18 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Çatışmanın seyri içinde çökmekte olan hayaller
   DTP 2. Olağan Kongre’ye hazırlanıyor…
“Ergenekon iddianamesi” devletin katliamlarını ve kirli faaliyetlerini sahiplendi…
Şekerde özelleştirme saldırısı tamamlanıyor

İşçileri ölüme mahkum edenler tedbir alamaz...

Küçükçekmece Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü işyeri temsilcisiyle TİS süreci üzerine görüştük...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Saldırılara karşı birleşik mücadeleyi güçlendirmek için sınıf dayanışmasının önemi
  OSB-İMES İşçileri Derneği
3. Olağan Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
  Canovate’nin “mazlum” patronu!
  Halklara karşı yeni cephe açmaya hazırlanan emperyalist-siyonist güçlere karşı direniş!
  Füze kalkanı inşa etmek savaş hazırlığıdır!
  Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 3
Volkan Yaraşır
  Mamak 5. Kültür Sanat Festivali’ne doğru...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Saldırılara karşı birleşik mücadeleyi güçlendirmek için sınıf dayanışmasının önemi

Sermayenin kapsamlı sosyal yıkım saldırıları işçi ve emekçilerin genelini hedeflemektedir. Özelleştirme, örgütsüzleştirme, düşük ücret, kölece çalışma koşulları, sosyal hakların gaspı, çalışma yaşamında esnek üretimin ve istihdam biçimlerinin hakim hale getirilmesi, işgüvencesinin ortadan kaldırılması, taşeronlaştırma başlıkları altında özetleyebileceğimiz saldırılar işçi ve emekçilerin tepkisine konu olmaktadır. Saldırılar kimi zaman sektörel, kimi zaman TİS süreçlerinde, kimi zaman tek tek fabrikalarda yaşanmakta, bu durum verilen tepkilerin parçalı ve dağınık olmasına neden olmaktadır.

Tüm hoşnutsuzluğuna ve kıpırdanışlarına rağmen işçi ve emekçi hareketindeki durgunluk ve dağınıklık olgusu aşılamamıştır. Kimi zaman öne çıkan ve daha çok da sendikal örgütlenme kapsamında gerçekleşen tekil direniş ve eylemler ile THY, Telekom, SSGSS, 1 Mayıs gibi genele etkisi olan süreçler dışta tutulursa, sınıf hareketinin yılları bulan bu tablosu özü itibarıyla değişmemiştir. Giderek yükselen, siyasallaşan ve militanlaşan bir sınıf hareketinden sözetmek henüz mümkün değildir.

Kısmi ileri çıkışların da sendikal ihanet barikatına takıldığı düşünüldüğünde, işçi sınıfının kendi gücüne ve mücadeleye duyduğu güvensizliğin sürmesi kaçınılmaz olmaktadır. Sözkonusu sınırlı ileri çıkışlar üzerinden sınıf hareketi bir parça soluk alsa da, mücadele daha ileriye taşınamadığı için işçi ve emekçi kitlelerdeki umutsuzluk sürmektedir. Böylece saldırılara karşı topyekûn yanıt vermenin, birleşik mücadeleyi büyütmenin imkanları da heba edilmektedir.

SSGSS karşıtı mücadelenin gösterdikleri

SSGSS karşıtı mücadele süreci üzerine bugüne kadar basınımızda çok sayıda değerlendirme yeraldı. Sürecin eksikliklerine ve ihtiyaçlarına yeterince vurgu yapıldı. Mücadelenin merkezi ve hak alıcı bir eylem hattı üzerinden örülememesinin ve ortaklaştıralamamasının yarattığı olumsuzluklar ele alındı. Sendikal ihanet çetesinin, tabanın örgütlü gücünü, devrimci enerjisini ve eylemli tepkisini açığa çıkarmaktan uzak yaklaşımlarının ortaya çıkan olanakları nasıl heba ettiği üzerinde duruldu, vb...

