24 Ocak'04
Sayı: 2004 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yerel seçimler ve devrimci tutum
  Latin Amerika örnekleri ne gösteriyor?
  ürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!
  Neşter çürümüş yarayı deşti!
  Soruşturmalara, cezalara ve YÖK yasa tasarısına karşı Taksim'de taleplerimizi haykıracağız!
  Gençliğin açlık grevi eylemi ve destekler...
  "Şeffaflaşma" adı altında MGK yeniden tahkim ediliyor...
  İşkenceci sermaye devletini hiçbir yasa aklayamaz...
  DİSK Genel-İş Genel Kurulu yapıldı...
  Genel-İş Kurulu'nda işçilerle konuştuk...
  Güncel durum ve devrimci görevler
  Reformist solda oportünist kıvranmalar
  Cargill: Kurşunlarla değil kıtlıkla öldürülen diktatörlük!
  İran'da egemenler arası siyasi kriz!
  Irak bataklığı derinleşiyor, işgalciler açmaz içinde!
  Irak direnişi emperyalist haydutların açmazını derinleştiriyor!
  İtalya: Artan işçi grevleri ve gösterdikleri
  Dünya Sosyal Formu soldan tepkilere konu oldu...
  Sera Tekstil işçileri sendikalaştıkları için işten atıldılar
  Eğitim-Sen bölge toplantısı yapıldı...
  Bültenlerden..
  Bir deneyimden dersler... Kazanmak direnmektir!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Mollalar rejimin ayakbağına dönüşüyor...

İran’da egemenler arası siyasi kriz!

İran’da mollaların meclise kaba müdahaleleri sık sık karşılaşılan bir durumdur. İran’da rejimin ideolojik bekçiliğinin (İslam şeriatına dayalı yönetimi ayakta tutmak) yanı sıra, yürütme işlerinde de mollalar etkindir. Toplumsal muhalefetin, öğrenci gençlik hareketinin ezilmesinden liberal aydınların, muhalif gazetecilerin/yazarların tutuklanıp hapse atılmasına kadar birçok uygulamayı doğrudan hayata geçiriyorlar. Son iki haftadır devam eden siyasi kriz ise, esas olarak İran meclisini hedef alan kapsamlı bir müdahale ve tasfiye girişimidir. Bu yönüyle kriz, egemenler arası nüfuz mücadelesinin şiddetlendiğini gösteriyor.

Mollalardan oluşan Anayasa Koruyucuları Konseyi’nin, (AKK) reform yanlısı milletvekili adaylarının başvurularını reddetmesi, nesnel zemini hazır olan krizi tetikledi. 20 Şubat’ta yapılacak parlamento seçimlerine katılmak için başvuruda bulunan 8 bin 157 kişiden 3 bin 605 kişinin adaylığı AKK tarafından reddedildi. Kararı protesto etmek için mecliste oturma eylemi başlatan reformcu milletvekillerinden 115’i bir süre sonra eylemi açlık grevine çevirdiler. İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi de, reformcu milletvekillerine gönderdiği bir mektupta sorunun bir hafta içinde çözülememesi halinde istifa edeceğini yazdı. Hatemi’nin yardımcısı Muhammed Settarifer ise, “Eğer hükümet, ulusun yasal özgürlüklerini sağlamakta başarısız olursa, meşruiyetini kaybeder ve istifa etse de etmese de otomatikman geçersiz olur” dedi.

Bu arada, 350’den fazla aydın, akademisyen ve siyasetçi, Anayasa Koruyucuları Konseyi (AKK) tarafından adaylıkları kabul edilmediği için mecliste eylem yapan milletvekillerine destek verdi. Konuyla ilgili açıklama yapan aydınlar, “AKK’nın reformcu ve bağımsız adaylara yasadışı ve yoğun baskı uyguladığı, anayasanın ihlali ve ulusal güvenlik kaygısıyla milletvekillerinin mecliste yaptıkları oturma eyleminin, serbest ve adil seçime zemin hazırlamak için dönüm noktası olduğu” belirtildi.

