15 Mayıs 2009
Sayı: SİKB 2009/18

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzenin Kürt sorununda yeni
“çözüm” senaryoları
  Mardin katliamı ve perdelenmek
istenen gerçekler!
ABD Genelkurmay Başkanı Ankara’daydı...
Gençliğin 6 Mayıs anmalarından…
BDSP’nin Denizler’i anma eylem ve etkinliklerinden…
  “Engelliler Haftası” ikiyüzlülüğü...
  Grev ve direnişlerden
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Taksim 1 Mayısı’nın moral kazanımlarını geleceğe taşıma görev ve sorumluluğu!
  BMİS Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak ile Eskişehir 1 Mayısı üzerine konuştuk...
  Salgın hastalıkların sorumlusu kapitalizmdir!
  Kapitalizmin sömürü çarkları döndükçe, işçiler ölmeye devam edecek!
  İTÜ Şenliği: Çok yönlü ve zengin etkinlikler!
  Dünya işçi-emekçi hareketinden…
  Afganistan’da kitlesel kıyıma protestosu… .
  Emperyalistlerin kışkırttığı gerici savaş Pakistan’a taşındı!
  İşçi sınıfı “makulu” berhava ederek şekillenir
Volkan Yaraşır
  Bir katliamın düşündürdükleri…
M. Can Yüce
  Anti-faşist zaferin 64. yıldönümü!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Engelliler Haftası” ikiyüzlülüğü...

Engellilere insanca yaşama hakkı!

Aslında ortada kutlanacak hiçbir şey yok. Türkiye’de engellilerin yaşam koşullarına baktığımızda, dağ gibi sorunlarla, binbir güçlük ve engellenmeler ile karşılaşıyoruz. Sağlık, eğitim, bakım vb. hizmetleri yüksek fiyatlar ile satın alabilecek kadar zengin olmayan hiçbir engelli bireyin insanca yaşama hakkına sahip olamadığını ilk bakışta görüyoruz. Yine de yıllardır, hem de yılda iki defa, Aralık ayında ve Mayıs ayında “Engelliler Haftası” kutlamaları yapıyoruz. Gösteri, yalan ve göz boyama dünyası harekete geçiyor. Medyada, salonlarda, şenliklerde, engelliler ve aileleri sahneye çıkarılarak pembe görüntüler oluşturmak için kullanılıyor. Toplum duyarlı olmaya davet ediliyor. Toplumsal duyarlılık, engelli bireylere sempati ve merhamet duymaya indirgeniyor. Engellileri çok seven bir toplum yaratırsak, engellilerin tüm yaşamsal sorunları çözülür içeriğinde duygusal konuşmalar yapılıyor. Milletvekilleri, belediye başkanları, sermaye sahipleri engellilerin boynuna sarılarak fotoğraflar çektiriyorlar. En duyarlı, en engelli-sever kişi olduklarını ispat edebilmek için birbirleri ile yarışıyorlar.

Oysa, engelli bireyler çoğunlukla öfkeyle karşılıyor bu şovları. Gösteri dünyasının kutlamaları hiçbir sorununu çözmüyor engellilerin. Bunu en iyi, sorunları bire bir yaşayanlar biliyor elbette. Yapmacık duygusallıklara, gereksiz sevecenliklere, acımaya, gösteri ve şovlara karşı haklı olarak kızgınlık duyuyorlar.

Gökhan, 23 yaşında, bedensel engelli (spastik) bir genç. Güçlükle konuşuyor, ellerini hiç kullanamıyor, koluna girilerek destek olunduğunda ancak kısa bir mesafe yürüyebiliyor. Geçim derdinde kalabalık bir ailesi var. Kendisine yıllardır annesi bakıyor, yemeğini yediriyor, tuvalete götürüyor, giydiriyor vb. Annesi de artık yaşlı ve yorgun. Gökhan sık sık, “ben artık ölmek istiyorum” diyor. Neden diye sorulduğunda, “çok fazla yaşadım” diyor, oysa henüz 23 yaşında. “Annem yaşlandı, annem ölünce bana kim bakacak, benim artık ölmem lazım” diye ekliyor. Kardeşlerin bakar sana diyoruz çaresizce, çünkü bu düzen şartlarında söyleyebileceğimiz başka bir şey yok. Gökhan gülümsüyor, “kimse kimseye bakmaz” diyor. Yetişkin olan kardeşlerinin her biri geçim derdinde, bütün gün çalışıyorlar. Şimdiye kadar Gökhan ile ilgilenmeye zaman ve enerji bulamamışlar. Gökhan bundan sonra da kardeşlerinin kendisine bakacağını ummuyor. Düşünebildiği tek çözüm, annesinden önce ölmek!

