15 Mayıs 2009
Sayı: SİKB 2009/18

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzenin Kürt sorununda yeni
“çözüm” senaryoları
  Mardin katliamı ve perdelenmek
istenen gerçekler!
ABD Genelkurmay Başkanı Ankara’daydı...
Gençliğin 6 Mayıs anmalarından…
BDSP’nin Denizler’i anma eylem ve etkinliklerinden…
  “Engelliler Haftası” ikiyüzlülüğü...
  Grev ve direnişlerden
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Taksim 1 Mayısı’nın moral kazanımlarını geleceğe taşıma görev ve sorumluluğu!
  BMİS Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak ile Eskişehir 1 Mayısı üzerine konuştuk...
  Salgın hastalıkların sorumlusu kapitalizmdir!
  Kapitalizmin sömürü çarkları döndükçe, işçiler ölmeye devam edecek!
  İTÜ Şenliği: Çok yönlü ve zengin etkinlikler!
  Dünya işçi-emekçi hareketinden…
  Afganistan’da kitlesel kıyıma protestosu… .
  Emperyalistlerin kışkırttığı gerici savaş Pakistan’a taşındı!
  İşçi sınıfı “makulu” berhava ederek şekillenir
Volkan Yaraşır
  Bir katliamın düşündürdükleri…
M. Can Yüce
  Anti-faşist zaferin 64. yıldönümü!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Salgın hastalıkların sorumlusu kapitalizmdir!

Sağlıklı ve güvenli bir gelecek sosyalizmde!

Meksika’da başlayıp dünyaya hızla yayılan domuz gribi virüsü için pek çok ülkede alarm durumuna geçildi. Oldukça kısa süre içinde yayılan bu virüs için Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1’den 6’ ya kadar olan derecelendirmede, alarm düzeyinin 5. evreye çıkarılması gerektiğini belirtiyor.

WHO Başkanı Chan, Cenevre’de yapılan olağanüstü toplantıdan sonraki açıklamasında “alarm seviyesinin bu kadar hızlı yükseltilmesi, gerekli önlemleri almaları için hükümetler, ilaç şirketleri ve iş dünyasına önemli bir uyarıdır” diyor. Bu açıklama bir gerçeği, emperyalist kapitalist dünyada “sağlık” kavramına nasıl bakmamız gerektiğini özetlemektedir. “İş dünyası ve ilaç şirketleri”ne düşen, gerekli önlemlerin piyasaya sürülmesinde gösterecekleri hızdır. Daha şimdiden maske, eldiven gibi koruyucu malzemeleri üreten firmalar borsada belli bir hareketlilik gösterdiler. Aşının ise Eylül ayına ancak yetiştirileceği ifade ediliyor.

AB Komisyonu’nun Sağlık ve Tüketici Siyaseti Genel Müdürü Robert Madelin ise basına yaptığı açıklamada, “İnsanların öleceği şüphe götürmez bir gerçek, ama sorun kaç kişinin öleceği. Yüzlerce mi, binlerce mi, yoksa on binlerce mi” ifadesini kullanarak insanın kanını donduracak bir şekilde kapitalizmin gerçeğini dışa vurmaktadır. İçinde “sağlık” ve “tüketici” kavramlarının yan yana geçtiği bir makam sahibinden de başka türlü bir açıklama beklenemezdi.

Salgın hastalıklardan ilaç tekellerinin muazzam karlar elde ettikleri herkesçe bilinmektedir. Ve çoğu insanın kafasında bu hastalık nedenlerinin arkasında onların parmağı olabileceği kuşkusu oluşmaktadır. Böylesi haklı kaygılara neden olan kapitalist düzen gerçekliğidir. Bir diğer gerçeklik ise, emperyalist kapitalist dünyanın efendilerinin egemenlik amacıyla kullandıkları silahlar arasında biyolojik silahların olmasıdır. Bu nedenle çoğu ölümcül hastalığın buradan kaynaklandığı (örneğin AIDS gibi) yaygın kanıdır. Salgın hastalıklarının somut kaynağı ne olursa olsun, özünde emperyalist-kapitalist düzenden kaynaklanmaktadır.

Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü’nün “Güvenli Bir Gelecek” adlı 2007 yılı raporunda, son 40 yılda 39 yeni salgın hastalık türünün ortaya çıktığı açıklanmıştır. Bu tabloya göre, her yıl yeni bir tür salgın hastalık ortaya çıkmaktadır ve her yıl yeni salgın hastalıklarla insanlık sürekli bir tehdit altındadır. “Uygar” kapitalist dünyada insanlık bir yandan SARS’tan Kuş Gribine, Şarbon’ dan Deli Dana hastalığına kadar birçok hastalıkla tehdit edilirken, diğer yandan ise basit koruyucu önlemlerle çözülebilir hastalıklardan dolayı milyonlarca insan ölmektedir. Önlenebilir bu “basit” hastalıklar, özellikle emperyalizme bağımlı yoksul ülke insanlarının kitlesel ölümlerine neden olmaktadır.

Yılda yaklaşık bir milyona ulaşan sıtmaya bağlı ölümlerin önümüzdeki 20 yıl içinde iki katına çıkmasından korkulduğu, hala ishal gibi hastalıklardan dolayı milyonlarca çocuğun öldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Bunun doğrudan sorumlusu emperyalist-kapitalist düzendir. Çünkü her şeyin para için var olduğu bu düzende sağlık bir sektör haline getirilerek, insanlığın yaşam hakkı gasp edilmektedir. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu her gün açlıkla, yoksullukla, salgın hastalıklarla karşı karşıyadır.

Tıp, eczacılık gibi bilim alanlarında her geçen gün gelişim kaydedilmekte, ancak kapitalizmde sağlık doğal bir hak olarak değil de “gelişen” bir sektör haline getirildiği için, sağlık hizmetlerine, ilaç ve diğer tıbbi ihtiyaçlara parası olanlar ulaşabilmekte, parası olmayan ise kaderine terk edilmektedir. Kapitalizmin işleyiş mantığına göre bu normaldir. Bu nedenle, dünya nüfusunun büyük çoğunluğu salgın hastalıklarla boğuşurken, bir avuç asalak ise dünya zenginliklerine el koydukları için ferah ve sağlıklı bir yaşam sürmektedir.

Konumuza dönecek olursak, her salgın hastalıkta olduğu gibi bu domuz gribi için de zenginler kendi önlemlerini alacak, güvenliklerini sağlayacaklardır. Toplum için alınan önemler ise bu hastalığın kendilerine bulaşmasını önlemek içindir. Öyle olmasaydı, her yıl 2 milyondan fazla insanın hala veremden ölmesi karşısında alarma geçilirdi.

Türkiye’de de domuz gribi riskine karşı “önlem” almak için alarma geçildi. Ancak Sağlık Bakanı salgın hastalıkların yayılma yollarını basit görüyor olmalı ki çok “basit” önlemler önermektedir. Hapşırırken mendil kullamak gibi! Diğer önerileri ise, kalabalık mekanlara çıkmamak, okulların tatil edilmesi vb. gibi, her hastalık için yapılması gereken yetersiz önerilerdir. “Domuz gribi” gibi yeni ve henüz tedavisi olmayan ölümcül bir salgın hastalıkta daha fazlasına ihtiyaç olduğu açıkken, sermaye devleti bu önlemleri almaya muktedir değildir. Her şeyden önce sağlık konusunda bakışları gereği bu böyledir. Kapitalizmde koruyucu sağlık hizmeti değil tedavi edici sağlık hizmeti anlayışı egemendir ve o da parası olana verilmektedir.

Sermaye sınıfı kendisini kouyacak önlemlere sahiptir. Ancak yoksul emekçiler bu imkanlardan yoksundur. Son SSGSS Yasası sayesinde artık hastaneye adım atmanın para demek olduğu Türkiye gibi bir ülkede grip kuşkusuyla hastaneye gidemeyecek yoksulların ne kadar çok olduğu gerçeğini Sağlık Bakanı unutuyor. Hastalık şüphesinin kontrol edilmesi ve varsa gerekli karantina koşullarına alınması yoksul emekçiler için daha baştan mümkün değildir.

