13 Haziran 2014
Sayi: KB 2014/24

Sermaye iktidarı çözümün değil
sorunun kaynağıdır!
“Çözüm” değil, eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğma süreci…
Şovenizmle suçlarını örtmeye çalışıyorlar!
“Çözüm süreci” kalekol güvencesindeydi!
Lice katliamına yaygın eylemlerle yanıt
Taşeron köleliğine karşı mücadeleye!
Sendika ağaları
destek veriyor!
Yatağan işçileri Türk-İş Genel Merkezi’ni işgal etti!
Seyitömer işçisi
yine direnişte!
Soma ve Seyitömer’in öfkesini
Greif deneyimiyle birleştiren sınıf yenilmez!

DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’na Rıdvan Budak damgası

Metal grup TİS süreci başlarken...

MİB MESS Grup TİS süreci genel toplantısı

Bunalımlar, savaşlar ve devrimin olanakları-A. Eren
Finans kapitalin militarizasyonu: NATO ve AMB kararları
ABD ile işbirlikçilerinin beslediği IŞİD Musul’da
Brezilya kupaya grevle hazırlanıyor!
Ekim Gençliği II. Yaz Kampı’nda buluşalım!
Gençlik hareketinin örgütlenme ihtiyacını karşılamak için...
İşçilerin cansız bedenleri üzerinde yükseliyorlar
Kadına yönelik
şiddet raporu
Çocuk istismarı- 2
“Hayatın olduğu her yerde savaşmak istiyorum!”
Eserleriyle ışık saçmaya devam eden büyük yazar
Greif direnişinin deneyim ve dersleri tartışılıyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Eserleriyle ışık saçmaya devam eden büyük yazar

 

Zor bir hayat yaşayanlar, sefaletten ezilenler, haklarından yoksun bulunanlar, zenginlerin ve onların uşaklarının kölesi olanlar, hepsi, kendileri için hapislerde çürüyenleri, işkenceye, ölüme gidenleri takip etmelidirler. Onlar hiçbir kişisel çıkar gözetmeksizin herkes için mutluluk yolunun nerede olduğunu açıkça söylüyorlar. Onlar hiç kimseyi zorla sürüklemezler, ama bir kere onların saflarında yer aldınız mı, artık ayrılmazsınız. Çünkü haklı olduklarını, bu yolun en iyi yol olduğnu, başka yol olmadığını görürsünüz.”

Gorki’nin “Ana”sı, bu sözcüklerle, işçilere, yoksul köylülere ve toplumun ezilen katmanlarına seslenir. “Ana”, onlara mutluluğun ve özgürlüğun yolunun, kendileri için savaşan, bedel ödeyenlerin yanı olduğunu belirtir. Büyük bir edebiyat insanı olacak Gorki de, konumunu kendi bilincinde estetize ettiği “Ana” gibi belirler ve devrimin kanatları altına girer. Toplumcu gerçekçiliğin öncüsü olan Gorki, ortaya koyduğu eserlerle dünya üzerinde milyonlarca işçi, emekçi ve gencin devrimin yolunu seçmesinde ya da kendisini eğitmesinde ders niteliğinde katkılar sunmuştur, sunmaya da devam etmektedir. “Ana” yazıldığı tarihten bu yana üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen işçilerin ve emekçilerin elinde, onlara yol gösteren bir şaheser olmayı sürdürüyor.

Gorki’nin safını belirlemesi de tıpkı eserlerindeki emekçiler gibi kendiliğinden gerçekleşmedi. Maksim Gorki, yani asıl ismi ile Aleksey Maksimoviç Peşkov, 1868 yılında Nijni Novgorod’da, marangoz bir baba ve köy kökenli bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlarda hem annesini hem de babasını kaybeden Gorki, 8 yaşından itibaren çalışma hayatının içerisine girdi. Zorlu yaşam koşullarına karşın büyükannesinin edebiyata düşkünlüğü, Gorki’nin birçok klasik eserle tanışmasına vesile oldu. Küçük yaşlardan itibaren farklı işlerde çalışarak, birçok toplumsal katmana ait karakteri gözlemleyen Gorki, ileride ortaya koyacağı eserlerinde bu karakterlere tekrardan yaşam verecekti. Çalışma yaşamı ile birlikte çocukluk döneminde Rusya’nın çeşitli bölgelerini gezen Gorki, yolculuklarında toplumun dışına itilmiş kesimlerle tanıştı. Sistemin dışına itilmiş, özgür ruhlu serseriler ve çingeneler, Gorki için adeta birer kahramana dönüştü. Gorki, ilk dönem eserlerinde bu kesimleri yansıtarak, bir bakıma toplum dışına itilmişlerin yaşamına da ışık tutar.

