18 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Çatışmanın seyri içinde çökmekte olan hayaller
   DTP 2. Olağan Kongre’ye hazırlanıyor…
“Ergenekon iddianamesi” devletin katliamlarını ve kirli faaliyetlerini sahiplendi…
Şekerde özelleştirme saldırısı tamamlanıyor

İşçileri ölüme mahkum edenler tedbir alamaz...

Küçükçekmece Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü işyeri temsilcisiyle TİS süreci üzerine görüştük...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Saldırılara karşı birleşik mücadeleyi güçlendirmek için sınıf dayanışmasının önemi
  OSB-İMES İşçileri Derneği
3. Olağan Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
  Canovate’nin “mazlum” patronu!
  Halklara karşı yeni cephe açmaya hazırlanan emperyalist-siyonist güçlere karşı direniş!
  Füze kalkanı inşa etmek savaş hazırlığıdır!
  Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 3
Volkan Yaraşır
  Mamak 5. Kültür Sanat Festivali’ne doğru...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Halklara karşı yeni cephe açmaya hazırlanan emperyalist-siyonist güçlere karşı direniş!

Döne döne savaş, katliam ve yıkımlar üreten kapitalist-emperyalist düzen, Ortadoğu’daki kan deryasının kurutulmasına fırsat tanımıyor. Filistin ve Irak halklarına karşı saldırılarını sürdüren batılı emperyalistler desteğindeki ABD-İsrail ikilisi, İran’a saldırıp bölge halklarına karşı yeni bir cephe açmak için sabırsızlanıyor. Bu ölümcül adımın şu ana kadar atılamamış olmasının bir nedeni işgal ordularının Irak bataklığına saplanması ise, diğeri İran’ın direnme gücü ve kararlılığıdır.

Bu iki ciddi engelin varlığı, emperyalist-siyonist güçlerin eli kolu bağlı oturması anlamına gelmiyor elbette. Tersine, hem ABD hem İsrail rejimleri İran’a etkili bir darbe vurup ardından Tahran’da kukla bir yönetimi işbaşına geçirebilmek için savaş dahil tüm kirli yöntemleri kullanmaya hazırlar.

Irkçı İsrail rejiminin şefleri ile dünyadaki siyonist güçler Ortadoğu’da güçlü bir devlet görmek istemiyorlar. Irak’ın Ortaçağ karanlığına sürüklenmesinin bir nedeni de ırkçı-siyonistlerin bu iğrenç emelleridir. Öte yandan İsrail devletinin Ortadoğu’nun tek nükleer silah deposu olarak kalması bu aynı güçlerin temel hedeflerinden biridir.

Dünya jandarmalığı gerileme sürecine giren ABD emperyalizminin ise, hem halkları köleleştirme seferinin başarıya ulaşabilmesi hem petrol ve doğalgaz kaynaklarını denetleyebilmek için Tahran’da kukla bir yönetim istediği sır değildir.

Emperyalist-siyonist güçlerin İran’a dair bu kirli hevesleri kolay ulaşılacak cinsten değil. Ancak onlar bir yandan küstahça tehditler savururken öte yandan olası bir saldırının hazırlığını sürdürmektedirler. Savaş borazanlığı yapan medyayı da seferber eden ABD-İsrail ikilisiyle işbirlikçileri, halklara karşı yeni cepheler açmaktan çekinmeyeceklerini bir kez daha ortaya koymaktadırlar.

Medyaya yansıyan bilgiler Washington ve Tel Aviv’deki savaş tamtamlarının çaldığına işaret ediyor. Örneğin The Sunday Times gazetesi, Pentagon’dan üst düzey bir yetkiliye dayanarak verdiği haberde, savaş kundakçılarının şefi George Bush’un İran’ı vurmak için işaret bekleyen İsrail’e “sarı ışık” yaktığını yazdı. Pentagon görevlisinin “başkan Bush, İsrail yönetimine tüm hazırlıklarınızı yapın ve tamamlayınca bana bildirin mesajını gönderdi” şeklindeki ifadeleri, savaş hazırlığının vardığı boyut hakkında fikir veriyor.

Gazetenin yorumuna göre, Pentagon’daki birçok generalin yanısıra ABD yönetimindeki bazı önemli isimlerin itirazlarına rağmen Bush görev süresi dolmadan, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurma planına onay vermeyi planlıyor.

