16 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/20

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf mücadelesinin yeni dönemi...
   İMF programlarına karşı mücadeleye!
“İstihdam paketi” mecliste...
ATO’nun araştırmasının çarpıcı sonuçları...
Ölüm kampı: Tuzla tersaneler cehennemi!
Patronlar sarayda, işçiler mezarda!
  Kayseri İşçi Kurultayı’na hazırlanıyoruz!
  3. Çiğli İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 2008 1 Mayıs deklarasyonu:
  Devrimci yayınlar 1 Mayıs’ı değerlendiriyor...
  İP/TGB provokasyonu boşa düşürüldü!
  Mayıs’tan Haziran’a katliam ve direniş....
  Taksim 1 Mayısı üzerine...
  Dünyadan...
  Piyasalaşan eğitime karşı mücadeleye!
  TC ve Güney ilişkilerinde yeni durum
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk-İş ağaları 1 Mayıs sonrası sessizliklerini bozup karşı saldırıya geçtiler…

İhanetleri cezasız kalmamalı!

1 Mayıs’ta işçi ve emekçileri ortada bırakan ve devletin Taksim’de estirdiği faşist terörün suç ortağı haline gelen Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu suskunluğunu bozdu ve kendisine yönelik eleştirilere yanıtlar verdi. Kayseri’de konuşmayı tercih eden Kumlu, suskunluğunun acizlikten değil Türk-İş’i yıpratmamaktan kaynaklı olduğunu ileri sürdü ve Taksim konusunda bilinen teranelerini tekrarladı.

Kumlu’ya göre Taksim’e çıkmayı, “Taksim yaralarının sarılması inancı”ndan dolayı istemişlerdi. Fakat hükümetin “provokasyon” olacağı yönündeki endişelerini dile getirmesi üzerine bu isteklerinden vazgeçmişlerdi. Çünkü Kumlu’ya göre, “Türk-İş’in hükümeti yıkmak, bunun için toplumsal muhalefet örgütlemek gibi bir görevi yoktur. Bizim görevimiz, ülke sorunlarına karşı duyarlı bir şekilde, temsil ettiğimiz topluluğun hak ve çıkarlarını korumak genişletmektir. Bu çerçeveden bakıldığında, attığımız her adımı kazanımlar için ve kazanımlar çerçevesinde atmak durumunda olduğumuz açıktır.” Oysa Taksim’de ısrar “sığ bir mücadele anlayışı”nın ürünüdür. Türk-İş’in böyle bir mücadele anlayışı yoktur.

Kumlu, bu kadarla da kalmamakta, bir adım daha ileri giderek kendilerini dinlemeyerek bayrak açıp Taksim ısrarını koruyan Türk-İş’e üye sendika yöneticilerini tehdit etmektedir: “Sonuçta ‘Türk-İş 1 Mayıs’ta Taksim’deydi’ diyenler, Türk-İş Yönetim Kurulu’nun ve Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun iradesine uygun davranmamıştır. Yaşananların değerlendirilmesi elbette ki bünyemiz içinde yapılacaktır.”

Acizlik üzerine söylenenler bu tehdit dolu cümlelerden sonra gelmektedir. Böylelikle anlaşılmaktadır ki, Kumlu ve ekibi muhalif sendikacılara karşı bir sindirme harekatına başlamış bulunmaktadır. Kumlu’nun yaptığı bu çıkış her şeyden önce buna yorulmalıdır. Elbette bu tavır beklenmedik değildir. Bir mafya şebekesi olarak kurumsallaşmış bulunan Türk-İş yönetimi, 1 Mayıs’taki işçi ve emekçi dalgası karşısında sindiği yerden uygun koşullar oluştuğunda çıkacak ve başını kaldırmış sendikacılara dişini geçirmek üzere harekete geçecekti. Zira, sözkonusu olan sadece bir çetenin ayrıcalıkları değil, aynı zamanda kurulu düzenin onyıllar boyunca yarattığı egemenlik sisteminin temel bir ayağının korunmasıdır. Bundan dolayı, işçi ve emekçi hareketinin kendisine giydirilmiş kefeni yırtması anlamına gelen Taksim çıkışı, en somut sarsıntılarından birini de Türk-İş bünyesi üzerinde göstermiştir.

Dolayısıyla, Taksim çıkışının yarattığı sarsıntının atlatılmasının ardından düzenin ilk olarak onarmak üzere yöneleceği alanların başında Türk-İş geliyordu. Mustafa Kumlu ve ekibinin Taksim kararlılığı karşısında tehditler savurmasının gerisinde bu olgu yatmaktadır. Öyle ki, mücadeleden yana tutum belirleyen sendikacılara saldırırken, CİA’nın mutfağından alınma “partiler üstü sendikacılık” gibi eskimiş ideolojik argümanlara sarılmaktadırlar. Böylece, 1 Mayıs’ta bir kez daha görüldüğü üzere, sermayenin safında iktidarın 5. kolu olarak çalıştıkları gerçeğinin üstünü örtmeye çalışmaktadırlar.

“Her adımı kazanımlar için ve kazanımlar çerçevesinde atmak” lafı da yine CİA’nın mutfağından çıkma, o köhnemiş cephanelikten alınmadır. Ama işçi ve emekçiler nazarında bu lafın hiçbir inandırıcılığı yoktur. Çünkü, bugün ortalama işçi dahi biliyor ki, haklar ancak mücadeleyle alınıyor ve mücadeleyle korunabiliyor. 12 Eylül’ün açtığı yolda işçi sınıfı dağıtılıp güçten düşürüldüğü içindir ki, sermaye ve hükümetleri gaspetmedik hak bırakmadı. Son olarak da yine Türk-İş ağalarının kazanım olarak yutturmaya çalıştığı bir sürecin ardından SSGSS gibi öldürücü bir yasa geçirilebildi.