Yasa mecliste görüşülürken dile getirilen Ankara merkezli kitlesel direniş çağrısına, “Böyle bir eylem çağrısı yaparsak sürece son noktayı koymuş ve yenilmiş sayılırız, mücadeleyi zayıflatırız. Ama bizim mücadelemiz yasa geçse dahi sürecek” argümanıyla karşı çıkan sendika bürokratlarının nasıl kuru sıkı attığı bir kez daha yaşanarak görüldü. Daha öncesinde hava boşaltmak amacıyla rutin hale getirdikleri merkezi Ankara eylemlerini bu sefer denetimleri dışına çıkacağı kaygısıyla gereksiz ve mücadeleyi zayıflatan bir eylem olarak sunan, yasa meclisten geçtikten sonra kılını dahi kıpırdatmayan sendika ağalarının nasıl bir ihanet içinde olduğu bir kez daha açığa çıktı.

Oysa süreç çok daha farklı geliştirilebilirdi. Ancak bu, yasanın mevcut pozisyonuna göre konumlanan bürokratik yapılarla değil, sınıf mücadelesinin ihtiyaç ve çıkarlarına yanıt veren militan bir mücadele hattıyla başarılabilirdi.

Sonuçta yasa meclisten geçti. İşçi ve emekçiler gündelik yaşantısında saldırının yıkıcı sonuçlarını henüz yeterince hissedemeseler de alttan alta bir öfke ve tepkinin biriktiğini söylemek mümkün. Sermaye hükümetinin yaptırdığı kimi araştırmaların ortaya çıkardığı sonuçlar bile geniş emekçi kesimlerin sağlık hakkının gaspından duyduğu rahatsızlığı anlatmaya yetmektedir. Bu da saldırının sonuçları üzerinden sınıf hareketinin birleşik bir hatta yükseltilmesinin imkanlarına bir kez daha işaret etmektedir. İşin bir yanı budur.

İşin bir diğer yanı ise, yeni yeni kıpırdanmaya, kendine ve mücadeleye güven duymaya başlayan işçi ve emekçi kitlelerin önüne barikat olan sendika bürokratlarını aşacak bir taban dinamiğine dayanmayan çıkışların sönümlenmeye mahkum olduğu gerçeğidir.

Sermaye işgüvencesine ve kıdem tazminatına göz dikmiş durumda!

Sermaye iktidarının SSGSS’nin ardından işçi ve emekçilerin kalan son kırıntı haklarına da göz diktiği bilinmektedir. Sırada işgüvencesinin gaspı ve kıdem tazminatı hakkı bulunmaktadır. Sermaye kendi cephesinden sürece hazırlanmaktadır. Saldırı yasalarını meclis alt komisyonlarına göndermekte, sendika bürokratlarıyla kapalı kapılar ardında toplanmakta, sendikalar yasasında yapmayı vaadettiği değişikliklerde olduğu gibi bu hainlerin önüne kemik atarak tümden susturmaya çalışmaktadır. Çelebi gibi hainler sonrasında “işçi ve işveren konfederasyonları olarak” üzerinde anlaştıkları metinden farklı bir taslak ortaya çıktığı için feveran etse de sonucun değişmeyeceği açıktır.

Sermayenin işçi ve emekçilerin tümüne yönelik bu kapsamlı saldırısı mücadelenin ortak bir zeminde ve merkezi bir hatta birleştirilmesinin imkanlarını barındırmaktadır. Ancak SSGSS sürecinden “yenik” çıkan işçi ve emekçilerin moral gücü, bilinç ve örgütlülük düzeyi önümüzdeki süreci karşılamaya henüz yeterli görünmemektedir.

SSGSS sürecinde olduğu gibi “Biz karşı çıkarsak yapamazlar!” türü sloganvari söylemlere değil işçi ve emekçi kitlelerin bilinç ve örgütlülük düzeyini yükseltecek bir yönelim ve tutumla sürece hazırlanılmasına ihtiyaç vardır. Zira tepeden tırnağa örgütlü sermaye sınıfının saldırılarına karşı sınıfın örgütlü gücüyle çıkmaktan, militan bir mücadele sürecine hazırlanmaktan başka çıkar yol yoktur. İşgüvencesi ve kıdem tazminatı gibi hak gaspları düşünüldüğünde, işçi ve emekçileri “karşı çıkan” değil hak talep eden, sert sınıf mücadelelerinin zorluklarına karşı donatan bir sürece hazırlamak gerekmektedir. Bunun yolu ise “sınıfa karşı sınıf” bilinciyle hareket etmekten, sınıfın devrimci güç ve enerjisini harekete geçirmeyi hedefleyen bir mücadele hattını örmek ve örgütlemekten geçmektedir.