Ancak mollalar, oluşan tepkiye rağmen kararlarında ısrarlı görünüyorlar. Nitekim basına açıklama yapan konseyin sözcüsü İbrahim Azizi, “Anayasa Koruyucuları Konseyi sadece yasaları uyguluyor. Kopartılan yaygara, görevimizi yapmamızı engellemez” dedi. Azizi, başvuruları reddedilen milletvekili adaylarının, davranış ve konuşmalarıyla, İslam veya anayasaya bağlı olmadıklarını ortaya koymuş kişiler olduğunu da ileri sürdü

Bu gelişmeler üzerine devreye giren İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney Konsey’e çağrı yaparak, “Yasal yollar tükenmiş değil ve Anayasa Koruyucuları Konseyi, her vakayı ayrı ayrı inceleyip daha sağlıklı karar alabilecek zamana sahip. Böylelikle seçme seçilme hakkının ihlal edildiği konusunda şüpheler de oluşmaz” dedi. Hamaney’in çağrısından sonra mollaların kısmen geri adım attığı ve bazı milletvekili adaylarının başvurularını kabul edeceği duyuulrdu. Tabii bu adım, sorunu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Ancak tutumlarında çok katı ve saldırgan olan mollaların geri adım atmaları, dengelerin gittikçe aleyhlerine döndüğünü gösteriyor.

Siyasi yönetimde değişim isteyen “reformcu” kesimler ile “muhafazakarlar” diye tanımlanan mollalar arasındaki bu çelişki zaman zaman gündeme gelmekle beraber, gelinen yerde yeni bir boyut kazanmaya başlamıştır. Uzun süre rejimin bekçiliğini yapan, her türlü muhalefeti zorla bastıran mollalar, yönetim üzerindeki etkinliklerinin sonuna yaklaştıklarını gördükleri için, bizzat burjuvazinin önüne engel çıkarmaya giriştiler. Ancak mollaların geri adım atmalarından da anlaşıldığı gibi, reformcu burjuva kesimlerin gücü gittikçe artıyor. Ayrıca bu kesimler, toplumsal muhalefetin bir kısmını da yedekleme olanağına sahip oldukları için avantajlı durumdalar.

Bir süre daha direnecekleri kesin olan mollaların aşama aşama güç yitirmeleri artık kaçınılmaz. Zira İran burjuvazisinin onları yedeğine alarak, ama aynı zamanda etkilerini sınırlayarak yoluna devam etmesi bir zorunluluk haline gelmiş görünüyor.

Mollalar: İran devrimci hareketini
şiddetle ezen gerici kast

İran’da yaygın bir kast oluşturan mollalar, ülke tarihinin belli dönemlerinde hep politik bir aktivite içinde bulunmuşlar. Esnaf, zanaatçı ve tüccarlardan oluşan bu kesim, sınıfsal çıkarları gereği kimi dönemler sınırlı bir ileri rol oynamıştır. 1909-1911 Anayasa devrimi döneminde, başbakan olan Musaddık’ın petrolü millileştirmek için verdiği mücadelede, 1963 yılında Şah aleyhtarı gösterilerde ve nihayet 1978-1979 İran devriminde mollalar (Ulema) etkin şekilde yer almışlardır.

Humeyni liderliğinde kitlesel şekilde harekete geçerek İran devriminde önemli bir rol oynayan mollalar, ABD’nin sadık uşağı Şah Rıza Pehlevi rejiminin devrilmesinden sonra ise, İran ilerici-devrimci akımlarını azgın bir şiddet kullanarak ezdiler. Devrimci örgüt ve partilere mensup binlerce devrimciyi katleden bu gerici kast, İran işçi ve emekçilerinin devrimden herhangi bir sosyal kazanım elde etmelerine imkan bırakmadı. Buna rağmen sosyal demagojiyi yaygın bir şekilde kullanarak yoksulların desteğini alabilmişdiler.

Humeyni önderliğindeki mollaların sol-sosyalist güçleri fiziken ezerek tasfiye edebilmesi, İran devrimci hareketinin güçsüzlüğünün sonucu değildi. Tersine, örneğin İran’ın en güçlü devrimci akımı olan Halkın Fedaileri örgütü tarafından düzenlenen eylemlere bir-bir buçuk milyon kişi katılıyordu. Bu yaygın kitle desteğinin yanı sıra, örgütün etkin ve deneyimli silahlı güçleri de vardı. Ancak, diğer örgütler gibi Halkın Fedaileri de, mollalarla devrimci bir hesaplaşmaya girmekten kaçındılar. Hatalarının farkına vardıklarında ise iş işten geçmişti.

