24 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/42

  Kızıl Bayrak'tan
   İnkar ve imha politikası açmazda!
  Kürt halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim
Irkçı-inkarcı politikanın iflası derinleşiyor…
Çürüyen devlet katillerini aklıyor!

Mehmet Ağar Susurluk davası kapsamında yargılanacak…

Bir tarafta küresel açlık ve ölümler... Diğer tarafta küresel mali zenginler…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal işçileri MESS dayatmalarına karşı yürüdüler!
  Metal TİS’leri üzerine BDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi ile konuştuk...
“Grev boş bir tehdit savurmanın ötesine geçecek bir ciddiyetle, somut bir hedef olarak ele alınmalıdır!”
  Gençlikten...
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı:
  SSGSS’ye karşı mücadelede bir adım ileri!
  Artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor, baş kaldırıyor...
  KESK’in mücadele programı ve toplu görüşme sürecine ilişkin kamu emekçileri ile konuştuk…
  “Çeber’in katilleri yargılansın!”
  Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı / 1
Volkan Yaraşır
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Metal TİS’leri üzerine BDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi ile konuştuk...

“Grev boş bir tehdit savurmanın ötesine geçecek bir ciddiyetle, somut bir hedef olarak ele alınmalıdır!”


-
 Metal TİS’lerindeki son durumu özetler misiniz?

BDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi: Başlangıç aşamaları yeterince biliniyor. Son süreci kısaca şöyle özetleyebiliriz: Sendikalar MESS’le toplam beş görüşme gerçekleştirdiler. Diyebiliriz ki, ilk dört görüşme çeşitli formalitelerin ve karşılıklı “iyi niyet göstergeleri”nin yerine getirildiği ve dolaylı yollardan gerçek niyetlerin ifade edildiği toplantılar oldular. Gerçek gündemler son toplantıda görüşüldü, bir kısım madde ise görüşülmeden ertelendi. Oysa MESS görüşmelerden önce, üretimin iyi olduğunu ve bunun için işçilere teşekkür etmişti. Ancak kendileri açısından üretimin iyi olmasının sorunu çözmediğini, önümüzdeki günlerin belirsizliklerle dolu olduğunu ve bunun için başka açılımlara ihtiyaç duyduklarını ifade etmişlerdi. Bunun esnek üretim dayatması olduğu açıktı ve beklenen oldu. Esnek üretim dayatması gerçekleşti ve MESS açısından bu dayatma olmazsa olmazdı. Üstelik bir de “kriz”in kendileri için yarattığı manevra imkanlarını da kullanarak ücret artışlarını beklenenin çok altında tuttular. Hatta sosyal hakları tırpanlayarak, vermeyi önerdikleri zammı verseler bile, gerçekte işçilere eksi ücret önermiş oldular. %4.17 ücret artışı ve sosyal haklardaki öneri taslakları bu anlama geliyor.

-  Anlaşmazlığa neden olan maddeler nelerdir, bu maddeleri biraz açar mısınız?

İlk planda göze çarpan ücret ve sosyal alacaklara ilişkin artışların oranı olsa bile, bundan daha önemli sorunlar var toplusözleşmede. Çalışma şartlarının tümden değişmesine yol açabilecek öneriler var MESS’in teklifinde. Örneğin haftalık çalışma süresi günlere eşit olarak dağıtılmasın diyor. İkramiyelerin fiili çalışmaya göre belirlenmesini, fazla mesailerde uygulanan %100’lük zam oranının düşürülmesini, denkleştirme ve telafi çalışmasını talep ediyor MESS. Böylece esnek üretimin bütün koşullarını talep etmiş oluyor bir bakıma. Belki telafi ya da denkleştirme çalışması gibi daha masum ifadeler kullanılıyor söz konusu talepler için, ancak bunlar çalışma yaşamını temelden değiştiren istekler. Yıllardır BMİS’in altına imza atmaktan kaçındığı ve bunu önemli bir başarı olarak sunduğu maddeler bunlar. Bizce MESS’in bu önerileri metal işçileri açısından yaşamsal öneme sahip ve daha baştan grev nedeni sayılması gereken maddelerdir.

Söz konusu öneriler aslında 2003’te yürürlüğe giren yeni iş yasasının sermayeye tanıdığı yasal haklardı. Ancak BMİS bunların, son dönemleri dışta tutarsak, toplusözleşme yoluyla uygulanmasına izin vermiyordu.

