13 Mart 2020
Sayı: KB 2020/11

AKP iktidarının İdlib hezimeti!
Dinci-faşist diktatörlüğün “beka çırpınışları”
Sınırda göçmen dramı ve burjuva ikiyüzlülüğü
Korkuları büyüdükçe saldırganlaşıyorlar
Sığınmacılara karşı insansız hava aracı
Koronavirüs Türkiye’de
Paşabahçe grevi: DİSK’e giden yolda son durak
Sermayenin gözü demiryollarında
Kurtuluş elimizde
Paris Komünü 149. yılında... “Toplumsal devrimin öncüsü”
Koronavirüs, açgözlü sermaye ve halk sağlığı
Irk ve ırkçılık üzerine
“Süper Salı”dan sonrası sistem açmazında umut arayışı
Avrupa’da 8 Mart eylemleri
Türkiye’de coşkulu ve kitlesel 8 Mart
İstanbul, İzmir ve Ankara’da 8 Mart coşkusu
Kürt illerinde 8 Mart
Savaşa, baskıya, geleceksizliğe karşı birleşelim!
Beyazıt faşizme mezar olacak!
Özgün bir mücadele alanı: İnternet yayıncılığı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Savaşa, baskıya, geleceksizliğe karşı birleşelim!

Özgürlük ve gelecek için mücadeleye!

 

Savaşa değil eğitime bütçe!

Emperyalist-kapitalist sistem derin bir kriz içinde. Savaş ve saldırganlık politikaları artıyor, krizin faturası emekçilerin sırtına yüklenmek istiyor. Baskı ve yasaklar tırmandırılarak ülke adeta açık bir hapishaneye dönüştürülüyor.

AKP iktidarı kendi bekası ve emperyalistlerin hedefleri doğrultusunda cihatçı çetelerle birlikte Suriye’deki savaşı derinleştiriyor. Asker ölümlerinin gelmesinin ardından “savaşa hayır” demeyi bile yasaklayan iktidar, Rusya ile imzaladığı mutabakatın ardından İdlib’deki fiili durumu kabul etmek zorunda kaldı.

Bu süreçte göçmenleri ülkede “tutamayacaklarını” açıkladılar ve onlarca göçmene sınır kapılarında felaketi yaşattılar. Emperyalistler ve Türk sermaye devleti göçmenlerin yaşadığı sıkıntıların sorumlularıdırlar. Şimdi ise savaş politikaları kapsamında göçmenler üzerinden pazarlık yapmaya çalışıyorlar. Bütün bu saldırganlığın faturasını ise işçi ve emekçiler ödemek zorunda kalıyor. Savaşta ölenler emekçi çocukları oluyor. Emekçilerin vergilerinden toplanan milyarlarca lira savaş bütçesine ayrılıyor.

Ölüm ve meta düzeni kapitalizm, can almaya devam ediyor!

Ekonomik krizden kaynaklı milyonlarca insan sefalet koşullarında yaşamaya mahkûm ediliyor. Ödenmeyen maaşlar, bitmeyen mesailer, azalmayan faturalar ve sürekli zam gelen temel tüketim maddeleri ile emekçiler için yaşam çekilmez hale getiriliyor. “Çocuklarım aç” diyerek intihar eden emekçilerin çığlıkları bugün hala kulaklarımızda.

Kapitalizm ölüm düzenidir! Sibel Ünli, İstanbul Üniversitesi’nde yemekhane kartında kalan son parayı sosyal medyada paylaşıp daha sonra intihar etmiştir. Hakan Taşdemir yine İstanbul Üniversitesi öğrencisidir ve işsizlik yüzünden intihar etmiştir. Onlarca arkadaşımız sınav stresine dayanamadığı için, atölyede veya staj için gittiği fabrikada önlem alınmadığı için, rant alanına dönen okullarımızda iş makinelerinin altında kalarak öldürülmektedir.

Kapitalizm meta düzenidir! Bu sistemde her şey alınıp, satılmak üzere kurgulanmıştır. Eğitim bir hak olmaktan çıkmıştır. Her geçen gün artan özel okullar ile eğitim parayla ve pahalıya satılmaktadır. Ulaşımdan barınmaya, yemekten okul materyallerine her şey satılıktır bu düzende. Birçok öğrenci eğitime ulaşabilmek için çalışmak zorundadır.

Eğitim hakkımız gasp ediliyor

Bütün bu tablo içince kazanılmış haklar da gasp edilmekte, gençliğe geleceksizlik dayatılmaktadır. Eğitim sistemi çöküş yaşıyor. Müfredat ve sınav sistemi sürekli değişiyor, yapboz tahtasına dönüşüyor. Bu sistem içerisinde öğrenciler ise kobay muamelesi görüyor. Örneğin geçmişte kaldırılan sınıfta kalma uygulaması tekrar yürürlüğe girdi. Her gelen eğitim bakanı kendinden önceki uygulamayı değiştiriyor. Özünde ise değiştirdikleri sisteme geri dönüyorlar.

