30 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/04

  Kızıl Bayrak'tan
  Ergenekon operasyonu Özbek çetesine yöneldi…
  Çankaya’da Ergenekon toplantısı…
Şer üçlüsü toplandı…
Emekçiler krize karşı alanlara çıktılar…
15 Şubat İstanbul mitingi üzerine...
Sinter ve Gürsaş direnişleriyle dayanışma gecesi gerçekleşti...
  Direnişçi Gürsaş işçileri ile konuştuk...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Yerel yönetimler ve liberal yanılsamalar -
H. Fırat
  ÜNSA’da yarım direniş, çeyrek zafer!
  Devlet madalyasından Kocatepe törenine kontrgerilla gerçeği…
  Kriz karşıtı faaliyetlerden...
  Gençlikten...
  Ateşkes sonrası Gazze...
  “Davos Zirvesi”ne hazırlık…
  Bolivya’da anayasa açık farkla kabul edildi!
  Obama ve yıkılan hayaller...
  Avrupa’da krize karşı paneller…
  Yerel seçimler ve devrimci tutum - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Obama siyonist barbarlığı savundu!

Emperyalist Amerikan rejimini 8 yıl yöneten neo-faşist şebekenin saldırganlık ve savaş politikası, anti-Amerikancılığın dünya ölçüsünde güçlenmesine yolaçtı. Çoğunluğu siyonist ideoloji ile sersemletilmiş İsrail toplumu dışta tutulursa, dünyada ABD emperyalizmine tepki duymayan toplum kalmadı.

Filistin-Afganistan-Irak üçgeninde doruğa çıkan kapitalist-emperyalist barbarlık, bu ülkeleri yakıp yıkmakla kalmadı, tarihin tanık olduğu en iğrenç katliamlardan birine de imza attı. Neo-faşist çetenin şefi ABD Başkanı George Bush, kendisinden önce gelen “ünlü” canilere nasip olmayan bir nefret kazanmayı başardı. Küreselleşmeyi, başka bir ifadeyle halkları köleleştirme seferini Amerikan savaş makinesinin yağdırdığı bombalar eşliğinde yaygınlaştırmaya odaklanan haydutlar çetesinin şefi, küresel bir nefretle anılmayı hak ederek koltuğunu Barack Obama’ya devretti.

Seçimleri kazanan Obama’yı Bush’un zıddı imiş gibi pazarlamaya çalışan bir takım çevreler, son 8 yılda insanlığa karşı işlenen ağır suçları Bush’un sırtına yıkıp ABD emperyalizmini “aklama” seferberliğine giriştiler. ABD ile suç ortakları şahsında maskesi düşen vahşi kapitalizme yeni maskeler hazırlamaya çalışan bu gerici güçler için, “siyahî Obama”dan daha uygun bir aktör bulunamazdı. Nitekim Obama seçimleri kazandığında coşan inanmış liberaller, ABD’nin yerlerde sürünen imajını düzletecek diye zil takıp oynamaya başlamışlardı. İngiliz yayın kuruluşu BBC de, Obama koltuğa oturur oturmaz birçok ülkede anket düzenleyerek, ABD emperyalizminin imajını düzletme işine fiilen başlamış bulunuyor.

Ancak medyanın katilleri melek olarak pazarlama taktikleri her zaman başarılı olmuyor. Örneğin tüm çabalara rağmen Gazze’yi yakıp yıkan siyonist canileri melek diye yutturma çabaları, dünyanın dört bir yanında yüzbinlerin sokaklara çıkıp vahşi katliamları protesto etmesine engel olmadı. Nitekim Gazze’den dünyaya yansıyan barbarlık sahneleri, başkanlık koltuğuna oturmadan Barack Obama’nın maskesini de düşürdü. Zira vahşi katliamı iki hafta sessizce izleyerek onay veren “siyahi başkan”, konuşmak zorunda kaldığında ise, siyonist cellatları tek kelime ile eleştirmedi. Yemin ettiği gün ise safını açık bir şekilde dile getirerek, tıpkı Bush gibi Tel Aviv’deki cellat takımının arkasında olduğunu ilan etti.

