26 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/08

Baharın çağrısı: Direniş!
“Altına hücum”, talana devam!
Kürdistan’da katliam saldırıları sürüyor
Katiller puslu havayı severler!
İşçi sınıfı ve emekçi kitleler gerici atmosferde boğulmaya çalışılıyor!
Üretimi durdurma eylemleri yaygınlaşıyor
DEV TEKSTİL GMYK Şubat ayı toplantısı sonuç bildirgesi
Kölelik yasalarına karşı gücümüz birliğimizdir!
Bursa ve Kocaeli’de Büyük İşçi Buluşması 6 Mart’ta
Demir Madencilik işçilerinin direnişi üzerine...
Kadın İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleştirildi!
Türkiye’de kadın işgücü ve gelişimi / 3
Kamu emekçileri kıskaca alınıyor!
Adliyede devrimci avukatlara saldırı
“DGB’yi fırtınalı süreçlere hazırlayacağız!”
Kadıköy’de Cansel için eylem
Suriye’de ateşkes ilan edildi
Sistemin mülteci krizine bulduğu yeni çözüm
Bölücü devletlerden “bölünme” tartışmaları
Düşman bir ve her yerde!
Sermaye sınıfının çürümesinin en net göstergesi
İmran Aydın ölümsüzdür!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Adliyede devrimci avukatlara saldırı

 

22 Şubat günü avukatlar Zeycan Balcı Şimşek ve M. Can Koyuncu, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 2015/270 E. sayılı dava dosyasının gerekçeli kararı için mahkeme kalemine talepte bulundu. Buradaki memur ise kararın yüze karşı okunduğunu, kararı vermeyeceklerini ve bunun komisyon kararı olduğunu öne sürdü.

Avukatların gerekçeli kararın kendilerine verilmesi gerektiği yönündeki kararlılığına yapacak bir şey bulamayan kalem memuru avukatlara sözlü hakaret etmeye başladı. “Burada terör örgütü propagandası yapamazsınız, teröristler” diyerek tehditler savurmaya başlayan görevliye mahkeme müdiresi de “avukatlar kendilerini dokunulmaz sanıyorlar, vermeyeceğiz kararı, sizinle de bir şey konuşmayacağım, çıkın buradan” diyerek görevlileri çağırdı.

Bunun üzerine mahkeme başkanı ile görüşmek için mahkeme kaleminden çıkan avukatlara sivil polisler hakaret ve küfürler ederek saldırıda bulundu. Saldırıya kalemdeki görevli de katılırken avukatları polislerle birlikte darp etmeye çalıştı.

Saldırı sonrasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunan avukatlar, görevlerini yapmalarına engel olan; kendi görevini de yapmayarak suç işleyen kalem memuru ve mahkeme önünde bekleyen sivil polisler hakkında dava açılmasını talep etti.

Saldırıyla ilgili açıklama yayınlayan DEV TEKSTİL “Yaşanan her türlü hak gaspı ve saldırıda işçi sınıfı ve emekçileri yalnız bırakmayan, ayrıca sendikamız ve üyelerimize hukuki desteklerini esirgemeyen avukat dostlarımız Zeycan Balcı Şimşek ve M. Can Koyuncu’ya geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, yalnız olmadıklarını belirtiyoruz” dedi.

 

 

 

 

Geçici görev köleliğine izin vermeyelim

 

Kamu kurumlarının tasfiyesine dönük on yıllardır sürdürülen liberal politikalarla hayatımız karartılıyor. Bugüne kadar birçok kamu kurumu özelleştirildi, sağlık ve eğitim başta olmak üzere birçok kamu hizmeti paralı ve pahalı hale getirildi. Tüm bu adımlara ise kamu emekçilerinin özlük haklarının ortadan kaldırılması, performans dayatmaları, taşeron çalışmanın yaygınlaştırılması, statü farklılıkları, ücret adaletsizliği vb. eşlik etti. Bu politikaların ana ekseninde kamu hizmetlerinin piyasaya açılması ve ‘piyasa’ modeline uygun bir çalışma yaşamının inşa edilmesi amacı bulunuyordu. Bugün artık gelinen noktada parça parça hayata geçirilen bu uygulamaların yapılacak değişikliklerle tamamlanması gündemde.

Sermaye düzeni işçilere de, kamu emekçilerine de kölelik dayatıyor. Meclis gündemine taşınan ‘kiralık işçilik’ uygulaması ile kadrolu çalışma olanakları ortadan kaldırılarak esnek ve kuralsız çalışma yaygınlaştırılmak isteniyor. Sözde ‘taşeron işçilerine kadro verme’ vaatleri ile oy toplayanlar, bırakın taşeron işçilerinin kadroya alınmasını, kadrolu çalışan işçilerin ve kamu emekçilerinin güvencesizleştirilmesine dönük ardı ardına tasarılar hazırlıyorlar. Ama bu ülkede işler kanunlarla da işlemiyor. Tayyip Erdoğan’ın kaymakamlara ‘gerektiğinde mevzuatı bir kenara itin’ dediği durum zaten ülkemizdeki mevcut durumu tanımlıyor.

