06 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/47

Haziran başlangıç, işçi sınıfı gelecek!
Düzene karşı devrim!
Bu pisliği devrim temizler!
AKP-cemaat çatışması üzerine notlar... - Haydar Baran
“ÇHD’lilere sahip çıkalım!”
Zamana oynuyorlar!
Kılıçdaroğlu ile partisi ABD’de “görücüye” çıktı
Herkese eşit, parasız ve nitelikli sağlık!
“Sağlık verilerinin korunması haktır!”
Bosch işçilerinin mücadele birliği güçleniyor!
Gebze’de mücadele çağrısı
Hak-İş bürokratlarından zoraki Feniş ziyareti!
Yatağan’da kavga sürüyor!
Kasım ayında 128 iş cinayeti yaşandı
Din, dinsel akımlar ve tutumumuz
Köksüz bir yazarın kök arayışı - 1 K.Toprak
Ukrayna ve Alman burjuvazisinin kirli emelleri
Cenevre 2’ye giderken...
Bir sene devrilirken... - T. Kor
Dünya iklim krizinde
Dershaneler de özel okullar da kapatılsın!
Bu daha başlangıç mücadeleye devam!
15 yılın coşkusuyla kitlesel, devrimci final!
“Sana zafer sözümüz olsun!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Herkese eşit, parasız ve nitelikli sağlık!

 

Sağlık alanındaki neoliberal dönüşümlerin neden olduğu sorunlar her geçen gün artmaktadır. Sağlıkta özelleştirmenin sonuçları, gerek bu hakkı kullanmak isteyen, gerekse bu alanda çalışan emekçileri oldukça olumsuz etkilemektedir.

Sağlıkta özelleştirme planları özellikle 1980 darbesiyle yaşama geçirilen 24 Ocak Kararları’ndan beri emekçileri tehdit etmektedir. Bu projenin yaşama geçmesi için sağlık alanına bütçeden ayrılan payın giderek kısılması, yatırımların yapılmaması gibi bilinçli politikalara, emekçiler hastane kuyruklarında rezil duruma düşürülerek özelleştirmenin “iyi bir şey” olacağına dair yapılan gerici bir propaganda eşlik etti. Kapitalist bir düzende sağlık hizmeti almanın getirdiği sıkıntılar, emekçileri özelleştirmeye ikna etmek için kullanıldı. Bu altyapının ardından, AKP iktidarıyla birlikte, sağlıkta “reform” yaratacakları iddiasıyla, “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adıyla somut adımlar atıldı. Sağlığın ticarileşmesini getiren Sağlıkta Dönüşüm Programı adım adım yaşama geçirildi. AKP’den de öte emperyalist-kapitalist sistemin ihtiyaç duyduğu neoliberal politikaların bir sonucu olan bu proje IMF-DB direktifleri doğrultusunda yaşama geçmiştir. Sadece Türkiye’de değil emperyalizme bağımlı Doğu Avrupa’dan Afrika’ya, Latin Amerika’dan Asya’ya kadar çeşitli ülkelere bu politikalar dayatılmıştır.

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık alanı piyasa koşullarına göre yeniden düzenlenmiştir. Gelinen yerde sağlık hizmetlerinin kamusal niteliği giderek ortadan kaldırılmakta ve sağlık hakkı parası olanın, parası yettiği kadar faydalanabildiği bir hizmet olmaktadır. Bu proje ile “Genel Sağlık Sigortası” adı altında emekçiler sağlık hizmetlerini serbest piyasa koşullarına göre almakta, sağlık kurumları birer işletme gibi çalışmakta, hastalar müşteri sayılmaktadır. Sağlık emekçilerine ise kapitalist sömürü düzeninin dayattığı esnek, sözleşmeli ve güvencesiz çalışma koşulları dayatılmaktadır. Sağlık emekçileri artık bilgi ve yeteneklerine göre değil, performanslarına göre değerlendirilmektedir. Bu performans işletmeye yani hastaneye ne kadar kazandırdığı ile ölçülmektedir. Bunun karşılığı ise hastalar açısından kısa sürelerde, niteliksiz tedavi ve bakımdır. Koruyucu sağlık hizmetlerinden ve halk sağlığına yönelik politikalardan uzaklaşılması demektir. Böylelikle de daha maliyetli olan tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelim demektir.

Sağlık çalışanları ise gerekli-gereksiz tahliller, ameliyatlar, röntgenler vb. isteyerek işletmeye para kazandırmak amaçlı meslek etiğine ters tercihlere zorlanmaktadırlar. Ayrıca yoğun iş temposu, güvencesizlik, işsizlik baskısı ile hem fiziksel hem de ruhsal açıdan ciddi risklerle karşı karşıyadırlar. Özellikle sağlık alanında sistemden kaynaklı sorunlar nedeniyle hasta ve yakınları tepkilerini sağlık çalışanlarına şiddet olarak yansıtmaktadır. Bunu Tayyip Erdoğan’ın özelleştirme politikalarını daha rahat yaşama geçirmek için toplum genelinde sağlık çalışanlarını hedef alan söylemleri de ayrıca desteklemiştir.