Başkanlığının ikinci gününde ABD’nin İsrail’in güvenliğinin sağlanması ilkesine bağlı olduğunu beyan eden Barack Obama, “İsrail’in, meşru, kendisini tehditlere karşı savunması hakkını daima destekleyeceğiz. Hamas, yıllardır masum İsrailli sivillere binlerce roket atıyor. Hiçbir demokrasi, halkına yöneltilen bu tip tehditlere hoşgörüyle bakamaz, uluslararası topluluk da böyle bakmamalı” diye konuştu.

Yeni ABD başkanının söz konusu açıklamasında başka yavan sözler de mevcuttu. Ancak buraya aktardığımız ifadeler, Obama zihniyeti ile Bush zihniyeti arasında öze dair herhangi bir fark olmadığını gözler önüne sermeye yetiyor. Zira İsrail savaş makinesinin 410’u çocuk 1300 Filistinliyi katletmesine tek kelime ile değinme gereği duyamayan Obama’nın Hamas’ın roketlerinden söz etmesi, ancak pişkin bir suç ortağının tavrı olabilir.

“Siyahi başkan”ın Tel Aviv’deki cellat takımına verdiği destek, Obama’ya vehmedilen olumlu sıfatların safsatadan ibaret olduğunu, daha görevinin ikinci gününde gözler önüne sermiştir. Zaten başka türlü olması da mümkün değildi. Zira her başkan gibi Obama da yağmacı Amerikan tekellerinin dönemsel ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa onu yapacaktır. Başkanlık koltuğuna taşınmasının esas nedeni de budur.

 

Obama Pakistan’ın bombalanmasına onay vererek işe başladı!

Barack Obama büyük bir şov eşliğinde 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturdu. Medya tekelleri tarafından canlı yayınlarla dünyaya izlettirilen şov, güya yeni ABD başkanının farklılığına işaret ediyordu. Oysa söz konusu olan büyük tekeller tarafından finanse edilen reklam kampanyasının son sahnesiydi. Böylece deneyimli reklamcıların “Obama’yı pazarlama” serüveni “mutlu son”a ulaşmış oldu.

Tekellerin milyar doları bulan parasıyla ABD halklarına pazarlanan Barack Obama’yı, medyada köşe başlarını tutan inanmış liberal kalemşörler de dünyaya pazarlama gayretindeler. Siyahi bir adayın başkan seçilmesini abartılı değerlendirmelere konu eden “uzman”lar, son 8 yılda insanlığa karşı işlenen ağır suçlardan Bush’u sorumlu tutup, emperyalist Amerikan rejiminin kanlı sicilini temize çıkarma hesabı içindeler. Obama’nın seçilmesini “büyük değişim”, “devrim”, “dünya lanetlilerinin zaferi” türünden uydurma nitelemelere konu eden bu güçler, ezilen halkların kanıyla beslenen Amerikan rejiminin yerlerde sürünen imajını düzeltmek için çırpınıyorlar.

Ancak, siyonistlerin Gazze’de işlediği savaş suçları karşısındaki tutumu, Obama’ya vehmedilen niteliklerin sahteliğini ortaya koymaya yetti. Hindistan’daki saldırıları anında kınayan Obama, Gazze söz konusu olduğunda “ben başkan değilim” diyerek iki hafta boyunca konuşmaktan kaçındı. Konuştuğunda ise, siyonist canileri pervasızca savundu.

Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra tutumunu sürdüren “siyahî başkan”, “İsrail’in kendini savunma hakkı olduğu”nu iddia ederek, önceki meslektaşları gibi, tetikçi siyonistlere kalkan olacağını ilan etti. Eski demokrat başkanlardan Jimmy Carter’e yemin töreninde söz hakkı tanımayan Obama, son yıllarında ırkçı-siyonistlerin zorbalığını eleştirme cesareti gösteren Carter’in “çatlak ses” çıkarmasını engelledi.

