İçindekiler:

1 Mayıs 2023
Sayı: KB 2023/06

Çözüm ne seçimde ne mecliste!
Seçim vaatleriyle Erdoğan kendisine muhalefet!
Saray rejimi yine ırkçı dişlerini gösterdi
Sınıf mücadelesi güçlendirilmelidir!
AKP'nin emekçileri düşmanlaştırma girişimleri
Saray rejimi elini güçlendirmek istiyor...
Sahtekar zihniyet pişkinlikte sınır tanımıyor!
Şehir Hastaneleri masalı
Esas yasa fiili-meşru mücadeledir!
Kamu işçilerinin TİS süreci
İşçi sınıfının biriken öfkesi
14 Mayıs seçimleri ve devrimci parti
Sınıf mücadelesi Avrupa'ya geri dönüyor
Kapitalizm bir ölüm ve yıkım düzenidir!
Avrupa'da yoksulluk artarken...
ABD'nin savaştaki rolü ifşa oldu
Sudan'da çatışmalar ve bölgesel savaş riskleri
Gate Gourmet'te işten atma saldırısı
Rejim kadınlara düşmanlıkta çıtayı yükseltiyor!
"Yaraları sarmaya, hesap sormaya devam edeceğiz"
Haramilere verecek oyumuz yok, soracak hesabımız var!
Hatice Yürekli kavgamızda yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İşçi sınıfının biriken öfkesi...

E. Eren Yılmaz

 

İşçi ve emekçiler zor bir dönemin geçiyor. Yıllardır ekonomik, sosyal, siyasal sorunlar yumağı ile sınıfa dönük saldırılar artık çalışma ve yaşam koşullarını çekilemez bir noktaya getirmiş bulunuyor.

 Bunun karşısında ise henüz kendini bağımsız ve birleşik bir hareket olarak ortaya koyamayan bir sınıf tablosu var. Hareketlilik tekil ve kendiliğinden olduğu ölçüde, gelişen süreçlerden doğrudan etkilenen, düzenin manipülasyonuna ya da sahte taraflaşmalarına kapılan bir içeriği aşamıyor. Olduğu kadarıyla eylemlilikler anlık öfke ve tepki olarak kendini ifade ediyor.

Düşük ücret dayatmalarından hak gasplarına, hayat pahalılığından çalışma koşullarına kadar geniş bir alanda yöneltilen saldırılara karşı işçilerin tek tek fabrikalarda gösterdiği tepkilerin ivmesi birkaç yıldır artıyor.

2022 yılı başında ücret talepli yaygın eylem dalgası yıl sonuna kadar belli bir düzeyde devam etmişti. 2023 yılı başında asgari ücret ve ardından gelecek olan ocak zamları süreci fabrikalarda var olan hoşnutsuzluğun giderek kendini eylemli bir hatta ortaya koyacağı yönünde bir “beklenti” yaratmıştı. Tek tek fabrikalarda yaşanan eylemlere, metal ve kimi petrokimya fabrikalarında sendikalı işçilerin de katılımı ile yaygınlaşan “ek zam” talebi bu beklentiyi güçlendiren bir işlev görmüştü. Ocak zamlarının verilmesiyle birlikte bir önceki yılı aşan bir hareketliliğin yaşanması ihtimali ile metal fabrikalarında örgütlü işçilerin hareketliliği etkileyecek adımları önemli bir çıkış imkanı yarattı. Fakat 6 Şubat’ta on binlerce insanımızın yaşamına mal olan deprem ve sonrasında yaşanan gelişmeler ülkeyi olduğu kadar işçi sınıfını ve hareketliliği de etkileyen bir sonuca yol açtı. Doğal olarak haftalarca tek gündem deprem yıkımı ve tartışmaları oldu.

Depremin yarattığı yıkım ve acı; sermaye düzeninin arsızca kullandığı bir fırsat oldu. Düzen partilerinin politik olarak kullanmaya çalıştığı depremi, kapitalistler ise hak gaspları ve düşük ücret dayatmalarının bir vesilesine çevirdiler. Böylece sınıf hareketinin gelişimi bakımından var olan olumlu atmosfer kesintiye uğradı.

Toplumun seçimlere kilitlenmesi, düzen partilerinin bilinçli ve hedefli bir çabayla sandıkları umut olarak göstermesi, işçi eylemlerini baskılayan önemli bir engele dönüştü. Buna rağmen artık kabına sığmayan öfke ve tepki farklı kent ve fabrikalarda eylemleri açığa çıkartıyor. Sınıfın bilinç ve örgütlenmesindeki zayıflık, parçalı ve dağınık yapısının yanı sıra sendikalara hakim bürokratik anlayışın bir arada oluşturduğu olumsuz etkiye rağmen bu böyle. Uzun bir süredir seçim gündemi ve sandıkta yaşanacak bir değişim işçi sınıfı hareketini engelleyen bir işlev görüyordu. Buna deprem gündemi de eklenmiş bulunuyor.

