24 Ocak'04
Sayı: 2004 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yerel seçimler ve devrimci tutum
  Latin Amerika örnekleri ne gösteriyor?
  ürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!
  Neşter çürümüş yarayı deşti!
  Soruşturmalara, cezalara ve YÖK yasa tasarısına karşı Taksim'de taleplerimizi haykıracağız!
  Gençliğin açlık grevi eylemi ve destekler...
  "Şeffaflaşma" adı altında MGK yeniden tahkim ediliyor...
  İşkenceci sermaye devletini hiçbir yasa aklayamaz...
  DİSK Genel-İş Genel Kurulu yapıldı...
  Genel-İş Kurulu'nda işçilerle konuştuk...
  Güncel durum ve devrimci görevler
  Reformist solda oportünist kıvranmalar
  Cargill: Kurşunlarla değil kıtlıkla öldürülen diktatörlük!
  İran'da egemenler arası siyasi kriz!
  Irak bataklığı derinleşiyor, işgalciler açmaz içinde!
  Irak direnişi emperyalist haydutların açmazını derinleştiriyor!
  İtalya: Artan işçi grevleri ve gösterdikleri
  Dünya Sosyal Formu soldan tepkilere konu oldu...
  Sera Tekstil işçileri sendikalaştıkları için işten atıldılar
  Eğitim-Sen bölge toplantısı yapıldı...
  Bültenlerden..
  Bir deneyimden dersler... Kazanmak direnmektir!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Eğitim-Sen bölge toplantısı yapıldı...

Reformist politikalar eleştirildi

Eğitim-Sen MYK, Ankara, İstanbul, İzmir’de şube yönetim kurulu üyeleri ile 10-11 Ocak tarihinde “Değerlendirme, bilgilendirme ve örgütlenmede yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri” gündemiyle toplantı gerçekleştirdi.

İzmir Çeşme (Ilıca) Öğretmen Evi’nde 6 Eğitim-Sen şubesinin 42 yönetim kurulu üyesinden 32’sinin katıldığı toplantının ilk gününde kısa bir bilgilendirme, değerlendirme yapıldı. Genel durum üzerinde duruldu. Şubelerin istatistiki raporları istendi. Alanlardaki çalışan sayısı, örgütlü-örgütsüz işyeri sayısı vb. bilgiler aktarıldı.

İkinci gün anlamlı konuşmalar yapıldı. Konuşmalar kısaca şöyle özetlenebilir:

* KESK başlangıçta dahi siyasal koalisyonlar şeklinde başladı ve halen devam ediyor. Süreç uzayınca ittifaklar arasında didişme başladı. Örgütte ikiye bölünme var (Savaş Karşıtı Platform ve BAK), örgüte güven sorunu var.

* Üyelere, temsilcilere sendikal kimliği kazandırmak gerek. Etken üye edilgen üye var. Eğitim Sen’i öğretmen sendikası olmaktan kurtaramadık. Üniversiteler, kredi yurtlar ihmal ediliyor, işyeri temsilciliği nitelikli değil.

* Pazarlıkçı sistem bizi kirletiyor. Seçim sistemimizde problem var. Şube yönetimlerinin işyerlerine güven vermeleri gerekir.

* Kendi ihtiyaçlarımızı mı konuşacağız, örgütün ihtiyaçlarını mı? Asıl şubelerin sayısı değil, hantallığı tartışılmalı.

* Seçimler konusunda demokratik işleyiş sağlanmalı. Grupçuluk eleştiriliyor ama grup sözcüleri konuşup sorunu çözsünler yaklaşımı grupçuluğa denk düşüyor.

* Örgütlenmedeki sıkıntılar örgütlenme modelinden kaynaklı değil. Asıl sıkıntı kadrolardadır. Örgütsel disiplinsizlik var. Yönetim kurulu toplantınız oluyor, başkanlar kurulu toplantısı vb., yöneticiler kendi grup toplantısı var diye bu toplantılara katılmıyor. Bu yanlış tutum ortadan kaldırılmalı. Örgüte en az kendi grup toplantısı kadar hassasiyet gösterilmelidir.

