30 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/36

İşçi sınıfı üzerindeki gerici cendereyi parçalamak için...
Uzatılması planlanan OHAL’le hedeflenen...
Hapishaneler devrimin bir mevzisidir
Ulucanlar Katliamı şehitleri anıldı
Alevilere dönük tehditler artıyor
Barış isteyen akademisyenlerin davası görüldü
“Ya aç kalırsın, ya da direnir hakkını alırsın!”
Her “müjde”, sınıfa yeni bir pranga!
“Korku ve baskı iklimini dağıtmak için birleşik mücadeleyi büyütmeliyiz!”
Katliamcılık bu devletin mayasında var - H. Fırat
Beyaz Kitap: Dinmeyen emperyalist ihtiraslar
Emperyalizm ve işbirlikçileri yenilecek, direnen halklar kazanacaktır!
Fransa’da El Khomri yasasına karşı mücadele ve büyüyen tehlike
ABD ve İsrail: Ortadoğu halklarının eli kanlı katilleri
ABD’de hapishane grevi devam ediyor
Güney Kore’de Hyundai işçileri şalterleri indirdi
Yurtlarda dinci-gerici politika
Meslek liseliler birleşiyor!
DGB Türkiye Meclisi: Geleceğimiz ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Kirpiklerimiz yere düşmesin diye… / 2
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa’da El Khomri yasasına karşı mücadele ve büyüyen tehlike

 

El Khomri yasası üzerinde yapılan tartışmalar, değerlendirmeler, tepkiler ve çeşitli biçimlere bürünerek süren mücadeleler Fransa’nın en önemli gündemi olmaya devam ediyor. İşçilerin, emekçilerin ve gençliğin kazanılmış tüm haklarını ve geleceğini gasp eden yasaya karşı, Mart ayından itibaren toplam 12 kez genel greve başvuruldu, sokaklara çıkılıp Hollande-Valls hükümetine dönük protesto gösterileri gerçekleştirildi.

Temmuz-Ağustos ayları tatil dönemiydi. Ancak tatil sırasında da yasa karşıtı eylemler devam etti. O kadar ki, sendika bürokratları işçi ve emekçilere tatil dönüşü enerji dolu yeni bir sezon vaadinde bulundular. Nitekim, 15 Eylül’de işçiler, emekçiler ve öğrenci gençlik yeniden sokaklara çıkıp, 13. genel grevi gerçekleştirdiler. Mücadele içindeki sendikaların verilerine göre Paris’te 40 bin, Fransa genelinde ise 170 bin kişi gösterilere katıldı.

Sendika bürokratları uzun bir tatilin ardından sağlanan bu katılımı ve ortaya konan tepkiyi zayıf ve yetersiz buldular. Bununla da kalmadılar, mücadelenin bugüne kadarki biçimi ile sürdürülmeyeceğini, bundan böyle yasaya karşı mücadeleyi hukuki alanda da sürdüreceklerini ifade ettiler. 15 Eylül’deki genel grev ve gösterilere katılıma dönük küçümseyici değerlendirmeler eşliğinde yapılan bu açıklamalar hiç de yabancısı olmadığımız cinstendi. Halihazırda yasaya karşı mücadelenin bundan sonraki etaplarına ilişkin herhangi bir planlamanın yapılmamış olması, sendika bürokratlarının "eylemlere artık işçi tabanından çok öncü unsurlar katılıyor" şeklindeki propagandaları, bürokrat takımının o bilinen uğursuz rollerini oynamak üzere hazırlık yaptıklarını göstermektedir. Sendika bürokratları bu yönlü niyetlerini aslında daha tatil öncesinde
açık etmişlerdi.

Kendiliğinden hareketin değeri, sınırları ve onu bekleyen tehlikeler

Fransa işçi sınıfı ve emekçileri dört ayı aşan bir süredir genel grevden genel greve koştular. Bir sosyal yıkım ve emperyalist savaş hükümeti olan Hollande-Valls hükümetinin tehditlerine, OHAL uygulamalarına, polisin yasaklarına ve gösterilere dönük acımasız saldırılarına, MADEF adlı işveren
örgütünün direktifi ile işçilere işten atma tehdidi savuran patronlara aldırmadan her defasında daha büyük bir kararlılıkla sokaklara çıktılar, alanları doldurdular. Her daim fiili ve meşru mücadele yolunu tuttular.

