Polonyanın Avrupa Birliğine tam üye sıfatıyla katılmasına üç gün kala, Avrupa Ekonomi Zirvesine ev sahipliği yapan başkent Varşova savaş öncesi bir sessizliği yaşamaktadır. Sokaklar polis barikatıyla tutulmuş, okullar tatil edilmiş, devlet daireleri, bankalar, dükkanlar kapatılarak insanların çoğu başkent dışına çıkarılmış durumdadır.1 Mayısa kadar da giriş izni verilmemektedir. Polonyanın Avrupa Birliğine girmiş olması vesilesiyle düşünülen kutlamalar da, kent boşaldığı ve de boşaltıldığı için, şimdilik ertelenmiş durumdadır. Bu polis terörü, 28 Nisan 04 tarihinde başlamış bulunan Avrupa Ekonomik Zirvesinin güvenliği içindir. Yaklaşık 800 civarında büyük sermaye tekelinin patronları ve 20 civarında başbakanın beklendiği zirve, her zaman olduğu gibi bu kez de binlerce küreselleşme karşıtını protestosu altında gerçekleşecek.
Polonya Devlet Başkanı Aleksander Kwasneiewskinin Dünya Ekonomik Forumundaki başvurusu üzerine, zirvenin sürekli toplandığı yer olan Avusturyanın Salzburg kenti yerine bu yıl Varşova tercih edildi. Açıklandığı üzere bu zirveye herangi bir terör gölgesi düşmezse, bundan sonraki zirvelerin adresi de sürekli olarak Varşova olacaktır. Aylar öncesinden başlanan hazırlıklar, güvenlik amaçlı tedbirler o kadar abartıldı ki, zirvenin yapılması gereken kültür sarayı olası bir saldırı durumuna karşı çok güvenli bulunmadığından, zirvenin Viktoria Otelde yapılması kararlaştırıldı.
Zirvenin gündemi, Avrupa Birliğine yeni üye olacak ülkeleri bekleyen olanaklar ve tehlikeler olacaktır. Elbette buna parelel olarak yatırımların nerede ve nasıl yönlendirileceği de zirve için önemli bir gündem maddesi. Yine zirvede tartışılması muhtemel konulardan biri de yeni çalışma koşulları, çevre kirliliğine karşı oluşturulacak politikalar ve bankalara dair yeni düzenleme yasaları olacaktır.
Alternatif Ekonomik Zirve adı altında toplanan küreselleşme karşıtlarıysa, kiralık yer verilmediği için toplantılarını Varşova Ekonomi Yüksek Okulunun önünde yapmaya çalışacaklar. Onların gündeminde ise modern ekonominin patolojisi, çevre kirliliğine karşı alınması gereken önlemler ve son olarak da kapitalizmin Rusyadaki gelişimi olacaktır.
Bu yıl içinde Bombayda gerçekleşen Dünya Sosyal Forumu vesilesiyle, reformist çevrelerin etkisiyle küreşelleşme karşıtı hareketin gittikçe emekçilerin sorunlarından uzaklaşarak farklı bir mecraya sürüklendiğini belirtmiştik. Şimdi bir kez daha görüyoruz ki bu hareket, Avrupa sermayesinin en büyük ve de en güçlü platformu olan bir ekonomik zirveye karşı, tartışa tartışa modern ekonominin patalojisini tartışıyor. Kaldı ki emperyalist zirvenin gündemi baştan aşağı yeni dönemin sosyal ve iktisadi saldırıları eksenine oturuyor. Avrupa sermayesi kendi içinde birlik koşullarını zorlayarak ve yeni pazarları da yutarak, dünyanın ikinci büyük süper gücü olma yolunda hamleler yapmaktadır. Tüm bunların sonucu da işçilerin ve emekçilerin yaşamına bir yıkım olarak yansırken, modern ekonominin bozuk patalojisini tedavi etme telaşındakiler, ya arşılarındaki sistemi anlayamayacak kadar kör cahiller (ki öyle olmadıklarını biliyoruz), ya da bir yerlere hizmet etmek adına hava boşaltıyorlar.
Son yarım yüzyıldan beridir bu yaşlı ve bir o kadar da zengin kıta, bugün yaşanan yoksulluğa ve sefalete tanık olmamıştı. Ekonomik kriz bahanesiyle milyonlarca insanın işsizliğe ve yokluğa mahkum edildiği bir dönemde, en fazla dolar milyonerinin türediği yer de yine bu aynı Avrupa. Demek ki üretimde, yani zenginliğin yaratılmasında ve çoğaltılmasında sorun yok. Aksine teknolojik gelişim bu işi daha da hızlandırmış ve kolaylaştırmış durumdadır. Geriye üretilen zenginliklerin nasıl ve kimler tarafından mülk edinildiği sorunu kalıyor. Bu zenginliklerin kapitalist sistem içinde biraz olsun adilce paylaşılabileceğine inanmak, ya da onun son 50 yılda bir takım korkularından ötürü takındığı sosyal devlet kimliğine dönebileceğini zannetmek, budalalıktan öte bir anlam taşımaz.
