30 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/36

İşçi sınıfı üzerindeki gerici cendereyi parçalamak için...
Uzatılması planlanan OHAL’le hedeflenen...
Hapishaneler devrimin bir mevzisidir
Ulucanlar Katliamı şehitleri anıldı
Alevilere dönük tehditler artıyor
Barış isteyen akademisyenlerin davası görüldü
“Ya aç kalırsın, ya da direnir hakkını alırsın!”
Her “müjde”, sınıfa yeni bir pranga!
“Korku ve baskı iklimini dağıtmak için birleşik mücadeleyi büyütmeliyiz!”
Katliamcılık bu devletin mayasında var - H. Fırat
Beyaz Kitap: Dinmeyen emperyalist ihtiraslar
Emperyalizm ve işbirlikçileri yenilecek, direnen halklar kazanacaktır!
Fransa’da El Khomri yasasına karşı mücadele ve büyüyen tehlike
ABD ve İsrail: Ortadoğu halklarının eli kanlı katilleri
ABD’de hapishane grevi devam ediyor
Güney Kore’de Hyundai işçileri şalterleri indirdi
Yurtlarda dinci-gerici politika
Meslek liseliler birleşiyor!
DGB Türkiye Meclisi: Geleceğimiz ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Kirpiklerimiz yere düşmesin diye… / 2
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Beyaz Kitap: Dinmeyen emperyalist ihtiraslar

 

İlk kez 1961 yılında hazırlanan, ihtiyaçlara uygun olarak yenilenen “Beyaz Kitap” en son 10 yıl önce değiştirilmişti. 10 yıl sonra yeniden hazırlanan ve bakanlar kurulunun onayından geçen Almanya’nın militarist hedeflerinin ana hatlarıyla belirlendiği, “Beyaz Kitap” adlı belgeyi basın toplantısında tanıtan Savunma Bakanı Leyen, bu radikal değişikliğin nedenini 10 yıl içinde dünyadaki güvenlik durumunun önemli bir şekilde değişmesine bağlı olarak Alman tekellerinin değişen ihtiyaç ve hedeflerinin karşılanmasından ileri geldiğini vurguladı.

Almanya’nın kendi tarihinden ders çıkardığını ve birleşik Avrupa’dan yana olduğunu ifade eden Leyen, “Almanya kendi sınırlarını ve ölçülerini tanıyan bir ülke. Biz, kendimizi olduğumuzdan büyük yapmıyoruz, ancak kendimizi olduğumuzdan küçük de göstermiyoruz” dedi.

Savaş bakanı Ursula von der Leyen, eski Savunma Bakanı Thomas de Maiziere tarafından başlatılan‚ Beyaz Kitap’ın değiştirilmesinin amaçlarını kısaca böyle açıklıyordu.

‘Yeni bir yön’: Daha fazla militarizm

Almanya’nın eski savaş bakanı Thomas de Maiziere yıllar önce, tamamen değişen güvenlik politikaları karşısında ordunun yenilenmesinin bir zorunluluk olduğunu açıklıyordu. Yenilenmek ve değişimin, Alman güvenlik politikaları açısından madalyonun iki yüzünü oluşturduğunu belirten de Maiziere, “Yeni bir yön belirlemek, güvenlik politikalarının değişen dünya ile bağ kurabilmesi için bir gerekliliktir” diyordu. Madalyonun iki yüzünden birini daha uzak bölgelerdeki çatışmalara hazırlık oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesindeki askerî görevlerin önemli olduğunu belirterek, uzak bölge savaş hazırlıklarını BM ile maskelemeye calışan eski bakan, madalyonun ikinci yüzünü ise şöyle açıklıyordu: “Avrupa Birliği çerçevesindeki askerî görevler de önemlidir.” Maiziere “Alman ordusunun bugün ülke ve birliğinin savunmasından öte dünyanın başka yerlerindeki krizlerle mücadelede görev alma ihtimali daha fazla” derken orduda yapılmak istenen reformun saldırgan amaçlarının altını çizmiş oluyordu. Bakan, ordunun yeteneklerini bu yönde geliştirmesi gerektiğini vurgulayarak uluslararası çatışmalarda daha açık bir taraf olarak yer alacaklarını ilan ediyordu. Bu amaca da ancak yüksek vurucu kapasitesi olan, son teknolojiyle donatılmış, işsiz genç göçmenlerin daha çok yer aldığı paralı-profesyonel bir savaş makinasıyla ulaşabileceklerini hesaplıyorlar. “Alman ordusu gelecekte daha küçük, daha profesyonel ve daha esnek birliklerden oluşacaktır. Tank, savaş uçağı ya da mühimmat gibi askerî malzemelere bundan sonra nasıl yatırım yapılacağı üzerinde çalışmalar da sürüyor" diyen bakan, Alman ordusunun o zaman 32 milyar avro olan bütçesinin arttırılarak, silahlanmaya çok daha büyük harcamalar yapacaklarını söylüyordu. Bu rakam, emperyalist saldırganlığın belgesi olan ‘Beyaz Kitap’ı tanıtan yeni bakan tarafından revize edilerek, militarist amaçlar için 2024 yılına kadar GSYİH’nin yüzde 2’sinin ayrılacağı açıklandı. Halihazırda Almanya’nın GSYİH'sinin üç trilyon doların üzerinde olduğu dikkate alınırsa, gelecek yıllarda militarist amaçlar için ayrılan bütçe katlanarak artacaktır.