MESS’in önerileri ortaçağ karanlığının çalışma koşullarına geri dönme isteğini ifade ediyor. Bu haliyle kabul edilmesi imkansız. Eğer bu maddeler geçerse, en başta sendikaların işlevi ortadan kalkacaktır. Eğer sendikalar işçi sınıfının ekonomik ve demokratik mücadele mevzileri ve sömürüyü sınırlama araçlarıysa, bu işlevi oynayamayacakları anlamına da gelecektir. Çünkü kuralsız bir çalışma sistemi isteniyor burada. İş olduğu zaman çalışılacak, hem de günlük çalışma süreleri fazlasıyla aşılarak çalışılacak ve fazla çalışma ücreti verilmeyecek. Fazla çalışma yerine 4 aylık denkleştirme süresi içerisinde siparişlerin yoğun olmadığı bir dönemde -ki genellikle son bahar ve kış ayları olur bunlar- ücretsiz izin verebilecek. Ya da bayram, doğal afet veya teknik bir arıza yüzünden çalışılmayan günleri en yakın tatil günlerinde yine fazla çalışma ücreti ödemeden “telafi” edebilecek.

İkramiyelerin fiili çalışma sürelerine göre belirlenmesi talebi ise fiiliyatta ikramiyenin yarıdan fazlasının gitmesi anlamına geliyor. Zaten 52 günlük hafta tatili, 13 günlük resmi tatil var, buna bir de işçilerin en az 20 günlük yıllık izin süresini eklerseniz (eklenmemesi için bir neden yok, fiilen çalışılmayan günler bunlar) 120 gün üzerinden hesaplanan ikramiyelerden geriye 33 günlük bir pay kalır ve bu da aslında “bu dönem verilebilecek” hiçbir ücret zammının bu kaybı karşılayamayacağı, dolayısıyla işçilerin mutlak bir yoksullaşması demektir. Üstelik bu, enflasyon karşısında ücretlerin erimesi değil, göz göre göre gaspedilmesi demektir.

-  İşçiler nasıl karşılıyor MESS’in bu maddelerini?

-  Şu anda iki biçimde bir tepki gözlemleyebiliyoruz. Birincisi ve şimdilik bir yanılsama olanı, MESS’in bu tekliflerde diretemeyeceği, böyle mantıksız bir şeyin olamayacağı biçimindeki bir tepkidir. Gerçekten de işçilerin bir kısmı bunun olamayacağını düşünüyor, diğer istediklerini alabilmek için zorlama teklifler olarak görüyor. Böyle düşündükleri için de somut bir tepki açığa vurmuyorlar. Çünkü bu teklifin gerçekleşebileceğine inanamıyorlar, belki de inanmak istemiyorlar. Fakat MESS hiç bu kadar ciddi olmamıştı.

İşçilerin ikinci tutumu ise, işin ciddiyetinin farkında olunduğunu ifade eden tepkilerdir. Bu ise artık “bu kadar da fazla, buna izin veremeyiz” diyen ve doğrudan grevi tartışan bir eğilimdir. Bu eğilim henüz tabanda çok yaygınlaşmış değildir. Sendikalar MESS’in bu dayatmaları karşısında eylemli tepkiler ortaya koysalar bile, grevden söz eden yoktur. Fakat işçilerin toplusözleşme sürecinin başından itibaren ortaya koydukları beklentiler dikkate alındığında, ikinci tepkinin giderek yaygınlaşabileceğini söyleyebiliriz.

Türkiye’yi de gitgide etkisi altına alan bir kriz süreci var. Kriz tartışmaları toplusözleşmeyi nasıl etkiliyor?

-  Bu konuda toplusözleşme masasındaki pazarlık açısından bir şey diyemeyiz ama işçiler açısından yarattığı önemli sonuçlar var. Bu sonuçlar öncelikle hızla işten atmalar ve yaygın ücretsiz izin olarak kendini gösteriyor. Son günlerde işçiler yarı karamsar yarı belirsiz bir ruh halindeler. Bu bir bekleyiş hali de sayılabilir. Çünkü ilerde ne olacağını göremiyor işçiler. Fakat tehlikeyi seziyorlar. Krizi öne sürerek çeşitli uygulamalara girmek isteyen patronlara anında verilen yanıtlar da var. Fakat burada önemli olan, MESS patronlarının daha baştan ileri sürdükleri maddelerin kabul edilmesini şimdi daha fazla istiyor olmaları ve krizi buna gerekçe göstermeleridir.

