PETKİM işçisi büyük çatışmaya hazırlanıyor...
Özelleştirme saldırısı ve PETKİM
Özelleştirme saldırısında kritik günler yaklaştı. Sermaye cephesinin sözcüleri ve özellikle de hükümet üyeleri özelleştirmelerle ilgili pervasız açıklamalar yapmada adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Özelleştirmeyi meşru ve zorunlu bir politika olarak göstermek, bu konudaki kararlılıklarını sergilemek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar.
Konunun üzerine bu denli titremeleri, sürekli olarak kararlılıklarını vurgulamaları boşuna değil. Çünkü bu dönemde özelleştirmeyi planladıkları kamu kuruluşları gerçekten de bir hayli önemli dev işletmeler. Bunların başında PETKİM, TEKEL ve TÜPRAŞ geliyor. Bu kez her zamankinden büyük oynamak ve mutlaka kazanmak istiyorlar.
Durdurulamayan özelleştirmeler sadece yıkım getirdi
Özelleştirme saldırısı 17 yıldır gündemde. Şimdiye kadar gerçekleştirilen özelleştirmelerin ne denli büyük bir tahribata yol açtığı ortada. Söylendiğinin aksine özelleştirilen kuruluşlarda, örneğin PETLASta, üretim ve verimlilik artmamış, tersine eski düzeyinin çok altına düşmüştür.
İşçilerin fabrikaya ortak edilmesi, sermayenin tabana yayılması gibi söylemlerin işçileri aldatmak için ortaya atılmış yalanlar olduğu da gene PETLAS örneğinde görüldüğü gibi ortaya çıkmıştır. Özelleştirme süreci tam bir yağma ve yıkım süreci olarak işlemiştir. İşçi sınıfı ve emekçilerin sırtından biriktirilen değerler göz göre göre sermaye gruplarına yem edilmiştir. Buralarda istihdam edilen işçi ve emekçiler ise ya işten atılmışlar ya da pek çok haklarını kaybetmişlerdir. Sendikal örgütlülükler önemli ölçüde tasfiye edilmiş, taşeronlaştırma ve esnek çalışma yöntemleri yoğun olarak devreye sokulmuştur.
Enerji santrallerinde, SEKAda ve başka bazı işletmelerde gerçekleştirilen ve saldırının geçici olarak püskürtülmesini sağlayan militan direniş örneklerini bir kenara koyup genel tabloya baktığımızda, işçi sınıfının bugüne kadar özelleştirme saldırısına karşı güçlü bir yanıt veremediği görülmektedir.
İlk büyük çatışma PETKİMde
Artık herkesin de bildiği gibi özelleştirme saldırısının ilk büyük hedefi PETKİM. Onu TEKEL ve diğerleri takip ediyor. PETKİMin blok satış yoluyla özelleştirilmesi için geçtiğimiz aylarda ihaleye çıkıldı, talip olan şirketlerden teklifler alındı. İhaleyi hangi sermaye grubunun kazandığı ise 6 Haziranda açıklanacak. Bu gelişme, PETKİMin özelleştirilmesi sürecinde artık somut bir aşamaya gelindiğini gösteriyor. Ve eğer engellenmeyecek olursa, PETKİM gibi devasa büyüklükte bir işletmenin kısa süre sonra bir sermaye grubunun (muhtemelen de Zorlu Holdingin) denetimi altına gireceği anlamına geliyor.
Hazırlanan sadece sermaye değil. PETKİM işçisi de aylardan bu yana adım adım yaklaşan özelleştirme saldırısına karşı hazırlanıyor. İşçilerin özelleştirmeler konusunda bilinçlendirildiği toplantılar gerçekleştiriliyor, örgütlenmeler oluşturuluyor. Özelleştirme saldırısının sadece PETKİMde çalışanları değil bütün bir işçi sınıfını ve toplumu hedef aldığı bilinciyle mücadeleye hazırlanılıyor. PETKİM işçisi özelleştirmeye karşı bütün gücüyle direneceğini her vesileyle ilan ediyor. Kendisiyle röportaj yapılan bir işçinin (ne söylediğinin gayet bilincinde olarak) sarf ettiği PETKİMde kan akacak sözleri, PETKİM üzerinden yaşanması beklenen çatışmanın düzeyi hakkında bir fikir veriyor.
PETKİM bir barikat olabilir!