Kapitalizm, iktisadi ve sosyal anlamda işçilerin ve emekçilerin yaşamında bir yıkım demektir. Dünyanın mazlum halklarına karşı sömürü ve soygun, bunu güvenceye almak için de terör, katliam, savaş ve işgal demektir. Ona insanoğlunun ezici bölümünün yaşadığı yoksulluğun, yoksunlukların ve acıların, doğanın yağmasının ve her türden çevre kirliliğinin temel müsebbibi olarak bakılmadığı ve buna göre de konumlanılmadığı sürece, ona karşıymış gibi görünen her politik platform gerçekte onun yedeğine düşmekten ve ona hizmet etmekten kurtulamayacaktır.
Emperyalist kapitalist dünyanın sonu gelmeyen saldırılarına karşı işçilerin ve emekçilerin sosyalizm bayrağı altındaki direnişi örgütlenip güncelleştirilemezse eğer, bu durumda insanlığı ve doğayı bekleyen koca bir yıkım olacaktır.
Avrupa Birliğinin Varşovada (bunun bilinçli bir seçim olduğundan kuşku duyulmasın) yaptığı gövde gösterisini ve de vermek istediği mesajı çok iyi görmek gerekir. Aynı şekilde ona verilmesi gereken yanıtın da, Varşovada kiralık salon aramakla olmayacağını da iyi bilmek gerekir. Dizginlerinden boşanmış bu kapitalist terör düzeninin karşısına, işçilerin ve emekçilerin yegane düzeni, insanlığın tek kurtuluş yolu olan sosyalizmle çıkılmadığı ve de salonlar yerine sokaklar işgal edilmediği sürece, küstahlığı günden güne artan emperyalist kodamanlara da doğru yanıt verilmiş olmayacaktır.
Hava-iş üyesi işçilerden protesto eylemi
Türkiye Sivil Havacılık Sendikasına (Hava-İş) üye bir grup THY çalışanı toplu iş sözleşmesi hükümlerine aykırı şekilde fazladan çalıştırıldıkları gerekçesiyle eylem yaptı. Yaklaşık 400 kişi, çalışma saatleriyle ilgili uygulamaya tepki göstermek amacıyla Atatürk Havalimanında Teknik Hangarın önünde toplandı. Hava-İş sendikası Genel Başkanının yaptığı açıklamanın ardından eylemciler işlerine geri döndüler.
Volkswagen işçilerine tensikat
Geçtiğimiz ayın ortalarında 200 kişinin topluca işten atıldığı Volkswogende geçtiğimiz günlerde 160 kişi daha üretim darlığıgerekçesiyle kapı önüne kondu. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesinde kurulu büyük fabrikalardan Volkswagenin sürekli işçi çıkartması ve Türk Metal Sendikasının da patronun yanında saf tutması, Türk Metalin örgütlü olduğu diğer fabrikalarda çalışan işçilerde huzursuzluğa neden oluyor.
Boyasan işçilerinden oturma eylemi
TEKSİF Denizli Şubesinde işçiler ücretlerini alamadıkları için oturma eylemi başlattı. Denizli Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren Boyasanda çalışan 370 işçi eylemlerini sürdürürken, Recep Oktay üç işçiyle birlikte patron temsilcileriyle görüştü. Görüşme sonrası açıklama yapan Oktay, İşverenin çalışanları 7 Mayısta maaş ve tazminatlarını vererek işten çıkarma yoluna gideceğini kendilerine ilettiğini söyledi. Pazartesi günü yeniden görüşeceklerini belirten Oktay, Önümüzdeki iki gün 3 işçi sırayla fabrikada nöbet tutacak. Başka işçilerin fabrikada çalışmasına izin verilmeyecek. Pazartesi günü TEKSİF Genel Başkanı Zeki Polat, Denizliye gelerek işverenle görüşecek diye konuştu.
Elazığ Ferro-Krom işçileri özelleştermeyi protesto etti
Özelleştirilecek kurumlar listesine alınan Ferro-Krom Fabrikasında çalışan 5 işçi, kararı protesto için Türkiye Maden İşçileri Sendikası Elazığ Şubesinde açlık grevine başladı. İş başındaki işçiler ise fabrikada yemek boykotu başlattı.
Ferro-Krom Fabrikasının özelleştirilmeye çıkarılmasını protesto eden işçiler 27 Nisanda açlık grevine başladı. Türkiye Maden İşçileri Sendikası Elazığ Şubesi Başkanı Vahdettin Demirtaş yaptığı açıklamada, Açlık grevi eylemimiz 5 arkadaşımızla başladı. Kaç gün dönüşümlü olacağı belli değil. Şu an fabrikada çalışan 441 arkadaşımız fabrikada çıkan bir öğünlük yemeği yememe eyleminde. Sırasıyla düşündüğümüz eylemlerimiz var, bunları uygulayacağız. Gerektiğinde 446 işçi de açlık grevine başlayabilir diye konuştu.