MESS’in bu tutumuna verilecek en önemli yanıt, krizle başlayan hiçbir tartışmayı ve öneriyi kabul etmemek, kategorik olarak kriz tartışmasını reddetmektir. Çünkü krizin sorumlusu ne işçi sınıfı ne de metal işçileridir. Krizin tek sorumlusu kapitalistlerin aç gözlülüğüdür. Onların daha fazla kâr hırsı ve zenginleşme isteğidir. Bunun kapitalistler açısından yaratacağı sonuçlar üzerinden bir tartışma yapmak bile, işçiler açısından bir olumsuzluk olacaktır. Kaldı ki, kısa bir süre önce özellikle metal sektörü üzerinden büyüme ve üretim rekorları konuşuluyordu. Burada gerçekçi bir bakışla hareket edilecekse eğer, kapitalist patronlardan iş güvencesi talep edilmeli ve bu bir TİS maddesi olarak öne sürülmelidir.

- TİS’lerde önemli bir aşamaya gelinmişken, Türk Metal’in tutumunu ve son gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Yıllardır izlediği çizgide zerre kadar bir farklılaşma yok. Dahası bunu değiştirmeye niyetleri de yok. İlk günden beri altına imza atacakları ihanet sözleşmesini işçilere kabullendirmenin yollarını arıyorlardı. Sektörün lokomotif fabrikalarında işçileri, patronların kriz söylemleri ve işten atma tehditleriyle kandırıp esnek çalışmaya ve düşük ücrete razı etmeye çalışıyorlardı.

Fakat birkaç haftadır kendi içlerinde yaşanan gelişmeler, atacakları adımları daha hesaplı atmalarına neden oluyor. Manisa’daki görevden almalar ve arkasından gelen açıklamalar bir süreliğine de olsa Mustafa Özbek çetesini içe döndürmüştür. Son yaşanan iç gelişmeler içerisinde dikkat çekici sonuçlar da var elbette. Biz daha başta TİS sürecini ele alırken, Türk Metal cephesinde çatlama potansiyellerinin olduğunu ifade etmiştik. Bunu da öncelikle ihanete ve yok sayılmaya karşı tabanda biriken öfkeye bağlamıştık. Bu öfke şimdilerde parçalı çıkışlar halinde kendini ifade ediyor ve kendi mevzilerinde sonuç da alıyor. Toplu bir çıkışa ve ihaneti aşma tutumuna bürünemiyor şimdilik. Buna bir de Türk Metal içindeki ara kademe bürokratların isyanını ekleyebiliriz. Onlar da başlarında sürekli bir biçimde sallanan sopadan bıkmış görünüyorlar. İzmit Şube Başkanı’nın Ford’un iddialarına verdiği yanıt, Manisa’da yaşanan gelişmeler ve bunlardan önce İzmir Şube yöneticilerinin görevden alınması, birkaç örnektir.

Öte yandan, son birkaç yıldır MESS, Türk Metal şubelerinde değişikliğe giderek, işçileri tutabileceğini düşündüğü sosyal demokrat yöneticileri göreve getirme eğilimindeydi. MESS’in bu tutumu bugün yaşanan gelişmelerin ip uçlarını veriyordu. Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta, artık Türk Metal çetesinin geleneksel reflekslerle işçileri tutamayacağıdır. Çünkü kendi tabanında da bir hayli farklılaşma var. Bu işçiler geleneksel itaatkar işçi profiline sahip işçiler değiller. Dolayısıyla, son gelişmelerin de itilimiyle, Türk Metal içerisinde sürekli bir patlama dinamiğinden sözetmek mümkün. Daha birkaç gün öncesine BOSCH’ta yaşanan eyleme bakın. Türk Metal’e kalsa, nereye varacağı ve neyle sonuçlanacağı belli olmayan bir ücretsiz izin olacaktı. Fakat işçilerin sürece müdahale edip inisiyatif kullanmasıyla bambaşka bir evreye girdi iş. Bu eylem üzerine çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. Türk Metal’in son yıpranmalardan sonra inisiyatifi ele alma planı vb. deniliyor. Oysa, işçilerin ne düşündüğü önemlidir burada ve işçiler kendi sorunlarını kendilerinin çözdüğünü düşünüyorlar. İşçilerin bu çıkışını patronların kriz bahanesiyle yapmak istedikleri saldırıya verilmiş bir yanıt olarak düşünmek gerekir.

Birleşik Metal’in izlediği hat ve son eylem süreci hakkında ne düşünüyorsunuz, işçilerin beklentilerine yanıt verebilecekler mi?

