6 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/23

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları
   1 Haziran mitingi fiyaskosu
Düzen içi dalaşmanın “telekulak” safhası
TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...
Kürt diline özgürlük!
AKP Kyoto’yu imzladı...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Temiz bir damla su için bile sosyalizm!
  Bahar süreci, sınıf hareketi ve sol hareket
  Gençlikten...
  İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!
  Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...
  Suriye-İsrail görüşmeleri
Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!
  2008 Avrupa Futbol Şampiyonası egemenlerin elinde kirli bir araç işlevi görüyor...
  Habip Gül’ün mezarına saldırı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları

Kürt sorununa ilişkin çözüm tartışmaları bir kez daha gündeme gelmiş bulunuyor. Sadece tartışılmakla da kalınmıyor, çeşitli iddialarla ortaya çıkan kesimlerin bir takım somut hamleleri de dikkat çekiyor.

Bunlardan biri 1 Haziran mitingi çerçevesinde “Kürt sorununa demokratik çözüm” talebiyle ortaya konulan inisiyatifti. “Kürt sorununda çözüm için tarihi adım” gibi nitelemeler düşünüldüğünde gerçekte bir başarısızlık örneği olan bu miting, beraberinde sol içerisinde çözüm tartışmalarını gündeme getirmesi açısından yine de olumlu bir işlev gördü.

Öte yandan sermaye iktidarı, gerilla güçlerine yönelik askeri ablukaya eşlik eden bir siyasi abluka girişimiyle, belli bir plan dahilinde yeni hamleler peşindedir halen. 1 Haziran mitinginin hazırlıklarının yapıldığı aynı günlerde Tayyip Erdoğan da “Diyarbakır çıkarması”nı yaparak “tarihi” “GAP eylem planı”nı açıklıyordu. Erdoğan burada yaptığı konuşmada, attıkları adımın “tarihi önemde” olduğunu, “terör”ün kökünü nihayet kurutacaklarını, bölge halkını sosyal ve ekonomik bir rehabilitasyona tabi tutacaklarını ilan ediyordu.

Sürmekte olan “çözüm” tartışmalarında ortaya konulanların gerçek niteliğini ve sınırlarını sergilemek kadar, Kürt sorununda devrimci bir çözüm yolunun da bulunduğunu göstermek bugün her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor. Zira “çözüm” adı altında öne sürülenler her ne kadar yeni değilse de, savunucuları onları cilalamakta birbirleriyle yarışıyorlar ve bir toz bulutu oluşturuyorlar. Bununla birlikte hala da mücadele istek ve enerjisini koruyan ve bunu ortaya koyan Kürt halkı, bu “çözüm” önermelerinin çözümsüzlüğünü iyi bilse de, başka bir alternatif göremediği koşullarda belirsizlik içinde kalıyor, sonu gelmeyen hayal kırıklıkları yaşıyor.

“Kürt sorununa demokratik çözüm” talebi, devletin Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikasına karşı yöneldiği ölçüde elbette haklı bir yön taşımaktadır ve demokratik bir muhtevaya sahiptir. 1 Haziran mitingine herşeye rağmen katılım gösteren Kürt emekçilerinin en önemli motivasyonu tam da buradan güç almaktadır. Kürt hareketi üzerinde kurulan çok yönlü ablukaya ve sürdürülmek istenen inkar ve imhaya “artık yeter” denilmektedir.

Fakat “çözüm” adı altında ortaya konulanlar, Kürt halkının temel ulusal hak ve özgürlüklerini eksiksiz içermek bir yana, bazı hak kırıntıları sınırlarını pek az aşmaktadır. Bu ise, “çözüm” adı altında gerçekte yeni bir çözümsüzlük önermekten öte bir şey değildir. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik davasının mevcut rejimin sınırlı bir anayasal tadilatı ile bir çözüme kavuşturulabileceğini sanmak, dayanaktan yoksun boş bir liberal hayaldir. Bu sorunun çözümü değil, bir başka biçim içinde sürdürülmesi ve süründürülmesidir. Bu sınırlarda bir çözüm sorunu kısa bir süreliğine belki erteler, ama daha da ağırlaşmış halde yeniden gündeme gelmesini hiç bir biçimde engellemez.

Diğer taraftan, devletin askeri operasyonlardan sonra bir “siyasi çözüm” planını uygulamaya sokacağı yönündeki beklentiler Erdoğan’ın “Diyarbakır çıkarması” ile bir kez daha boşa çıktı. Bir kez daha görüldü ki, devletin inkar ve imha politikasından başka Kürt sorununda herhangi bir çözüm planı yoktur. Devletin çözüm projesi olarak sunduğu, Kürt burjuvazisini ve toprak sahiplerini düzene daha sağlam biçimde bağlama projesidir. Türk devleti, Güney Kürdistan’daki devletleşme yönündeki gelişimin sakatlanmasını hedefleyen siyasi-diplomatik ve askeri operasyonlarda belli bir başarı kazanmasının ardından, içerde de inkar ve imhaya dayalı politikasını yeni koşullara uyarlayarak sürdürmeye yönelmiştir. Son olaylarla bu bir kez daha net bir biçimde görülmüştür.

