28 Kasım 2008 Sayı: SİKB 2008/47

  Kızıl Bayrak'tan
   Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek için ilk eylem 29 Kasım’da…
  29 Kasım’a çağrı eylemlerinden…
Krizin faturası işten atmalarla işçilere ödetilmek isteniyor…
Krize karşı eylemler...

Metal işçilerinin 6. hafta yürüyüşleri…!

AÜ’de yemekhane işgali...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal TİS’leri ve birleşik mücadelenin artan önemi
  Türk Metal ateşle oynuyor!
  Mirabel Kardeşlerin çağrısına emekçi kadınlardan yanıt:
  Gençlik hareketinden….
  Ekim Devrimi, sınıf hareketi ve devrimci parti
Volkan Yaraşır
  İzmir’de coşkulu Ekim Devrimi etkinliği!
  Ortadoğu’da gerçek barışa halkların devrimci direnişiyle ulaşılacaktır!.
  Gerçekler inatçıdır!
M. Can Yüce
  Topkapı İşçi Derneği 1. Olağan Genel Kurulu gerçekleşti!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz ve emekçiler: Tarihsel dersler...

Yüksel Akkaya

Kapitalizmin tarihi oldukça açıktır. Bu tarihte, sermaye birikimi, sömürü, kârlılık vardır. Doğrudur. Ancak, bu tarihte sermaye birikimi, sömürü, kârlılık için üretim teknikleri, emek süreçleri ve yönetim biçimleri de vardır. Bunlara bakmadan, bu “ayrıntıyı” görmeden büyük anlatı üzerinden bugünü, krizleri anlamak mümkün değildir.

O sebeple bir kez daha tarihe bir bakmakta yarar var. Kapital’in 1. cildi sermaye birikimi süreçlerini anlattığı kadar işçileştirme tarihini de anlatır. 18. yüzyıl öncesi, Kapital’deki muhteşem anlatı ile bir işçileştirme tarihidir. Zorun ve şiddetin kullanıldığı zalim bir tarihtir. Zira sermaye birikimi için önce sömürülecek bir işçi oluşturmak gerekmektedir. 19. yüzyıl bu işçilerin bulunduğu, ama, bu kez uzun süreler, “yaygın” olarak çalıştırıldığı bir dönemdir. Ne emek süreçleri, ne üretim süreçleri ne de yönetim tekniklerine, bir başlangıç olarak, ihtiyaç duyulur. Zira sorun bulunan işçiyi uzun çalıştırmaktır! İşçiler ise bazen ilkel yöntemlerle, bazen yardım sandıklarının olanakları ile bu sürece direnmeye çalışırlar. Yardım sandıklarından örgütlü mücadelenin anlamını görüp, sendikalara yönelirler. Toplu eylemin önemini fark edip, birlikte hareket ederler. Böyle olduğu için de kapitalistler için bu dönem ve bu dönemin krizleri için önemli olan işçi sınıfını denetlemek, disiplin altına almaktır. 18. yüzyıl ve 19. yüzyılın ilk yarısı bu mücadelelerin tarihidir. Bu dönem, kapitalist için, işçileştirme ve işçileştirilenleri denetim altına alma tarihi ve bunun mücadelesinin tarihidir.

Manifestolu günler, başarısız 1848 Devrimleri kapitalistler ile işçi sınıfı arasında adeta kaderin belirlendiği zaman dilimidir. Zira, bu kritik eşik aşıldığında kapitalistler artık, sermaye birikimi, sömürü ve kârlılık için daha uzun çalıştırmanın ötesinde arayışlara da girecektir. Bu arayış, 1873-1874 krizinden sonra yeni bir aşamaya girecek, işçileri uzun çalıştırmak kadar, “yoğun” çalıştırmayı da gündeme getirecektir. Bu arayış, Taylorizm’in öncülü olarak kabul edilebilir. Zaten diyalektik varsa, Taylorizm’in de bir yılda, “pat” diye ortaya çıkmaması, bir sürecin olması gerekiyor. Öyle olduğu için de ilk köklü kriz sonrası, hem yönetim teknikleri hem emek ve üretim süreçleri açısından yeni bir aşamaya gelinmesi, onun embriyonik uygulamalarının varlığı bir tesadüf değildir. Zira, uzun kriz tarihi, bunun bize bir tesadüf olmadığını daha sonra da gösterecektir.

İlk büyük kriz sayılabilecek 1873-1874 krizinden sonra başlayan “belle époque/altın çağ”da kendisini yaygınlaştıran pre-taylorizm I. Dünya Savaşı öncesinde kendisini deklare eder “pre”yi kaldırır ve I. Dünya Savaşı’na yeni bir emek ve üretim süreci olarak damgasını vurur. Öyle ki, Ekim Devrimi’nin tarihsel karakteri nedeniyle Lenin, devrim sonrasında Sovyet işçisine Taylorist çalışmayı öğretmeyi zorunlu görür, daha önce acımasızca eleştirmesine rağmen!..

İlk büyük kriz ve sonrasındaki yükseliş dönemi, ilkel sömürünün yerine daha ince sömürü biçimini getirir, yeni emek ve üretim süreçleri ve yeni yönetim teknikleri olarak.

