30 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/04

  Kızıl Bayrak'tan
  Ergenekon operasyonu Özbek çetesine yöneldi…
  Çankaya’da Ergenekon toplantısı…
Şer üçlüsü toplandı…
Emekçiler krize karşı alanlara çıktılar…
15 Şubat İstanbul mitingi üzerine...
Sinter ve Gürsaş direnişleriyle dayanışma gecesi gerçekleşti...
  Direnişçi Gürsaş işçileri ile konuştuk...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Yerel yönetimler ve liberal yanılsamalar -
H. Fırat
  ÜNSA’da yarım direniş, çeyrek zafer!
  Devlet madalyasından Kocatepe törenine kontrgerilla gerçeği…
  Kriz karşıtı faaliyetlerden...
  Gençlikten...
  Ateşkes sonrası Gazze...
  “Davos Zirvesi”ne hazırlık…
  Bolivya’da anayasa açık farkla kabul edildi!
  Obama ve yıkılan hayaller...
  Avrupa’da krize karşı paneller…
  Yerel seçimler ve devrimci tutum - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Direnişçi Gürsaş işçileri ile konuştuk...

“Bilinç ekmekten daha önemlidir!”

- Direnişinizin birinci ayını geride bıraktınız? Önce kısaca neden direnişe geçtiniz anlatır mısınız?

Mahir Güngör: Direnişimiz üç arkadaşımızın farklı gerekçelerle işten atılmasıyla başladı. Biz de buna karşı içerde tepki gösterdik. Bu tepkilerin sonucunda benimle birlikte iki arkadaşımız daha işten atıldı. Daha önce de iki işçi atılmıştı. Toplam 8 işçi atıldı. 6 işçi 22 Aralık tarihinde kapı önünde direnişe başladık.

Patron bu aşamadan sonra baskı uygulamaya başladı. Önce ne yapacağını şaşırdı, durumu anlayamadı. Bir parça tablo netleştikten sonra saldırıya geçti. Bu süre zarfında içerideki arkadaşlarımıza dönük baskılar daha da arttı. Tabii dışarıda bizi de rahat bırakmadılar. Bir çadır kurmuştuk kendi emeğimizle. İlk hafta bir akşam biz yokken çadırımız yıkıldı. Daha sonra Makine Mühendisleri Odası’nın yardımı ile yeni bir çadır kurduk.

Ayrıca ilk günlerde sendikacılarla yaşadığımız problemler de oldu. Mesela şube başkanı patronla diyalog yolunu tıkayacağı gerekçesi ile kendi yaptığımız pankartımızı indirmemizi istedi. Ama şu anda bu sorunları bir ölçüde aşmış durumdayız.


- İçeride baskılar arttı demiştiniz. Ne türden baskılardı bunlar?

Özhan: İçeride örgütlü arkadaşlarımızın yemeğini kısıtladılar. Servisi kısıtladılar. Savunma istediler eften püften sebeplerle. Yok “şapka takıyorsunuz”, “eylem yapıyorsunuz”, yok “dışarıdaki arkadaşlarınızla birlikte bizim aleyhimize sloganlar atıyorsunuz” gibi konularda savunmalar istediler. Kaynakhanede bir arkadaşımızın üzerinde yoğun bir baskı kurdular. Bu baskılar sonucunda arkadaşımız evde eşiyle bir tartışma yaşamış. Eşi hamileydi ve düşük yaptı.

Mahir Güngör: Arkadaşımıza yardımcı olmak amacıyla bir fon oluşturduk. Biz zaten içerde çalışırken bir fon oluşturmuştuk. Direnişin ilk ayında bu fonun bayağı katkısı oldu. İkinci ay arkadaşlar tekrar bir fon oluşturup para verdiler. Fon hala devam ediyor. Ama onun dışında maddi sıkıntılarımız oldukça yoğun. Direnişimizin 3. haftasında bir arkadaşımız bu zorluklardan kaynaklı bıraktı direnişi. En son dün bir arkadaşımız daha işten atıldı. Direnişimiz tekrar 6 kişiye çıkarak güçlendi.