Tarihsel kazanımların korunmasının ve yenilerinin kazanılmasının tek yolunun bu olduğuna inandılar. Mücadeledeki kararlılıkları ve duruşları ile sendika bürokrasisini de peşlerinde sürüklediler. Ne var ki hareket eninde sonunda kendiliğinden bir hareketti. Her kendiliğinden hareket gibi onun da bir sınırı vardı. Hareket bu sınırlarına varınca, her zamanki gibi hareketin handikapları sökün edecekti, sendika bürokrasisi denen tehlike uğursuz rolünü oynamak üzere devreye girecekti. Fransa'daki mücadele işte şimdi bu aşamaya gelmiş bulunuyor.

Geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreğinde olduğu gibi Avrupa’nın hemen her yerinde sınıf ve kitleler büyük bir hareketlilik yaşıyor. Yunanistan sayısız genel grev yaptı. İspanya’da öfkeliler hep sokaklarda oldu. İngiltere’de işçi ve emekçiler yeni özelleştirme saldırısına karşı on binler halinde protesto gösterileri yaptı. Fransa’da peş peşe 13 genel grev yaşandı. Belçika’da kemer sıkma paketine karşı 100 bin kişi sokaklara çıktı. İtalya ise, metal işçilerinin grevleri ile bu kervana katıldı. Grevlere sahne olan bir ülke de Hollanda idi. AB’nin merkez ülkesi Almanya bu hareketli süreçte yaz tatili öncesi metal işçilerinin ve Ver-di Sendikası'nın uyarı grevleri ile yerini aldı. İsviçre daha yakın günlerde emeklilik reformu yalanı ile başlatılan saldırıya karşı on binlerin protesto gösterilerine sahne oldu.

Kısacası, Avrupa’da sınıf ve kitle hareketi adına anlamlı bir gelişme süreci yaşanıyor. Ne yazık ki devrimci parti yok, işçi sınıfı ise harekete önderlik bağlamında hazırlıksız. Bu ise en büyük tehlike ve en temel eksikliktir. Fransa işçi ve emekçileri günümüzde bu eksikliği her zamankinden daha yakıcı biçimde hissetmektedirler.

 

 

 

 

Frankfurt’ta “Darbe girişimi, demokrasi ve devrim!” toplantısı

 

24 Eylül günü, Frankfurt Halkevi’nde, “Darbe girişimi, demokrasi ve devrim!” başlıklı bir toplantı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak adına bir konuşmacının katıldığı toplantının ilk bölümünde Ulucanlar Katliamı’nın 17. yıldönümü vesilesiyle anma ve sunum gerçekleştirildi.

Sermaye devletinin  tarihinin hapishaneler itibariyle de bir katliamlar tarihi olduğunu belirten konuşmacı, devletin her seferinde devrimci tutsaklar şahsında tüm toplumu teslim almak amacıyla saldırdığını; buna karşılık devrimcilerin de her seferinde baş eğmez bir tutum sergileyerek önemli bir direniş geleneği yarattıklarını vurguladı.

Bu katliam ve direnişler içinde Ulucanlar’ın önemli bir yerde durduğu belirtilerek, saldırının sınıf partisine yönelik özel bir hedefinin de olduğu; Habip ve Ümit şahsında‚ “zor dönem devrimciliğine” vurgu yapılarak, onların bıraktığı direniş mirasının yeni kuşaklar için örnek oluşturduğu belirtildi.

Hapishaneler ile ilgili anlatım, güncel bir gelişme olan ve tüm Amerika hapishanelerinde yaşanan yaygın ve kitlesel direnişe değinilerek sonlandırıldı.

Ulucanlar anmasının hemen akabinde toplantı konusu olan darbe girişimi ve sonrasıyla ilgili gelişmeleri kapsayan anlatıma geçildi.

Girişte Türkiye’nin bir darbeler ülkesi olduğuna vurgu yapıldı. Son darbe girişiminin birçok açıdan 27 Mayıs darbesiyle benzerlikler taşıdığı, başarısız olmasının gerisinde ise iç ve dış hakim sınıfların üzerinde tam mutabık olmamalarının olduğu belirtildi.

Ardından, Türkiye’yi darbeye götüren iç ve dış etkenlere değinilerek, darbe girişiminin danışıklı olup olmadığı, Amerika‘nın rolü, darbeye karşı burjuva solu, reformist sol ve Kürt hareketinin tavrı gibi başlıklara açıklık getirildi.

Devamında AKP’nin darbeyi fırsata çevirerek tüm muhalefeti ezmeye yönelik hamleleri ile buna karşı neler yapılması gerektiği anlatıldı.

Anlatım son olarak, AKP’nin demokrasi konusundaki sahtekâr tutumu, demokrasiden ne anlaşılması gerektiği ve her kanadıyla burjuva gericiliğine karşı biricik çözümün devrimci sınıf mücadelesi olduğu vurgusuyla sona erdi.

 
§