Hem özelleştirme saldırısında hem de bu saldırıya karşı mücadelede yeni bir dönem başlıyor. Şimdiye kadar işçi sınıfı özelleştirmeye karşı kayda değer bir mücadele ortaya koyamadı, fakat sermaye de özelleştirmeler konusunda kendi planlarının çok gerisinde kaldı. Bu durum sermayeyi pek çok işletmeyi eş zamanlı olarak özelleştirmek zorunda bırakıyor. Nitekim bu yıl ve gelecek yıl için açıklanan özelleştirme takvimi sermayenin bu konuda yaşadığı sıkışmanın itirafıdır aynı zamanda. Dolayısıyla pek çok KİTin eş zamanlı özelleştirilmesini sadece saldırının şiddetinin büyüklüğü şeklinde anlamamak, bu durumun aynı zamanda saldırıyı püskürtmek için gerekli olanakları da yoğunlaştırdığının altını mutlaka çizmek gerekir.
Öte yandan bugüne kadar özelleştirme konusunda sermayenin söylediği her şeyin yalandan ibaret olduğu, özelleştirmenin ülke ve emekçiler için sadece ve sadece yıkım anlamına geldiği geçmişe göre çok daha iyi anlaşılmış durumdadır. İşçiler nezdinde hükümetin fazla bir inandırıcılığı kalmamıştır. Kölelik yasasının kısa bir zaman önce hükümetin büyük çabasıyla meclisten geçmesi ise AKPnin işçi düşmanı olarak bilinçlere kazınmasını kolaylaştırmaktadır.
Bugün özelleştirme saldırısını gerçek anlamda püskürtmenin koşulu devrimci bir sınıf hareketinin, birleşik-militan bir mücadele hattının geliştirilmesinden geçmektedir. Fakat mevcut durgunluğu kıracak, sınıfın güç ve olanaklarını harekete geçirecek olan da bir kıvılcımdır. Özelleştirme saldırısına karşı kurulacak bir barikat, çakılacak güçlü bir kıvılcım, tepkili bir bekleyiş içerisinde olan işçi ve emekçi kitlelerinin harekete geçmesini kolaylaştırabilir. Hiç şüphe yok ki böylesi bir hareketlenme devrimci bir sınıf hareketini geliştirmek için gerekli imkanların da bugünkü durumla kıyaslanamaz ölçüde artması anlamına gelecektir.
Böyle bakıldığında, bugün saldırının hedefinde olan PETKİMin saldırıya karşı bir direnç noktası oluşturmak için en uygun imkanlara sahip olduğu görülmektedir. PETKİM Aliağa işletmesi henüz 18 yıllık bir maziye sahiptir. Fakat buna rağmen PETKİM işçisi militan bir mücadele geleneği yaratmayı başarmıştır. 1991 ve 1992 yıllarında TİS anlaşmazlığı nedeniyle başlatılan, yer yer oldukça sert biçimler alarak aylarca süren eylemlerle sermayeye kolay lokma olmadığını göstermiştir. Daha sonraki yıllarda gerçekleştirilen birçok özelleştirme karşıtı eylemde de hep ön saflarda yer almıştır. Yılbaşından bu yana ise özelleştirme konusunda bilinçli, mücadeleci bir tutum takınmış, PETKİM özelleştirilemez şiarıyla direneceğini ilan etmiştir. İhaleye giren şirketlerin temsilcilerini işletmelere sokmamıştır.
PETLAS ve POAŞ özelleştirmelerindeki kötü siciline, uzlaşmacı tutumuna rağmen sektörde örgütlü olan Petrol-İş Sendikası şu an için tabandaki işçilerin mücadele eğilimlerine uygun hareket etmektedir. Kuşkusuz bunda petro-kimya sektöründeki yaygın özelleştirmelerin sendikanın kendisini tehdit etmesinin yanı sıra geçmiş özelleştirme deneyimlerinin dersleri de vardır. En azından şu an için işçilerin tutumu sendikayı belirlemektedir. Özelleştirmeye karşı mücadelede sendikalarını kullanabiliyor olmaları PETKİM işçilerinin başka bir avantajıdır.
PETKİM bir barikat olmalıdır!
Özelleştirmeye karşı PETKİMde bir barikat kurulması sadece PETKİM işçilerinin sorunu değildir. Özelleştirme saldırısına karşı mücadelenin deneyimleri bize işletmeler temelinde militan direnişler ortaya konulabildiğini, fakat asıl eksikliğin bunların sahiplenilmesinde, sınıf dayanışmasına konu edilmesinde yaşandığı görülmektedir. PETKİMde gerçekleşebilecek muhtemel bir direniş aynı akibete uğramamalıdır. PETKİM işçilerinin mücadelesi kendi işyerinin sınırlarına takılıp kaldığında, sözünü ettiğimiz türden bir kıvılcım rolünü oynaması da çok güçleşecek ve nihayetinde burada da yenilgi kaçınılmaz olacaktır.