1929 bunalımı, sömürü açısından yeni emek ve üretim süreçleri kadar yeni yönetim tekniklerinin de gerekliliğini gösterir kapitalistlere: Fordizm… İzleyen yıllarda, embriyonik olarak doğan bu yeni süreç kendisini tahkim edecek, yeni sömürü biçiminin en etkin emek ve üretim süreci, yönetim tekniği olarak kendisini yaygınlaştıracaktır. Kuşkusuz, bir savaş öncesi embriyonik olarak, tıpkı Taylorizm gibi ve bir savaş sonrası yaygın olarak… II. Dünya Savaşı sonrası dönem, 1929 bunalımı ile başlayan bir sürecin taçlandırılmasıdır.

Fordist birikim süreci 1974 krizi ile sınırlarının yetersizliğini ortaya koyar, bu kez yeni bir bunalım nedeni ile yeni bir sömürü biçimi, emek ve üretim süreci arayışı devreye girer. Özgün bir isimde anlaşılmadığı için olsa gerek, bu kez bu yeni sürece post-fordist süreç denilir. Yeni sömürü düzeni, emek ve üretim süreci, yönetim tekniği çok daha rafinedir. Zaten diyalektik açıdan da işleyen süreç hep böyledir: Daha rafine bir sömürü, emek ve üretim süreci, yönetim tekniği…

Bütün bunlardan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz? Tarihsel izlek bize, bu düzen devam ederse önümüzdeki yıllarda daha rafine, daha yoğun ve yaygın emek ve üretim süreçleri ile yönetim tekniklerinin “müjdesini” vermektedir!..

Bu süreçler boyunca işçi sınıfının direnci sorgulandığında, ortaya tarihsel bir hatanın varlığı ortaya çıkıyor: İşçi sınıfı düzen içi kaldıkça daha fazla sömürülüyor, daha yoğun çalıştırılıyor…

O zaman bu tarihsel birikimin ışığında bir kez daha şah mat olmak yerine, bir şah çekmek işçi sınıfının kurtuluşu için olmazsa olmaz olarak görünüyor. Evet, işin basit bir “teknik” analizi yolun neresinde olduğumuz ve ne yapmamız gerektiğini bize gösteriyor. Anlaşılması dileği ile… Ve, bu duruma bir büyük başkaldırı olarak Ekim Devrimi’nin anımsanmaktan öte her gün yaşanması dileği ile de…

 

Metal işçileri Ankara’da!

Kriz döneminde işten çıkarmalara karşı İstanbul, Kocaeli, Gebze, Düzce, Eskişehir ve Bursa’dan gelen 100’ü aşkın metal işçisi, 26 Kasım sabahı Ankara’da Çalışma Bakanı Faruk Çelik ile görüşmek üzere saat 10:00’da Çalışma Bakanlığı önünde buluştu.

5 kişilik heyet bakanlığa görüşmek için giderken, BMİS üyesi diğer işçiler ise bakanlık önünde bekleyişlerini sürdürdü.

Eylemde, “Kriz bahane edilerek Philips kapatılıyor!/Philips İşçileri”, “Krizin bedelini bize ödettiler!/İşten Atılan İşçiler”, “İşten atılmalar yasaklansın!”, “Hamdolsun direniyoruz!”, “Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz! / DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası” pankartları taşındı. Yanısıra İstanbul Yakacık Makine, Düzce MMZ Boru, Kocaeli Tezcan Galvaniz, Eskişehir Hapalki-Entil, Bursa Asil Çelik, Tega ve Gebze Philips işçileri de işten atılmaları, ücretsiz izin ve sendikal mücadeleye yönelik saldırıları kınayan dövizler taşıdılar.

Yaklaşık iki saat süren bekleyişin ardından bakanla görüşmeye giden heyetin dönmesiyle burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Aylardır sanayi bölgelerinde işten atılma, ücretsiz izin vb. olaylar yaşandığı, Birleşik Metal-İş Sendikası’nın her türlü saldırıya birçok eylemlilikle yanıt verdiği belirtildi.

“Bugün Türkiye’de ihracatın büyük bölümünü metal işçileri gerçekleştiriyor. Buna rağmen çıkıp bir metal fabrikası ben zarar ettim derse biz söylediklerimizi geri alacağız. Zarar etmiyorlar. Aksine ellerine geçen kârlar ortada.” sözlerinin yeraldığı açıklamada krizin kurbanının işçiler olmayacağı belirtildi. Bundan sonra izleyecekleri sürece dair şunlar söylendi: “Toplu sözleşmeleri zannetmesinler ki onların istediği gibi bitireceğiz. Bugün de diyoruz, bir sorun varsa bunu sendika olarak çözme taraftarıyız. Ancak bu konuda karşı tarafın herhangi bir girişimi yok. Sonuçsuz kalındığında biz daha sert eylemler gerçekleştirmeye de hazırız.” 

Açıklamanın ardından 10 kişilik bir heyetin görüşmeler için meclise gideceği ve ardından hep birlikte CHP ile görüşüleceğinin duyurusu yapıldı. Heyet meclise giderken kalan işçiler de Yüksel Caddesi’ne giderek oturma eylemi yaptılar. İşçiler buradaki bekleyişlerini “Metal işçisi köle değildir!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” sloganlarıyla sürdürdüler.

Oturma eylemi saat 14.30’da son bulurken, metal işçilerinın mücadele kararlılığının devam edeceği bir kez daha vurgulandı.

Kızıl Bayrak / Ankara