The Sunday Times, saldırının İsrail tarafından yapılacağını savunuyor. Ancak bu iddia ikna edici görünmüyor. Zira Lübnan direnişi karşısında bile utanç verici bir hezimet yaşayan İsrail savaş makinesinin tek başına İran’la savaşa girmeyi göze alması kolay değil. Böyle bir saldırı ancak Washington’daki savaş kundakçılarının onayı ve dolaysız desteği ile gündeme gelebilir.

Böyle bir saldırının sadece İran halklarını değil, tüm bölge halklarını yakından ilgilendireceğine kesin gözüyle bakılıyor. Zira İran’la savaşa tutuşmak ne Irak, ne Filistin, ne Lübnan’daki çatışmalara benzer. Bu saldırının çatışmaları tüm bölgeye yayma ihtimali yüksektir.

ABD-İsrail ikilisinin bu pervasız saldırganlığına verilebilecek en iyi yanıt, bölge haklarının anti-emperyalist, anti-siyonist birleşik direnişini örmek olacaktır.

 

İran: “Saldırıya uğrarsak İsrail’in kalbi ile bölgedeki ABD üslerini hedef alırız!”

İran yönetimi ABD-İsrail kaynaklı fütursuz tehditlere sert yanıtlar veriyor. İsrail ordusunun geçen ay Yunanistan açıklarında 100 savaş uçağının katılımıyla gerçekleştirdiği tatbikatla gerilimi tırmandırmasına gecikmeden karşılık veren İran, günler süren askeri manevra yaptı. Aynı günlerde nükleer programından vazgeçmeyeceğini ilan eden Tahran yönetimi, olası bir saldırıya karşılık verebilecek güçte olduğu mesajını emperyalist-siyonist güçlere vermiş oldu.

Tatbikatı değerlendiren farklı çevrelerden gözlemciler, İran ordusunun savaşma yeteneğinde kayda değer bir gelişme olduğunu saptıyorlar.

İran, ABD-İsrail ikilisinin tehdit dozunu yükselterek savaş hazırlığını hızlandırmasını uzun menzilli yeni füze denemeleriyle karşıladı. Ürettiği füzelerin menzilini 2 bin km’ye yükselten İran, hem siyonist İsrail devletini hem bölgedeki ABD üslerini vurabilecek güçte olduğunu gösterdi.

Olası bir saldırının yol açacağı yıkım İranlı liderleri kaygılandırmakla birlikte, ABD-İsrail kaynaklı bir saldırıya karşı direnebileceklerini, dahası düşmana ağır bedeller ödetebilecek güçte olduklarını hatırlatmaktan da geri durmuyorlar. Nitekim İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in bir danışmanı, gerilimi tırmandıran ABD-İsrail ikilisini bu konuda uyardı.

“Eğer Amerika veya İsrail ateş açar ya da ülkemize füze atarsa, İran silahlı kuvvetleri İsrail’in kalbini ve bölgedeki 32 Amerikan üssünü hedefleyecektir” diye konuşan danışman, aralarında Adana’daki İncirlik Üssü’nün de bunduğu hedefleri dolaysız bir şekilde tanımlamış oldu.

Bölgedeki ABD üsleri dün olduğu gibi bugün de Ortadoğu halklarına karşı birer saldırı merkezi olarak kullanılmaktadır. Emperyalizmin vurucu gücü siyonist İsrail devletinin de aynı uğursuz işlevi gördüğü bilinmektedir. İşgal altındaki Filistin’in yanısıra Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün, Irak, Sudan emperyalist-siyonist güçlerin saldırılarına maruz kalan ülkeler arasında. Savaş kundakçıları şimdi sıranın İran’a geldiğini vaazediyorlar.

Herkesin kabul ettiği gibi, İran’a saldırmanın yaratacağı sonuçlar, diğer ülkelere yapılan saldırıların sonuçlarından çok farklı olacaktır. Saldırıya uğraması durumunda İran’ın bölgeye dağılan ABD üsleriyle İsrail’i vurma hakkının meşrulaşacağı açıktır. Bu ise tüm bölgenin savaş alanına dönmesi demektir. Yani emperyalist-siyonist güçlerin İran’a olası bir saldırısı, fiilen bölgeyi savaş alanına çevirebileceği için tüm Ortadoğu halklarının geleceğini yakından ilgilendirmektedir.