- İşten çıkartılma gerekçesi neydi?

Özhan: Bir arkadaşımızı, içerisinin malını direnişteki arkadaşlarına getirdiğini iddia ederek hırsızlıkla suçladılar. Bu iddialarını ispat da edemediler. Karakola şikayetçi oldular ama bir sonuç alamadılar. Sonra hiçbir gerekçe sunmadan arkadaşımızı 26 Ocak sabahı işten çıkardılar. Herhangi bir fesih kağıdı da verilmedi. Sadece sözlü olarak işine son verildi.


- İçerideki baskılar devam ediyor mu? Bu baskılara karşı neler yapıyorsunuz?

Mahir Güngör: Devam ediyor. Sürekli savunmalar isteniyor. En son makineci arkadaşların özellikle çay ve öğlen paydoslarında değişerek çalışmalarını, makinelerin kapanmamasını söylediler. Onlar da kabul etmedi. Bunun için savunma istendi avukat aracılığıyla. Baskı oluşturulmaya çalışıldı. Buna karşı arkadaşlar savunma vermediler. Çünkü yazılı bir kağıt bile ellerine verilmedi.

Biz bu yapılanlara karşı boş durmuyoruz. Onların dilekçelerine karşı dilekçeler veriyoruz. Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne şikayet ettik bu yaşananları. Servis güzergahlarının kısılmasından kaynaklı arkadaşlar bir gün geç geldiler işe. Pazartesi günü yemek boykotu yapıldı. Yemekhanede işçileri cezalandırmak için salatayı kaldırdılar. İdari personele verilen salata sendikaya üye olsun olmasın hiçbir işçiye verilmemeye başlandı. Arkadaşlarımız buna karşı yemek boykotu yaptılar. Evden getirdikleri yemekleri alıp bizim yanımıza geldiler. Yemeği beraber yedik.

Şurası açık ki bunların hepsi sendikal örgütlülüğe yönelik saldırılar. Bizleri, içerideki arkadaşlarımızı yıldırmak için. Ama tam tersi etki yapıyor. Arkadaşlarımız artık barışçıl eylemlerden daha radikal eylemlere geçmek gerektiğini söylüyorlar.

Yanı sıra patronun taşeron tartışması vardı. Pazartesi günü bunu hayata geçirdiğini öğrendik. Montaj bölümü oraya taşınacakmış. Söylentiye göre de buradaki iş bitirildikten sonra ücretsiz izinle birlikte tüm sendika üyelerini işten atmak gibi bir planları var. Şu an bu durumu takip ediyoruz. Buna karşı artık fiili-meşru bir hat izlemek gerekiyor ve bu konuda kararlıyız.


- Aynı gün başladığınız Sinter direnişi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Bu direnişlerin birleştirilmesi için neler yapılabilir?

Mustafa Sancak: Birleşmesi kesin gerekiyor. Bu direnişleri şimdi birlikte tutmak hepimizin görevi. Gerçekten kazanmak istiyorsak bunu yapabilmek zorundayız ve gerçekten yapabileceğimiz çok şey var. Bir kere fiili-meşru eylemleri güçlendirmemiz gerekir. Bunlar yapılmadan mümkün değil, olmaz. Patron, hükümet hepsi bir. Askeri, polisi hepsi bir. Birlik olmadıktan sonra, bölünüp parçalandıktan sonra nasıl başarıya ulaşılır ki?