ABD savaş makinesinin komutasını alan Obama, “önleyici vuruş” hakkı yerine “akıllı güç” kullanımını savunacağını söylüyor. Bunun ilk örneğini Pakistan topraklarının bombalanmasına onay vererek gösteren Obama’nın eli, ilk günlerinde 17 Pakistanlı’nın kanına bulaşmış oldu. Afganistan’a ek güç kaydırma sözü veren siyahî başkan, Amerikan tekellerinin çıkarlarını, ABD savaş makinesinin gücünü “akıllı”ca kullanarak korumaya kararlı olduğunu gösteriyor.

Obama yönetiminin dış politikada izleyeceği yol, Bush yönetimininkiyle aynı olacaktır. İcraat alanında bir takım farklılıklar olsa da, halkları köleleştirme hedefi öncelikli yerini koruyacaktır. Nitekim, Obama yönetiminin bazı kilit noktalarında bulunan kişiler, Bush yönetiminin artıklarından seçilmiştir.

Örneğin Obama’nın yardımcısı, yani Beyaz Saray’ın ikinci ismi olan Joe Biden, Irak işgalinin en ateşli savunucularındandır. Aynı zamanda Irak’ın Kürt, Sünni, Şii olmak üzere üçe bölünmesini savunan zihniyetin temsilcisidir. Bush’un savunma bakanı Robert Gates, yani halkları köleleştirme seferine komuta eden Pentagon’un şefi ise yerinden kıpırdamadı.

“Terörle mücadele” konusunda Obama’nın başdanışmanlığına atanan CIA şeflerinden John Brennan, Ebu Garip’deki vahşi işkencelerin önde gelen savunucularındandır. Obama tarafından Beyaz Saray’ın personel şefliğine atanan Rahm Emanuel silah tekelleriyle içlidışlıdır ve o da Irak işgalini savunmaktadır. Obama’nın atadığı dış politikadan sorumlu Dennis Ross-Daniel Kurtzer ikilisi ise, Tel Aviv’deki siyonist canilerin baş destekçileridir.

Guantanamo işkence üssünün kapatılması için talimat vererek şov yapan Obama, üssü iki yıl içinde kapatamazsa kendini başarısız sayacağını söylüyor. Medya tekellerinin yansıttığının aksine, bu talimatın bir kımyet-i harbiyesi bulunmuyor. Zira Bush’un adayı Vietnam suçlusu McCain de Guantanamo üssünü kapatma vaadinde bulunmuştu. Görüldüğü üzere, vahşi kapitalizmin simgesi haline gelen bu işkence üssünün kapatılması kaçınılmaz hale gelmiştir.

Gerek ilk icraatlar, gerekse yönetimin kilit noktalarına yerleştirilen kişilerin nitelikleri, Obama döneminin neo-faşist yönetimden kayda değer bir farkı olmayacağına işaret ediyor. Zaten büyük tekellerin Obama’yı başkanlık koltuğuna taşımalarının nedeni “barış”, “umut”, “değişim”, “demokrasi” adına çalışması değil, dünyayı yağmalayan şirketlere hizmet etmek ve emperyalist Amerikan rejiminin yerlerde sürünen prestijini kısmen de olsa düzeltmektir. Obama’nın bazı farklı icraatlarda bulunması kaçınılmaz görünüyor. Ancak bunların biçime dair olacağından kuşku duymamak gerek.

Başa kim geçerse geçsin, emperyalist Amerikan rejimi insanlığa karşı işlediği ağır suçlara yenilerini ekleyecektir. Bunu önlemenin yolu Amerikan işçi sınıfı ile emekçilerinin, tarihin tanık olduğu bu en vahşi savaş aygıtına karşı kitlesel-militan bir direniş geliştirebilmeleridir.