İkiyüzlü engelliler haftası kutlayıcıları, çok duyarlı engelli-sever bayanlar ve baylar; haydi şimdi sahneye çıkarın Gökhan’ı, timsah gözyaşları ile boynuna sarılın, fotoğraf çektirin, plaket verin… Ne yaparsanız yapın, 23 yaşında ölümü özleyen delikanlının acısını ve öfkesini dindiremezsiniz. O, ellerini ve ayaklarını kullanamadan yarın nasıl yaşamda kalacağını bilemiyor ve siz 23 yıldır bu soruya cevap vermediniz. Onun öfkesini ve acısını dindirecek olan, merhamet ve sevecenlik şovları değil, insanca yaşama hakkının tanınması, insanca yaşayabileceği şartların sunulmasıdır.

Türkiye nüfusunun yüzde 8’i engelli. Bu, neredeyse 10 kişiden birinin engeli olması anlamına geliyor.

Engel sebepleri şöyle sıralanabilir:

- Gebelikte annenin yaşadığı sağlık sorunları, gebelikte bebeğin sağlıksız gelişimi.

- Doğum sırasında bebeğin zarar görmesi.

- Bebeklikte karşılaşılan hastalıklar veya bebeklikte yetersiz bakım ve beslenme.

- Çocukluk çağı hastalıklarında, önlem, teşhis ve tedavinin gecikmesi ya da yapılmaması.

- Yaşam boyu karşılaşılan kazalar (iş kazaları, trafik kazaları vb.)

- Yaşam boyu karşılaşılan hastalıklar (felç, ateşli hastalık vb.)

Engel sebeplerini bir de şöyle sıralayabiliriz:

- Koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterli olmaması. Annelerin ve bebeklerin, tıbbi takip, rehberlik, aşı vb. koruyucu sağlık hizmetlerine ulaşamamaları

- Sağlık hizmetlerinin yeterli olmaması; gebelik, doğum, hastalık süreçlerinde annelerin ve çocukların gerekli sağlık hizmetine ulaşamaması

- Yoksulluk nedeniyle beslenme ve bakımın yeterli olmaması

- İşyerlerinde kazaların her geçen gün artması

- Trafik kazalarının her geçen gün artması.

Kapitalist düzenin toplum sağlığını korumak gibi bir derdi olmadığını, koruyucu sağlık hizmetleri için bütçe ayırmak yerine, hastalıkların ortaya çıkmasının ve ilaç sektörüne para kazandırılmasının tercih edildiğini biliyoruz. Türkiye’de sağlık hizmetlerinin ticari bir sektöre dönüştürüldüğünü, sadece parası olanın sağlık hizmetlerini satın alabildiğini de biliyoruz. Kapitalist düzenin, iş kazaları, trafik kazaları, çevre kirliliği vb. yaşamı tehdit eden olayları ortadan kaldıramayacağını, bu sorunları her geçen gün büyüteceğini de biliyoruz. Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, işsizliğin yığınsal olduğu bir ülkede, bebeklerin ve çocukların gerekli bakım, beslenme ile büyütülemeyeceğini görmek de hiç zor değil. Bütün bunları biliyorken, Türkiye’de engelli birey sayısının bu kadar fazla olmasına da şaşırmamak gerekiyor. Düzenin efendileri, kendi yarattıkları sorunlar karşısında, yılda iki defa kutlama yapıyorlar; “Engelliler haftası kutlu olsun!”, “Biz tüm engellileri çok seviyoruz ve bu konuda çok duyarlıyız.” Buna da şaşırmamak gerekiyor, çünkü biz, ikiyüzlülük ve riyakârlığın bu efendilerin en önemli özelliklerinden olduğunu da biliyoruz.

