Son filmi Fahrenheit 9/11den dolayı taraf tutmakla eleştirilen ünlü muhalif yönetmen Michael Moore, Her halükarda benim filmim taraf tutuyorsa tuttuğu taraf bu savaş makinesine malzeme olan yoksul ve emekçi insanların tarafıdır diyor. Her nedense film, Amerikada gösterime bir süre giremedi ve özgürlükler ülkesinde dağıtımına izin verilmiyordu. Ancak uluslararası bir festival olan Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödülü aldıktan sonra gösterime girebilme imkanı buldu. Ama bundan önce Michael Mooreun yaptıklarına bakıp neden bu şekilde sansürlenen, baskı gören bir insan haline geldiğini anlamalıyız.
Moore, geçtiğimiz yıllarda yazdığı Stupid White Men (Aptal Beyaz Adamlar) kitabıyla ve çevirmiş olduğu belgesel film Bowling For Columbine (Benim Cici Silahım) ile Fahrenheit 9/11de olduğu gibi Bush ve Amerikan yönetiminin başını ağrıtmayı başarmıştı. Aptal Beyaz Adamlar kitabında, televizyonlarda görülen rüyalar ülkesi Amerikaya içeriden ve farklı bir bakışla yaklaşmış, Bush ve yönetimini ve tüm Amerikan sistemini eleştirmiş, Bushun başkan seçilmesi sırasındaki yolsuzlukları irdeleyip Amerikan sistemindeki sosyal adaletsizliklere ve çevre sorunlarına değinmiştir. Moore, 2003 yılında Columbine katliamını ve Amerikadaki silah kullanımını sorgulayan Benim Cici Silahım ile en iyi belgesel film dalında ödül aldığı Oscar töreninde, Bushun Irak işgalinde neden ısrarlı olduğunu teşhir edip dikkatleri tekrar üzerine çekmiştir. Tüm bnların öncesinde de 2000 yılında politik sol kimliğiyle öne çıkan Rage Against The Machine adlı grubun Sleep Now in the Fire (Ateşte Uyu Şimdi) adlı parçasının videoklibini Wall Street önünde çekmeye başlamış, polisin kendini tutuklamaya kalkması üzerine grup elemanları borsayı işgal etmiş ve çıkan kargaşa sonucu borsa o gün 2 saat erken kapanmak zorunda kalmıştı.
Fahrenheit 9/11, ismini ünlü Fransız yönetmen Francois Truffaut tarafından sinemaya da uyarlanan, Ray Bradburynin Fahrenheit 451 kitabından alıyor. Fahrenheit 451 kağıdın yanma ısısı aslında. Asıl hikayede kitap okumanın yasaklandığı, itfaiye teşkilatının görevinin yangın söndürmek değil kitapları bulup yakmak olduğu, kitap bulundurmanın tamamen suç teşkil ettiği bir zamandan -bize 12 Eylül ve sonrasını hatırlatan bir durumdan- bahsediliyor. Fahrenheit 9/11 de 11 Eylüle odaklanıyor. Şeytan haline getirilen Usame Bin Ladinin de içinde olduğu Suudi zenginlerle Başkan Bushun çok yoğun ve kârlı alışverişlerine değiniyor. Öte yandan Irakta cephedeki Amerikan askerlerinin açıklamalarına yer veriliyor. Bushun 11 Eylül öncesi ve sonrası politikalarının da eleştirildiği filmin iktidar kanadında rahatsızlık yarattığı açı. Ama daha onlar harekete geçmeden yapımcı Walt Disney, kendisine bağlı Miramaxa sözkonusu filmi dağıtmaması yönünde baskı uyguluyor. Çünkü Bushun kardeşinin vali olduğu ve W. Bushun başkan seçilmesinde birçok oyunun döndüğü Florida eyaletinde Disneyin çok büyük yatırımları var. Fahrenheit 9/11in, Bushu, ailesini ve ekibini rahatsız edeceğini, bunun da Dsneye iktidar tarafından vergi başta olmak üzere yaptırımlar, cezalar şeklinde yansıyacağını biliyorlar.
İşte demokrasi ve insan haklarının yılmaz bekçisi ve yegane koruyucusu ABDnin ve ister istemez tüm dünyanın yaşadığı 11 Eylül yangınının ardından yaşananlar, Fahrenheit 451i adeta bir daha okuduğumuz hissini veriyor. Tüm özgürlükler ve insanca yaşama hakkı dünya üzerinden kalkana dek ABD emperyalizmi jandarmalığına devam edecek. Tabii hakimiyet için yapılan katliamlar, işkenceler, zulümler bu işin tuzu biberi onlar için. Ancak dünya işçi sınıfı ve emekçiler de Fahrenheit 451 ısısını yerinde kullanacaklardır: Tüm dünyada emperyalizm ortadan kalkana, yeryüzü emeğin yüzü olana ve kokuşmuş kapitalist düzen onların üzerine yıkılına dek savaşarak emperyalistleri kendi yaktıkları ateşte, milyonlarca kez 451 Fahrenheitta yakacaklardır.