Olası bir saldırının bölgeyi kapsayacak nitelikte olması, Türk egemenlerinin suç ortaklığına girebilme ihtimaliyle birleştirildiğinde, sorunun boyutu daha iyi anlaşılır. Bu da emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı mücadelenin önemini arttırdığı gibi, Türkiye devrimci ve ilerici güçlerine büyük sorumluluklar yüklemektedir.



Dünyadan kısa kısa…

Hindistan’da elmas işçileri eylemde!

6 Temmuz’da Bhavnagar-Gujarat’ta bir özel güvenlik görevlisinin protestoculara ateş açması sonucunda Hindistanlı bir elmas işçisi yaşamını yitirdi. En az 6 kişi de yaralanırken polis 50’yi aşkın göstericiyi tutukladı.

Yaklaşık 40 bin elmas işçisi fabrikalar ve işverenlerin evlerinin önünde ücretlerinin arttırılması için çeşitli protesto gösterileri gerçekleştirmişti. Gujarat’ta küçük atölyelerde çalışan binlerce işçinin ücretlerine 12 yıldır zam yapılmıyor ve işçiler %20’lik bir ücret artışı talep ediyorlar.

Protesto gösterilerini tetikleyen, enflasyonun hızlı bir şekilde yükselmesi ve elmas sanayinde çalışan işçilerin işten çıkarılması oldu.


Peru’da ülke çapında grev!

9 Temmuz günü Cumhurbaşkanı Garcia’nın ekonomi politikasına karşı ülke çapında düzenlenen 24 saatlik greve binlerce eylemci katıldı. Eylemciler saatlerce polisle çatıştı. Birçok yerde devlet dairesine hücum edildi. Perulu işçi ve emekçiler sağlık ve eğitime daha fazla bütçe ayrılmasını ve yoksulluğun sona ermesini talep ettiler.


 Avustralya’da elektrik işçileri greve doğru…

Avustralya’nın Queensland Eyaletinde çalışan elektrik işçileri ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle bu hafta eyalet çapında bir greve gidecekler. 16 Temmuz günü başlayacak olan 48 saatlik greve Ergon Energy, Powerlink ve Energex’ten yaklaşık 4 bin işçinin katılması bekleniyor.

Avustralya İmalat İşçileri Sendikası (AMWU) ve Avustralya Hizmet Sendikası (ASU) gibi diğer sendika üyelerinin de elektrik işçilerine destek olmak için iş bırakmaları bekleniyor.

Sendika yetkilileri acil durumları karşılayabilecek yeterli sayıda personelin olacağını fakat tüketicilerin enerji teminini sağlamak için uzun süre beklemek zorunda kalacaklarını söyledi. 5 aydır eyalet hükümetiyle ücret konusunda yapılan tartışmalardan herhangi bir sonuç alınamaması üzerine grev kararı alındığını ifade etti.

Elektrik işçileri bu yıl içerisinde birkaç kez 24 saatlik grevler gerçekleştirmişlerdi.


Autokraft’ta grev yayılıyor!

10 Temmuz günü Alman Ver-di Sendikası, Schleswig-Holstein’de bulunan Autokraft otobüs şirketinin 750 çalışanına grev çağrısında bulundu. Ver-di Sendikası çalışanlar için 12 aya yayılmak üzere 180 Euro’luk zam talep ediyor. Yaklaşık iki haftadır süren grev bugüne kadar belli şehirlerle sınırlı kaldı.


Güney Afrika’da fiyat artışına karşı grev dalgası!

Güney Afrika’nın Kwa Zulu-Natal bölgesinde sendika çatısı Cosatu’nun yaptığı açıklamaya göre işçilerin %80’i yiyecek ve akaryakıta yapılan zamlara karşı greve gittiler. Durban’da binlerce kişi sokağa çıktı. Cosatu farklı bölgelerde zamlara karşı bir kampanya yürütme kararı aldı.



