Denizleri anmak ve yaşatmak, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadeleyi yükseltmek demektir...
Emperyalist NATO Zirvesine Denizlerin
anısından güç ve ilham alarak hazırlanalım!
Denizlerin mirasının güncel anlamı
NATOnun İstanbul toplantısı yaklaştıkça, Denizleri hatırlayanlar da çoğalmaya başladı. Bu bir yönüyle olumludur kuşkusuz. Anti-emperyalizm denildiğinde, onca olumsuz miras ve onun sürdürücüsü konumundaki reformist çevre ve görüşler dururken, Denizlerin devrimci mirasının hatırlanması/hatırlatılması boşuna değil. Bu, devrimci mirasın güç ve etki alanının ne denli geniş olduğunu gösteriyor.
Ama öte yandan, reformist çevrelerin Denizleri hatırlama tarzı, onları devrimci öz ve içeriğinden soyundurma, görüşlerini çarpıtarak kendi devrimle hiçbir ilgisi kalmamış güncel platformları için dayanak olarak kullanma tutumuyla birlikte gündeme geliyor. Denizler 6. Filoyu İstanbul sularından çıkarmışlardı. Ama bunu hiç de parlamento yolunda, meclis arenasında değil, Dolmabahçe yolunda, Beyazıt Meydanında gerçekleştirmişlerdi. Dolayısıyla reformistlerin Denizler üzerine söyledikleri ve söyleyecekleri her şey, onların özü ve eylemiyle taban tabana zıttır; onlarda artık Denizleri sahiplenecek ne kafa ve ne de yürek kalmıştır. Denizleri sahiplenmek için devrimci mücadeleyi sahiplenmek ve sürdürmek gerekiyor, bu ise devrim davasını terketmiş ve uzun yıllardır düzene kapağı atmışların işi olamaz.
Tutarlı bir anti-emperyalist mücadelenin günümüz Türkiyesindeki tek gerçek temsilcisi konumundaki devrimci proletarya, bu yürekli devrimcilerin mirasını da sahiplenip sürdürebilecek biricik gerçek güçtür aynı zamanda. İşçi sınıfının Denizleri sahiplenme tarzı, emperyalizmi ve onun iç dayanağı kapitalizmi bu topraklardan söküp atacak devrimci bir kalkışmada anlamını bulacaktır. Sınıf devrimcileri olarak komünistler, işçi sınıfının bu tarihi misyonuna uygun bir duruş ve davranış içindedirler. Dolayısıyla bu mirasın da biricik gerçek temsilcileridirler.
6 Mayısın ve 15-16 Haziranın
büyük direniş ruhuyla!
Önümüzde, sadece sınıf devrimcilerinin değil, her devrimcinin içini öfkeyle doldurması gereken iki önemli tarih duruyor. İlki 6 Mayıstır, Denizlerin idam tarihi. Nasıl hak-hukuk tanımaz, nasıl intikamcı bir sistemde yaşadığımızın bilmem kaçıncı kez kanıtlandığı o önemli tarihi gün. Türkiyenin devrim şehitleri günü
İkincisi Hazirandaki NATO toplantısıdır. İlkinde Türkiye sınırları içindeki bir iç çatışma, düzen ile devrim arasındaki çatışma tarihi ifadesini bulurken; ikincisinde, dünyanın yeniden paylaşılması üzerine güncel bir yarış, dünyayı kana bulayan ve daha da fazla bulamaya hazırlanan bir çatışma kendini gösteriyor. Sonuçta ikisi bir arada, kapitalist Türkiye düzeni ile emperyalist dünya sistemi, iç içe geçmiş-el ele vermiş vaziyette, dünya işçi sınıfı ve ezilen halklrının karşısına dikiliyorlar.
6 Mayıslarda Denizler şahsında tüm devrim şehitlerimizin mücadele anılarıyla silahlanmak, bilenmek, öfkemizi büyütmek ve sisteme yöneltmek gerekiyor. Hazirana, emperyalist NATO toplantısına bu öfke ve bu bilenmişlikle hazırlanmak gerekiyor.
Fakat Hazirana hazırlanmak, salt devrimcilerin moral ve teknik hazırlığına indirgenemez. İşçilerin ve emekçi kitlelerin hazırlanması da büyük oranda devrimci çalışmanın güç ve yaygınlığına bağlıdır. Kitleler, NATO ve ona ev sahipliği yapan Türk sermaye devletinin NATO üzerinden üstlenmeye çalıştığı uğursuz misyon konusunda gereğince aydınlatılmalıdır. Egemenlerin uğursuz planlarını engelleme konusunda,Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihi yeterince aydınlatıcı olacaktır. Özellikle Haziran, bu tarihin yüzakı konumundaki gelişmelerin de yıldönümüdür. Şanlı 15-16 Haziran işçi direnişi, sistemin her şeye kadir mutlak bir güç olmadığını, bu toplumda onu dizginleyecek toplumsal kuvvetlerin de bulunduğunu tarihsel olarak kanıtlamıştır. Üstelik Türkiye işçi sınıfı bunu, henüz herhangi bir siasal örgüt ve önderlikten yoksun olduğu bir dönemde başarmıştır.