-  Metal TİS’leri sürecinin başından beri, deyim yerindeyse kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. BMİS en üst düzeyde MESS’in niyeti konusunda bir bilinç açıklığına sahip. MESS’in saldırısının önemi ve kapsamı konusunda işin ciddiyetinin farkındalar. Bu nedenle tabanına öncelikle ücret zamları üzerinden değil esnek üretim üzerinden seslendi ve tabanını bu saldırıya karşı koyacak bir düzeye getirmeye çalışıyor. Sürece başlarken taslaklarını işçilerle hazırlayıp ilk önce işçilere sunmuşlardı. Kuşkusuz bunların sembolik anlamı var ve bu tutumlar işçinin sendikaya güven duymasına yolaçıyor. Fakat TİS’in başından sürecin nasıl seyredeceğini ve ne düzeyde bir saldırıyla karşılaşacağını bilen BMİS, buna uygun bir hazırlık yapamadı. Genel kurul süreci sonrasında TİS hazırlıklarına başlayacağını ilan etmesine rağmen bunu başaramadı. TİS komitelerinin kurulması, grev fonunun işlevselleştirilmesi vb. konularda BMİS fena halde tökezliyor. Fakat görüldüğü kadarıyla bunları gidermek için bir çaba da harcıyor. Gecikmiş bu çabaların sonuç verip vermeyeceğini ileride göreceğiz.

BMİS payına önemli bir gelişme, uyuşmazlık zaptının tutulmasından sonra başlayan eylemlik sürecini daha erkene alması ve rutin eylemlerin tükenmesinin ardından daha ileri eylemleri başlatma çabasıdır. Yapılan son eylemler, bayramın araya girmesiyle oluşan durgunluk ve içe dönme eğilimini dağıttı. Eylemlerin olumlu sonuçları oldu.

Saldırının sonuçları ağır. Yaptıkları son açıklamayla ne pahasına olursa olsun bu sonuçları göğüslemeyi önüne koyan BMİS yönetimi, ne var ki gelişmelerin içinde sürükleniyor. Attıkları her adım bir öncekini aşsa ve taktik çıkışlar yapsalar da, bütünlüklü bir yönelime sahip olduklarını ifade etmek güç. Sanırız onlar da Türk Metal içerisinde ve tabanınında yaşanan gelişmeleri izliyorlar.

Son eylem programı anlamlı ama bu tutumun nereye kadar devam edeceği ve neyle sonuçlanacağı belirsiz. Açık bir grev hedefi yok henüz. Bilinçli bir tutumla çeşitli mücadeleci söylemler kullanılmasına karşın grev hedefinden bahsedilmiyor. Buradan bakıldığında, uzun yıllardır yapmadıkları olumlu işleri yapmalarına rağmen, yine de beklentileri karşılayabilecekleri bir tutum içinde olduklarını ifade etmek zor. Çünkü atılan adımlara rağmen MESS’i ve Türk Metal’i karşısına alabilecek bir güveni vermiyor henüz.

- Toplusözleşme sürecine genel bir çerçevede baktığınızda, metal işçilerinden güçlü bir çıkış beklenebilir mi?

Toplusözleşme sürecinin başında BDSP’li Metal İşçileri olarak sürecin dinamiklerini ifade ederken, işçiler arasındaki ücret makasını ve genç işçilerin süreçten beklentilerini somut olarak ifade etmiştik. Genç işçilerin taleplerini ve bu taleplerin çeşitli vesilelerle dile getirildiğini de örneklemiştik. Yapılan beş görüşmenin ardından değişen bir şey yok. Üstelik başlangıçtakinin üzerine konulması gereken birkaç önemli dinamik daha var. Birincisi kriz olgusu. Genel bir eğilim olarak kriz işçi sınıfını savunma psikolojisine soksa da, TİS sürecinin kendine özgü yanları, krizin önemli bir mücadele dinamiği olabileceğini daha önceki TİS süreçleri göstermişti. İkincisi, Türk Metal çetesi hiç beklemediği sıkıntılar yaşıyor ve bu sıkıntıların bir kısmını şimdilerde işçiler yaşatıyor. Üçüncüsü ise, düzeyi ne olursa olsun, BMİS’in de Türk Metal’in de tabanı eylemli süreçler geçirmektedir. BMİS’in tabanı yılların klişeleşmiş eylem pratiklerini aşmaktadır. Türk Metal tabanı ise yılların suskunluğunun ardından kıpırtı sayılabilecek hareketlenmeler içerisindedir. Dışarıya sınırlı bir biçimde yansımakla birlikte, içten içe çatışmalar tek tek fabrikalarda yaşanmaktadır.

