Yurtlarda dinci-gerici politika
Sermaye devletinin eğitimdeki dinci-gerici saldırı politikalarını her alanda görmek mümkün. İlkokullara yapılan düzenleme ile “4+4+4” eğitim getirilmiş, müfredat değiştirilerek zaten bilimsel olmayan eğitim daha da gerici bir hâle getirilmişti. Liselerde “değerler eğitimi” adı altında bu politika uygulanmış, birçok okul imam hatip okuluna dönüştürülmüştü.
Bu saldırıların son halkası da üniversitelerde yaşanmış, binlerce öğrencinin yaşadığı yurtlarda somut karşılığını bulmuştur. İşte “manevi rehberlik” projesi böyle bir anlayışın ürünüdür.
Geçtiğimiz aylarda Yüksek Öğretim Kredi Yurtlar Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan anlaşmaya göre KYK yurtlarında “manevi rehberlik” projesi başlatılmıştı. Bu kapsamda yurtlarda gerici eğitimler verecek kurslar da açılmıştı. Projenin “başarılı ilerlediğini” öne süren bakanlık şimdi de KYK yurtlarında kalan 525 bin öğrenci için diyanet görevlilerinin bulunacağını açıkladı. Bu kapsamda ülke genelindeki 209 yurda diyanet görevlisi atanacak. Sermaye devletinin yıllardır yurtlarda tarikatlar eliyle fiilen hayata geçirdiği bu dinci-gerici politika, şimdi yasal zemine kavuşmuş olacak.
Tarikatların örgütlenme alanı olarak kullandıkları özel yurtlarda halihazırda “manevi rehberlik” gibi birçok proje uygulanıyor.
Öyle ki bu yurtlardan her türlü iğrençlikte haberler geliyordu. Son aylarda Karaman’da 40 çocuğun tecavüze uğradığı Ensar Vakfı yurtları da dinci-gerici bu politikayla oluşturulmuştu.
Eğitime ve onun bir parçası olarak öğrenci yurtlarına yönelik bunca gerici saldırının elbette ki bir hedefi var. İşçi ve emekçi çocuklarını imam hatiplerle, “değerler eğitimiyle”, son olarak da bu yurtlarla “dindar, kindar” bir şekilde yetiştirmek. Bu noktada yurtlardan gelen haberler hiç şaşırtıcı değil.
Düzenin eğitim alanında önemli bir yüklenme halkası yurtlar. İşçi ve emekçilere yoksulluğu dayatan düzen, ticari eğitim politikası ile de onların çocuklarına tek seçenek sunuyor. Bu seçenek, “barınma” gibi temel bir ihtiyacın tarikat evlerinde/yurtlarında ya da devletin gericiliği yasal kılıfa soktuğu KYK yurtlarında karşılanması oluyor.
Ensar Vakfı ve bunun gibi birçok tarikat evinden/yurdundan gelen taciz ve tecavüz haberlerinin ardından sermaye devletinin azgın saldırıları hatırlanacaktır. Ensar Vakfı’nı protesto edenlere saldırarak gözaltına alan, tutuklayan, onlarca dava açan sermaye devletinin koruduğu yalnızca bu tarikatlar ve onların evleri/yurtları değil, toplumu şekillendiren eğitim sistemindeki dinci gerici politikaların toplamıdır.
Bu yüzden bu yurtları düzenin kalesi olmaktan çıkaracak bir örgütlenme yaratmalıyız.
Sermaye düzeninin var olan ve devam ettirmek istediği köleci, dindar-kindar ve biatçı geleceğe karşı, sömürüsüz, eşit, özgür bir geleceği örgütlemek için okullarda ve yurtlarda devrimci faaliyeti yükseltmeliyiz.
Onların bu alanları kale gibi koruması elbette boşuna değil, ancak bu kale burçlarından tertemiz dünyanın kızıl bayraklarını dalgalandırma sorumluluğu da bizim omuzlarımızdadır.
İ. Y. Gün
Göçmen çocuklar eğitimden mahrum bırakılıyor
Ortadoğu’da gerici çeteler eliyle yürütülen savaşlardan dolayı ülkesinden ayrılıp mülteci durumuna düşenler, sığındıkları ülkelerde de insanca yaşam koşullarından mahrum kalıyor. Çetecilerin insan devşirme alanı halindeki göçmen kamplarında kadın ve çocuklar alınıp satılmanın yanı sıra taciz ve tecavüzlerle karşı karşıya.
Göçmen çocukların yarısı okula gidemiyor
Okul çağındaki göçmen çocuklar ise eğitim olanaklarından mahrum edilmiş durumda yaşamını sürdürüyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) ilgili kurumlarının hazırladığı raporlara göre dünya genelinde 3 milyon 700 bin mülteci çocuk okula gidemiyor. Türkiye’de ise Suriyeli göçmen çocukların yüzde 39’u okula gidemiyor.
Dünyada okula gitmeyen çocuk oranının en yüksek olduğu 10 ülke arasında Afganistan (yüzde 46), Sudan (yüzde 45), Nijer (yüzde 38) ve Nijerya (yüzde 34) yer alıyor. Lübnan’a sığınmacı olarak giden Suriyelilerin çocuklarından yüzde 40’ı, Ürdün’de ise yüzde 70’i okula gidebiliyor. Ortalama olarak ise her 2 göçmen çocuktan biri okula gidemiyor.
Göçmen ve çocuk işçiler ucuz iş gücü olarak görülüyor
Çalışmak zorunda olan Suriyeli çocuklar ise hem göçmen olmaları hem de çocuk olmalarından kaynaklı olarak uzun saatler boyunca düşük ücretle çalışmak zorunda kalıyor.
Ancak uzun çalışma saatleri ve düşük ücretler yalnızca göçmenler değil Türkiyeli çocuklar için de geçerli durumda. Eğitim Sen, DİSK ve BM raporlarına göre 2015-2016 yılında 1 milyon çocuk, yarısı tarım sektöründe olmak üzere, ailesine katkı sağlamak için çalıştı. Çocuk işçiliğin yaygın görüldüğü illerden olan Urfa’da, okula gidemeyen çocukların yüzde 15’i günde 12-14 saat boyunca çalışıyor. 6-14 yaş arası çocuklar haftada 28 saat, 15-17 yaş arasındaki çocuklar da haftada 45 saat çalışıyor. Yine 14 yaş ortalamasındaki çocuk işçiler iş yerinde şiddet ve istismara maruz kalıyor.
Birçok sektörde çalıştırılan çocuk işçiler, ağır işler yapmasına rağmen “çocuk oldukları için” oldukça düşük bir ücretle çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Yani sermaye için ucuz iş gücü kaynağı olarak görülüyorlar. Aynı zamanda çok ucuza çalıştırılan Suriyeli işçilerle yerli işçiler karşı karşıya getirilmeye çalışılarak işsizliğin asıl kaynağı olan kapitalist düzen gerçeği gizlenmeye çalışılıyor. |