SPD ve Yeşillerin Gauck üzerinden yaptığı tarihsel suç hizmeti

SPD ve Yeşillerin ortak adayı olarak cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Gauck’un seçilmesi, bu iki parti tarafından tekellere yapılan büyük bir tarihi hizmetti. Kapitalist tekellerin köklü dönüşüm ihtiyaçlarına bu partiler her zaman sosyal demokratlık veya savaş karşıtlığı (!) yalanı üzerinden sınırsız hizmetler sunmuşlardır. Gauck projesi de bu partilerin tarihsel suçlarından birisi olarak suratlarına yazılmıştır.

Gauck’da aradığını bulan Alman tekelleri, girdikleri militarist yolda son hızla ilerlediler. Toplumu, tekellerin kanlı tarihleriyle barıştırmanın ve bu kanlı tarihi aklayarak yeni bir yayılmacı militarist atılım yapmanın olanağına çevirmek icin, tekeller öncelikle Gauck aracılığıyla toplumsal bellek yıkama operasyonu başlattılar.

Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulmasının üzerinden daha üç ay gibi kısa bir zaman geçmeden Gauck, Alman ordusunun yeniden yapılandırılmasında militarizmin azgın savunucusu olarak üstlendiği rolü icra etmeye başladı. Hamburg Kurmay Koleji ziyaretinde yaptığı konuşmayla, Alman toplumuna, Alman birliklerinin yurt dışı faaliyetleri için daha fazla “manevi destek” çağrısında bulundu. “Sorumluluk olmadan özgürlük olmaz” diyen papaz eskisi “Biz olmadan, tarihi kucaklamayan refleksler, salt eğlence olarak kalırlar” diyerek, Alman askerlerinin işgal ve yağma savaşlarının “eğlence” olarak kalmaması, “tarihi kucaklaması” için savaşlarda taraf olması gerektiğini vurguladı.

Maiziere’den daha kullanışlı olan Von der Leyen’e

Eski bakan Thomas de Maiziere yerine 7 çocuk anası olan bir kadının, Von Der Leyen’in Alman tekellerinin savaş bakanlığına getirilmesi elbette oldukça “ince” düşünülmüş bir seçimdir. Açık saldırgan, aşırı milliyetçi eski bakan de Maiziere ile başlayan böylesine çok yönlü militarist politikaları bir kadının, onun toplumda çizdiği anaç rolün arkasına saklanarak hayata geçirmek çok daha kolaydır.

“Almanya’nın güvenlik politikasının ufku küreseldir”, söylemi üzerinden Almanya’nın “küresel düzeni aktif bir şekilde şekillendireceğini” tekeller yedi çocuk anası bir kadına yaptırdılar. Von der Leyen şahsında, muhafazakar söylemin değişmezi olan ailenin kutsallığı(!) yalanı tekellerin yayılma amaçlarının oyuncağına, toplumu aldatmanın basit aracına dönüşmüştür. Sınıfsal bilince ve hedeflerine sonuna kadar bağlı olan Alman emperyalist tekelleri toplumsal sorunları, demokrasi ve diktatörlük, savaş ve barış gibi yakıcı sorunları acımasızca süren sınıf savaşımları üzerinden açıklamak yerine cinsler üzerinden açıklamaya meraklı liberal ve sosyal reformistlere tarihsel bir ders vermiştir. Anlayanlar için.

Ordunun ülke içinde görev almasına izin verilmesine ilişkin anayasanın açıkça değiştirilmesini şimdilik erteleme alicenaplığını gösteren tekeller, anayasadaki söz konusu maddeye dair Federal Anayasa Mahkemesi’nin ordunun yetkilerini genişleten kararının, “terör saldırısı” gibi olaylarda askerlerin kurtarma ve tahliye görevlerinde de görev alabileceği yönünde yorumlamakla yetindiler. Sıra ona da gelecektir. “Einer nach dem anderen” (Her şey sırasıyla)

Bilakis, şimdiye kadar yaptıklarımız kabul görmenin ötesinde diğer ülkelerin aldığı kararların çok daha üzerinde gerçekleşmiştir. Ancak biz elbette bundan sonrası için de politik çabalarımızı sürdüreceğiz. Çünkü sonuçta sadece hava operasyonları, hava desteği, sadece silah sevkiyatı söz konusu değil. Bilakis, bunların tümümün politik bir stratejiye dönüştürülmesi söz konusu. Meselemiz aslında budur” diyerek yıllardır yakınan SPD’li Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in sorun yaptığı ‘meseleye’ tekellerin yol haritasının adıdır; Beyaz Kitap.

 
§