Süren direnişlerle dayanışmanın anlamı ve önemi

THY, Telekom, SSGSS, 1 Mayıs vb. süreçlerin deneyimlerden süzülen derslerle önümüzdeki döneme hazırlanmak günün acil görevleri arasındadır. Böylesine bir süreçte süren grev ve direnişlerle dayanışmanın ise ayrı bir anlamı ve önemi vardır.

Desa Deri’de, Unilever’de, E-Kart’ta, Arçelik’te, Yörsan’da, TEGA’da, Çağ Temizlik’te vb. irili ufaklı işyerlerinde süren grev ve direnişlerin yanısıra belediye işçileri de birçok yerde grev kararı asmış bulunmaktadırlar. Kıdem tazminatı, işgüvencesinin gaspı, grev ve sendikalar yasasında yapılacak değişiklikler, yaklaşan metal TİS’leri ile kamuda toplu görüşme dönemi, süreç doğru değerlendirilebilirse eğer, birleşik mücadelenin zeminini ayrıca güçlendirmektedir.

Sınıfın hak ve kazanımlarına göz diken sermayenin pervasızlığı ortadayken, sendikal örgütlenme hakkına yönelik saldırılara ve TİS görüşmelerindeki dayatmalara karşı grev ve direnişe geçen işçiler sermayenin topyekûn saldırılarının işyeri veya sektör düzeyinde yansımalarını yaşamaktadırlar. Herbiri fiziki olarak birbirinden uzak olan ve tek tek fabrikalarda yaşanan sorunlar üzerinden yükselen bu grev ve direnişler son dönemde hareketlenme eğilimi taşıyan sınıf hareketinden güç almaktadırlar. THY ve Telekom’la toplumun gündemine yeniden giren grev silahından etkilenmektedirler. Nitekim sermaye sınıfı da grev silahından ve bu silahın geniş işçi ve emekçi kitleler tarafından kullanılmasından duyduğu korkuyla cam ve lastik sektöründe TİS’leri imzalamayı tercih etmiştir. Fakat yine de, işaret ettiğimiz sürecin yarattığı morale yaslanan bu grev ve direnişlerin bugün için sınıf hareketinin geneline etki yapması oldukça güçtür.

Bu koşullarda, önümüzdeki sürece damgasını vuracağı açık olan işgüvencesi ve kıdem tazminatı saldırılarına karşı işçi ve emekçilerin bugünden hazırlanması için tek tek süren mevzi grev ve direnişlerin sınıfın hanesine moral güç olarak yazılması büyük bir önem taşımaktadır. Böylesi bir süreçte işçi sınıfını hem moral ve örgütsel olarak, hem de eylem ve direniş sergileme kapasitesi bakımından güçlendirmek için süren grev ve direnişlerle dayanışmanın ise ayrı bir anlamı ve önemi bulunmaktadır.

Tek tek süren grev ve direnişlerin sınıf hareketine moral güç kazandırması için işin öznesi işçilerde özgüven oluşumu şarttır. Daha geniş emekçi kesimlerin sürece aktif katılımını örgütlemek bu çerçevede atılacak adımlarla yakından ilgilidir.

Sendikalaşma talebiyle ya da başka bir sorun üzerinden gelişen grev ve direnişlerin kazanımla sonuçlanmasının koşullarından birisi de etkin bir sınıf dayanışmasının hayata geçirilmesidir. Zaten tekil olarak sürüyor olmanın getirdiği zayıflıkları taşıyan direnişler, bir de dayanışmadan yoksun kaldıklarında, hem etki yaratamamakta, hem kısa sürmekte, hem de kırılmaya yolaçmaktadırlar. Birçok direnişin “sınıf dayanışmasının zayıflığı” gerekçesiyle bitirilmesi bunu anlatmaktadır.

