İçindekiler:

1 Mayıs 2023
Sayı: KB 2023/06

Çözüm ne seçimde ne mecliste!
Seçim vaatleriyle Erdoğan kendisine muhalefet!
Saray rejimi yine ırkçı dişlerini gösterdi
Sınıf mücadelesi güçlendirilmelidir!
AKP'nin emekçileri düşmanlaştırma girişimleri
Saray rejimi elini güçlendirmek istiyor...
Sahtekar zihniyet pişkinlikte sınır tanımıyor!
Şehir Hastaneleri masalı
Esas yasa fiili-meşru mücadeledir!
Kamu işçilerinin TİS süreci
İşçi sınıfının biriken öfkesi
14 Mayıs seçimleri ve devrimci parti
Sınıf mücadelesi Avrupa'ya geri dönüyor
Kapitalizm bir ölüm ve yıkım düzenidir!
Avrupa'da yoksulluk artarken...
ABD'nin savaştaki rolü ifşa oldu
Sudan'da çatışmalar ve bölgesel savaş riskleri
Gate Gourmet'te işten atma saldırısı
Rejim kadınlara düşmanlıkta çıtayı yükseltiyor!
"Yaraları sarmaya, hesap sormaya devam edeceğiz"
Haramilere verecek oyumuz yok, soracak hesabımız var!
Hatice Yürekli kavgamızda yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Şehir Hastaneleri masalı...

 

AKP şefi Erdoğan, bir ziyaret sırasında kendisine şehir hastaneleri ile ilgili sorulan soruya hastaneleri överek cevap verdi. Eskiden hastanelerin pislik içinde olduğunu, galoşların satıldığını artık hastaların daha hastaneye yatmadan şifa bulduğunu söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu:

“Şu anda bizim şehir hastanelerimizde bir defa vatandaşımın huzuru var. Vatandaşımın bu hastanelerde tertemiz, pırıl pırıl, bu hastaneye gelen içeri girdiği zaman zaten huzur buluyor. Huzur bulmayla birlikte de daha şifayı bulunduğu yerde yakalıyor. Dünyada, sağlık sektöründe, bütün benim diyen ülkelerin hastaneleriyle yarıştayız. Herkes konuşur, ne der Cleveland, şu an bizim şehir hastanelerimiz Cleveland’ı aştı. Şurada İstanbul’da Çam Sakura hastanemizin durumu ortada, Ankara’da Etlik, öbür tarafta İstanbul’da Murat Dilmener olsun, öbür tarafta Pakize Öz olsun, bütün hastanelerimiz ortada. Bu hastanelerde vatandaşım benim girdiği zaman hastaneye hamd olsun, orada bir defa daha yatmadan şifayı buluyor. Bundan sonraki süreçte de büyükşehirlerde birer tane olmak üzere yaygınlaştırarak, bu şehir hastanelerimizi devam ettireceğiz.”

Erdoğan’ın zırvalarının aksine sağlıkta özelleştirmenin son adımı olan şehir hastaneleri emekçilere çok pahalıya mal oldu.

AKP iktidarı işbaşına getirildiği 2002 yılından itibaren işçi ve emekçiler için yıkım demek olan özelleştirme politikalarının sadık bir uygulayıcısı oldu. Tercih ettiği ekonomi, sağlık, eğitim vb. politikalarının sonucunda işçi ve emekçilerin barınma, beslenme, ulaşım gibi temel haklara ulaşması giderek daha da zorlaştı. Gelinen yerde sağlık alanındaki politikalar sağlık emekçilerinin çalışma koşullarını ağırlaştırırken, emekçilerin de sağlığa erişimini güçleştirdi. Erdoğan’ın “Cleveland’ı aştı” dediği şehir hastaneleri bu alandaki en çarpıcı örneklerden biridir.

Yükü emekçiye sefası sermayeye!

