6 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/23

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları
   1 Haziran mitingi fiyaskosu
Düzen içi dalaşmanın “telekulak” safhası
TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...
Kürt diline özgürlük!
AKP Kyoto’yu imzladı...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Temiz bir damla su için bile sosyalizm!
  Bahar süreci, sınıf hareketi ve sol hareket
  Gençlikten...
  İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!
  Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...
  Suriye-İsrail görüşmeleri
Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!
  2008 Avrupa Futbol Şampiyonası egemenlerin elinde kirli bir araç işlevi görüyor...
  Habip Gül’ün mezarına saldırı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

1558 çocuk Kürtçe konuştukları için hapis cezasına çarptırıldı...

Kürt diline özgürlük!

TCK’nın 222. Maddesi’nde; “25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir” denmektedir. Diyarbakır’da Jandarma Sorumluluk Bölgesi içinde 2006 ve 2007 yılları arasında toplam 1558 Kürdistanlı çocuk hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 222. maddesine muhalefetten 2 ayla, 6 ay arasında değişen, Kürtçe konuşma cezaları verildi. Böylelikle, sömürgeci sermaye devletinin hukuku, ana dili Kürtçe olan çocukların siciline, “Kürtçe konuşma suçu”nu işledi.

Kürtçe dil yasağı 12 Eylül Anayasası’nın ürünü

Kürtçeyi “anadil” olarak yasaklayan yasa, “Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun” başlığı altında, 12 Eylül faşist generallerinin oluşturduğu Danışma Meclisi’nce çıkarıldı. Yasanın komisyonda görüşülmesine Kenan Evren bizzat katıldı. Kürtçe yasağı ile ilgili yasa, onun katkı ve buyruklarıyla hazırlandı.

Bu yasaya göre, “Türk vatandaşlarının anadili Türkçe”ydi ve “Türkçe’den başka dillerin anadil olarak kullanılmasına ve yayılmasına yönelik her türlü faaliyette bulunmak yasak”tı. Yasa tasarısı Danışma Meclisi’nde görüşülürken Komisyon Başkanı, 1982 Anayasası’nda yer alan “Türkiye devleti”nin “dili Türkçedir” sözlerinden, “Halkımızın konuştuğu anadilin Türkçe olduğu”nun “Anayasada açık ve kesin bir şekilde ifade edildiği”ni savlamış, Kürtçeyi yasaklayan yasa, anayasal dayanağını bu yorumdan almıştı.

Örneğin Irak’ta o dönemde ikinci devlet dili Kürtçe’ydi.

Böylelikle, resmi dil koşulu getiren devlet, uluslararası ilişkilere bile inkarcı kimliğinin ürünü olan yasakları taşıyordu.

Kürtçe dil yasağı

Kürt diline yönelik yasak, ne 1558 Kürt çocuğunun aldığı ceza ile başladı, ne de 1558 Kürt’le sınırlı. 1558 çocuğa reva görülen ceza, Kürtçe dil yasağının son halkasıdır. Önceki yıllarda da sokakta Kürtçe konuşanlar soluğu karakolda aldılar. Düğünlerde mutluluğunu Kürtçe türkü söyleyerek dile getiren binlerce Kürt emekçisi cezaevini boyladı. “Ben Kürt’üm” diyen politikacılar “Yüce Divan”da yargılandı. Tek bir “Kürt” sözcüğü, bir yazarın yargılanması için yeterli neden sayıldı.

Kürtçe’nin yasaklanması her ne kadar kamusal alanda hatta sokakta uygulandı ise de asıl hedeflenen evde, hatta sokakta onu konuşulmayacak bir dil haline getirmek değildir. Yasak, Kürt halkının sosyal ve siyasal yaşamda kendini ifade etmesini engellemeye yöneliktir. Kürt halkının, kültürel, edebi, felsefi, bilimsel ve politik alanlarda, kendi dilini kullanamaz hale getirmektir.

Sömürgeci sermaye devletinin bir diğer hedefi ise Kürt halkını kendi diliyle şiir, edebi metin, makale, deneme, konferans, panel, seminer vermez hale getirmektir. Dualarını ve beddualarını, hakaret, sövme ve sevgisini Kürtçe ifade etmesini engellemektir. Kürt halkının dilini evlatlarına taşımasının önüne geçmektir. Cezalarla, yasaklarla, korku dağlarını büyütüp, mümkünse Kürtçe konuşulmayacak bir ortama ulaşmaktır.

