24 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/42

  Kızıl Bayrak'tan
   İnkar ve imha politikası açmazda!
  Kürt halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim
Irkçı-inkarcı politikanın iflası derinleşiyor…
Çürüyen devlet katillerini aklıyor!

Mehmet Ağar Susurluk davası kapsamında yargılanacak…

Bir tarafta küresel açlık ve ölümler... Diğer tarafta küresel mali zenginler…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal işçileri MESS dayatmalarına karşı yürüdüler!
  Metal TİS’leri üzerine BDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi ile konuştuk...
“Grev boş bir tehdit savurmanın ötesine geçecek bir ciddiyetle, somut bir hedef olarak ele alınmalıdır!”
  Gençlikten...
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı:
  SSGSS’ye karşı mücadelede bir adım ileri!
  Artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor, baş kaldırıyor...
  KESK’in mücadele programı ve toplu görüşme sürecine ilişkin kamu emekçileri ile konuştuk…
  “Çeber’in katilleri yargılansın!”
  Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı / 1
Volkan Yaraşır
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Abdullah Öcalan’a yönelik provokatif saldırı Kürt halkına yönelik saldırının bir uzantısıdır…

Kürt halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim!

Aktütün baskınını bahane ederek sınır ötesi harekât tezkeresini geçiren ve OHAL uygulamalarını dayatan sömürgeci sermaye devleti, Kürt halkına yönelik şovenist kudurganlığı tırmandırmaya devam ediyor. Linç ayinleri ve DTP binalarına yönelik saldırılar ile gündeme gelen şovenist kudurganlık zincirine son olarak İmralı halkası eklendi. Tecrit ve keyfi uygulamalar ile yüzyüze olan Öcalan, son olarak cezaevi personelinin fiziki saldırısı ile de karşı karşıya kaldı.

Böylece, 1999 yılından bu yana İmralı Cezaevi’nde tecrit koşullarında kalan, sık sık çeşitli bahanelerle hücre cezasına çarptırılan, avukatları ile görüşmesi bile çoğu kez keyfi gerekçelerle engellenen Abdullah Öcalan’ın üzerindeki baskılar yeni bir boyuta taşındı. Bu saldırı, Kürt halkını hedefleyen, onu aşağılamayı amaçlayan açık bir tacizdir. Öyle anlaşılmaktadır ki, sermaye devleti açık bir kışkırtma peşindedir.

Yaşanan saldırıya ilişkin açıklama yapan Abdullah Öcalan’ın avukatları, Öcalan’ın odasının görevli personel tarafından arama bahanesiyle dağıtıldığını, Öcalan’ın buna karşı çıkması üzerine şiddete maruz kaldığını ve tehdit edildiğini belirttiler.

Avukatların da ifade ettiği gibi, Öcalan İmralı’daki 9 yıllık tutsaklık yaşamının son 5 yılında birçok defa hücre içinde hücre cezası uygulamalarına maruz bırakılmış, fakat ilk kez böylesi bir fiziki saldırıya uğramıştır. Açıktır ki, Öcalan’a yönelik bu fiziki saldırı, birkaç cezaevi personelinin kendi kişisel tercihi değildir. Zira, İmralı Cezaevi’nde Başbakanlık Kriz Merkezi’nin talimatı dışında bir uygulamanın gerçekleşmesi mümkün değildir. Saldırıdan hemen önce İmralı Cezaevi personelinin değiştirilmiş olması da rastlantı değildir, provokasyonun sermaye devleti tarafından planlı bir şekilde tezgâhlandığına işaret etmektedir.

Provokasyonun dikkat çekici yönü, zamanlama olarak Aktütün eyleminin ardından, ordunun burjuva medya tarafından bile hiç olmadığı kadar çok eleştirildiği ve Güney Kürdistan Hükümeti ile resmi ilişki ve ziyaret girişimlerinin olduğu bir süreçte gerçekleşmiş olmasıdır.

Bu provokasyon, savaş tezkeresini bir yıl daha uzatan ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu (TMYK) toplantılarını sıklaştıran sömürgeci sermaye devletinin kirli savaşı tırmandırma hazırlığı olarak değerlendirilmelidir. Generallerin katılımıyla gerçekleştirilen bir dizi “terörle mücadele zirvesi”nin gündeminde, kirli savaşın daha da yaygınlaştırılması için gerekli olan yasal ve fiili hazırlıklar önemli bir yer tutmaktadır.

Ayrıca belirtelim ki, rejimin tahkimatı sadece Kürt halkının özgürlük özlemlerini boğma hedefiyle de sınırlı değildir. Kapitalizmin kriz içinde debelendiği, dahası krizin ağır faturasının işçi ve emekçilere ödetilmek istendiği gözönüne alındığında, sermaye iktidarının saldırılarına karşı meydana gelecek olası toplumsal başkaldırıları ezmek yönünde de bir hazırlıktır sözkonusu olan.

Kürt halkı İmralı’da gerçekleşen bu provokatif saldırıyı protesto eylemleriyle karşıladı. Kurum ve kişiler birbiri ardına açıklamalar yaparak saldırıyı kınadı. Korsan yürüyüşler, kundaklamalar, işgaller, kepenk kapatmalar vb. biçimindeki protesto eylemleri, Kürt illeri başta olmak üzere Türkiye metropollerinde ve Avrupa’da yayılarak devam ediyor.