Mahir Güngör: Sinter’deki sorun işçilerin bağımsız bir irade ile ortaya çıkamaması ile ilgili. Bu işçilerin gerçekten bağımsız bir direniş komitesi kurmak gibi bir sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Çünkü çok atıl kalıyorlar. Sendikanın zaten işçileri aktive eden bir politik hattı yok. Bir ayı aşkındır beklemeci bir süreç yaşandı orada. Yani işçilerin inisiyatiflerini geliştiren bir şey yok. Bu olmadıktan sonra oradaki direniş gerçek anlamda kazanamaz. Asıl kazanım buradan olmalı. Kazanım denilince sadece sendikayla beraber işyerine dönmek anlaşılmamalı. Bu kuşkusuz önemli ama sorun bu değil. İçeriye hangi işçilerle, nasıl bir bilinçle dönüldüğüyle alakalı bir şey. Şu an patron şu veya bu şekilde diz çökse, işçiler içeri girse ben bir kazanım olarak görmem onu. Çünkü ondan sonra da herhangi bir saldırı karşısında alacakları tutum daha pasif olacaktır.

Ama burada sorun Gürsaş işçilerinin söylediği gibi “Sendika ne diyorsa tersini yapın!” değil. Bir parça öyle bir algı oluştu sanıyorum. Ama bizim söylediğimiz, mücadelenin ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa onu yapmak. Direnişse direniş, eylemse eylem. Çadır kurmaksa çadır kurmak. İşgalse işgal. Direnişin ihtiyaçları üzerinden bakılması ve eylemli hattın güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim her yaptığımız buna hizmet ediyor. Yoksa sendikanın istediğinin tersini yapmak gibi bir algılayış yok bizde.

Biz mesela sendikaya yük olmamak için çevremizdeki devrimci kurumların, demokratik kurumların etkinliklerine katılıyor, sözümüzü söylüyor, insanları dayanışmaya çağırıyoruz. Bu gibi işlerle atıl durumda olan insanların daha aktif hale geleceğini düşünüyorum. Sinter’deki arkadaşlar da bunları yapabilirlerse, direnişin kazanımla sonuçlanabileceğini düşünüyorum. Ama kazanım meselesi sadece paraları almak ve sendikayla işyerine girmek olmamalı. Bir bilinç açıklığının sağlanması gerekir. İnsanlara ekmek vererek direnişte tutamayız. İnsanlara o ekmeği nasıl kazanacaklarını öğreterek direnişi büyütebiliriz. Ama insanlar şu an hazır ekmek var, sendika bunu sağlar derlerse burada sorun olur. Yani ekmekten daha önemlidir bilinç, öyle diyeyim.


- Gürsaş işçileri örgütlenme ve direniş sürecini nasıl geçirdiler peki?

Mustafa Sancak: Gürsaş’taki işçilerin birbiriyle dayanışması, örgütlüğü çok güzel. Her şeyi içeriyle birlikte yapıyoruz zaten. Bir adım atılacaksa birlikte atıyoruz. İçeride de komitemiz var, dışarıda da komitemiz var. Gerektiği zaman birlikte toplantılar yapıyor, birlikte karar alıyoruz.

Üye olmadan önce de toplantılar yapıyorduk. Yani Gürsaş’ta güzel bir birliktelik var. İnsanlar kendi sorunlarına sahip çıkıyorlar.

Mahir Güngör: İlk dönem belli sorunlar vardı aslında. Hala kısmen sorunlarımız var ama bir parça aşmış olduk. Bu sorunları aşmada işçi arkadaşların alınan kararların bir parçası olması önemli bir etken oldu. Ama bunun dışında önemli bir etken de eylemli bir hat izlenmesi oldu diyebilirim. Yani yemek boykotu, servis boykotu, dilekçelere karşı dilekçeler… Bunlar belki bir parça pasif eylemler olarak kalıyor ama insanın bilincinde önemli değişikliklere yol açıyor.

İlk başta yetki sorunu üzerine tartışmalar vardı mesela. Her gelindiğinde buraya yetki sorulurdu. Yani iş dışarıya havale edilirdi. Ama pasif de olsa böyle eylemli bir hat izlendikten sonra arkadaşlar işi çözecek halkanın kendileri olduğunun yavaş yavaş farkına vardılar. Ama yeterli mi, değil. Daha yapmamız gereken onlarca iş var.

Kızıl Bayrak / Ümraniye