Gerek işçi sınıfının kendiliğinden mücadelesinin, gerekse de Denizlerin çıkışıyla yükselen devrimci mücadelenin tarihi, günün görevlerine politik ve moral destek olacak ruhu ve yapı taşlarını fazlasıyla barındırmaktadır. Bilinçli devrimci eylem sayesinde emperyalizmin 6. Filosunun kovulması, kendiliğinden patlayan işçi eylemi sayesinde 15-16 Haziranda işbirlikçi burjuvazinin yüreğine korku salınması, tarihimizin büyük politik-moral değerleri olarak öne çıkarılmalı ve güncel mücadelenin dayanakları olarak kullanılmalıdırlar.
İç ve dış hesapları bozmak için!
Bugün emperyalizmin NATOya ve bağlantılı biçimde Türk sermaye devletine ve ordusuna biçtiği rol konusunda emekçi kitleleri aydınlatmanın taşıdığı büyük önem ortadadır. Bu çerçevede, tarihi boyunca NATOnun saldırı ve katliamları gündemleştirilmelidir. Fakat daha da önemlisi, ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında NATOya biçtiği yeni misyon (ki bu İstanbuldaki Haziran Zirvesinin de ana gündemidir) konusunda kitlelerin bilinçlendirilmesidir. Büyük Ortadoğu olarak tanımlanan coğrafya, Türkiyenin de içinde ve dahası merkezinde bulunduğu bir bölgedir. Ve Türkiye daha şimdiden bu projenin cephe ülkesi olarak ilan edilmiş durumdadır. Bu çerçevede Türk sermaye devleti için gerekli roller de ABDdeki merkezlerde çoktan aptanmış ve tanımlanmıştır. Buna göre, Türk ordusu, NATO misyonu içinde, emperyalizmin vurucu gücü olarak komşu halkların üzerine sürülecektir. Misyonun NATO üzerinden saptanması kaydıyla buna dünden razı olduklarını ise Türkiyedeki Amerikan işbirlikçileri çoktan açıklamış bulunuyorlar. Hem hükümet hem ordu sözcülerinin ağzından...
Haziranda İstanbulda, çoktan başlatılmış bir emperyalist yağma savaşının planlarında son rötuşlar yapılacak. Roller son kez gözden geçirilecek. Bu çerçevede yağmada iddialı olan emperyalistler arası kozlar da son kez paylaşılacak. Yağma hesapları bu kadar kabarık olunca, bunun emperyalist güç ve odaklar arasında bir çekişme yaratmaması düşünülemeyeceğine göre, Haziranda emperyalistler arası güç dengelerinin kendini nasıl göstereceğine de tanık olacağız demektir. Ancak, emperyalist güçler arasındaki çekişme ve çatışmanın düzeyi ne olursa olsun, bu, Türk sermaye devletinin ABD emperyalizmi ile iş ve suç birliğini engelleyecek bir işleve sahip olmayacaktır. Türk sermaye devletini üstlenmeye hazırlandığı rolden caydırabilecek tek güç, içerdeki devrimci sınıf mücadelesi olailir. Türkiye işçi sınıfı ve devrimci hareketinin NATO toplantısı vesilesiyle yükselteceği anti-emperyalist mücadele, bu nedenle de doğrudan Türkiyenin düzenini hedeflemek, yani aynı zamanda anti-kapitalist bir öze sahip olmak zorundadır.
Emperyalist savaş lordları Türk devletine rağmen İstanbulda toplanmıyor, tersine, Türk devleti sayesinde, ondan aldıkları güç ve cesaretle gelebiliyorlar Türkiyeye. Dolayısıyla, onları İstanbuldan ve Türkiyeden kovmak demek, öncelikle onları davet edenlerin karşına dikilmek demektir. Nitekim Türk devleti de NATO Zirvesine bu bilinçle hazırlanıyor. NATOnun karşısına çıkmaya hazırlananları terörize etmenin her türlü imkan ve zeminini bugünden döşemeye çalışıyor. Adeta NATOnun karşısına çıkan benim karşıma çıkmış demektir, demeye getiriyor. Şimdiden, mahalle muhtarları üzerinden fişlemeler başlatılmış durumda. Bilahare İstanbulun dört bir yanına yerleştirilecek kameralarla, 24 saat gözetleneceğimiz de bugünden ilan edilmiş durumda. Kendi başına bu aşırı önlemler bile sistemin tüm üstünlüklerine ra&curen;men- devrimci inisiyatif ve mücadeleden ne kadar çekindiğini göstermektedir.
Bu durumda devrimcilere düşen de sistemin bu kaygılarında ne denli haklı olduğunu ona somut olarak göstermektir. Bu gösterilebilirse eğer, hem çok yönlü ağır saldırılar altında bunalmış durumdaki sınıf hareketi için ve hem de sınıf hareketinin de durgunluğu koşullarında zayıf düşmüş devrimci hareket için bir çıkış imkanı yaratılmış olacaktır.
Bu genellik içinde NATO protestolarının örgütlenmesi için daha fazla ortaklaşılmalı ve ortak bir duyarlılık gösterilmelidir. Komünistler bir yandan kendi hazırlıklarını aksatmaksızın sürdürürlerken, öte yandan da güçlerin ve etkinliklerin ortaklaştırılabilmesi için çaba göstereceklerdir.
|