Eğitim dinci gerici vakıfların insafına bırakılıyor. Kadına yönelik şiddetin bir türü olarak taciz ve tecavüz eğitim alanında da yaşanmaktadır. Dindar ve kindar nesiller yetiştirmek amacıyla uygulanan eğitim politikaları anti bilimsel ve niteliksiz. Sermayenin ihtiyaç duyduğu iş gücünü karşılamak için mesleki eğitime ağırlık veren iktidar, ideolojik ve siyasal ihtiyaçlarını karşılamak için de gerici uygulamaları arttırmıştır. 2020 Yatırım Programı’nda dini ve mesleki eğitim yapan okullar için 1 milyar 105 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Onlarca okulda bilimsel araştırmaya, kütüphaneye, laboratuvarlara, ders materyallerine, okul çalışanlarına ayrılacak ödenek olmazken milyonlarca lira dinci vakıflara kepçe ile dağıtılmaktadır. Gerçekleşen deprem sonrasında İstanbul’da onlarca okulda kontrol dahi yapılmazken, öğrenciler ödenek yokluğu nedeniyle çürük binalara mahkûm bırakılmaktadır.

Geleceğine sahip çık!

Paralı, gerici, anti- bilimsel uygulamalar ile eğitim hakkımız gasp edilmektedir.

Giderek ağırlaşan yaşam şartları ile yaşam hakkımız gasp edilmektedir.

Ölüm ve meta düzeni olan kapitalizm örgütlü bir şekilde saldırmaktadır. Bizler de bu ölüm ve meta düzenine karşı koyabilmenin yolunun örgütlenmekten geçtiğini biliyoruz!

İntihar eden arkadaşlarımızın; Sibel’in, Hakan’ın…

İş cinayetlerinde ve polis şiddetinde katledilen arkadaşlarımızın; Oğuzhan’ın, Burak’ın, Berkin’in…

Kadın cinayetlerinde öldürülen arkadaşlarımızın; Ceren’in, Helin’in, Şeyma’nın…

Göç yollarında kıyıya vuran bedeni ile Aylan’ın hesabını sormak için geleceğimize, yaşam ve eğitim hakkımıza sahip çıkalım! Örgütlü mücadeleyi büyütelim!

Liseliler birliğe, DLB’ye!

(Liselilerin Sesi Mart 2020 tarihli 95. sayısından alınmıştır.)

 

 

 

 

 

Liselilere karşı baskı politikası artıyor

 

Derinleşen ekonomik krizle birlikte iktidarın zorbalığı da artıyor. Eğitimde gençliği zehirleyen kapitalist sistem ve iktidarı, buna karşı gelenleri yaş, hastalık ya da cinsiyetine bakmadan baskı altına almaya çalışıyor. Son dönemlerde gençlik eylemleri artmaya başladıkça üniversiteli ve liseli gençliği hedef alan baskılar da tırmandırılıyor.

***

“Parasız, bilimsel, ana dilde eğitim!” ve “Yolumuz işçi sınıfının yoludur!” diyen Devrimci Liseliler Birliği’nin eylemler örgütlemesi ve okullarda verdiği mücadele sermaye devletini rahatsız ediyor.

Son dönemde İstanbul’da yaşanan polis saldırıları, Ankara’da yaşanan faşist saldırı ve gözaltında yapılan işkence, Çorlu’da yapılan “şafak operasyonu”nun ardından bir DLB’linin tutuklanması bu durumun en somut örneklerinden sadece birkaçı.

Çorlu’da gözaltına alınan DLB’liye “neden DLB başka örgütlere git” diyen polis, DLB’den rahatsız olduğunu açıkça belirtmiş ve gençliğin devrimciler ile yan yana olmasından korktuğunu belli etmiştir.

Ankara’da aileleri arayıp “çocuklarınızı devrimcilerden uzak tutun yoksa başı yanar” demeleri, gözaltı sürecinde ise “sizi bitireceğiz” gibi cümleler kurmaları bize açıkça gösteriyor ki, gençlikten ve DLB’den korkuyorlar. Korkularının sebebi çok açık, dünyanın ve ülkenin geleceği biziz. Bizleri ne kadar teslim alırlarsa düzenleri bir o kadar devam eder diye düşünüyorlar. İstiyorlar ki, liseliler devrimcilerle yan yana gelmesin, işçi sınıfının mücadelesinden uzak dursun, kendi sömürü düzenleri içinde yok olup gitsin.

Geleceğimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Bizleri gözaltına alarak, tutuklayarak, ne sıra arkadaşlarımızdan ayırabilirsiniz ne de işçi sınıfı mücadelesinden uzak tutabilirsiniz.

***

Bizi bu köhnemiş düzene mahkûm etmek isteyen, tutuklayıp dört duvar arasına koyanlardan, eşit-parasız ve nitelikli eğitim hakkımızı elimizden alanlardan korkmuyoruz. Bizler baş eğmezliği Denizlerden, Mahirlerden, İbrahimlerden öğrendik. Onların bize bıraktığı devrimin ve sosyalizmin kızıl bayrağını her yerde dalgalandırmaya devam edeceğiz.

Bir DLB’li