* Bizde ne yazık ki grup çıkarı örgütün çıkarı önüne geçiyor. Bu ahlaki bir durumdur. Önermeler işyerinin görüşünü değil kişisel görüşü yansıtıyor (buna grupsal da diyebiliriz).

* Sendikal mücadeleye dayalı kadro oluşturma şansımız yok. Kadro siyasal gruptan bağımsız ele alınamaz.

* Gruplar sendikal örgütlenmedeki sorunların en önemli nedenidir. Doğrudan demokrasi uygulanmalıdır.

* Politikalar net değil. Eylemler günübirlik yapılıyor. Örgütsel kazanımlarımızı anlatamıyoruz.

Sosyalist Kamu Emekçileri/İzmir



Eğitim-Sen İzmir 3 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyesi Muhammet Gülmez ile konuştuk...

“Emekçileri eksen alan bir
ideolojik-politik yaklaşım!”

- Kamu emekçileri mücadelesinin önündeki engeller nedir?

- Kamu emekçilerinin mücadelesinin önündeki engeller düşünüldüğünde, öncelikli olarak karşımıza kendisi çıkmaktadır. Grupsal çıkarlar ekseninde biçimlenen ve yaşam bulan siyasal-ekonomik rant sağlama hevesi, 4688 sayılı yasanın aşılamaması nedeniyle nesnel olarak güdümlü konuma gelinmesi, kamu emekçilerinin örgütlü mücadeleden uzak duruşu, örgütlü olanlarda ise sendikal bilincin (sınıfsal değil) oluşturulamayışı, vb. bir dizi saptamada bulunabiliriz engellere ilişkin. Kısa kısa şunları ekleyebilirim: İdeolojik-örgütsel önderlikten yoksunluk; sistemin kitlelere yönelik ideolojik saldırısı; KESK’in ve bağlı sendikaların sınıf dayanışmasını es geçmeleri; işyeri örgütlülüğünü bırakın işyeri temsilciliğinin dahi cılız olması. Tüm bunlar, kapitalizmin uluslararası saldırı politikaarının hayat bulmasını kolaylaştırmaktadır.

Grupsal çıkarların ne denli etkili olabileceğine ilişkin örnek istiyorsanız, dinleyin: “Birey önce bir gruba girecek, sonra sendika kadrosu olacak. Sendikal mücadeleye dayalı kadro yetiştirme olanağı yok.” Bunlar Genel Merkez’in katılımıyla üç büyük ilde örgütlenmede yaşanan sorunların ve çözüm yollarının tartışıldığı toplantıda söylenmiştir. Hiç kimsenin reddetmediği bir bakış... Ama, kapitalizm en vahşi saldırısını yapıyormuş, kaç yazar! Esas saldırıyı yapan, bizzat eğitim emekçilerinin temsilcisi olduklarını söyleyenler, onların anlayışları!

- Bu sorunlar nasıl aşılabilir?

Emekçileri eksen alan, kitle kuyrukçuluğu yapmayan, ama sınıfın içinde olan ve onun iktidarını isteyen ideolojik-politik bir yaklaşımla. Başka yolu yok diye düşünüyorum.



Bölge Toplantısı’nda bir emekçiyle konuştuk...

“Sendikal mücadeleyi politik mücadeleye bağlayanlar önderlik ihtiyacına
yanıt verebilirler”

- Bölge Toplantısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Üç büyük ili kapsayan ve İzmir’de gerçekleştirilen toplantı özü itibariyle grupsal terapiydi, yani gruplar arası barış görüşmesini içermekteydi. Grup temsilcileri “esasta bir ayrım/farklılık yoktur, fark ayrıntıdadır...” diyerek sorunların saptanması ve çözüm önerileri üzerinde ortaklaşırken, çözüm sırasında farklılıklar oluşuyor. İlginçtir, “hepimiz aynıyız aslında, neden farklı olduğumuzu ifade ediyoruz ki?” diyorlar. Esaslı bir noktada buluşmanın şaşkınlığı yaşanıyor.