O nedenle PETKİM işçisinin mücadelesi, en başından itibaren, petro-kimya sektörü ve özelleştirmenin muhatabı diğer sektör ve kuruluşların işçileri başta olmak üzere sınıfın gündemine taşınmalı, eylemli dayanışmanın örgütlenmesi için çaba sarf edilmelidir. PETKİMin yanı sıra pek çok kamu kuruluşunda daha özelleştirmenin peyder pey gündeme gelecek olması, eylemli dayanışmayı, giderek de birleşik militan mücadeleyi örgütlemek için çok önemli imkanlar sunacaktır; bunlar büyük bir özenle değerlendirilmelidir.
PETKİM bir barikat olmalıdır! Bu başarıldığı takdirde sıra her yerin, her işletme ve fabrikanın PETKİM yapılmasına gelecektir.
Özelleştirmeye ve kölelik yasasına karşı direniş bayrağını yükselt!
Özelleştirme saldırısında büyük hamle
* Türkiyede özelleştirmeler 1980lerde gündeme geldi. Konuyla ilgili yasanın 1994te çıkartılmasının ardından ise hızlı ve sistemli bir saldırıya dönüştü. Fakat ortaya çıkan bir dizi zorluk, sermayenin bu konuda istediği hızla ilerlemesini engelledi, özelleştirme uygulamaları zamana yayıldı. Çimento fabrikaları dışında toplu ve büyük özelleştirmeler bir türlü yapılamadı. Bunun yerine ya bir takım büyük işletmelerin (POAŞ gibi) tek tek özelleştirilmesi yoluna gidildi, ya da küçük ölçekli işletmelerin, kamuya ait tesis ve arazilerin satışıyla yetinildi. Daha çok özelleştirmeyi sekteye uğratan yasal engeller temizlendi, bu arada KİTlerin hemen hepsi özelleştirmeyi kolaylaştıracak şekilde yeniden yapılandırıldı.
3 Kasım seçimlerinin ardından iktidara gelen AKPnin dört elle sarıldığı konulardan biri de özelleştirmelerdi. Sermayeye kendini ispat gibi bir sorunu da olan AKP hükümeti, özelleştirmeler konusuna hükümet programında öncelikli bir yer ayırdı. Mart ayının son günlerinde bir basın toplantısı düzenleyen Devlet Bakanı Abdullatif Şenerin şu sözleri hükümetin önümüzdeki dönemde özelleştirmeler konusunda ne tür bir tutum takınacağını tüm açıklığıyla gösteriyordu:
2003 yılı Türkiyenin 17 yıllık özelleştirme serüveninde bir dönüm noktası olacaktır. İktidarımız en kararlı, en gerçekçi takvimi, hiç aksamadan yürütmektedir. 4 aydır her gün 15 saat mesaimizin büyük bölümünü özelleştirmeye ayırdık. Açıkladığımız ihale takvimi yerli ve yabancı yatırımcılardan büyük ilgi görmüştür. 17 yılda yapılan özelleştirmelerin yarısı kadar özelleştirmeyi 2003 ve 2004 yılları içinde yapacağız. Bizi izlemeye devam edin.
* Elbette ki özelleştirme uygulamalarının bir yanı, kamu işletmelerinin sermayeye peşkeş çekilmesi, yağmaya açılmasıdır. Emekçilerin sırtından edinilmiş sermaye birikimiyle kurulan ve çoğu alanda doğal tekel durumunda olan kamu işletmeleri bazı sermaye gruplarına yok pahasına devredilmekte, onlara önemli büyüklükte sömürü, pazar ve rant olanakları sağlanmaktadır. Şimdiye kadar sonuçlandırılan sayısız özelleştirmenin gösterdiği en yalın gerçeklerden biridir bu.
Ancak özelleştirme politikaları bir takım sermaye gruplarını ihya etmekten çok daha önemli ve uzun vadeli hesaplara dayanmaktadır. Özelleştirme, sermayenin dünya ölçeğinde uygulamaya soktuğu, bugün esas olarak küreselleşme olarak adlandırılan neo-liberal saldırıların temel ayaklarından biridir. Sermaye bununla 30 yıldır başına bela olan yapısal krizlerin faturasını emekçi yığınlara ödetmeyi, işçi sınıfının yüzyılın başından bu yana edindiği kazanımlara el koymayı ve bu arada bütün dünyayı emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda baştan aşağı yeniden yapılandırmayı amaçlamaktadır.
