24 Ocak'04
Sayı: 2004 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yerel seçimler ve devrimci tutum
  Latin Amerika örnekleri ne gösteriyor?
  ürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!
  Neşter çürümüş yarayı deşti!
  Soruşturmalara, cezalara ve YÖK yasa tasarısına karşı Taksim'de taleplerimizi haykıracağız!
  Gençliğin açlık grevi eylemi ve destekler...
  "Şeffaflaşma" adı altında MGK yeniden tahkim ediliyor...
  İşkenceci sermaye devletini hiçbir yasa aklayamaz...
  DİSK Genel-İş Genel Kurulu yapıldı...
  Genel-İş Kurulu'nda işçilerle konuştuk...
  Güncel durum ve devrimci görevler
  Reformist solda oportünist kıvranmalar
  Cargill: Kurşunlarla değil kıtlıkla öldürülen diktatörlük!
  İran'da egemenler arası siyasi kriz!
  Irak bataklığı derinleşiyor, işgalciler açmaz içinde!
  Irak direnişi emperyalist haydutların açmazını derinleştiriyor!
  İtalya: Artan işçi grevleri ve gösterdikleri
  Dünya Sosyal Formu soldan tepkilere konu oldu...
  Sera Tekstil işçileri sendikalaştıkları için işten atıldılar
  Eğitim-Sen bölge toplantısı yapıldı...
  Bültenlerden..
  Bir deneyimden dersler... Kazanmak direnmektir!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Cargill: Kurşunlarla değil kıtlıkla
öldüren diktatörlük!

Z. Diren

ABD’nin has uşağı Tayyip Erdoğan, Washington ziyareti öncesinde büyük ağabeyi Bush tarafından telefonla aranarak uyarıldı: “Cargill’in sorunlarını çözün!” Gazetelerdeki bu haberi, diyaloğun sahiplerini bilmeden okuduğumuzda, bir holding sahibinin genel müdürünü azarlaması olarak algılayabileceğimiz gibi, hemen alt satırda Bush ile Erdoğan arasında geçtiğini öğrenince, AKP hükümetinin ABD’ye uşaklığını bir kez daha hatırlıyoruz. Bush’un bu hassasiyetinin nedenlerini kavrayabilmek için şu soruları sormak gerekir. Kimdir bu Cargill? Ne yapar? Sorunu nedir?

Hububat ticaretinden tarım karteline...

Cargill ABD’nin Iowa eyaletinin Conever kentinde hububat ticareti yapmak için 1865 yılında kurulmuş bir şirkettir. Yıllar içinde ABD hükümetlerinin de desteği ile palazlanmış, tarım sektöründe kartel halini almıştır. Yapılan son açıklamalara göre 61 ülkede faaliyet gösteriyor, yıllık cirosu 60 milyar dolar ve 2003 faaliyet kazancı bir milyar dolar civarında. 1960 yılından beridir de Türkiye’de iş yapıyor. 1986 yılında Kurtköy Sanayi içerisinde bulunan nişasta fabrikasını satın alıp, 1997 yılında Bursa-Orhangazi’de mısır şurubu üretmek için 90 milyon dolarlık bir fabrika kurdu. Hendek’te fındık işleme tesisi var. Türkiye’ye ayçiçeği, hububat, yem ve pamuk ithal ediyor.

Başkan Bush’un Cargill için Türkiye’den iki “ricası” var.

1) Cargill, Orhangazi’deki fabrikasını birinci dereceden tarım arazisine kurmuş olduğu için aleyhine açılmış 4 ayrı dava var. Bu davalar nedeniyle bir süre üretim yapamaz hale geldiyse de, çıkartılan gizli bir kararname ile üretime yeniden başladı. Bush, Cargill’in bulunduğu arazinin birinci dereceden tarım arazisi statüsünden çıkarılarak sanayi bölgesi ilan edilmesi ve böylece 4 davanın düşmesini istiyor.

2) Orhangazi fabrikasında mısırdan fruktoz ya da mısır şekeri denilen madde üretiliyor. Türkiye’de şeker pancarı üreticilerini korumak amacıyla mısır şekeri üretimine kota uygulanıyor. Bush’un ikinci “ricası” mısır şekeri üretimine uygulanan kotanın kaldırılması, Cargill’in tam kapasite çalışmasının önünün açılması.

Üçüncü dünya ülkelerinde
gıda tarımının çöküşüne doğru

“Emperyalizm çürüyen ve asalak kapitalizmdir. Emperyalist tekeller, azami kârın gerektirdiği her durumda teknik gelişmeyi sınırlayarak ya da yıkıcı alanlarda kullanarak, üretici güçlerin özgürce gelişmesini engellerler. Bilim ve teknikteki muazzam gelişmelere rağmen, sermaye tekeli, bunun sonuçlarının insanlığın büyük çoğunluğu yararına kullanılmasına engeldir. Açlık, hastalık ve bakımsızlıktan yüzmilyonlarca insanın perişan olması ve kitlesel ölümler, sistemdeki aşırı çürümenin trajik yansımalarıdır.

