İlk kez Asya kıtasında, Hindistanın en büyük metropol kenti olan Bombayda biraraya gelen yaklaşık 150 bin küreselleşme karşıtının gündeminde, yine eşitsizlik, savaş, ırkçılık, yoksulluk ve daha birçok sosyal sorun vardı. Dördüncüsü düzenlenen Dünya Sosyal Formunun (DSF) temel gündemi ise Iraktaki ABD işgali ve işgale karşı her geçen gün biraz daha büyüyen işgal karşıtı direniş hareketi oldu.
Özellikle Hindistanlı yazar Arundhati Royun yaptığı konuşma, DSFye damgasını vurdu. Kimi sendikal çevreler ve politikacıların tepkiyle karşıladıkları konuşma, baştan sona ABD emperyalizminin yeni dünya düzeni adı altındaki düzensizliğinin eleştirisiyle doluydu. Kapitalist sistemin mantığını ve onun ürettiği siyasal sorunları, DTÖ, İMF ve DB şahsında kapsamlı bir eleştiriye tabi tutan Roy, dünya ölçeğinde büyüyen yoksulluğun, işsizliğin, sağlıksız bir yaşamın, savaşların ve daha bir dizi sorunun şahsında kapitalist sistemi bir kez daha mahkum etti. Roy, globalleşme adı altında ezilen halklara ve emekçilere savaş açan emperyalist ağababalara karşı bir savaş çağrısı da yaptı. Irakın işgaliyle bu saldırılarında sınır tanımayanların karşısına bizler de birer Irak direnişçisi olarak çıkmak zorundayız diyen Roy, katılımc aydınlar içerisinde en fazla ilgiyi gören oldu. Hiç kuşkusuz en fazla tepkiyi gören de...
DSFde öne çıkan emperyalizm karşıtlığı, hareketin yönetimini ellerinde bulunduran NGOları (Hükümet Dışı Kuruluşlar) oldukça rahatsız etti. Öyle ki, Roydan sonra yapılan konuşmaların çoğunda, Royun konuşmasının oldukça sert ve gereksiz olduğu dile getirildi.
Formu emperyalizmle işbirliği içinde olmakla suçlayan kimi gruplar da, yine Bombayda Mumbai Direnişi 2004 (MR 2004) adıyla alternatif bir forum düzenlediler. DSFnin yönetimini protesto amacıyla, bir takım gruplar da eylemi yarıda bırakarak ülkelerine geri döndüler.
Küreselleşme karşıtı hareket içerisinde önemli bir yer tutan reformist çevrelerin nasıl da bir anda emperyalizmle işbirliği içerisine girebildiğinin en iyi kanıtı Avrupadan giden yaklaşık 240 civarındaki sendikacı, milletvekili ve de Attac temsilcileridir. Attac temsilcisi Philipp Hersel yaptığı konuşmada, Asya ve Afrika kıtasındaki mevcut sorunların temelinde sermayenin pozitif olarak kullanılamamasının yattığını söyledi. Böylece politik kimliğini ve hangi sınıfa hizmet için orada bulunduğunu açık bir biçimde ortaya koymuş oldu.
Yine DSF yöneticilerinin, gelecek yıl yeniden yapılacak olan formu Brezilyaya taşımayı kararlaştırmaları onların asıl niyetini de gözler önüne serdi. Yönetici takımı, yapıldığı her ülkenin devrimci muhalefetine ivme kazandıran DSFyi amacından uzaklaştırma çabasındalar. Formun değişik ülkelerde yapılması kararından vazgeçilmesinin gerisinde bu gerici kaygı var. Nitekim, kimi gözlemcilerin anlatımlarından da anlaşıldığı kadarıyla, bu yönetici güruh, Hindistandaki anti- emperyalist hareketin büyümesinden ve giderek radikalleşme eğilimi göstermesinden, DSFyi Bombayda yapmış olmaktan büyük bir rahatsızlık duymuşlar.
Bu bayların unuttuğu nokta ise, bu hareketi onların yaratmadığı ve alanlara yığılan yüzbinlerce işçi ve emekçi olmadıkça kendilerinin bir hiç olduğudur. Kapitalist-emperyalist sistemin küresel saldırılarına karşı işçilerin ve emekçilerin küresel gücüyle yanıt vermek yerine, onunla uzlaşmayı bir gelenek haline getirenler kaybedeceklerdir. Kapitalist sisteme yılda bir kez ayinler düzenleyerek sitem etmek, açık ki işçilerin ve emekçilerin sorunlarına çözüm olamıyor/olamayacak...
Kapitalist-emperyalist saldırıların sonuçlarını tartışmak, insanlığa getirdiği yıkımları istatistiklerle göstermek, emekçilerin yaşamında herhangi bir şey ifade etmiyor. Kapitalist sistemin karşısına yeni bir dünya sistemi olarak sosyalizm konulmadıkça ve ona karşı devrimci temelde bir mücadele yürütülmedikçe, bugün Bombayda olmuşsunuz yarın Porto Allegrede, çok bir şey farketmiyor. Kapitalizmin küresel krizi, hiç kuşku duyulmasın, kendi içinden onlarca anti küresel hareket geliştirecek, gelişecek her yeni hareket, bizleri devrime ve sosyalizme bir adım daha yaklaştıracaktır.
Emperyalizmin küresel saldırılarına karşı yaşasın işçilerin ve emekçilerin küresel direnişi!
Fransada Sarkozy yasa tasarısına karşı liseli öğrencilerin bir haftadır başlattığı eylemler devam ediyor. Tasarının yasalaşması halinde Fransada 4 bin öğretmen işsiz kalacak. Buna bağlı olarak sınıf geçemeyen öğrencilerin aynı bölümleri okuma şansı kalmayacak. Tasarı için sağcı hükümetin gerekçesi Avrupa ile aynı kalitede eğitim verilmesini sağlamak! Bu saçmalığı savunan Milli Eğitim Bakanına karşı gençlik, tasarının eğitimin kalitesini artırmak için değil kalitesizleştirmek için yapıldığını alanlarda haykırıyor
Her gün sabah 08:00de başlayan yürüyüşler lise önlerinden sağlanan katılımlarla saat 12:00ye kadar devam ediyor. Yine aynı gün saat 14:00de başlayıp valiliğin önünde toplanılarak son buluyor. Eylemlere katılımın sayısı her gün bin ile binbeşyüz arasında değişiyor.
Ren şehrinde 28 Ocak günü öğretmenler kitlesel bir şekilde valiyle görüşecekler. 29 Ocak günü de St Brıeuc şehrinde öğrenciler valilikle görüşme yaparak bilim teknik alanının kaldırılmaması taleplerini iletecekler. Öğrenciler sonuç alıncaya kadar eylemlerinin devam edeceğini ifade ediyorlar.