10 Ağustos 2018
Sayı: KB 2018/31

Dikta rejiminin açmazları büyüyor
“100 Günlük Eylem Planı”: Sermayeye hizmet programı
Dolar yükseldikçe “yerli ve milli” patronlar işçileri vuruyor
Sermaye krizin faturasını emekçilere kesiyor
Akaryakıta ‘gizli’ zamlar acı faturayı kabartıyor
Sermaye devletinin unuttuğu, ABD’nin hatırlattığı efendi-uşak ilişkisi
10 Ekim Katliamı davasında karar: 9 tetikçiye ceza
Karadeniz’de hayat felç: “Nedense sel felaketiyle karşılaşıyoruz”
“Emeğin korunması” uğruna mücadelenin anlamı ve önemi
Sermaye düzeni işçilerin canını alıyor
İşçi sağlığı ve işçi güvenliği semineri
“Her şeyi tersine çevirebilecek güç işçilerin ellerinde!”
“Flormar direnişine dokunma!”
İşten atılan Aygaz işçisi: Amacım işten atmalara karşı ses olmaktı!
General Elektrik ve General Motor işgali
Şantaj aracı olarak BRICS
ABD’nin İran yaptırımları başladı
Tek adam rejiminde kadınları daha zor günler bekliyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye krizin faturasını emekçilere kesiyor

 

Türkiye ekonomisinin bir kriz içinden geçmekte olduğu kimse için sır değil. Emperyalist metropollerden Ortadoğu ülkelerine kadar dünyayı sarmalayan bu yapısal kriz, Türkiye gibi bağımlı ülkelerde daha ağır ve sancılı işliyor. Ekonomik krizinin yanı sıra siyasal anlamda da krizlerle boğuşan Türkiye’de son süreçte ABD ile ilişkilerde yaşanan gerilim, iç politika alanında yaşanan istikrarsızlık ve güvensizlik ortamı bu bunalımı derinleştiren etkenler arasında yer alıyor. Doların 5, avronun 6 TL’yi aştığı, enflasyonun %15’i geçtiği güncel tabloda dikta rejiminin kibirli şefi Tayyip Erdoğan da kriz gerçekliğini kabullenmiş durumda.

Erdoğan “yerli ve milli direniş”e çağırdı

Geçtiğimiz günlerde 100 günlük eylem planı açıklayan Erdoğan, tek adam rejimi için önlerine koydukları projelerden bahsetti. Şu an 100 günlük hedeflerinde “400 ateşlemeye hazır proje” olduğundan bahseden gerici şef, toplum ve doğa için yıkım anlamına gelen projelerini açıkladı. Kanal İstanbul’un iki yanına kuracakları butik şehirlerden, kütüphaneleri dönüştürerek oluşturdukları Millet Kıraathanelerine kadar akıl dışı icraatlarını sıraladıktan sonra, savunma sanayisine ait projelerden asla vazgeçmeyeceklerini beyan ederek, Türkiye ve Ortadoğu halklarına karşı savaşa devam edeceklerinin de sinyalini verdi. Toplantının sonunda ise, bir ekonomik savaş içinde olduklarını belirterek halka “yerli ve milli direniş” çağrısında bulundu. Malta/Man adalarında kurdukları şirketler hâlâ akıllardayken, yerli ve milli safsatasını tekrarlayan Erdoğan, “Buradan milletimize sesleniyorum, yastık altından gelin dövizlerinizi çıkartın. Dolar ve avrolarınızı, altınlarınızı çıkartın. Yerli ve milli direnişinizi tüm dünyaya karşı ortaya koyun” dedi. Tayyip Erdoğan, bu ülkede milyonlarca işçinin açlık sınırının altında bir ücretle yaşamaya çalışırken, yüksek enflasyon karşısında maaşlar her geçen gün erirken ne yastık altında altının ne de kenarda köşede dövizinin kalmadığını bilmiyor olamaz. Sarayda görgüsüzce bir şatafat içinde yaşayanların, mecliste ceylan derisi koltuklarda oturanların, iktidara yaltaklanarak rant içinde yüzenlerin bugün utanmazca işçi ve emekçileri fedakar olmaya çağırması, döviz bozdurmalarını istemesi olsa olsa en tatsızından bir kara mizah örneği sayılabilir.