Bilim ve tekniğin kapitalist kâr hırsı çerçevesindeki kullanımı, doğanın da sınırsızca ve acımasızca yağmalanmasına yolaçtı. Böylece uygarlık ve insan soyu için tehlikeli boyutlara varan bir ekolojik yıkıma neden oldu.” (TKİP Programı, Emperyalizm ve Dünya Devrimi Süreci)

1980’lerden günümüze kronolojik olarak incelendiğinde, gelen her yeni hükümetin bir önceki hükümet döneminde uygulanan tarım politikalarının sürdürücüsü olduğu görülecektir. İşin özü, sanılanın aksine 1980’lerden günümüze Türkiye’nin bir tarım politikası mevcuttur. Bu politikanın teorisyenliğini de İMF ve Dünya Bankası yapmaktadır. İster Dünya Bankası’nın uyum programlarında, ister İMF’nin paketlerinde hükümetlerden beklenenler arasında, sübvansiyonların kaldırılması, tarım ürünlerinde borsa sistemine geçilmesi, gümrük duvarlarının aşağı çekilmesi, Turgut Özal’ın deyimiyle “tarımın terbiye edilmesi” mutlaka yer almaktadır. Bu reform paketlerinin ve yapısal uyum programlarının Türkiye dışında da birçok bağımlı ülkede uygulanması, başta ABD sermayesiolmak üzere sermayenin küresel ölçekte tarımsal politikalara sahip olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır.

Tarım sektöründe uygulanan politikalarla iki temel hedefe ulaşılmak istenmektedir. Birincisi, tarım ürünleri piyasasında serbest pazarın oluşturulması; ikincisi, uluslararası sermayenin denetimi dışındaki tarımsal üretimin çökertilmesi.

Stratejinin uygulandığı birkaç örnek

Gana: Yapısal uyum programının ihraç ürünlerine, özellikle kakaoya aşırı destek vermesi, kimyasal gübrelerin, verilen sübvansiyonun kaldırılması, vb. ülkenin gıda üretimini çökertti.

Meksika: ABD, Meksika mısırından yararlanarak genetik olarak elde ettiği mısırı Meksika’ya satarak bu ülkeyi gıda üretiminde dışa bağımlı hale getirdi. Sonuç, ulusal düzeyde dengesiz beslenme.

Somali: 1983 yılında Somali dış borçlarını ödeyebilmek amacıyla, İMF direktifleriyle belli ürünlerde (meyve, konserve) uzmanlaşarak, ihracatını artırdı. Sonuç, ulusal gıda üretiminin çökmesi, ardından herkesin televizyonlardan izlediği gibi kıtlık.

Güney Kore: Amerikan tarımsal sübvansiyonları, Amerikan çiftliklerini devasa aşırı üretime teşvik ederken, Güney Kore’nin 1980’lerde gelişen tarımsal pazarını Amerikan ürünlerine, özellikle de sigara, sığır eti, pirinç vb. açmak için yoğun baskı uygulandı. Amerika’dan buğday ve pamuk ithalatı, o ürünleri yetiştiren Güney Kore çiftliklerinin yok olmasıyla sonuçlandı. 1988 yılında tütün pazarının ithalata açılması ve Amerikan sigaralarına karşı konan korumaların hükümet tarafından düşürülmesi, tütün üreticilerini farklı ürünleri yetiştirmeye itti. Elinde büyük stoklar kalan birçok çiftçi ailesi iflas etti.

Ve Türkiye...

Türkiye’de tütün üretimindeki gelişmeler, Güney Kore’deki gelişmelerin paralelindedir. Çıkartılan tütün yasası ile tütün dikimi sınırlandırılmış, Amerikan tütünlerinin önü açılmıştır. Tarım üreticisini destekleyen pek çok KİT ya özelleştirilmiş (Et-Balık Kurumu, Sümerbank, Süt Endüstrisi Kurumu vb.) ya da hükümetlerin özelleştirme listelerinin başında yer almaktadır (TEKEL, TİGEM, TARİŞ vb.) Kısacası üreticiler ve tüketiciler tarım tekellerinin insafına terkedilmiştir.

Türkiye’ye “Cargill’in acı şurubu”
içirilmek isteniyor

Şeker, ‘90’lı yılların başına kadar şeker pancarı veya şeker kamışından üretilirken, biyo-teknolojideki gelişmelerle birlikte mısır şurubundan da üretilmeye başlandı. Pancar şekerinden daha ucuza malolduğu için mısır şurubundan elde edilen fruktoz (yapay tatlandırıcı ), Cola, çikolata, pasta, baklava gibi gıda maddelerinin üretiminde ağırlıklı olarak kullanılmaya başlandı.