Belli düzeylerde etkisi hissedilen bu olumsuz yönlere rağmen, sınıfın yaşadığı sorunların ağırlığı, çalışma ve yaşam koşullarında çözüm bekleyen yanlar yerli yerinde duruyor. Her ne kadar bilinç ve örgütlülük planında yaşanan zayıflığın yarattığı görece hareketsizlik tablosu ile deprem ve seçim gündemlerinin oluşturduğu atmosfer etkili olsa da bu geçici olmaya mahkumdur. Tüm sınırlayıcı etmenlere rağmen bugünlerde süren işçi eylemleri bunu gösteriyor. TİS süreçlerinden hoşnut olmayan işçi eylemleri, kimi yerde belediye işçilerinin tepkileri, tekstil fabrikalarında yaşanan eylemler, Mata gibi önemli sayılabilecek çıkışlar, kamu emekçilerinin özlük hakları ve ücret eylemleri, emeklilerin protestoları vb. mevcut hareketliliğe işaret ediyor.

İşçi sınıfı hareketini engelleyen etmenler ne olursa olsun, yol yürüyebilecek bir kanal yarattığında, önünde bulunan engelleri hızla aşabilecek bir güç ve potansiyel barındırıyor. Ekonomik ve sosyal sorunlar temelinde mayalanan bu potansiyel birleşik ve militan bir hareket yaratma perspektifiyle gerçekleştirilecek öncü müdahalelerle yeni sınıf hareketi dalgalarını yaratması işten bile değil.

 

 

Milyar dolarlar ölüm araçlarına harcanıyor

 

Seçimler yaklaşırken ‘açılış’ yapmak için bahane arayan AKP şefi Tayyip Erdoğan, Tuzla’da Yeni MİLGEM Fırkateynleri Sac Kesme ve Anadolu Gemisi Teslim Töreni’ne katıldı. Antakya’da sahte hastane temel atma töreni düzenleyen AKP şefi, bu defa da “sac kesme” töreni düzenledi. Sermaye adına siyaset yapan zatların bu tür sahte gösterilere meraklı olduğu bilinir. Seçim süreçlerinde ise bu sahtekarlık gösterilerine özellikle ihtiyaç duyarlar.

Adına “tören” denen bu tür seremonilerde bol keseden sahte vaatlerde bulunmak da adettendir. Nitekim Tuzla’daki törende de bir yığın boş lakırdı edildi. Buna karşın dikkat çeken bir konu vardı: Saray rejiminin başı, ölüm araçlarına ne kadar çok milyar dolar yatırdıklarını anlatarak şu propagandayı yaptı: “Hükümete geldiğimizde 5,5 milyar dolar bütçeli savunma sanayi projeleri yürütülüyordu, bugün 60 milyar doları aştı. Sadece SİHA’larda değil, bütün alanlarda farklı kollardan geliştirme ve üretim faaliyetleri sürüyor. Şimdi ihale süreci devam eden projelerle savunma sanayi bütçemizi 75 milyar dolara yükseltiyoruz.”

Dediğine göre 20 yılda ölüm saçan silahlar için ayrılan bütçeye yaklaşık 15 kat arttırmış. Bu silahları üreten damatların, sağdıçların şirketlerine kaç milyar dolar akıtıldığı bir yana, 20 yıl boyunca ölüm araçlarına ne kadar çok bütçe ayırdığını anlatarak övünen bu kokuşmuş zihniyet, utanmadan bir kez daha işçi ve emekçilerden oy istiyor. 

Madenlerde, fabrikalarda, şantiyelerde işçilerin ölmesini ‘fıtrat’ sayan, deprem için önlem almayarak ve halkı enkaz altında bırakarak şehirleri birer ölüm tarlasına çeviren bu rejimin, ölüm araçları için on milyarlarca dolar yatırması şaşırtıcı değil. Sorun, nutuk atarak bununla övünebilecek kadar pişkin olmalarıdır.

Silaha yaptığımız yatırımı 75 milyar dolara çıkartacağız diye “müjde” verenler, milyonlarca depremzedeye halen insanca koşullarda barınabilecek olanakları bile sunamadılar. Asgari ücreti binlerce lira açlık sınırının altına çektiler. İşsizliğin %25’lere tırmanmasında önemli bir rolleri var. Uyguladıkları ekonomik politikalar sonucunda yıllık enflasyon %100’lerin çok üstüne tırmanmış. Halka karşı işlenen bu suçların listesi uzayıp gidiyor… 

On milyonlarca emekçinin durumu bu kadar vahimken, başında bulunduğu kokuşmuş mafyatik rejim bundan sorumlu iken AKP şefinin silahlara ne kadar büyük yatırım yaptığını anlatıp bunun övünmesi ilk bakışta çok tuhaf görünüyor. Ancak o, rolünü oynuyor. Emekçileri temsil etmiyor ki, onların sorunlarıyla ilgilensin ya da çözmek için çaba sarf etsin. O, kendisi ile yandaşlarının da mensubu oldukları sermaye sınıfının temsilcisidir. Rolünü de buna göre oynuyor.

Esas mesele, işçi sınıfı ve emekçilerin kendileri için sefalet ve ölüm saçan sermayenin Saray rejiminden hesap sormak için örgütlü mücadeleyi yükseltmelerinde düğümleniyor.