* Adından da anlaşıldığı gibi, petro-kimya, petrole dayalı bir endüstri koludur. Petrol rafinerilerinden gelen yarı işlenmiş petrol, boru hatlarıyla gelen doğal gaz, petro-kimya tesislerinde sayısız kimyasal işlemden geçirilerek sanayinin her kolu için çok çeşitli hammadde ve ara mallar üretilir. Her çeşit plastik, sentetik elyaf ve kauçuk türleri, bunların yanı sıra boya, deterjan ve araç lastiği yapımında kullanılan maddeler, ayrıca günlük yaşamda kullandığımız daha pek çok şey petro-kimyanın ürünleri arasındadır. Petro-kimya tesislerinde üretim yapılmaması demek hemen her sektörde pek çok fabrikanın hammaddesiz kalması demektir. Yani petro-kimya temel bir sektördür.
* PETKİM gerek üretim kapasitesi, gerekse üretim zincirinde tuttuğu yer bakımından Türkiyedeki petro-kimya sektörünü kendi başına temsil edecek ölçüde büyük bir tesistir. Aliağa tesisleri, kapasite kullanım oranlarının ve tesis üretkenliğinin çok yüksek olduğu bir işletmedir. PETKİM, yetişmiş nitelikli işgücü ve 2000 yılında gerçekleştirdiği 2,5 milyon ton üretim ile Türkiyenin en büyük sanayi kuruluşları arasında yer almaktadır. Üretim yaptığı alanlarda ülke ihtiyacının yüzde 30unu tek başına karşılamaktadır.
* Petro-kimya sektörü bugün özelleştirme saldırısıyla karşı karşıyadır. Ancak bu yeni bir durum değildir. Petro-kimya tesisleri yıllardan beri özelleştirilmesi düşünülen yerler arasındadır. Sektörde yer alan işletmelerden bazıları özelleştirilmiştir. Bunlar arasında en önemlileri PETKİMden ayrılan PETLAS Uçak Lastiği Fabrikası ve Petrol Ofisidir. PETKİMe bağlı İzmit Yarımcadaki petro-kimya kompleksi içinde yer alan depolama alanlarının bir kısmı 1994 yılında Opet Petrolcülük ve Turcas AŞ isimli şirketlere satılmıştır. Gene PETKİM ve TÜPRAŞın hisselerinin bir bölümü de borsada satılmıştır. Tümüyle özelleştirilmesi mümkün olmayan PETKİMe ait Yarımca Petro-Kimya Kompleksindeki fabrikalardan bazılarının üretimine son verilmiş, kalan 5 fabrika ise 2001 yılında TÜPRAŞa devredilmiştir.
* Emperyalist tekeller bağımlı ülkelerde kamu eliyle petro kimya yatırımları yapılmasına her zaman karşı çıktılar. Fakat 70li yıllardan itibaren Türkiye dahil bir dizi ülkede petro-kimya tesisleri kuruldu. Doğal olarak bu tesisler emperyalist tekellerin pazarlarını daralttılar. Dünyada petro-kimya pazarına Mobil-Exxon, Shell, BP, Amoco, DOW-Union, BASF, Carbide gibi tekeller hakimdir. Bu listeye bakınca PETKİMin özelleştirilmesini kimlerin istediği de anlaşılmaktadır.
TÜPRAŞta saldırı toplu işten atmalarla başladı...
Binlerce işçiden uyarı eylemi
TÜPRAŞ ve PETKİMde iş bırakma eylemi
Geçtiğimiz hafta TÜPRAŞta müteahhit kadrosunda çalışan işçilerden 175i işten atıldı. Bu gelişme üzerine PETKİM ve TÜPRAŞ işçileri iş bırakarak TÜPRAŞ girişinde toplandılar. Aliağadaki bu iş bırakma eylemine İzmit ve Kırıkkale rafinelerinde çalışan işçiler de destek verdi. Eylem nedeniyle TÜPRAŞa giriş-çıkışlar engellendi, tanker dolumu ile ürün satışı yapılmadı. Eylemde bir konuşma yapan Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı İbrahim Doğangül, TÜPRAŞta yaşanan işten atmalar, özelleştirme öncesi işçi sayısını azaltmak amacıyla çalışanlara yönelik yapılan bir operasyondur dedi. Yaptıkları eylemin bir uyarı olduğunu, sorunun çözüme kavuşturulmaması durumunda eylemlerinin boyutlanarak süreceğini belirtti. TÜPRAŞtaki bu durumun PETKİM için de geçerli olduğunu s¨yleyen Doğangül, önümüzdeki günlerde PETKİMde çok hareketlilik olacak dedi.