Türk-İş yönetiminin, “partiler üstü sendikacılık” iddiası, yasalar dahilinde ve düzenin icazetinde “mücadele” çizgisi bizzat yaşamın içinde iflas etti. Öyle ki, işçi sınıfı ve emekçiler için son 20 yıl içerisinde bu anlayışla kazanılmış tek bir haktan bahsedilemeyeceği gibi, kayıpsız gün yoktur!

Diğer taraftan, işçi ve emekçilerin kazanıma en yakın oldukları ve düzenin saldırılarını geçici olarak engelledikleri her durumda, düzenin icazetini aşan militan mücadele ruhu vardır. Türk-İş yönetiminin sahip çıkıp, gericiliğine dayanak gösterdiği 13-14 Mart eylemlerinde de aynı gerçek görülmüştür. Öyle ki, Türk-İş bürokratlarının bu eylemleri zayıflatma girişimlerini ve eylemin belirlenmiş çerçevesini aşarak ortaya konulan iradedir ki, 13 Mart, özellikle de 14 Mart eylemini başarılı kılmıştır. Bu eylemlerin ardından gündeme getirilen hükümet manevrası da, bu eylemlerle dışa vuran militan mücadele ruhu ve isteğini bastırmayı hedeflemiştir. Türk-İş ağaları bu eylemden sonra teslim bayrağını çekip güya artık meclis diplomasisiyle “mücadelelerini” sürdüreceklerini söylemişlerdir. Sonuç ortadadır. SSGSS saldırısı makyajdan öteye gitmeyen düzenlemelerden sonra hayata geçirilmiştir. Türk-İş ağaları bu açık ihanetin hesabını vermek yerine mücadeleden yana tutum alan sendika yöneticilerini 1 Mayıs üzerinden sindirmeye çalışmaktadır.

Elbette ki, Türk-İş ağalarının hedefi muhalif sendikacılarla sınırlı değildir. Muhalif sendikacıların bastırılmasıyla asıl olarak hedeflenen yüzü mücadeleye dönük olan ve son süreçte ciddi bir özgüven kazanmış bulunan sınıf güçleridir. Zira muhalif sendika yöneticilerini de ayakta tutan ve ağa takımına karşı kafa tutmaya zorlayan bu alandaki birikimdir. Eğer bu birikim dağıtılabilirse, tabanda mayalanan mücadele gücü zayıflatabilir, böylece muhalif sendikal güçler de kolaylıkla itaate zorlanabilir. İşte Türk-İş ağalarının hesapları budur.

Bu son nokta, tersinden, Türk-İş ağaları eliyle başlatılan bu saldırının nasıl püskürtüleceğini de göstermektedir. Eğer kritik halka sınıfın mücadeleci birikimlerinin korunmasıysa, bu çerçevede yapılması gereken, bu birikimleri örgütlemek ve devrimci bir çizgide sınıfın geniş bölüklerine ulaşmaktır. Bugün saldırıların doğrudan hedefi olarak görünen sendikal güçlerin yapması gereken, bir yandan Türk-İş yönetiminin saldırılarına karşı tok bir duruş sergilemek, diğer yandan ise sınıfın mücadeleci bir çizgide örgütlenmesi yönünde hareket edebilmektir. Bu başarıldığında, Türk-İş ağalarının etksizleştirilmesi zor olmayacaktır.

 

Tersane eylemlerinden...

Limter-İş GİSBİR’e yürüdü!

Limter-İş Sendikası 10 Mayıs sabahı GİSBİR’e yaptığı yürüyüşle Selah Tersanesi’nde yaşanan iş cinayetini protesto etti. Tuzla tersanesi önünde toplanan Limter-İş ve katılımcı kurumlar saat 07.45’te GİSBİR’e doğru yürüyüşe geçti. Baret, Emekli-Sen, üniversite öğrencileri, EKD ve EMEP’in yer aldığı eyleme Tersane İşçi Kurulu da destek verdi. Yaklaşık 150 kişilik gruba polis Sedef Tersanesi önünde müdahalede bulundu. Kısa bir arbededen sonra kitlenin yürüyüşüne izin verdi.

GİSBİR önünde yapılan basın açıklamasında, ölümlerin sorumlularının tersane patronları olduğu, yaşanan iş cinayetlerinin çözümünün ancak kurulacak bağımsız bir heyetle çözüme kavuşturulacağı ifade edildi. Basın açıklamasından sonra eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak / Tuzla

DİH’ten Selah Tersanesi önünde açıklama!

9 Mayıs günü Selah Tersanesi’nde gerçekleşen patlamayla ilgili olarak, 13 Mayıs günü Devrimci İşçi Hareketi (DİH) bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Selah Tersanesi karşısında gerçekleşen basın açıklamasına yaklaşık altmış kişi katıldı. Emekli Sen’in de destek verdiği basın açıklamasında sembolik olarak getirilen tabut ilgi çekti.

Basın açıklamasında Meclis Araştırma Komisyonunun göstermelik olduğunu söylenerek tersane işçilerinin talepleri sıralandı. Açıklamaya öğlen paydosuna çıkan işçiler de katıldı. Getirilen tabut Selah Tersanesi önüne bırakılarak basın açılamasına son verildi.

Kızıl Bayrak / Tuzla