Örneğin Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir ayağı olan “Tam Gün Yasa Tasarısı” doktorların emeğinin piyasalaşması ve doğal olarak ucuzlaması demekken, “doktorun eli hastaların cebinde” gerekçesiyle gündeme getirilmişti. Erdoğan’ın böylesi saldırıları çeşitli demagojiyle, yalanla sunması artık kimse için şaşırtıcı değildir.

Bu yasayla ne getirilmek istendiği ise geçtiğimiz günlerde TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda kabul edilen halinden bellidir. Komisyonda kabul edilen haliyle, yasaya göre; devlet hastanesinde çalışan hekimler, yine özel muayenehane açamayacaklar ama özel hastanelerde çalışabilecekler. Fakat bir şartla; özel hastaneler çalıştırdıkları hekim için üniversite hastanelerine para ödeyecekler. “Tam Gün” de yapılan bu düzenleme ve rötuşlarla, özel hastanelerde çalışacak doktorlar üzerinden Maliye’ye para kazandırmanın hesabı yapılmaktadır. Zira yapılan yeni düzenlemeler, üniversite hastanelerini özel hastanelere “doktor kiralar” duruma düşürecektir. Kısacası hekimler özel hastanelere kiralanacak, hastanın cebine ise bizzat özel hastaneler ve sermaye hükümeti elini atacaktır.

Konuyla ilgili olarak Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı Özden Şener, aile hekimlerine angarya nöbetlerin verileceğini, doktorların diplomalarının ellerinden alınacağını belirterek şunları söylüyor: “Öğretim üyelerine muayenehane yasaklanırken, özel hastanelerde çalışmalarına izin veriliyor. Bunun şartı da üniversite hastaneleri, özelde çalışacak doktor için özelden para alacak. Böylelikle hasta ve doktorun üzerinden özel hastane ve devlet para kazanacak. Doktorun emeğinden komisyon alınacak.”

Ayrıca sağlık çalışanlarını bir başka tehdit beklemektedir. AKP, Haziran Direnişi’nde sağlık hizmetleri veren emekçileri hedef almaktadır. Meclis gündeminde bulunan Sağlık Torba Yasa Tasarısı’nın 33. Maddesi şu hükmü içeriyor: “Sağlık hizmeti sunumu ile ilgili tüm iş ve işlemler Sağlık Bakanlığı’nca denetlenir. Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce acil sağlık hizmeti ulaşana kadar verilecek olan sağlık hizmeti hariç, ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.” Haziran Direnişi’nde hafızalara işlenen, polis şiddeti karşısında, direnişçilerin birbirlerinin yaralarını saran dayanışma örnekleri iktidardakilerin korkularını daha bir tetiklemiş olmalıdır.

Haziran Direnişi’ni hazmedemeyen ve devlet terörünü daha da artıran devlet şimdi de olası direnişleri hesaba katarak Türkiye’de acil durum sağlık hizmetleri verilmesini suç sayacak denli saçmalayabiliyor. Haziran Direnişi’ne destek veren doktorlara dava açan AKP iktidarı hazırladığı bu yasa tasarısıyla ipin ucunu kaçırmış gözüküyor. Böylelikle mesleğinin etik değerlerine uygun davranan doktorlar suçlu sayılabilecek. Bu yasa maddesi öylesine bir gayretkeşlikle hazırlanmış ki, sadece toplumsal olaylar değil, herhangi bir acil durumda olduğu gibi deprem, sel vb. olağandışı durumlarda da ilk yardıma koşanlar da suçlanabilecek içeriktedir.

Sağlıkta özelleştirmeye karşı ortak mücadele!

Özetle, sağlıkta dönüşüm programıyla emekçilere tam anlamıyla yıkım getirilmiştir. Sağlık çalışanları ise kapitalizmin çarkları arasında her türden sömürü ve baskının hedefindedir. Yapılması gereken ortadadır. Sağlık hakkına sahip çıkan emekçiler ve insanca çalışma koşulları isteyen sağlık çalışanları birlikte hareket etmelidir. Haziran Direnişi’nin bıraktığı önemli deneyimleri bir adım daha ileriye taşımak, örgütlenmek ve mücadele etmek gerekmektedir.

Mevcut kapitalist sistemin işçi ve emekçiler için ne derece “sağlıksız” olduğu ortadadır. Sağlığın hak olduğu, herkesin eşit, parasız ve nitelikli bir şekilde bu hakka ulaşabileceği bir toplumsal düzen ancak sosyalizmle mümkündür. Bu açıdan sosyalizm mücadelesini büyütmek yaşamsal önemdedir.

 
§