Humeyni’nin anti-Amerikancı radikal söylemi, mollaların gerici sınıfsal karakterinin üstünü örtüyordu. Bu, en azından halkçı, Maocu, revizyonist ve Troçkist akımlardan oluşan İran ilerici devrimci akımları tarafından böyle algılanıyordu. Bu yanılsamayı güçlendiren bir diğer etken de, 1979 yazından itibaren temel sanayi dallarının, bankaların, sigorta şirketlerinin ve dış ticaretin millileştirilmesi oldu. Solun olumladığı bu “devletçi ekonomi stratejisi”, gerçekte, fabrika konseyleri, işçi öz yönetimi gibi ileri demokratik açılımları baltalayarak, işçi sınıfını örgütsüzlüğe mahkum etmenin zeminini döşüyordu.

Bu koşullarda sınırlı bir gücü olan Halkın Mücahitleri’nin eski kanadı Peykar ile, Halkın Fedaileri gerillalarından Eşref Deghani önderliğindeki bir grup dışında, hiçbir sol örgüt mollalara karşı açık devrimci bir tavır alamadı. Sovyet çizgisindeki “komünist” Tudeh ise, işi gericiliğe vardırarak, “ilerici din adamları”, “devrimci islam” söylemleriyle Humeyni’yi açıktan destekledi. Fakat bu partinin diğer devrimci örgütlerin tasfiyesine destek vermesi, aynı akıbete uğramasına engel olmadı. Devrimci örgütlerin etkisini kıran mollalar, ardından kendilerini destekleyen revizyonistleri ezdiler.

Mollalara karşı sağlam bir duruş sergilemeyen İran ilerici-devrimci hareketine mensup akımlar kendi aralarında da herhangi bir güç birliği arayışına girmediler. Oysa diğer gruplar bir yana sadece Halkın Fedaileri, Halkın Mücahitleri ve Tudeh’in toplam gücü biraraya gelebilseydi, İran işçi ve emekçilerini harekete geçirebilecek muazzam bir güç çıkardı ortaya. Tüm avantajlara rağmen, gücünü birleştirip mollalara karşı sağlam bir devrimci duruş sergileyemediği içindir ki, yaygın kitle desteği ve güçlü bir geleneği olan İran sol-sosyalist akımı, sonuçta tarihsel bir yenilgiye uğradı.

Devrimci hareketin yediği ağır darbe, İran işçi sınıfı mücadelesine de yansımıştır. Molla rejimi altında işçi sınıfı uzun yıllar tüm örgütlenme olanakları ve sosyal haklardan yoksun, ağır sömürü koşulları altında çalışmaya mahkum edilmiştir. Keza mücadelede her zaman etkin şekilde yeralan ve özellikle Halkın Fedaileri kadın kollarında örgütlü olan İranlı kadınlar da, mollaların zorbalığı ile evlere kapatılarak sosyal ve siyasal yaşamdan dışlanmışlardır. Büyük ölçüde modern bir toplum düzeyine ulaşan İran halkı, mollaların rejimi altından Ortaçağ dayatmaları altında yaşamaya mahkum edildi.

Gerici İran rejimi, temel dayanağı olan mollalar eliyle her türlü demokratik hakkı gaspetmiş, toplumsal hareketi ezmek için her zaman bu gerici kastı göreve çağırmıştır. Fakat bu azgın baskı rejimine rağmen ne devrimci hareket, ne işçi-emekçi hareketi, ne de ilerici gençlik hareketinin gelişimi engellenememiştir. Zira İran halkı, yaşanan tüm olumsuzluklara karşın, devrim yapmış bir halkın kendine olan güvenini taşıyor.

Palazlanan İran burjuvazisinin mollalardan vazgeçmesi elbette söz konusu değil. Fakat özellikle Avrupalı emperyalistlerle geliştirdiği çok yönlü ilişkiler, siyasal yönetimde belli değişikliklerin yapılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Görüldüğü kadarıyla İran burjuvazisi, mollaların rejim üstündeki vesayetlerine son vermek istiyor. Zira bu vesayet rejim açısından sık sık sıkıntılara yolaçmaya başladı. Muhtemelki, mollalara biçilecek yeni misyon, gerektiğinde toplumsal muhalefete karşı vurucu güç olarak kullanılmakla sınırlanacaktır.