***

Temmuz’un son haftasında ilk olarak akademisyenler, ardından da aralarında TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik ile Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle’nin de bulunduğu patronlarla bir araya gelerek bir plan çıkaran Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, kamuda tasarruf tedbirleri belirlediklerini ve Orta Vadeli Programı da (OVP) bir an önce uygulamaya sokacaklarını açıkladı. Berat Albayrak’ın kamuda tasarruf çağrısının ardından Merkez Bankası’nın 5 yıldızlı bir otelde yaptığı toplantı ve TBMM’nin “koltuk ısıtmalı” makam araçları ihalesini tekrar açması tasarrufun kimin cebinden yapılacağını gözler önüne serdi. Nitekim, tasarruf olarak ilk adımın belediyelere ayrılacak kaynağın yüzde 30 azaltılması da bunu kanıtlıyor. Ekim 2017’de yayımlanan Orta Vadeli Program (2018-2020) da tam bir neo-liberal saldırı programı olarak karşımızda duruyor. Yurt içi tasarruflar ve doğrudan yabancı yatırımlarla finanse edilen bir Türkiye ekonomisinin hedeflendiği OVP’de, özel sektör yatırımları için uygun ortam geliştirilmesi ve iş yapma kolaylığının arttırılması, işgücü piyasasının esnekleştirilmesi planlanırken, yeni vergi uygulamalarının sinyalleri veriliyor. Bireysel Emeklilik Sistemi’nin revize edilerek, bu sefer cayma hakkı sınırlandırılarak tekrar emekçilere dayatılacağını bildiren program; Kamu-Özel İşbirliği modelinin yaygınlaştırılacağını içeriyor. Başta petrokimya sektörü olmak üzere, büyük ölçekli stratejik yatırımların destekleneceği belirtilen programda eğitimde de özel sektörün payını arttıracak ilave tedbirlerin alınacağı, özel okullaşma oranının yükseltileceği vurgulanıyor.

Onların tasarruftan anladığı işçinin sırtına yeni vergiler yükleyip emekçilere esnek ve güvencesiz bir çalışma yaşamı dayatmakken; patronlara ise kendi sefahatlarından ödün vermeden sınırsız bir sömürü cenneti kurmaktır. Bu tabloda işçi ve emekçilere düşen görev ise bu saldırı dalgasını püskürtmek için kenetlenmektir.

 

 

 

 

Manipülasyon krize çare olmuyor

 

Türkiye kapitalizmi dövizdeki yükseliş eğilimiyle birlikte finansal krize doğru adım adım ilerlerken, manipülasyon ve demagojiyle krizi yönetme çabası AKP şeflerinden düzenin tüm kurumlarına yansımış durumda.

Dövizdeki yükseliş eğilimi “geçici” denilerek görmezden gelinmeye çalışılırken, diğer yandan bu tırmanışlar hem sermayenin borç yükünü ağırlaştırıyor hem de enflasyonda yeni zirvelerin önünü açarak emekçilerin sefaletini büyütüyor.

6 Ağustos sabahından gece yarısına kadar yüzde 6’ya yakın değer kazanan dolar, tam da bu manipülasyonuyla, burjuva basının büyük çoğunluğunca “görmezden gelindi.”

Tirajların büyük çoğunluğuna sahip basılı gazeteler dövizdeki tırmanışa yer vermezken, Hürriyet gazetesi krizi çarpıtarak manipülasyonu bir üst boyuta taşıdı. Ekonomideki krize dikkat çeken yazarlarını temizleyen ve Ekonomi Servisi Müdürü Vahap Munyar’ı genel yayın yönetmenliğine getiren gazete, Merkez Bankası’nın dövizin daha da tırmanmasına yol açan hamlesini haber yaptı. Haberin başlığında da “Merkez Bankası nefes aldırdı” ifadeleri kullanıldı. Söz konusu habere Hürriyet’in internet sayfasında aynı manipülatif vurgularla yer verilmemesi de ekonomiden gelme yayın yönetmeninin “ekonomi”yi manipülasyondan daha çok anladığını gözler önüne serdi.

CNN Türk’ün iddiası “nefes” aldıramadı

Bir diğer manipülasyon da, aynı medya grubunun yayın organı CNN Türk’ten geldi. Dövizin son günlerdeki yükselişinde etkisi olan ABD ile Türkiye arasındaki krizin “yumuşadığı” algısını yaratmaya çalışan CNN Türk, iki ülke arasında “ön mutabakat sağlandığı” iddiasını ortaya attı.

Döviz bu haberle düşüş kaydetse de ilerleyen saatlerde tırmanış eğilimini sürdürdü. Dolar 5,30 TL seviyelerine ulaşırken, avro 6,15 TL’ye kadar yükseldi.

Döviz 6 günde yüzde 13 değerlendi, borç yükü ağırlaştı

Kapitalizmin çarklarındaki en büyük hassasiyeti ise dış borç yükü bulunan sermaye taşıyor. Dövizdeki tırmanışlar bu kesimlerin borçlarında milyarlarca lira artışa yol açarak çöküş olasılığını yükseltiyor.

Son 6 günde 4,77 liradan 5,39 liraya kadar çıkarak yüzde 13 değer kazanan dolar, sermayenin döviz borçlarının TL karşılığından paralel bir yükselişe yol açtı.

Özel sektörün net döviz açık pozisyonu bu süreçte 1 trilyon 36 milyar liradan 1 trilyon 154 milyar liraya ulaşarak 118 milyar lira artış gösterdi.