Ek olarak, kamu emekçilerinin sendikal örgütlenmesi önündeki engellerin aşılması yönünde çok doğru yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Sınıf yeniden keşfedilmiştir. Ne ki, temel sorun sınıfın keşfedilmesi değil, sınıfa önderlik edilmesi noktasındadır.

Sınıfın çıkarlarını esas alan bir önderliği sağlayabilecek olanlar, var olan sanal önderlikler değildir. Sınıfın içinden çıkan, tüm grupsal çıkar ve çatışmaları bertaraf etmeyi birincil görev sayan, sendikal mücadeleyi politik mücadeleye bağlayanlar önderlik ihtiyacına yanıt verebilirler. Bu unsurlar da vardır, ama ne yazık ki kendilerinin farkında değiller. Ortak hareket edememektedirler.



Adana Eğitim-Sen yönetimi sendika çalışanlarını keyfi olarak işten attı...

Reformizmin emek düşmanlığı!

Emek mücadelesi veren sendikamız Eğitim-Sen Adana Şubesi’nde çalışan işçiler, keyfi bir şekilde, burjuva kanunları dahi işletilmeden, şube yönetimi tarafından “performansınız düşük, temizliği istediğimiz biçimde yapmıyorsunuz” gibi sudan bahanelerle işten atıldılar. İşçiler, yaşananların bir komplo olduğunu, haksızlığa uğradıklarını ve haklarını arayacaklarını bir basın açıklamasıyla duyurdular. Yönetime bu kararlarının hukukumuza ve geleneklerimize aykırı olduğunu söylememize rağmen, aşiret ağaları edasıyla “neye mal olursa olsun biz atarız” cevabıyla karşılaştık.

Yönetim ertesi gün bir basın açıklaması yaparak çalışanların uyum problemi olduğunu, üyelerin yoğun baskıları sonucu böyle bir karar aldıklarını ve bizlerin de siyasi düşmanlık yaptığını, bu tutumumuzun Kamu Sen ve Memur Sen’in tertiplediği saldırılarla aynı olduğunu açıkladılar.

Emekçilerin temsilcisi olduğunu iddia eden bu yöneticiler ve yansıması olan siyasal ve sendikal anlayışın emek ve emekçilerin temsilcisi olamayacakları yaptıkları işten açıkça anlaşılmaktadır. Hiçbir emekçi temsilcisi bir çalışanını haklı gerekçesi olmadan kolundan tutup atamaz. Ve bunlar tabana o kadar yabancılaşmışlardır ki, her eylemde en önde olan, her anlamda sendikal mücadeleye omuz veren insanları faşistlerle aynı kefeye koymaktadırlar.

“İşverenimiz olan devlete karşı tarafsızım” diyen bir anlayışın emekçilerin temsilcisi olamayacağını artık herkes bilmektedir. Performans düşüklüğü bahane edilerek kendi çalışanını kapı dışarı atmak, bakkal dükkanı işletme veya küçük ağa olma hevesinde olan sendika bürokratlarının yapacağı bir iştir.

Günümüzde yaşanan bunca saldırı varken rahatlarını ve hizmetin kalitesini düşünecek kadar boş zamanları olanların politik anlamda sendikamıza ve emek mücadelesine hiçbir şey katamayacağını biliyoruz. Bu nedenle, son yıllarda sendikamız Eğitim-Sen’de ve konfederasyonumuz KESK içinde yeşeren bürokratik-reformist sendikal yönetimlerin sendikalarımızı götürdükleri çıkmazı aşmak için elimizden gelen her türlü mücadeleyi yürüteceğiz.

Sosyalist Kamu Emekçileri/Adana