Kamu arazilerin AKP’li şirketlere peşkeş çekilmesiyle yapılan şehir hastanelerinin tüm masrafları emekçilerin cebinden karşılanırken, hastane sermayedarları büyük kârlar elde ediyor. Adına Kamu Özel İşbirliği denilen “yap-kirala-devret” sisteminde, emekçilerin vergilerinden oluşan hazineden şirketlere devasa paralar aktarılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın 25 yıllığına özel sektörün kiracısı olduğu hastanelerdeki görüntüleme, laboratuvar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane, otopark gibi bütün hizmetler de şirkete bırakılıyor.

Hem yapım aşaması hem de faaliyete geçtiği sürelerde maliyeti oldukça yüksek olan hastanelerin inşaatları yapılırken meslek odalarına danışılmadığı için başka sorunlar da ortaya çıkıyor. Bunlardan birisi depremdir. Henüz 2017’de açılan ve şehir hastanelerinin ilki olan Mersin Şehir Hastanesi, meslek odalarının tüm itirazlarına rağmen fay hattı üzerine inşa edildiği için depremde kullanılamaz hale geldi. Hastaneler sağlık meslek örgütlerinin uyarıları dikkate alınmadığı için ihtiyaca uygun şekilde yapılmıyor. Şehirdeki hasta ve hastaneler gözetilmeden devasa büyüklükte inşa ediliyor. Bu da hem enerji maliyetini katbekat artırıyor, hem de verilen hasta garantisi tutmadığı için yine hazineden fazladan ödeme yapılıyor. Öte yandan şehir merkezlerinde köklü hastanelerin kapatılmasına neden oluyor. Şehir hastanelerin yerleşim yerlerine uzak konumu ve merkezdeki hastanelerin kapatılmasıyla emekçilerin hastaneye ulaşması fiziken de zorlaşıyor.

Sağlık emekçisine ağır çalışma koşulları

Şehir hastanelerinin, sağlık emekçileri için karşılığı artan iş yükü ve taşeron çalışma oldu. Merkezdeki kamu hastanelerin kapatılması ve özel şirketlerin işlettiği şehir hastanelerindeki taşeron çalışma sistemi nedeniyle sağlık emekçilerinin çalışma koşulları ağırlaştı. Gösterişli törenlerle açılan şehir hastanelerinden sağlık emekçisine düşen baskı, mobbing, artan iş yükü, düşük ücret, uzun çalışma saatleri oldu.

Erdoğan’ın övdüğü şehir hastanelerinin emekçiler için karşılığı kabaca böyle. Toplum sağlığı gözetilmeden rant ve kâr üzerine inşa edilen şehir hastanelerinde ne hastaların ne de sağlık emekçilerin “huzur ve şifa” bulması mümkün gözükmüyor. Erdoğan’ın mega projelerinden olan şehir hastanelerinin kazananı hastaneyi işleten kapitalistlerdir.

 

Antakya’nın yıkılması “Tanrı’nın lütfu mu?”

 

Sermayenin siyasal İslamcı temsilcileri bütün kepazeliklerde emsallerini fersah fersah geride bıraktılar. Ancak, bilim insanlarının gelmekte olan deprem için yaptıkları uyarıları hiçe sayıp kentleri yıkıma terk ederek çok büyük bir suç işlediler. En az ilki kadar ağır olan ikinci suçu ise halkı enkaz altında ölüme terk ederek işlediler. Yüz binlerin hayatına mal olan bu iki suçu yok sayacak kadar pişkin ve küstah olmaları ise bu ağır suçları tamamlayan bir tutum oldu.

Kokuşmuş sermaye düzeni ya da onun devleti bu suçların hesabını sormaz. Bu hesap ancak işçilerin ve emekçilerin örgütlü mücadelesi ile sorulabilir. Yazık ki bunun üstesinden gelebilecek bir toplumsal hareket henüz gelişemedi. Dinci-faşist Saray rejiminin zırhı ile korunan bu suç çetesi halen tam kadro işbaşında. Bugünlerde utanmadan seçim meydanlarına çıkıp bir de nutuk atıyorlar. Ülkeyi ölüm tarlasına çevirenler, pişkin pişkin halktan oy bile istiyorlar.