Türkiye’de pancar üretimi ve şeker sanayiinden 5 milyon insan geçimini sağlıyor. Geçen yıl devlet, toplam şeker üretimini, 2.341 bin ton olarak açıklamış, bunun % 90’ı olan 2.107 bin tonunun pancardan, % 10’u olan 234 bin tonunun da mısırdan elde edilen şekerden üretilmesine karar vermişti. Daha sonra AKP hükümeti, Cargill, Amlyum, Sunar ve Tat gibi mısır şurubu üretimi yapan büyük gıda tekelerinin tepkilerinden dolayı kotayı % 15’e yükseltip mısır şurubu üretimini 351 bin tona çıkarttı. Bu kotanın 160 bin tonu, yani yaklaşık olarak yarısı Cargill tarafından kullanılıyor.

Başkan Bush bir an önce bu kotanın kaldırılıp Cargill’in sınırsızca üretim yapmasını, dünya mısır üretiminin % 38’ini gerçekleştiren ABD’nin elindeki mısır stoklarının bir an önce eritilmesini, Türkiye gıda tarımının da tıpkı Meksika, Güney Kore, Somali’de olduğu gibi, emperyalist tekeller tarafından çökertilip, işçi ve emekçilerin kıtlık içinde, ABD’nin tarım tekellerine mahkum olarak yaşamasını istiyor. İşin özü başkan Bush, bizlerin “Cargill’in acı şurubunu” içmesini istiyor.

ABD’den Türkiye’ye tarım çıkartması

Bush ve Cargill’in bu kadar pervasızca isteklerde bulunabilmesinin gerisinde, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Tarım İş Konseyi’nin (BSEC)* önderliğinde 18 Şubat 1997’de Washington’da düzenlenen toplantı ve elbette ABD ile kölece ilişkiler yatıyor. Bu toplantıda hayvancılıktan yeni tarım tekniklerine kadar, Türkiye’ye yapılacak yatırımların profili çıkartılmış, BSEC Türkiye direktörü Ewell M. Owen’in yaptığı açıklamalara göre, dönemin “Tarım ve Köyişleri Bakanı Murat Demirci, ABD Tarım Bakanlığı’ndan üst düzey yöneticiler yanı sıra Cargill, Farmlands, Ralston, Purine gibi dev şirketlerle görüşmüştü”. Bu görüşmelerin ardından, Süt ve Et Sanayicileri Birliği (Set-Bir), Amerikan Mandıracı ve Besiciler Birliği Derneği ve BSEC’in girişimleriyle Türkiye’ye yönelik bir uzman heyeti oluşturuldu. B heyet, kurulacak balık çiftliklerinden GAP’ta hayata geçirilecek projelere, hangi tarımsal ürünün ne kadar ekileceğine kadar bir dizi temel konuda yetkili hale getirildi.

Doğal bir sonuç: Kıtlığa doğru

Bu politikaların sonucu olarak temel tarım ürünleri dahil olmak üzere Türkiye’nin tarımsal ithaalatı ihracaatının önüne geçmiştir. Küçük ve orta ölçekte çiftlikler diğer bağımlı ülkelerde olduğu gibi ciddi bir işsizlik ve yoksulluk yaşamaktadır. Geleneksel tarım ürünlerinde ithalaata giden Türkiye, sermayenin uluslararası işbölümü çerçevesinde, konserve-turfanda meyve-sebze, yemlik ve yağlı tohum, çiftlik balıkçılığında uzmanlaşmaktadır. Sonuç tarımda dışa bağımlılık, dengesiz beslenme, işsizlik, kentlere göç ve kıtlık...

Sözlerimizi TKİP Programı’yla tamamlayalım:

“Günümüzde üretimin toplumsallaşması çok ileri düzeylere varmış, ortaya tüm insanlığı refah ve mutluluk içerisinde yaşatabilecek muazzam bir servet birikimi ve üretim kapasitesi çıkmıştır. Fakat bu zenginlik ve üretim araçları üzerinde bir avuç çokuluslu tekel şahsında sürmekte olan özel mülkiyet, insanlığın ezici bölümünün bugünkü perişanlık içerisinde tükenmesinin nedenidir. Bu evrensel çelişki çözümünü proleter dünya devriminde bulur.” (TKİP Programı, Emperyalizm ve Dünya Devrimi Süreci, s. 27)

* BSEC: ABD ile Türkiye arasındaki ticaretin geliştirilmesi için oluşturulmuş hükümetler üstü bir yapılanma. Set-Bir ve Pınar Gıda’nın (Yaşar Holding) liderliğinde oluşturulan bu yapı, ABD’nin Türkiye üzerinden Karadeniz ve Orta Asya Türki Cumhuriyetleri’ne yönelik tarım ve hayvancılık politikalarında aracılık rolü üstleniyor.