Grev ve direnişler ile dayanışma komitelerinin işlevi

Sınıf dayanışmasının sağlanması öncelikle direnişteki işçilerin enerji ve çabasına bağlıdır. Bu çerçevede sınıfın ve emekçi kitlelerin sorunlarıyla ilgilenmek, dışlarındaki direniş, eylem ve etkinliklere aktif katılım sağlamak, eylem halindeki başka kesimlerle birlikte hareket etmek, sendikaları diğer direnişler ve eylemler konusunda duyarlı olmaya çağırmak, işçi ve emekçileri sorunlar konusunda aydınlatmak direnişteki işçilerin görevidir. Bunun için direnişe geçmek ya da greve çıkmak tek başına yeterli değildir. Zira grev ve direnişlerin kazanımla sonuçlanması, fabrika ve işletmelerde oluşturulacak “grev ve direniş komiteleri”nin süreci tartışan, planlayan ve ören tabanın iradesiyle birleşmesiyle ve etkin bir dış desteği örgütlemesiyle mümkündür.

İşin diğer yanı ise ilerici sendikacıların ve sınıfın diğer bölüklerinin sınıf dayanışmasından ne anladığı ile ilgilidir. Zira “sınıf dayanışması” denilince ilk akla gelen sınırlı bir takım girişimlerden ibaret kalmaktadır. Direniş yerine gerçekleştirilen sendika yönetimleriyle sınırlı ziyaretler, maddi destek sunulması, direnişçilerin eylemlerine katılım, direnişi destekleyen yazılı açıklamalar anlamlı fakat sınırlı çabalardır. Sınıf dayanışmasının çerçevesi bu sınırlarda kaldığı koşullarda oynaması gereken misyonu yerine getirememektedir.

En etkili dayanışma direnişe eylemli desteğin sağlanmasıyla mümkündür. Hem direnişteki işçiler hem de sınıfın diğer bölükleri şahsında sınıfın bilinç ve örgütlülük düzeyini geliştirmek ve güçlendirmek bakışıyla örülecek sınıf dayanışması, hem günü kazanmanın hem de geleceğe hazırlanmanın en temel koşuludur.

Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi ise grev ve direnişlerle dayanışma amacıyla oluşturulan birlikteliklerle mümkündür. Bu tarz birlikteliklerin sorun ve talepleri ortaklaştırması, ilerici işçi ve emekçiler ile sendikaları, sol siyasal güçleri, devrimci unsurları, emekten yana tüm güçleri kapsaması gerekmektedir. Bu birlikteliğin yüzü ise geniş işçi ve emekçi kesimlere dönük olmalıdır. Grev ve direnişlerle dayanışma komiteleri tarzında şekillenebilecek bu birlikteliklerin alta doğru oluşturulması, yerelliklere yayılması, geniş kesimlere seslenmesi, onları eylemli desteğe çağırması ve ortaya çıkan enerjinin merkezi bir kanala akıtılması, izlenmesi gereken hat olmalıdır. Sınıf dayanışmasının ete kemiğe bürünmesi, tabanın enerjisine ve etkin katılımına dayanması bakımından bu tarz bir yönelim zorunludur.

Hem sınıf dayanışmasının genel bir söylem olmaktan çıkarak somut bir hal alması, hem direnişlerin kazanımla sonuçlanması, hem sınıfın örgütlenme ve bilinç düzeyinin geliştirilmesi, hem de sermayenin kapsamlı saldırılarına karşı sınıfın bu zeminlerde hazırlanması ancak bu koşullarda olanaklı hale gelecektir.

Böylesi bir misyonla hareket edildiğinde, grev ve direnişlerle dayanışma amacıyla oluşturulan birlikteliklerin yürüyeceği yol, kullanacağı araç ve yöntemler daha da zenginleşecektir.

Sınıf dayanışması çağrısı, sermayenin saldırılarını geriletmenin, hak ve özgürlükleri korumanın, yenilerini kazanmanın, sendikal bürokrasiyi etkisizleştirmenin, önümüzdeki zorlu mücadele sürecine hazırlanmanın bir imkanına çevrilebildiği oranda gerçek karşılığını bulacaktır.

Belediye-İş ile Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nun 17 Temmuz’da yükselttiği mücadeleyi birleştirme ve yükseltme çağrısı ancak bu zeminde gerçekleşebilirse anlamını bulacaktır.

Sınıf dayanışmasının güncel anlam ve önemini bu perspektifle ele almak ve gereklerini yerine getirmek emekten yana tüm güçlerin görevidir.