Emperyalist odakların dümenini tuttuğu bir politik plan doğrultusunda hareket eden sermaye iktidarı, kendi gerici sınıf çıkarları ve hedefleri doğrultusunda hareket ediyor. Halen emperyalist odaklar için, Türk devletinin Kuzey Kürtleri üzerindeki dayatmacı ağırlığının yeni rötuşlar eşliğinde sürdürülmesinde esasa ilişkin bir sorun bulunmuyor. Kaldı ki sorunun kendisi emperyalistler payına, hem Türkiye ve hem de Güney Kürdistan üzerindeki egemenliğin pekiştirilmesinin, duruma göre tarafların zayıflıklarından ve açmazlarından yararlanmanın bir olanağı olarak kullanılıyor.

Emperyalizme sırtını dayayan sermaye devletinin Kürt sorununda çözüm olarak öne sürdüğü politika, Kürt büyük burjuvazisinin ve toprak sahiplerinin düzenle köklü bağlarını iyiden iyiye sağlamlaştırmak, giderek Kürt orta sınıflarını da düzene entegre etmekten ibarettir.

Kürt burjuvazisinin Kürt sorunundaki tutumunu halihazırda, elbette bazı bireysel-kültürel haklarla da cilalanmak üzere, asıl olarak yılların mücadelesinin yarattığı birikimin ekonomik ranta dönüştürülmesi kaygısı ve hesabı belirlemektedir. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “GAP eylem planı” ile birlikte bu yolda büyük bir kapı da açılmıştır kendisine. Şu an Kürt burjuvazisinin büyük toprak sahipleri ile birlikte Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle kurduğu ilişki bu sınırlardadır. Bu tutumla uyumlu olarak da siyasal planda büyük bölümüyle AKP bünyesinde konumlanmış durumdadır. Bugün, arkasında emperyalistlerin durduğu sermaye iktidarı ile kader birliği yapmış olan Kürt büyük burjuvazisi ve büyük toprak sahipleri Kürt halkının özgürlük mücadelesinin karşısındadırlar. Kürt orta burjuva katmanlarının önemli bir bölümü de halen gerici güçlerin safında hareket etmektedir.

Geriye başından itibaren mücadelenin tüm yükünü taşıyan, büyük bedeller ödeyen ve halen de ödemekte olan, savaşın sosyal sonuçlarını ise ayrıca büyük bir yük olarak etinde kemiğinde duyan Kürt emekçi katmanları kalmaktadır. Ulusal davayı halen bunlar taşımakta, Kürt hareketini halen bunlar desteklemekte, temel mücadele gücünü bunlar oluşturmaktadırlar. Fakat bunları çıkarları ve özlemleri tümüyle devrimci bir çizgi, buna dayalı bir çözüm yolu gerektirdiği halde mevcut Kürt hareketi önderliği bundan tümüyle uzaktır. İzlediği çizgi kurulu düzenin ekonomik ve siyasal çerçevesini hiçbir biçimde aşmamakta, kurulu düzenin anayasal bir reformdan geçirilmesi istemine dayanmaktadır. Bu açıdan sözkonusu olan burjuva demokratik bir reform projesidir, Kürt sorununu köklü bir biçimde çözmeye değil fakat anayasal reformlarla hafitletmeye, aynı anlama gelmek üzere süründürmeye dayalıdır. Bu özelliği ile gerçekte Kürt burjuvazisini sınıfsal çıkar ve tercihleriyle de temelde çelişmemektedir. Fakat yazık ki halen Kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesinin en büyük açmazını oluşturmaktadır.

Bunlara eklenecek olanı yakın döneme ilişkin bir değerlendirmenin sonuç bölümlerinden alıyoruz:

“Devrimci strateji, özgürlük mücadelesinin gerçek yükünü çeken sınıf ve katmanların sınıfsal çıkar ve ihtiyaçlarına da uygun düşen strateji demektir. Ulusal davanın sınıfsal mantığını zaman içinde adım adım unutmak ve giderek terk etmek, Kürt hareketinin tarihsel nitelikte bir büyük hatası oldu ve bu onu bugünkü çıkmaza getirip sapladı. Bundan ancak son 30 yıllık mücadelenin bu en temel dersini hesaba katan yeni bir değerlendirme ve strateji ile çıkılabilir, ortada başka hiçbir gerçek çıkış yolu görünmemektedir. Doğal olarak bu halen burjuva öğelerle bulaşık olan mevcut hareket içinde bir iç ayrışmayı göze almayı da gerektirir. Bu elbette kısa vadede belki geçici bir güç kaybı anlamına da gelir. Fakat orta ve uzun vadede bu, benimsenecek yeni strateji sayesinde fazlasıyla telafi edilebilecektir. Önce Kürt emekçilerinin açığa çıkarıldığında muazzam bir kuvvet olduğu görülebilecek olan sosyal enerjisiyle ve ikinci olarak da, tam da bu sayede Türk işçi ve emekçileri ile yaşanacak yakınlaşma ve bütünleşme sayesinde… Bu yakınlaşma ve bütünleşme devrimci stratejinin öteki yönüdür ve yalnızca Türkiye’de değil bütün bir Ortadoğu’da Kürt düğümünü çözebilecek biricik gerçek olanaktır.”

“Kürt sorunundaki tarihi düğümlenmeyi açacak yol budur, tercih buradan yapılmak zorundadır. Bunun dışında ortada şimdiki kısır döngüyü sürdürmekten başka bir alternatif görünmüyor...” (ABD, Türkiye ve Kürt sorunu, Ekim, Sayı:250, Başyazı)

Kürt sorununda devrimci stratejinin politik-pratik alanda güç kazanması için bir yandan işçi sınıfını devrimcileştirme yönündeki çalışmalara hız vermek, diğer yandan Kürt emekçilerini devrimci strateji etrafında birleştirecek bir inisiyatif sergilemek gerekmektedir.