BM’den siyonist rejime ırkçı-duvar uyarısı

Lahey Uluslararası Adalet Divanı, aylar önce aldığı bir kararla, İsrail devletinin Batı Şeria’da ördüğü 700 km’lik ırkçı duvarı yasadışı ilan etmişti. Ancak ABD ile diğer batılı emperyalistlerin etkin desteğinden güç alan ırkçı-siyonist rejim, sözkonusu kararı dikkate almayarak duvar inşaatını aralıksız sürdürmüştür. Yahudi yerleşimlerinin kalbura çevirdiği Batı Şeria’yı daha da parçalayan ırkçı-duvar, siyonistler tarafından Filistin topraklarını gaspetmenin bir vesilesi olarak da kullanılıyor.

Irkçı duvarın yüzlerce kilometresinin inşa edilmesini seyreden Birleşmiş Milletler (BM), nihayet söz söyleme gücünü bulabildi. İsrail’in Batı Şeria’da inşaatına devam ettiği duvarın öngörülen şekilde tamamlanması durumunda, bunun Filistinliler için son derece yıkıcı etkileri olacağını vurguladı.

BM tarafından hazırlanan raporda, İsrail’in bölgedeki sınırlarını takip etmek yerine Batı Şeria’nın içlerine giren duvar nedeniyle, onbinlerce Filistinli’nin işyerlerinden, tarlalarından koparıldığı belirtildi. Tarlaları ile köyleri arasına duvar örülen bazı bölgelerin, tarım ürünleri ihraç ederken şimdi gıda yardımına muhtaç hale geldiği vurgulandı.

Irkçı duvarın inşaatının yüzde 60’ını tamamlayan siyonist rejim, “güvenlik bariyeri” tanımını tercih ediyor. Bu yalana kimse inanmadığı için, BM bile İsrail’e söz söylemek zorunda kalıyor.

Adalet Divanı’nın kararını hiçe sayan siyonist rejimin BM’yi dikkate alması beklenmiyor. BM’nin hemen hiçbir kararını tanımayan İsrail’in bu küstah tutumu, emperyalist güçlerin sağladığı özel korumadan kaynaklanıyor.



İngiliz ordusunun saflarında terketme eğilimi!

İkinci emperyalist paylaşım savaşına kadar dünya jandarmalığı Britanya’nın elindeydi. Bundan dolayı işgalci İngiliz savaş aygıtı dünyanın pekçok bölgesinde konumlanmıştı. 20. yüzyılın ikinci yarısında dünya jandarmalığını ABD emperyalizmine kaptırsa da, Britanya yayılmacı-saldırgan niteliğini korudu. Ancak bu dönemde İngiliz ordusuna düşen görev, dünya jandarmasının safında tetikçiliktir. Son örneği Irak işgalinde görülen tetikçilik misyonu, İngiliz tekellerinin halen dünyanın yağmasından pay alabilmesinin temel dayanağıdır.

İşgal ve halkları baskı altına alma konusunda deneyimli kabul edilen bu “görkemli” savaş aygıtının içten içe çürüdüğünü gösteren belirtiler çoğalmaktadır. Yağmacı İngiliz tekellerinin huzurunu bozacak noktaya varan bu gelişmeler, İngiliz askerlerinin yaklaşık yarısının, farklı nedenlerden dolayı bir cinayet makinesi olarak kalmak istemediğini ortaya koymuştur.

İngiltere savunma bakanlığı tarafından düzenlenen bir anketin sonuçları, kara ve deniz kuvvetlerinde kendisini görevden ayrılmaya hazır hissedenlerin oranının yüzde 47, Kraliyet Hava Kuvvetleri’ndeki üniformasını çıkarmaya hazırlanan personelin oranının ise yüzde 44 civarında olduğunu ortaya koydu.

İngiliz savaş aygıtının sıra neferleri ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik vb. sorunlardan dolayı üniforma çıkarmaya hazırken, aygıtın subay kastı, bu işgalci gücün saflarında bulunmaktan memnun görünüyor. Ne de olsa subay kastı burjuvazinin artı-değer yağmasından pay almaktadır. Ordunun alt kademe askerleri ile üst kademe subaylarının eğilimlerindeki farklar, sınıfsal farklılığın yansımadır.

Araştırmanın İngiltere Savunma Bakanlığı tarafından yapıldığı gözönüne alındığında, sorunun tüm boyutlarıyla ortaya konmadığını kestirmek etmek güç değil. Buna karşın ortaya çıkan veriler, bu kadim işgalci gücün içinde boyveren çürüme ve dağılma eğilimini gözler önüne sermeye yetiyor.