Bundan dolayı yoksul emekçilerin yaşamı her zaman için risk altındadır. Yeterli beslenme koşullarının, temiz yaşam alanlarının ve sağlıklı çalışma ortamlarının olmadığı bir düzende yaşıyoruz. Bu düzende işçi ve emekçiler için sağlıklı bir yaşamın koşulları sağlanamaz. Sağlıklı ve insanca bir yaşam ancak sosyalist bir düzen altında mümkün olabilir. Çünkü, sağlığın temel bir insan hakkı olarak görüldüğü, özellikle salgın hastalıkların önlenmesi için hasta olmadan önce koruyucu önlemlerin alındığı, tedavinin, ilaçların ve diğer sağlık gereksinimlerinin parasız olduğu, bilim ve teknolojinin bu amaçla kullanıldığı bir sağlık sistemi ancak sosyalizmle mümkündür. Emperyalist-kapitalist düzene karşı verilecek sosyalizm mücadelesi her açıdan “yaşamsal” bir mücadeledir!



Domuz gribi can almaya devam ediyor... 

Kapitalizm ölüm demektir! İnsanca yaşam sosyalizmde!

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, bugüne kadar domuz gribinde (H1N1) kesinleşmiş vaka sayısı 4694. 30 ülkeye yayılan hastalıktan 53 kişi hayatını kaybetti. 

Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte Avrupa’da veba, kolera, tüberküloz, tifüs, humma gibi enfeksiyon hastalıklarında büyük artışlar oldu ve onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Sömürü düzeninde bir avuç asalak refah içerisinde yaşarken; yoksulluk, işsizlik, kölece çalışma koşulları ile beslenme, barınma, sağlıklı içme suyuna ulaşmanın zorlaşması, çevresel sağlık koşullarının giderek kötüleşmesiyle birlikte emekçiler toplu olarak ölüme mahkum edildiler.

Son gelişmelerin de gösterdiği gibi kapitalist-emperyalist sistem işçi ve emekçilere yıkım ve ölümlerden başka bir şey sunmamaktadır. 19 ve 20. yüzyılın başında onbinlerce insanın hastalık ve salgınlarda ölmesi, söylendiği gibi teknolojik-bilimsel gerilik değil, kapitalizmin insanı değil kârı esas alan bir sistem olmasından kaynaklıdır.

Türk Tabipler Birliği ve Veteriner Hekimler Odası domuz gribi ile ilgili gerçekleştirdiği açıklamada, birçok virüsün insanlığı tehdit ettiğini ve bunun sebebinin neo-liberal ekonomik politikalar olduğunu ifade etmektedir. Açıklamada şunlar söylenmektedir: “100 yıl sonra hepatit, AIDS, kuş gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve arkasından domuz gribinin dünyanın pek çok ülkesini tehdit ediyor duruma gelmesi de bize göre son 30 yıldır tüm alanlarda toplum yaşamını ve sağlığını koruyucu hizmetlerin hızla piyasalaştırılarak ticaretin konusu haline getiren, işsizliği, yoksulluğu, yoksunluğu artıran sosyal politikalarla ilgili görülmektedir. Sanki mikroplar daha fazla kar için doğal ve fiziki çevrenin tahrip eden, kaynakları acımasızca yağmalayan neoliberal anlayış ve politikaların yani; toplumsal eşitsizliğin, yoksulluğun, yoksunluğun, adaletsizliğin hesabını sormaktadır.”



Kapitalizm öldürüyor, tekeller kazanıyor!

Meksika’da bulunan ve domuz gribinin ilk ortaya çıktığı yer olduğu belirtilen Granjas Carroll de Mexico (GCM) bir domuz çiftliği. GCM, dünya domuz ve domuz ürünleri endüstriyel üretimi ve yetiştiriciliğinin yüzde 50’sini elinde bulunduran Vircinya Smithfield Food tekeli bünyesinde yer alıyor

Smithfields Food’un Meksikalı ortağı günde 3 bin domuz kesiyor ve bu kesimler, bölgede büyük bir artık birikimi/çöplüğü yaratıyor. Çevreyi toksit atıklar, dışkı ve kimyasal gübrelerle katleden bu tekele, temiz su kaynaklarını kirletmekten davalar açılsa da dokunulamıyor!

