17 Temmuz'04
Sayı: 2004/28 (20)


  Kızıl Bayrak'tan
  Genelkurmay direktifleriyle işleyen “demokrasi”!
  Kürt halkına yönelik tarihsel inkar ve imha politikası sürüyor
  Türkiye-Suriye ilişkilerinde hızlı gelişmelerin anlamı...
  CHP’den AKP’ye vekil transferleri...
  Büyüme masalları ve sefalet tablosu
  Aydos halkı yeni yıkım girişimlerine karşı hazırlanıyor!
  Pendik Belediyesi tarafından konduları yıkılmak istenen Aydoslu emekçilerle konuştuk...
  Castleblair direnişi işçi hareketini ve sendikaları felç eden...
  Direnişçi Castleblair işçilerinden sendika ağalarına...
  Direnişteki Castleblair işçilerinin kaleminden...
  Sendikalarımıza çöreklenmiş ihanet şebekelerini dağıtalım!
  Almanya’da onbinlerce Daimler-Chrysler işçisi ayakta!
  Özelleştirme yağmasında sıra TEDAŞ’ta
  Rottweiler tipi özelleştirme
  Mevsimlik tütün işçileri eylemde
  Yasa tanımayan yasadışı devlet: İsrail
  Türkiye-İsrail arası “köklü ilişkiler”i halkların direnişi bozacak!
  Irak’ta direniş kirli planlarla hesaplaşarak ilerleyecektir
  Gericiliğe ve emperyalizme karşı birlikteliğimiz sürecek!..
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Gazetemize bazı eleştiriler...
  Kızıl Bayrak’a yönelik eleştirel değerlendirmeler...
  Alişer hevala yanıt...
  14 Temmuz bir çağrıdır!
  Fahrenheit 9/11
  Şahintepesi İşçi Kültür Evi açıldı...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Büyüme masalları ve sefalet tablosu

“Makro ekonomik göstergelerde, 10 yılın 20 yılın hatta Cumhuriyet tarihinin rekorları kırıldı”, “Kişi başına milli gelirde 3 bin 383 dolar ile rekor kırıldı” vb. söylemlerle haftalardır ekonominin büyüdüğüne ilişkin övgüler diziliyor. Ancak bu propaganda kampanyaları eşliğinde yayılan iyimserlik havası işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu sefalet tablosunu gizlemeye yetmiyor.

Zenginler ve yoksullar arasındaki gelir uçurumunun her geçen gün büyüdüğü sömürü düzeninde, kişi başına artan gelir, işçi ve emekçilerin geliri değil elbette. İşçi ve emekçilerin yıkımı pahasına elde edilen kârlarla kasalarını dolduran, nüfusun % 1’ini bile oluşturmayan bir avuç kan emici asalağın geliridir büyüyen. Kapitalizmde iyiye giden, düzelen, büyüyen bir ekonomi varsa, bu sadece patronların ekonomisidir.

Ekonomi büyüyor, sefalet derinleşiyor!

Sermaye düzeninin sahipleri ve uşakları bir ağızdan övüne dursunlar, büyüme rakamlarının ardına gizlenmeye çalışılan gerçek sefalet tablosu tüm çıplaklığıyla orta yerde duruyor. Onlar %12.3’lük büyüme rakamlarını anlata anlata bitiremezken, işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu yaşam koşulları hiç de iddia ettikleri gibi değil. Bu nasıl bir büyümedir ki, açlık ve yoksulluk sınırının altında asgari ücrete mahkum edilen milyonların yaşamının iyileşmesi yönünde hiçbir değişikliğe yol açmıyor. Bu nasıl bir büyümedir ki, işçi ve emekçileri daha fazla yoksullaştırıyor. Ekonomik ve sosyal yıkımı derinleştirerek, sömürüyü, baskıyı ve zulmü arttırarak, insanca yaşama ve çalışma koşullarını hiçe sayarak kârlarına kâr katıyorlar.

Hani “ekonominin iyiye gitmesiyle düzlüğe çıkılacak”tı. “Dişinizi sıkın, bunun nimetlerini hep beraber göreceğiz” denilmişti. Büyümeye rağmen neden hala emekçiler bir parça ekmeğe muhtaç, açlıktan, yoksulluktan kırılıyor. En temel gereksinimlerini dahi karşılayamıyor, alım güçleri artmıyor? Neden hala herşeye zam üstüne zam yapılıyor? Neden hala emekçiler başlarını sokacak bir ev bile bulamıyor? Neden hala işsizlik %10’lara tırmanıyor. Hani nerede o sahte mutluluk tablolarınız, büyüme rakamlarınız? %1’lik azınlığın lüks ve sefahat içindeki yaşamında tabii ki.