Ağır suçları kokuşmuş düzen ve kurumları tarafından “olağan işler” sayıldığı için çarklar yine dönmeye devam ediyor. Yüz binlerin ölümünden sorumlar olan hapsi boylamak bir yana halen makam koltuklarında oturuyorlar.

Ölümle beslenen bu karanlık zihniyetin temsilcileri, nasılsa hesap sorulmayacak rahatlığı içinde hareket ederek, yeni suçlar işlemeye devam ediyorlar. Bunun çarpıcı bir örneği Hatay’ın Dörtyol ilçesinde AKP Dörtyol İlçe Teşkilatı önünde yaşandı.

AKP’nin Hatay’dan milletvekili adayı gösterdiği kişiler tanıtılırken “dua etmek” için kürsüye çağrılan Ergüder Aksoy adlı hilkat garibesi, Antakya’nın depremde yıkılması üzerine konuştu ve bundan duyduğu sevinci adeta kendinden geçercesine dile getirdi. Bu hilkat garibesi daha önce AKP’nin Dörtyol Belediye Başkanı olan kişidir.

Siyasal İslamcıların karanlık/ilkel zihniyetini sansürsüz bir şekilde dile getirecek kadar cüretli olan bu AKP’li şunları söylüyor:

“…Antakya’nın diğer adı ‘Karya topluluğu.’ İsa peygamber zamanında kafir müşrik idiler. Oraya o mübarek İslam için gönderdi iki halifesini, görevlisini, reddettiler, onları şehit ettiler. Cenabı Hak ne dedi? Bir sayha ki, bir nara ki… Ödlerini kopardı, Antakya’yı sildi Allah, Muhammed ümmetine ‘buyurun bu kent sizin olsun…”

“Ama bu kent nasıl bir mozaik böyle… Hep onun şiirsel tarafı üzerinde duruyoruz. Hayır orada her dinden her mezhepten, öyle bir karışık homojen ki… Hayır ak insanının görevi orayı tamamen Kuran, İslam ve Muhammed Aleyhisselam çapında İslamize etmekle görevlidir. Allah’tan görevdir bu. Öyleyse bu ikinci sayha oldu Antakya’ya… Kardeşlerim buna bir felaket dedi. Ben de rahmet diyorum…”

Karanlık zihniyet Antakya’nın yıkılmasından, on binlerin hayatını kaybetmesinden çok mutlu olmuş. Zira artık kentin mozaik yapısını ortadan kaldırıp, temsil ettikleri IŞİD zihniyetini kentte hakim kılabileceklerini var sayıyorlar. Depremi de “Allah’ın bir lütfu” olarak görüyorlar. 

AKP’lilerin Antakya’nın ‘mozaik’ yapısından ve adından rahatsız oldukları bir sır değil. Antakya ismini silmek için yıllardır çaba harcıyorlar. Bir dönem adına “merkez ilçe” dediler. Trafik levhalarında Antakya yerine merkez ilçe yazdılar. Sonra Hatay ismini öne çıkartarak Antakya ismini adım adım unutturma taktiğine başvurdular. Bu hilkat garibesinin dile getirdiği ise bambaşka bir boyuta işaret ediyor. AKP’den milletvekili adayı gösterilen kişiler onu alkışladıklarına göre, bu kişisel bir düşünceden öte partinin ilan edilmemiş hedefi gibi yansıyor.

Bu hilkat garibesine göre Allah Antakya’yı depremde yıkarak halkını cezalandırmış ve kendisi gibi IŞİD zihniyetlilere “kentin mozaik yapısını ortadan kaldırın, kendi karanlık zihniyetinizi herkese dayatın” diye görev vermiş.

Bu hilkat garibesinden ve temsil ettiği vahşi/karanlık zihniyetten hesap sormanın önemini Antakyalılar başta olmak üzere, insan onuru taşıyan hiç kimse göz ardı edemez.