Türkiye’de yaşayan engellilerin büyük bir çoğunluğu insanca yaşama hakkından mahrum edilmiş, dağ gibi sorunlar karşısında kendi kaderine terkedilmiş olarak yaşıyor. Sağlığın parayla satıldığı bu düzende, pek çok engelli birey, engelin giderilmesi ya da küçültülmesi için gerekli olan tıbbi kontrol-tedavi, protez ve cihaza ulaşamıyor. Ameliyat olamadığı için yürüyemiyor, tekerlekli sandalye alamadığı için yatağa bağlı kalıyor, ilaç alamadığı için ağrı çekiyor, zamanında tıbbi müdahale yapılmadığı için engeli ve sağlık sorunları büyüyor vb... Eğitimin giderek sadece zenginler için sunulan bir olanak haline geldiği bu düzende, pek çok engelli birey okuma-yazma bilmiyor, okula gidenler engelli oldukları için eğitime devam edemiyor. Zihinsel engelli ya da ağır bedensel engelli olan pek çok birey yaşam boyu aile üyelerine bağımlı kalıyor. Aile üyeleri tarafından bakılıp korunmadıklarında sefalet ve ölümle yüzyüze geliyor. Engelli bireylerin büyük çoğunluğu toplumsal yaşama katılamadan, tüm ömürlerini ev hapsinde geçirmeye mahkum ediliyorlar.

Engelliler haftasında konuşan-yazan herkes, “engelleri birlikte aşmak”, “engelsiz yaşamak” gibi umut ve vaatlerden söz ediyor, engelliler için neler yaptığını ve yapacağını anlatıyor. Şimdiye kadar yapılanlara bir bakalım:

- Görme engellilere baston ve kabartmalı şehir planı dağıtılmış.

- Belediyeler tarafından piknik ve geziler düzenlenmiş.

- Milli Eğitim Bakanlığı tarafından engelli çocuklara, ayda 6 ders olmak üzere özel eğitim olanağı sunulmuş.

- Açlık sınırında ya da bu sınırın altında yaşayan bir aileye üye olmak ve %70 oranında engelli olduğu üniversite hastanelerinin heyet raporu ile belgelenmek şartıyla, sınırlı sayıda engelliye aylık 400 TL maaş bağlanmış.

- Bazı belediyeler tarafından ağır derecede bedensel engelli olan bireylere ayda 8 kez kullanmak şartıyla ücretsiz servis imkanı sağlanmış.

Görüntüyü kurtarmak için bile yeterli olmayan bu işler, “engelliye yardım” sınırlarını aşamıyor. Oysa, engelliler, yardım, sadaka, acıma, merhamet değil, “insanca yaşama hakkı” istiyorlar.

İnsanca yaşayabilmek için ise;

Engelli bireyin toplumsal yaşama ve toplumsal üretime katılımının sağlanması gerekiyor. Bugün engelli nüfusun büyük bir çoğunluğu işsizdir, herhangi bir mesleki eğitimi yoktur.

Engelli her bireyin, bebeklik çağından itibaren, gereksinimi olan yeterli özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetine ücret ödemeden ulaşabilmesi gerekiyor. Bugün, özel eğitim merkezlerinde verilen ayda 6 saatle sınırlı eğitim asla yeterli değildir. Özel eğitim, en az günde beş saat ve en az haftada beş gün olmalıyken, ayda 6 saatlik eğitim, engellilerin hiçbir işine yaramamakta, ama bu alanda para kazanan “özel eğitim patronları” yaratmaktadır.

Engelli bireyin yaşamı boyunca, gereksinimi olan sağlık hizmetine (tetkik, tedavi, ilaç, protez, ameliyat, fizyoterapi, psikoterapi vb.) ücretsiz olarak ulaşabilmesi gerekiyor.

Şehir planlaması ve çevre düzenlemesinin, engelli bireylerin gereksinimlerinin gözetilerek yapılması gerekiyor.

Ağır engelli olduğu için çalışamayan, bağımsız olarak gündelik yaşamını sürdüremeyen bireylerin bakımının toplum tarafından üstlenilmesi, engelli bireylerin, “yarın ne olacağım” kaygısı yaşamamaları, bakım hizmetine ücretsiz olarak ulaşabilmeleri gerekiyor.

Açıktır ki, insanlığın ihtiyaçlarının karşılanmasına değil “kâr”a dayalı olan kapitalist sistem engellilerin en temel ihtiyaçlarının da hiçbirini karşılamayacak, bir takım göstermelik adımlar atmanın, sadaka dağıtmanın ve ikiyüzlü gösteriler düzenlemenin ötesine geçmeyecektir. Tüm insanlıkla birlikte engellilerin de kurtuluşu sosyalizmdedir!