Gorki, gençlik yıllarında seyahatlerine son vererek, kendisini daha çok okumaya verir. Üniversiteye gitmek istemesine rağmen bunu gerçekleştiremez ve kendi kendini eğitmeye koyulur. İlerleyen yıllarda ise ilk eserlerini ortaya koymaya başlar. Gençlik döneminde kaleme aldığı öykülerinde, çalışma yaşamı ve seyahatlerinde tanıdığı karakterleri başarılı bir şekilde kaleme döken Gorki’nin ismi, Rusya’nın en önemli edebiyat insanları Tolstoy ve Çehov ile birlikte anılmaya başlar. “Ayaktakımı Arasında” ve “Küçük Burjuvalar” adlı öyküleri ile ismini dünya çapında duyurur. Edebiyattaki başarısı, Marksizm’le tanışmasıyla aynı döneme rastlar.

Safını belirleyen yazar, bu seçiminden dolayı Çarlık despotizminin hışmından kurtulamadı. “Yaşam” adlı dergide yer alan bir şiirinden dolayı tutuklanan Gorki’nin 1902’de Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi’ne üyeliği de engellendi. Bunun üzerine Çarlık baskısını protesto eden Çehov ve Korolenko da akademiden istifa ettiler.

Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDiP) kuruluşundan itibaren partiyi destekleyen Gorki, parti içerisindeki ayrışma sırasında da Lenin’in önderliği altındaki Bolşevikler’den yana tavır aldı. Bazı konularda Lenin’le anlaşmazlıklar yaşamasına rağmen devrimci politika ve devrimci sanatın iki büyük ustası arasındaki dostluk, Lenin’in ölümüne dek sürdü. Gorki, RSDİP’te yaşanan ayrışma sürecinde her ne kadar Bolşevikler’in yanında yer alsa da, Ekim öncesinde Lenin’in ihtilal kararınının karşısında yer aldı. Bolşevizmi tam anlamıyla özümleyemese de Gorki’nin pek çok politik refleksi Menşevikler’den ileride durur. Örneğin 1914’te başlayan savaşta, Menşevikler sosyal şovenizme kaymıştır ancak, Gorki, emperyalist savaşın karşısında yer almıştır. Şubat devriminden sonra ise Menşevikler’in de içerisinde yer aldığı hükümet içerisinde yer almış ve kültür alanında hizmet vermiştir. Ancak Lenin’in “Tüm iktidar Sovyetlere!” şiarı onun için, fazlasıyla yanlıştır ve o da Lenin’in bu kararına sert bir biçimde karşı çıkar. Bu karşı çıkış onun tam anlamıyla bir “Bolşevik” olmadığını gösterdiği gibi, bazı bakımlardan normaldir de. Hatırlanacağı gibi Lenin’in ihtilal üzerine tezleri Bolşevik Parti tarafından da anlaşılamamış, hatta bazı önde gelen Bolşevikler, Gorki ile birlikte ihtilalin öngünlerinde yeni kurulan burjuva hükümete siper olmuşlardı.

Lenin ile yaşanan anlaşmazlık ilerki yıllarda aşılacaktır ve yazar, iktidarı ele almış işçi sınıfı için, çeşitli görevlerde yer alarak, yeni bir dünyanın yeni kültürü için hizmet etmeye devam eder. 1919’da tekrar Bolşeviklerle hareket etmeye başlayan Gorki, “Dünya Edebiyatı” bir kurum ile birlikte çeşitli dillerdeki birçok önemli eserin Rusça’ya kazandırılması için çalışmıştır. Ancak kuruluş aşamasındaki proleterya iktidarı ile bir kez daha ters düşen yazar, İtalya’ya yerleşti ve 1928’e kadar orada kaldı. Sovyet hükümetinin çağrısı ile SSCB’ye dönen Gorki bu tarihten itibaren kendini işçi sınıfı iktidarının gelişip, güçlenmesine adadı. Bu dönemde öncüsü olduğu toplumcu gerçekçilik ve Sovyet Edebiyatı’nın gelişimine katkı sundu. Birçok genç edebiyatçının da yetişmesine yardımcı oldu. Tüm bunlarla birlikte toplumcu gerçekçilik SSCB’de ‘resmi’ sanat akımı haline geldi.