Düzenin kanun, hak-hukuk tanımazlığını biz kamu emekçileri zaten on yıllardır yaşıyoruz. Maliye emekçileri de bundan kendi payına düşeni fazlasıyla alıyor. Yıllardır aynı masalarda çalışan emekçiler ücret adaletsizliğini yaşıyor, merkez ve taşra teşkilatındaki kadrolar arasında da ücret farkları bulunuyor. Fazla mesai ödemelerinin kaldırılması nedeniyle önemli bir gelir kaybı yaşanmış durumda. Tüm bunlara ise son yıllarda İstanbul’da 15 yıl aynı vergi dairesinde çalışan emekçilerin rotasyona tabi tutularak yerlerinin değiştirilmesi eklenmişti. Son olarak da valiliğin isteği üzerine emniyet birimlerinde görevlendirilmek üzere maliye emekçileri geçici göreve zorlanıyor.

Geçici görev dayatmasını birliğimizin gücüyle aşabiliriz.

657 sayılı Kanun’un Ek 8’inci maddesinde kurumlar arası geçici görevlendirmelerde memurun muvafakatinin olması şartı aranırken, gerek Defterdarlık birimlerine ve gerekse de İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı (İVDB) birimlerine gönderilen yazılarda gönüllü çıkmazsa re’sen isim bildirilmesi istendi. Bunun üzerine BES İstanbul Şubeleri tepki eylemleri örgütlediler. BES İstanbul 3 No’lu Şube ise hem bildiri çıkartarak maliye emekçilerini re’sen yapılacak görevlendirmeleri kanuni haklarını kullanarak kabul etmemeye çağırdı, hem de ‘geçici görev istemiyorum’ yönünde dilekçeler verilmesini örgütledi. Bu çalışmalar sonucunda maliye emekçileri olarak kendimize güvenimiz arttı ve geçici görev karşısında tek çözümün birlikte mücadele etmek olduğunu gördük. Diğer sendikaların ise neredeyse hiç sesi çıkmadı. Türk Büro Sen sanki geçici görevlendirmeleri vali yapacakmış gibi vali ile görüşme yapıp ‘rica’ eden bir tutum geliştirdi ve sanki bugünden yapılacak hiçbir şey yokmuş gibi ‘açılacak davaların’ arkasında olacaklarını duyurdu. Oysa muhatap valilik değil kendi personelini re’sen görevlendirecek olan Defterdarlık ve İVDB idi. Ayrıca dava açılmadan önce zorunlu görevlendirmelerin reddedilmesini örgütleyerek fiilen bu hukuksuzluğun önüne geçme olanağı varken ‘dava açarız’ demek ‘hele bir görev çıksın, duruma bakarız’ anlamına gelmektedir. Memur Sen’e bağlı Büro Memur Sen ise sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı seçerek re’sen görevlendirmeleri ‘suskun kalarak’ onayladı ve kendisinden bekleneni yaptı.

Re’sen yapılan geçici görevlendirmeleri reddetmek en doğal yasal hakkımızdır. Bu hakkımızı kullanalım ve görevlendirmeleri yapılan arkadaşlarımıza sahip çıkalım. Bu birliğimizi sağlayabilirsek geçici görev köleliğini aşabilir, rotasyon, kartlı geçiş gibi hukuksuz uygulamaların da önüne geçebilecek bir iradeyi açığa çıkartabiliriz. Birliğimizi güçlendirmeli ve bizi köle gibi kullanmalarına izin vermemeliyiz.

Bir maliye emekçisi

 

 

 

 

Erdoğan yine akademisyenleri hedef gösterdi

 

Kürdistan’daki kirli savaşın son bulması için hazırlanan açıklamayı imzalayan akademisyenleri doğrudan hedef göstererek “gereğinin yapılması” talimatı veren dinci şef Tayyip Erdoğan, şimdi de “Suriye’de savaşa hayır” diyen akademisyenleri hedefe çaktı.

19 Şubat günü İstanbul’da gazetecilere yaptığı açıklamada, bildiriye imza atan 200 akademisyeni açık hedef göstererek “Türkiye’den aydın müsveddesi diye geçinenler çıktı, yine bunlar şimdi onların yanında yer alıyor. Bunlara benim milletimin tepkisi olması lazım. Herhangi bir yerden profesörlük almış diye aydın olacak diye bir şey yok” dedi.

Erdoğan, ayrıca “Bütün teslimiyetim milletime yöneliktir. Bu adamların hiçbirinin bu ülkede dikili bir taşı yoktur. İşte o yetiştirdikleriniz bu ülkede bunları yapıyor. Siz ellerine silah verdiniz, üniversitelerimizi kan gölüne çevirdiniz. Aynısını şimdi yapamadığınız için kuduruyorsunuz, çıldırıyorsunuz” dedi.

Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’nin öncülüğünde 200’ü aşkın aydın, yazar ve sanatçı, ‘Suriye’de savaşa hayır’ başlıklı bir bildiriyle “1 Mart 2003 Tezkeresi’nde deneyip yapamadığı şeyi, Türkiye’yi bir kirli savaşa sokup perişan etme imkanını R. T. Erdoğan’a tanımayacağız!” demişti.

 
§