TÜPRAŞta taşeron olarak çalışan işçiler, kadrolu işçilerle aynı işi yapmalarına rağmen kadrolu işçilerin yararlandıkları haklardan mahrumdular. Bu yüzden işveren konumundaki devlete her üç ayda bir açılan davalarla haklarını arıyorlardı. Açılan bu davalar hem devletin, hem de işçinin cebinden trilyonlarca lira mahkeme masraflarına ve avukatlara akıyordu. Yıllardır tartışma konusu olan bu davalar, işveren konumundaki devletin kuruma zarar verdiğini kabullenmesiyle sonuçlandı. 23 Mayıs tarihindeki bir mahkeme kararıyla artık bu işçilerin dava açma yoluna gitmeden yapılacak olan toplusözleşmelerden ve her türlü haklardan yararlanabilecekleri açıklandı. Ancak, bu kararda TÜPRAŞta bahçe ve temizlik işlerinde çalışan işçiler kapsam dışı bırakıldı.
Şimdi adım adım özelleştirilmeye gidilen bu dev kuruluşta özelleştirmenin ilk kayıpları da verilmeye başlandı. Şimdiye kadar yapılan özelleştirmelerde ilk uygulama işçi kıyımı, sonrası ise tasfiye ve kapatmadır. Bu uygulamalar özelleştirme kapsamındaki tüm kuruluşlar için geçerlidir. Bunlar özelleştirmenin doğal sonuçlarıdır.
2 bin PETKİM işçisinden uyarı eylemi
Yaklaşık 2 bin PETKİM işçisi hükümetin özelleştirme çalışmalarını protesto etmek amacıyla bir eylem yaptı. Sendika temsilciliği önünde toplanan işçiler, buradan alkış ve sloganlarla PETKİM A Kapısına kadar yürüdüler. Burada işçilere seslenen İbrahim Doğangül, bugüne kadar yapılan bütün özelleştirme ihalelerinin şaibeli olduğunu belirterek PETKİM ihalesine Zorlu ve Sankonun birleşerek teklif vereceklerini, bu birleşmenin pis kokularının şimdiden yükselmeye başladığını söyledi. Doğangül, Bu holdinglerin teklif verme süresinin 6 Haziranda dolmasıyla PETKİMin son günü olacağını düşünüyorlar. Oysa 6 Haziran son gün değil savaşın başlayacağı ilk gün olacaktır dedi. Hırsızları kovana kadar eylem yapmayı sürdüreceğiz diyen Doğangül, 7 Haziranda İzitte yapılacak olan eyleme katılım çağrısı yaptı. Eylem alkış ve sloganlarla bitirildi.
Eylemde bir PETKİM işçisi ile konuştuk...
Şalteri indirerek fabrikalarımızı
işgal etmeliyiz!
- Yapılan eylemler ve son süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben artık bıktım bu eylemlerden. Ankaraya gitmekten de bıktım. Devlet bu eylemlerimize alıştı. Bizim bunlarla sonuç alamayacağımızı biliyor. Sendikacılar savaş savaş diye tutturuyor. Ama benim bildiğim işçinin savaşı böyle olmaz. İşçinin en büyük silahı grevdir. Bu eylemlerle yeterince zaman kaybettik. İki gün sonra PETKİM satılacak. Satıldıktan sonra mı greve gideceğiz?
Ben umutsuz değilim. Ama ortada olan bir şey var. O da burada bu sloganları boşuna atıyoruz. Devletin yapıtığı çok açık, bizi satıyor. Buna karşı artık bağırmak sonuçsuzdur. Yapacağımız şey fabrikalarımıza girip şalter indirmek ve işgal etmek. Yapacak başka bir şeyimiz kalmadı. Bu aşamadan sonra yapacağımız tek şey, özelleştirme kapsamındaki diğer kuruluşların işçileriyle birlikte hareket etmek. Bu dayanışma ile birlikte yapmamız gereken şaltere uzanmaktır.
|