Gorki’nin devrime olan inancı, Lenin’le yaşadığı gerilimler yahut politik iniş çıkışlarından da okunabilir. Zaman zaman politikada yaşadığı tüm gerilimlere rağmen, bunları debiyat eserlerinde yansıtmamıştır. Halbuki yaşamında büyük bir yer kaplayan politikada yaşadığı gerilimler, çok da güzel edebiyat malzemesi olabilecekken, o tartışmalarını eserlerine yansıtmamayı tercih etmiştir.

Gorki, gerek eserleriyle gerekse de SSCB’de aldığı kültürel sorumlulukları ile nice toplumcu edebiyatçının yetişmesine önayak oldu. Toplumcu gerçekçiliğin öncüsü olan Gorki, ortaya koyduğ eserler ile de işçi sınıfının edebiyatı olabileceğini kanıtladı. Başta SSCB olmak üzere onun öncülüğünü yaptığı akım, tüm dünyaya yayıldı ve her ulustan işçilerin emekçilerin, yoksulların yaşamı kaleme döküldü. Birçok kuşak geçmişin devrimci deneyimlerini, yaşantısını, emekçilerin sıkıntılarını ve bilincinin gelişimini bu eserler ile öğrendi.

Gorki, tüm eserleri ele alındığında saf bir toplumcu gerçekçilik ortaya koymaz. Ancak gerçekçilik, eserlerinin ana unsurudur. Kaleme aldığı karakterler, ait oldukları sınıflara ait davranışları gösterirler. Nasıl işçi sınıfının “Ana”sı kendi sınıfının yaşadığı bilinç gelişimini yaşayarak, devrimci mücadeleye atılıyorsa, Klim Samyagin küçük burjuva konumunun reflekslerini gösterir, iki ana sınıf arasında gider ve gelir. Burjuvalar ise çürüyen sistemleri gibi çürük ve bozuk bir yaşam sürer.

Onun edebiyatı da yokluktan var olmamıştır. Rus Edebiyatı’nda Puşkin ile başlayan gerçekçilik akımı ve daha sonrasında Tolstoy ve Turgenyev gibi yazarların eserleri, Gorki’yi ve onunla birlikte toplumcu gerçekçiliğin ön aşamasını oluşturmuştur. Daha çok Çernişevski ile özdeşleşen “yeni insan” karakteri, Gorki’den önceki kuşakta yer alan yazarların eserlerinde ana karakter olmaya başlar. Çernişevski ağır sansür koşulları sebebiyle daha soyut bir biçimde tanımlamak zorunda kaldığı “yeni insan”ı ele almak sonraki kuşağa, Gorki’ye kalır. Rusya’da kapitalizmin ve onunla birlikte işçi sınıfının gelişmesi, ayrıca Marksizm’in nüfuzunu giderek arttırması edebiyat alanında ütopik diyebileceğimiz “yeni insan”ı sosyalist temele oturtur. “Yeni insan” yeni bir toplum yaratmak için başkaldıran, örgütlenen ve sürekli gelişen işçi sınıfı ve onun öncüsü olan marksist devrimciler olur. Bu süreç önce Gorki ve “Ana”yı, kuşaktan kuşağa da taşıyarak Ostrovski, Şolohov, Gladkov ve diğer ülkelerle birlikte ismini sayamayacağımız kadar toplumcu gerçekçi sanatçıya önayak oldu.

Yazınında ve yaşamında işçi sınıfı için büyük hizmetler veren Gorki, yaşamı boyunca yakasını bırakmayan kronik hastalıklarına 1936’da yenik düşer. Ancak romanları dünya çapında büyük yankılar uyandıran ve hala bilinçleri aydınlatmaya devam eden Gorki’nin adı ve yapıtları nice uzun yıllar daha yaşamaya devam edecek...

M. Ak

 
§