Öte yandan, Abdullah Öcalan’a yönelik saldırının ardından Kürt halkına yönelik devlet terörü de hız kazandı. Başta Kürt illeri olmak üzere pek çok yerde gerçekleştirilen protesto gösterileri devlet terörünün hedefi haline geldi. Doğubeyazıt’ta eyleme saldıran polis bir kişiyi öldürdü.

Düzen güçleri, açlık, işsizlik vb. sorunlarla boğuşan işçi ve emekçi kitlelerin bilincini ırkçı-şoven propaganda ile bulandırarak onları yanlış hedeflere yöneltme peşinde. Irkçı-şoven histeriyi tırmandırarak, sorunların bunalttığı kitlelerin öfkesini Kürt halkına yönelterek, sorunların gerçek kaynağının burjuva egemenlik sistemi olduğunun üzerini örtmeye çalışıyorlar. Kuşkusuz bu politika, kardeş Kürt ve Türk halklarının birlikte yaşama kültürünü zayıflatmayı, giderek ortadan kaldırmayı hedefliyor. Bunun ise halklar arası gerici bir iç savaş tehlikesi demek olduğu açıktır. Özellikle son birkaç yıldır ordu merkezli burjuva kamp bu politikadan medet umuyor. Onlar, hem milliyetçi-şovenist atmosferi besliyor, hem de bu atmosferden azami ölçüde beslenmeye gayret gösteriyorlar.

Düzen güçlerinin bugün yeniden kirli savaşı ve şovenizmi tırmandırmak amacıyla Altınova ve İmralı’da olduğu gibi, provokasyonlara başvurmasının gerisinde, Kürt sorununda izleyegeldikleri devekuşu politikasının iflası vardır. Onlar dönüp dolaşıp bildikleri en iyi yönteme, üstelik defalarca geri tepip hiçbir yarar elde edememelerine rağmen kirli savaş silahına sarılıyorlar. Bu, tam bir çaresizlik halini ifade ediyor.

Burjuva gericiliğinin bu saldırıları karşısında Kürt halkı yalnız bırakılmamalı, giderek sıkılaştırılan gericilik safları karşısında devrim ve sosyalizm safları güçlendirilmelidir. Başta işçi sınıfı ve emekçi kitleler olmak üzere, ülkenin tüm ilerici, demokratik güçlerini halkların kardeşliği için, gericilik ve halk düşmanlığı karşısında birleşmeye, tutum almaya sevk edebilmek gerekiyor. Emekçi kitlelere, karşısında birlikte ve güçlü biçimde durulmayan gericiliğin Kürt düşmanlığıyla sınırlı bir hedefe sahip olmadığı, her ileri hareket ve oluşuma karşı korku ve düşmanlık beslediği, Türkiye’nin yakın tarihi üzerinden hatırlatılmalıdır. Ülkede ileriye doğru her gelişmenin önünü askeri faşist darbelerle kesen onlardır. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin tarihsel hak ve kazanımlarını gaspeden, aç ve sefil sürüler haline getirmeye çalışan, ilerici aydınları kontrgerilla suikastleriyle susturan, üniversiteleri tüm ilerici güçlerden temizleyip birer gericilik kalesi haline getiren onlardır. Unutulmamalıdır ki, Kürtler’e düşman olan gericilik hepimize düşmandır.

Diğer yandan, sistemli hale getirilen yoğun saldırılar altında bunalan, artık yok sayılamadığı noktada aşağılanarak rencide edilmeye çalışılan Kürt halkı da, yüzünü daha fazla işçi ve emekçi kitlelere, devrimci ve ilerici güçlere dönmelidir. Türk devletinin attığı her adım, Kürt halkına da kurtuluşun birleşik mücadeleden geçtiğini kanıtlamaktadır. Gelişmeler, döne döne devlete ve düzene bağlanan umutların temelsizliğini gösteriyor. Sermaye devletinin sözlüğünde, barış, kardeşlik, hak, hukuk, özgürlük gibi kelimelere yer bulunmuyor. Bu ve benzeri sözleri sarf eden herkese, her kesime karşı azgın bir kin ve düşmanlık besliyor. Bu yönlü istemleri susturabilmek için her yol ve aracı mübah görüyor.

Bugün tüm düzen güçleri, ırkçı-şoven histeriyi tırmandırarak halklar arası düşmanlıkları körüklemekte, halkların kardeşliğini dinamitlemeyi, işçilerin birliğini parçalamayı hedeflemektedirler. Bu durum bir yandan işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının, ilerici-devrimci güçlerin maruz kalacağı tehditlere işaret ederken, öte yandan toplumun ilerici ve devrimci kesimlerinin ciddi bir tarihi sorumlulukla yüzyüze olduğunu gösteriyor.

Emperyalistlere, işbirlikçilerine, ırkçılığa, şovenizme, gericiliğe karşı net bir tutum! İşçilerin birliğini, halkların kardeşliğini pekiştirmek için azami çaba! Düzene ve onun kurumlarına yönelik ham hayaller terkedilmelidir! Egemenlerin saldırılarına karşı anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-şovenist mücadele yükseltilmelidir! Günün acil devrimci görevi budur.