Kürtçe’nin günlük hayatta kullanılması düşünme ile eşleşirken, Kürtçe’nin sosyal, siyasal, felsefi, kültürel ve edebiyat alanlarında kullanılması düşündüğünü ifade etmeyle eşleşir. Kürtçe konuşmadığı sürece, Kürt halkının Kürtçe düşünmesini engellemesi zaten düşünülemez. Bu nedenle kimsenin düşüncesine pranga vurulamaz. Asıl yapılmak istenen Kürt halkının dilinin prangalanmasıdır. Örneğin Kürtçe ile yazımın, panel, konferans, seminer, film, tiyatro gibi birçok alanda kullanılmasının engellenmesidir.

Devlet Kürtçe konuşmayı, siyaset yapmayı, edebiyatı, felsefe ve bilim üretmeyi tehdit olarak görüyor. Yasakçılar yasaklarla gündelik hayatta tamamen Kürtçe’yi yasaklamayacaklarını bilmelerine rağmen yasakları koydular ve yıllarca bunu denetlediler.

Özelde Kürt dili üzerindeki yasakların ve cezaların kaldırılması, genelde Kürt halkının özgürlük umudunun büyütülmesi, Kürt sorununun devrimci çözümünden geçiyor. Her ulusun ve her dilin gerçek özgürlüğe kavuşmasının biricik yolu işçi sınıfının iktidarıdır, sosyalizmdir.


Erol Zavar’a özgürlük!

Erol Zavar ve hasta tutsakların serbest bırakılması talebi ile Ankara’da 31 Mayıs günü gerçekleşen yürüyüşe katılmak için İstanbul’dan 30 Mayıs akşamı Ankara’ya hareket edildi.

Eski TÜYAP önünde toplanan kitle yola çıkmadan önce halaylar çekti, “Erol Zavar’a özgürlük!” sloganı atıldı.

Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen ilerici, devrimci kurumların katılımıyla 31 Mayıs günü Ankara’da bir eylem düzenlendi. Sabah saat 11.00’de yüzlerce insan Yüksel Caddesi’nde buluştu. Burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Okunan metninde, mesane kanseri olmasına rağmen 7 yıldır F Tipi Cezaevi’nde tutulan Erol Zavar’a özgürlük istendi.

Ardından ÇHD avukatlarından Selçuk Kozağaçlı hukuksal sürece dair bir konuşma yaptı. Elif Zavar ise Erol Zavar’ın sağlığı hakkında son gelişmeleri aktardı ve “bütün hasta tutsaklar serbest bırakılsın” dedi. Son olarak Sincan Hapishanesi tutsaklarından Ali Gülmez’in annesi konuştu.

Basın açıklamasına 200’ü aşkın kişi katıldı. “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “İçerde dışarıda hücreleri parçala!”, “Erol Zavar’a özgürlük!” sloganları gür bir şekilde atıldı.

Basın açıklamasının ardından Sincan Cezaevi’ne hareket edildi. Cezaevi önünde basın metni okunarak,“buraya tekrar geleceğiz ama bu defa Erol Zavar ile birlikte döneceğiz” denildi. Eylem “Tecrit öldürür, dayanışma yaşatır!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!” sloganlarıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

 

Adana’da tutuklama terörü...

Adana Emniyeti’nin ilerici ve devrimci güçlere dönük saldırıları devam ediyor. 1 Mayıs öncesinde birçok ilerici ve devrimci gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Devlet, Adana’da gerçekleştirilen her eylem ve etkinliği, herhangi bir faaliyeti bahane ederek evleri basıyor, insanları sokak ortasında gözaltına alıyor.

Bu saldırılara 2 Haziran günü bir yenisi daha eklendi, sabah saatlerinde Devrimci Demokrasi okurlarına dönük bir operasyon başlatıldı.

1 Mayıs’ta yasadışı slogan atılarak örgüt propagandası yapıldığı iddiası ile gözaltına alınan 17 kişi, 3 Haziran günü savcılığa ifade vermelerinin ardından tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildiler. 14 kişinin tutuksuz yargılanmasına karar verilirken, üç kişi örgüt propagandası yapmak iddiası ile tutuklandı.

Demokratik Haklar Platformu 3 Haziran günü bu saldırıya ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Özgürlükler üzerinde yaratılan bu baskının temel amacı, mevcut sömürü düzenini devam ettirmek olduğu gayet iyi bilmekteyiz. Ancak bu saldırıların bizleri yolumuzdan alıkoyması mümkün olmayacaktır. Geçmiş tarihimiz buna tanık olduğu gibi, bugün de aynı ısrarla yolumuza devam etmekteyiz.”

Kızıl Bayrak /Adana