde bir DTP heyetinin Talabani ve Barzaniler ile görüşmek üzere bölgeye hareket etmesi, diğer taraftan Talabani ve Barzaniler’in bu kez göstermelik olarak dahi Türk sermaye ordusunun saldırılarına tepki vermemeleri dikkat çekmektedir. Kürt basınından görüleceği üzere, PKK yönetimi de DTP yönetiminin bu girişimleri karşısında rahatsızlığını bir biçimde dile getirmektedir.

Kürt hareketi bünyesinde yaşanan sıkıntılar ve gerilimler henüz tam olarak dışa vurmuş değildir. Fakat, belirtmek gerekir ki, ABD tarafından Türk sermaye devletinin önüne konulan Kürt planı, Kürt yoksullarının mücadele enerjisine yaslanan güçlerin tasfiyesi ile birlikte Kürt burjuvazisinin inisiyatifini geliştirmek ve böylelikle Kürt hareketi üzerinde tam denetim kurmaktır. Böylece ABD çıkarları ekseninde bölge halklarına yönelik bir saldırı koalisyonu oluşturmak kolaylaşacaktır.

Bölge ölçeğinde ABD stratejilerinin önüne şu ya da bu biçimde bir engel olarak çıkan güçler saldırılarla yüzyüzedirler. Filistin’de Mahmut Abbas rejimi ile işbirliğine gidilerek Hamas üzerinde kurulan abluka uzun süredir devam etmektedir. Geçtiğimiz günlerde Irak’taki Mehdi Ordusu’na karşı kapsamlı bir tasfiye operasyonu yürütülmüştür. ABD planlarının önünde engel olarak görülen Lübnan Hizbullah’ına yönelik başlatılan saldırılar da bu bakımdan benzerlik göstermektedir.

Tüm bu örneklerin ortak yanı, ABD’nin Ortadoğu düzeninde kendilerine yer vermediği, engel olarak gördüğü güçlere yönelik tasfiye operasyonları olmasıdır. Diğer bir ortak yan ise, askeri saldırılarla tasfiye edilmek istenen bu güçlerin karşısına ABD’nin stratejik hedeflerine yedeklenen ve onun piyonları olarak çalışacak türden güçlerin çıkarılmasıdır.

Açıktır ki, Türk sermaye devletinin PKK’ye yönelik yoğunlaşan saldırıları karşısında ABD pasif bir destekçi değil, harekatın planlayıcısı ve ana kumanda merkezidir. Başka bir ifadeyle Ortadoğu, ABD ve işbirlikçileriyle onun karşısındakiler olarak bölünmektedir. Bölgenin ezilen halkları bu saflaşmada, ABD ve işbirlikçilerinin hedefi durumundadır. Her türden direniş imkanının ezilmesi yoluyla Ortadoğu, ABD ve işbirlikçileri için engelsiz bir egemenlik sahası haline getirilmek istenmektedir.

Bu koşullarda bölgenin ezilen halkları ve Kürt halkı için vurulması gereken hedefler de netleşmektedir. Açıktır ki bu hedefler, ABD emperyalizmi ile birlikte işbirlikçi egemen sınıflar ve onların halkı temsil etmek iddiasındaki taşeronlarıdır.

Bu hedeflere karşı halkların devrimci dayanışması ve direnişi büyütülmeli, bu gerici saldırı koalisyonu dağıtılmalıdır.



Halk Gerçeği’ne durdurma!

Devletin baskıcı yasaları işlemeye devam ediyor. Son olarak Halk Gerçeği dergisinin 11 Mayıs 2008 tarihli 6. sayısına el konuldu, dergi bir ay süreyle durduruldu. Derginin toplatma gerekçesi olarak, “3, 9, 10, 11, 12, 13, 15, 19, 29, 30, 33, 38, 44, 47. sayfaları, dergi kapağı ve bu kapağın iç kısımlarında” yer alan yazılar gösterildi. Mahkeme kararında ise “DHKP-C propagandası yapıldığının anlaşılması” sonucu derginin toplatıldığı iddia ediliyor.

Toplatılan sayfalarda ise şu yazılar yer alıyor: 1 Mayıs değerlendirmesi, 1 Mayıs’a katılanlarla röportajlar, Hak-İş’in misyonu nedir?, Haklar ve Özgürlükler Cephesinin 1 Mayıs açıklaması, Adana ve Ankara’da hukuksuz tutuklamalar, yurdışında 1 Mayıs kutlamaları, İTÜ şenliği ve Deniz Gezmiş anmaları, kontrgerilla tarafından öldürülen devrimci gazetecilerin isimleri, Grup Yorum’un Mehmet adlı türküsünün sözleri…

Devlet, 1 Mayıs’ta İstanbul’da uyguladığı faşist baskı ve terörün ardından devreye hukuk terörünü sürmüş bulunuyor. İstiyorlar ki, Taksim’de sergilenen direniş anlatılmasın... İstiyorlar ki, devletin uyguladığı baskı ve terör teşhir edilmesin…

Ancak devrimci basını hiçbir baskı ve terör durduramadığı gibi, cüppeli terör de durduramaz!

Devrimci basın susturulamaz!