Domuz gribi virüsü 5 bine yakın kişide tespit edilmiş durumda ve önlemler alınmaması nedeniyle ölümler giderek artacaktır. Kapitalist sistemin kâr mantığı insanların ölümüne yol açarken, bir taraftan da gerekli tedbirlerin alınmaması ve yaratılan korku nedeniyle ilaç tekellerine büyük kârlar sağlamaktadır. Örneğin, Roche firması tarafından üretilen Tamiflu’nun satışlarında adeta bir patlama yaşanmaktadır.

Halkların katili Donald Rumsfeld’in Ocak 2001’de Savunma Sekreterliği görevi ile Washington’a getirilmeden önce Kaliforniya ilaç şirketi Gilead Sciences’in başkanı olması dikkat çekmektedir. Gilead Sciences firması, domuz gribine çare olduğu söylenen Tamiflu ilacının patent hakkını elinde bulunduran bir tekel. Rumsfeld hala bu şirketin hissedarı ve Tamiflu ilacının en büyük stokçularından birisi. Pentagon Aralık 2005 yılında, dünya genelindeki ABD ordusu personeline, kuş gribine karşı Tamiflu adlı ilacı aşı yapılmasını direktifini verdi ve ilaç için 3 milyon dolarlık bütçe ayrıldı. Rumsfeld’in şirketi, domuz gribinin Meksika’da ortaya çıkışından bugüne 5 milyon dolarlık bir kâr elde etmiş bulunuyor.

Kapitalist düzenin kendisi hastalıklı ve bir ayağı çukurda olan bir sistemdir. “Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!” şiarı her zamankinden daha günceldir. Kapitalizm barbarlıktır! Tarih bir kez daha devrimci proletaryayı göreve çağırmaktadır.



Hekimler: “Mikroplar kapitalizmden hesap soruyor!”

Domuz gribi salgınına ilişkin İstanbul Tabip Odası (İTO) ve İstanbul Veteriner Hekimler Odası 5 Mayıs günü ortak açıklama yaptı.

Açıklamada konuşan İTO Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen, insanları yoksullaştıran piyasa ekonomileri, daha fazla kar için doğal ve fiziki çevrenin tahrip edilmesi, koruyucu hizmetlerin aksatılması gibi nedenlerle, kontrol edilebilecek bazı hastalıkların dünyayı tehdit eder hale geldiğini belirterek, mikropların adeta kapitalizmden hesap sorduğunu belirtti. Kriz döneminin ortaya çıkardığı zoonoz hastalığının ise domuz gribi olduğunu vurguladı.

Domuz gribi olarak bilinen “H1N1 virüsü”ne ilişkin yapılan ortak açıklamada, 1900’lü yıllarda Avrupa’nın sanayi kentlerinde bazı hastalıkların yaygın bir şekilde görüldüğü hatırlatılarak, 100 yıl sonra yine bazı hastalıkların toplumları tehdit eder hale geldiği söylendi.

Mikropların, daha fazla kar için doğal ve fiziki çevreyi tahrip eden, kaynakları acımasızca yağmalayan neoliberal politikaların hesabını sorduğunu sözlerine ekleyen Demirdizen, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde Genel Sağlık Sigortası primini ve katkı paylarını öde(ye)meyenlerin hizmete ulaşamayacağı düşünüldüğünde, krizin yarattığı işsizlik ve yoksulluğun sonucunda sağlık hakkına ulaşımın her geçen gün daha da zorlaşacağına dikkat çekti. Herkesin ücretsiz sağlık hizmetine ulaşmasının güvence altına alınmasını ve bir ilk adım olarak katkı payı başta olmak üzere hizmete ulaşmayı engelleyen her türlü ödemenin kaldırılmasını talep etti.

Prof. Dr. Haluk Eraksoy ise, çok sık genetik değişiklik gösterdiği ve çok kolay bulaştığı için grip virüsü ile mücadelenin zor olduğu bilgisini verdi.

İstanbul Veteriner Hekimler Odası Başkanı Tahsin Yeşildere ve İstanbul Üniversitesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz da konuyla ilgili düşüncelerini ifade ettiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul