CHPden AKPye vekil transferleri...
Burjuva siyaseti ilkesizliğin ve
onursuzluğun dipsiz kuyusudur
CHPden istifa eden Edirne milletvekili Necdet Budak ve Adana milletvekili Atilla Başoğlu çok geçmeden soluğu AKPde aldılar. Daha birkaç gün öncesine kadar AKPnin haksızlıklarına, yolsuzluklarına karşı soru önergeleri verip, eleştiriler yönelterek, sözüm ona muhalefet edenlerin baş döndürücü bir hızla saf değiştirmeleri yalnızca bu şahısların kişiliksizliğinden kaynaklanmıyor. Bu, burjuva siyasetinin kokuşmuşluğunun bir göstergesidir.
CHPden istifa edip AKPye geçen ilk milletvekilleri Budak ve Başoğlu da değil. Kendilerinden önce Batman milletvekili Nezir Nasıroğlu ile Ağrı milletvekili Cemal Kaya da aynı işi yapmıştı.
Bu geçişlerin ardından açıklama yaparak kendilerini savunmaya çalışan bu zatların hepsi de siyasette müebbet hapislik diye bir şey olmaz, benim için parti önemli değil, iş yapmak, üretmek istiyorum, muhalefette bunları yapamıyorum, seçmene daha iyi hizmet etmek için transfer oldum gibi pek tumturaklı sözler etmeyi de ihmal etmiyorlar.
Ancak transferlerin gerisinde ne olduğu kısa zamanda açığa çıktı, ortalığı çoktan pis kokular kapladı. Ağrı milletvekili Cemal Kaya AKPye geçmesinin karşılığında 54 okul inşaatını kapsayan ihale ile BOTAŞın 11 milyon dolarlık boru hattı ihalesini aldı. Adanada büyük tekstil fabrikalarının sahibi olan Atilla Başoğlu ise maliye müfettişlerinin baskısından kurtulmak ve çeşitli imtiyazlar elde etmek karşılığında kendini AKPye pazarlamıştır. AKP Başoğlunun şirketlerine müfettişler salmış, açıklarını yakalamıştır. Bunun sonucu kredi alamaz, borçlarını erteleyemez bir durumdadır ve ihracatı kesilip batma noktasına gelmiştir. Çözüm ise basittir, CHPden istifa et AKPye katıl. CHPde bana pis Kemalist diyorlar gerekçesiyle istifa eden Başoğlu AKPye geçecek misiniz sorusuna, Hayr ben Atatürkün yol haritasında olanlarla birlikte olurum yanıtını veriyor. Ama dört gün sonra asıl yol haritasının kişisel çıkarı olduğunu göstererek AKPye katılıyor.
Edirne milletvekili Necdet Budak da istifa etmeden önce Tarım Bakanı Sami Güçlü ile buluşuyor. Kendisinin uzmanlık alanı olan tarım konusunda aktif bir görev verileceği ve böylece dilediğince semirebileceği teminatını aldıktan sonra istifasını basıp AKPye geçiyor.
CHPliler AKP kapısında kuyrukta
Erdoğanın dış ilişkiler danışmanı ve İstanbul milletvekili Egemen Bağış CHPde bize gelmek isteyen 20 milletvekili var ancak hepsini almıyoruz diyor. Geçen yıl CHPden AKPye geçen Cemal Kaya da CHPden gelmek isteyen çok sayıda milletvekili var. Ama hepsini almıyoruz, sadece elit olanları seçiyoruz, görüşmeleri ben yapıyorum diyerek Bağışın sözlerini doğruluyor.
Seçim sonrasında millet takdirini kullandı, bize muhalefet yapma yetkisini verdi, bunu en iyi şekilde kullanacağız diyen CHPliler AKP kapısından içeri girmenin ve hükümet koltuklarında yer kapmanın yarışı içerisine girmiş bulunuyorlar. Düzen partileri arasında ideolojik bir fark olmadığına, aralarındaki tek farkın halkı kandırmak için boyunlarına astıkları sağ, sol, muhafazakar vb. etiketler olduğuna göre bunda şaşılacak bir durum da yok. Tek dertleri kasalarını doldurmak olduktan sonra hangi etiketi taşıdıklarının ne önemi var?!
Seçim dönemlerinde işçi-emekçilerin karşısına çıkıp bir dizi vaadde bulunanlar meclise kapağı attığı andan itibaren bunları bir kenara bırakıp asıl görevleri olan ihale peşinde koşmak, iş takipçiliği yapmak, yakınlarını kayırmak vb. ile meşgul oluyorlar. Düzen siyasetinde mazbatasını alan milletvekillerinin ya da bir makama kurulanların o andan itibaren papağan gibi tekrarladıkları tek sözün sen benim kim olduğumu biliyor musun? olması bu nedenle boşuna değil.
AKP ve CHPnin İMF yıkım programlarının uygulanması, emperyalistlere uşakça hizmet etmek, işçi ve emekçi milyonlara düşmanlık gibi bir dizi temel konuda bir farklarının olmadığı geniş yığınlarca iyi kötü bilinen bir gerçek. Aralarındaki farklılık olarak bir tek laik-şeriat ayrımını kullanıyorlar. Ancak mecliste o otlaktan bu otlağa böyle kolayından geçmeleri, aralarında gerçekte hiçbir fark bulunmadığının en çarpıcı örneğidir.
Bataklığın sinek üretmesi doğaldır
CHPden AKPye geçişler düzen cephesinde bile eleştiri konusu yapılıyor. Burjuva siyaset bataklığının müdavimleri olan, dolayısıyla bir dizi ilkesiz, onursuz, karanlık işlerin hiç de yabancısı olmayan politikacı esnafı ve çanak yalayıcı köşe yazarları dahi bu transferlerden yayılan pis kokular karşısında duydukları rahatsızlığı dile getirme ihtiyacı duyuyorlar. Çoğunun rahatsızlığının asıl sebebi ise ilkesizliğin, onursuzluğun bu kadar açık bir şekilde sergilenmesindir. Çünkü onlar da bu bataklıkta yaşıyor, bu bataklıktan besleniyorlar. Bu nedenle esasa ilişkin bir rahatsızlıkları yok. Tek dertleri, eleştirdikleri asalakların milletin kanını emerken biraz fazla vızıldayıp bataklığı açığa çıkarması. Yoksa onların da tükürdüğünü yalamak, ilkesizlik, onursuzluk, sahtekarlık konularında diğerlerinden bir farkı yok. Dün ündür, bugün bugündür sözü hepsinin ortaklaştığı noktadır.
Bataklığı devrim kurutur
Maalesef siyaset böyledir, Bunlar oyunun kuralları, vb... Düzen siyasetinin kokuşmuşluğunun eleştirilmesi karşısında bataklığa boylu boyunca uzananların söyledikleri sözlerin başında bunlar geliyor. Bu sözler, kendilerini savunmanın ötesinde, dürüst emekçilere siyasete bulaşmayın, bu size göre değil uyarısı da taşıyor. Ancak siyaset soyut bir kavram değildir. Önemli olan hangi sınıfın siyasetinin savunulduğu, hangi sınıf politikasının benimsendiğidir. Sözkonusu olan burjuva siyaseti olduğu koşullarda söyledikleri doğrudur. Onurlu bir emekçinin orada yeri yoktur. Yok kastedilen devrimci sınıf politikası ise (ki çoğu durumda böyledir), bu burjuvazinin alçakça bir saldırısıdır. Devrimci sınıf politikasından uzak durulması isteminin gerisinde işçi ve emekçileri burjuvazi karşısında silahsızlandırma ve böylece klayından sömürüp aldatabilme hesapları vardır.
Politika yalnızca ayrıcalıklı bir avuç burjuva asalağın işi değildir. Ancak bunu kendi burjuva sınıf karakterine ve çıkarlarına uygun olarak kirli yöntemlerle yapmak onlara mahsustur. İşçi sınıfının devrimci sınıf politikası ise apayrı bir şeydir. Onun temelinde her türden yozlaşmanın, çürümenin, kokuşmuşluğun kaynağı olan ücretli kölelik düzenine son vermek vardır. Bunun için işçi ve emekçi milyonlar kendi sınıf çıkarları etrafında birleşmeli ve kendi sınıf politikalarının yılmaz savunucuları olmalıdırlar. Unutmamamız gereken biricik gerçek şudur: Bu bataklığı ancak devrim temizler!
|