Ekonomi büyüyor, sömürü artıyor!

İthalat ile ihracat arasındaki açığı artıran borca endeksli bir büyüme patronlar için ne kadar istikrar anlamına geliyorsa, işçi ve emekçiler için de o kadar istikrarsızlık ve saldırı anlamına geliyor. 230 milyar dolara ulaşan borçların işçi ve emekçilere yeni saldırılar olarak fatura edileceğinden kuşku duyulmamalıdır.

Milyonlarca işçi ve emekçi emeğinin ve alınterinin karşılığını alamayarak düşük ücretle, sosyal haksız, iş güvencesiz, sağlıksız, uzun ve kötü çalışma koşulları altında çalışıyor. Sermaye düzeninin o çok övündüğü büyümeye kanıt olarak kullandığı %30’luk verimlilik artışının arkasındaki tek neden bu kölece çalışma koşullarıdır. Adına “verimlilik artışı” dedikleri sınırsız sömürüyle, üretim maliyetini en aza indirerek biriken zenginliklere el koyma kapitalist ekonominin doğasında vardır. Bu ekonomideki büyüme de, işçileri sefalet ücretine mahkum eden yoksullaştırıcı bir büyümedir. Çalışma saatlerinin uzunluğuyla, yoğun emek sömürüsüyle, ücretlerin düşüklüğüyle üretim maliyetini azaltarak kasasını dolduran patronlar i¸in böylesine bir büyüme elbette iştah kabartacaktır.

Ekonomi büyüyor işsizlik artıyor!

Sömürü ve yıkım üzerinden sağlanan büyüme ile daha fazla vurgun, kâr ve rant elde eden patronlar, bu yüzdendir ki işçilerin ve emekçilerin sorunlarının büyüme ile düzeleceği yalanını yineleyip duruyorlar. Ancak işsizliğin ve sefaletin derinleşen tablosunu hiçbir yalan perdesi kapatamıyor. Ne yoksulluk ne de işsizlik azalıyor. Bunu kendileri de çok iyi biliyorlar. İşsizliğin vardığı boyutu artık gizleyemiyorlar. Resmi rakamlara göre, mevcut işsizlere bu yıl 700 bin kişi daha eklenmiş. İş-Kur’a kayıtlı işsizlerin sayısı geçen yıl 439 bin iken bu yıl 640 bine ulaşmış. Büyümeye rağmen işsizlik ödeneği alanların sayısındaki %33.4’lük artışı ve işsizliğin %10’lara ulaşmasını görmezden gelerek, hiç utanmadan işsizliğin çözümünün büyümeden geçtiğini söylüorlar.

Onların her çözümünün ardında yeni saldırılar vardır. Devlet Bakanı Ali Babacan “Hedefimiz Türkiye’yi uzun vadeli, çok daha sıhhatli ve çok daha hızlı büyüyen bir ekonomiye sahip ülke haline getirmek. İşsizliğin çözümü de işte burada.” diyordu. Oysa tam tersine, işsizler ordusuna her geçen gün yenileri ekleniyor. İşçi ve emekçiler en ufak bir hak talebini dile getirdiklerinde işten atılıyorlar.

Çözüm mücadeleyi yükseltmekten geçiyor!

İşten atmalara ve işsizliğe, yoksulluk ve sömürüye karşı tek çözüm yolu işçilerin örgütlü mücadelesinden geçmektedir. Sermayenin saldırılarını püskürtmenin başka bir yolu bulunmuyor. Bugün için zayıf ve yetersiz de olsa işten atmalara karşı çeşitli fabrikalardan tepkiler yükselmektedir. Bunun en anlamlı örneklerinden biri Castleblair işçilerinin işten atma ve örgütsüzleştirme saldırılarına karşı verdiği direniştir. Sermayenin saldırılarını püskürtebilmek için onlarca Castleblair direnişi yaratmak sermayenin kabusu olacak ve saldırıları kolayından yaşama geçiremeyecektir.

İşçi ve emekçilerin yıkımını derinleştiren kapitalist sömürü düzenindeki büyüme ne açlık, ne yoksulluk, ne de işsizlik için çözüm olabilir. Gerçek çözüm ve kurtuluş sosyalizm için mücadelede ve sosyalizmdedir.



Van’da emniyet skandalı ...

Böyle düzene böyle vekil!

Türkiye kapitalizminde mafyalaşma olgusu basit bir uyuşturucu operasyonunda bile kendisini gösteriyor. Geçtiğimiz hafta Van’daki bir aşiretin üyesi ve eski Van milletvekilinin oğlu olan Hamit Bayram’ın polislerle uyuşturucu pazarlığında gözaltına alınması ve hemen ardından aynı aşirete üye kişilerce emniyetin elinden kolayca “alınabilmesi”, mafyalaşma olgusunun çıplak bir örneği.

Önce Hamit Bayram’ın babasına bakalım. İki dönem farklı partilerden TBMM’de vekillik yapmış bir asalak, baba Mustafa Bayram.Vekil olmadığı dönemde birçok kez gözaltına alınmış; biri çifte cinayet, 7’si uyuşturucu kaçakçılığı olmak üzere 8 ayrı davadan yargılanmış. ‘85’te uyuşturucu kaçakçılığı yapmak için Bayram ile Cemal Sincar anlaşmış. Anlaşmazlık sonucu Bayram’ın ağabeyi Ömer Bayram öldürülmüş. Bayram’ın adamları Sincar’ın yakınlarını silahla taramış; 1 kişi ölmüş, 14 kişi yaralanmış. Saldırıya Bayram’ın da katıldığı ortaya çıkmış, ama delil yetersizliğinden beraat etmiş. Bayram hakkında Van Başsavcılığı tarafından dava açılmış.

Mustafa Bayram 95’te ANAP’tan Van milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhı altına girdi. Bu zırh ‘98’de kalktı. Davaları sürerken, ‘99 seçimlerinde kapatılan FP’den Van milletvekili olarak Meclis’e girdi ve adı Picasso’ya ait tabloların yurtdışına kaçırılmasıyla ilgili olaylara karıştı. Tabloları satan kişilerin Bayram’ın şoförü ve yeğeni olduğu ortaya çıktı. Bayram bu suçtan ceza almadı. Bununla birlikte Üsküdar Başsavcılığı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet”ten fezleke düzenledi. Dokunulmazlığı kaldırıldı. ‘97’de silahlı kavgada Yakup İnce isimli şahıs öldürüldü. Kurşunun Bayram’a ait silahtan çıktığı anlaşıldı. Hakkında 24 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Dava dosyası Van Adliyesi’nden çalındı. Yine delil yetersizliğinden beraat etti.

Mustafa Bayram’ın nasıl biri olduğunu anlamak için bu kadarı fazla bile. Kürdistan’da düzenle kolkola aşiretlerden birinin başında bulunuyor. Onun vekil olmasını sağlayan da bu. Kirli savaş sırasında bu aşiretlere nasıl olanaklar tanındığını biliyoruz.

Hamit Bayram işte böyle bir babanın oğlu. Ancak babasının yolunda ilerlerken yaptığı işi eline yüzüne bulaştırır. Malatya’da uyuşturucu alıcısı kılığına girmiş polislere 48 kilo eroin satmaya kalkarken gözaltına alınır. Malatya Emniyet Müdürlüğü Ankara’ya ve Van Emniyeti’ne uyuşturucunun geri kalanını bulmak için operasyona devam etmek kararını bildirir. Bayram Malatya Emniyeti’nden 11 polisin nezaretinde Van yakınlarındaki Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’ne getirilir. Burada kendisine telefonla görüşme olanağı tanınır. Bayram bir süre sonra yanlarına gelen kalabalık bir grup tarafından kaçırılır. Mustafa Bayram ve 6 adamı azmettirici olarak gözaltına alınır ve tutuklanır. Karakol baskınında Mustafa Bayram’ın da yer aldığı açığa çıkar.

Bu olay, bu düzenin nasıl mafyalaştığını, nasıl çürüyüp kokuştuğunu gözler önüne seriyor. Bu düzen Mustafa Bayramlar ve oğullarının düzenidir. Düzenin kirli işlerinin bir parçası oldukları için ellerini kollarını sallayarak gözaltından çıkar, yurtdışına kaçarlar. Kazayla cezaevine yollanmaları gerektiğinde ise, göstermelik bir oyun sergilenir. Mevcut hukuk onlar içindir. “Delil yetersizliği”nden, “zaman aşımı”ndan hep onlar yararlanırlar.

Çürümüş, kokuşmuş ve mafyalaşmış bu düzen, işçi ve emekçilerin devrimci mücadelesiyle tarihin çöplüğüne gömülecektir.