Bütün bunlar bir arada, metal işçilerinin güçlü bir çıkış yapma zemininin varlığını ifade ediyor. Fakat burada kritik görev bir kez daha Birleşik Metal’e düşüyor. Türk Metal payına gecikmeli de olsa ihanet imzası kaçınılmaz olduğuna göre, durum ne olursa olsun, koşullar kimin lehine olursa olsun, BMİS’in alacağı tutum süreci belirleyecek. BMİS’in tutumu bu kadar önemlidir. Bu gerçeği sadece biz görmüyoruz. Bizzat BMİS, Türk Metal tabanından gelen adeta “imdat” çığlığı niteliğindeki çağrıları herkesten fazla duyuyor ve görüyor.

Kahinlik yapacak değiliz kuşkusuz, fakat biz sürecin başında söylediğimizi söyleyelim; bu sözleşme dönemi herkes açısından oldukça zor olacak. Daha bu aşamada bile, ‘98’den bu yana son on yılın gelişmelerini geride bırakan bir süreç yaşandı.

- BDSP’li Metal İşçileri kendi tutumunu, görev ve sorumluluklarını nasıl tespit ediyor?

Biz hem metal sendikalarında üye işçiler olarak hem de siyasal kimliğimiz itibarıyla toplusözleşme sürecinin aktif bir tarafıyız. Hem sözümüzle hem eylemimizle sürecin içerisindeyiz. Her bir gelişmeyi en yakından takip etmeye, buradan kendimize görev çıkarmaya bakıyoruz. Metal TİS’lerinin hem metal işçileri hem de işçi sınıfının geneli açısından önemini sürekli vurguluyoruz. Metal TİS’lerine bu sorumlulukla bakıyoruz. Siyasal kimliğimiz ve iddialarımızın bir gereği olarak, sendikal bilincin bile uzağında olan metal işçilerini uyarmaya, aydınlatmaya ve süreçle ilgili bilgilendirmeye çalışıyoruz. Sadece uyarmaya ve bilgilendirmeye değil metal işçisinin öfkesini ve tepkisini örgütleyerek eylemli bir hat üzerinden yürümeye çalışıyoruz. TİS çalışmamızın merkezine bu hedef oturuyor. Elbette bu çabaları, metal işçilerini kendilerine yönelen her bir saldırı karşısında eylem ve mücadele çağrısıyla birleştiriyoruz.

BMİS’in sürekli ifade ettiği ancak bir türlü somut adımlarını atamadığı, metal işçilerinin ortak hareket edeceği zeminleri yaratmaya çalışıyoruz. Bir kısım etkinlik süreçlerinde bunu kısmen başardığımızı da ifade edebiliriz. Ancak sürecin ihtiyaçları bizim ortaya koyduğumuzun çok daha fazlasını gerektiriyor. Görüşmelerin başlamasından bu yana kesintisiz bir çalışma örgütlüyoruz. TİS kapsamındaki sanayi havzaları şimdiye kadar çalışmalarımızı yoğunlaştırdığımız temel alanlar oldular. Birçok sanayi havzasına paralel müdahalelerimiz sözkonusu. Çeşitli araçlarla metal işçilerine sesleniyor ve gelişmelerden haberdar ediyoruz. Yüzbinden fazla işçiyi görüşmelerden habersiz bırakan Türk Metal gibi bir sendika varken, sınırlı olanaklarla yürüttüğümüz çalışmalarımızdan aldığımız sonuçların önemli olduğunu belirtmeliyiz.

Kimi fabrikada işçiler çıkardığımız bülteni etkin bir biçimde sahiplenirken, kimi yerde düzenlediğimiz bir etkinliğe aktif bir katılım sağlayabilmektedir.

BMİS’in örgütlü olduğu fabrikalar dahil birçok fabrikada olup biteni “sizden öğreniyoruz” diyen işçilerin sayısı az değildir. Bunlar bir kez daha, tüm eksik ve yetersiz yanlarına rağmen, çalışmalarımızın karşılıksız kalmadığının ifadesidir. Bir başka açıdan bakıldığında da, metal işçilerinin önderlik ihtiyacına kendi cephemizden verilen bir ilk yanıttır bu çabalarımız.

Gelinen aşamada, MESS’in kararlı saldırısına karşı metal işçilerinin, grev hedefine bağladıkları bütünlüklü ve soluklu bir mücadeleye girmesinin artık zorunlu bir hal aldığını düşünüyoruz. Grevin artık boş bir tehdit savurmanın ötesine geçecek bir ciddiyetle, somut bir hedef olarak ele alınması gerekiyor. Biz de kendi cephemizden grev hedefine bağlanmış bir çabanın içerisindeyiz ve bu perspektifle önümüzdeki sürece yükleniyoruz.