16 Nisan 2005
Sayı: 2005/15 (15)


  Kızıl Bayrak'tan
  “Halk hassasiyeti” değil, ABD hesabına
“derin devlet” operasyonu
  Kitlesel ve devrimci 1 Mayıs’ın anlam ve önemi
  İMF programlarına hayır demek için 1 Mayıs’ta alanlara!
  TEKEL’i bitirme oyunu devrede
  SEKA ve TEKEL’den sonra mücadele
bayrağı TELEKOM işçisinde!
  Trabzon provokasyonu üzerine
  “Derin devlet” tartışmaları
  Sivil faşist teröre balans ayarı

  Trabzon’da faşist kudurganlık sürüyor!

  Faşist saldırılara karşı suç duyurusu
  Taksim Meydanı işçi sınıfı ve emekçilerindir
  İstanbul’a 10 bin yeni polis
  “Demokrat” kılıklı Amerikancı
kalemşörlerin işgal savunuculuğu
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/10 : Emperyalist politikalar yedeğinde
“tarihi Ortadoğu sentezi”
  Maltepe BDSP’den eylem
 1 Mayıs çalışmalarından
Irak halklarının kanıyla sulanan yolsuzluk bataklığı!

 Bağdat’ta yüzbinler işgali lanetledi

 Siyonist cellatlar işbaşında
 Yeni “PKK” ve “Demokratik
Konfederalizm” üzerine
Fransa’da gençlik eylemde
Bültenlerden
Ölümünün 4. yılında Hatice Yürekli yoldaş
Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yeni “PKK” ve “Demokratik Konfederalizm” üzerine

M. Can Yüce

Halkımız, Kürdistan emekçileri tam anlamıyla bir ideolojik ve politik bombardıman altındadır. Bu, birçok araçla, yöntemle yapılmaktadır. Aynı cephanelik farklı adlar altında ve şaşırtıcı bir hızla kullanılmaktadır. Siyaset meydanının boşluğu ise bunu kolaylaştıran önemli bir etken olmaktadır. Bu bombardımanın “yeni” silahları ise yeni “PKK” ve “Demokratik Konfederalizm”dir.

İdeolojik ve politik bombardımanın merkezi İmralı'dır, onun üzerinden bu düzenin ve sistemin ideolojik ve politik hegemonya aygıtlarıdır.

İmralı, kabul edilmelidir ki, çok yönlü ve uzun vadeli bir ideolojik ve politik tasfiye stratejisi, başka bir ifadeyle bilinç, bellek ve ruhsal katliam hareketidir. Bu strateji dünün birikimlerini ve kazanımlarını bütünüyle bitirmeyi, bugünü kontrol altında tutmayı, geleceği bugünden bitirmeyi hedeflemektedir. Son birkaç yılda piyasaya sürülen kitaplar ve feshettirilip kurdurulan örgütlerin esas mantığı da budur! Piyasaya sürülen her “yeni” silah, daha inceltilmiş ve “derinlik” kazandırılmış bir görüntüdedir. Böylece etkisi ve “inandırıcılığı” güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu, nasıl bir ideolojik ve politik hegemonya merkeziyle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.

Bundan dolayı “İmralı eşittir Genelkurmay”, bundan dolayı “her şey çok açık ve üzerinde durmaya gerek yok” ya da “İmralı'dan başka işimiz mi yok” gibi kolaycılıklara kaçmamak gerekir. Evet, hep aynı veya benzer konular üzerinde durmak, hep İmralı eleştirilerini yapmak, belli bir sıkıntı yaratıyor, bıktırıcı bir tekrar görüntüsünü de veriyor. Ancak bu gerçekliğin sadece bir boyutudur, bütünü değil.

Halkımız ve emekçi sınıflar yoğun bir ideolojik bombardımanın altındaysa ve bu planlı bir biçimde sürdürülüyorsa, bunun için en etkili kitle iletişim ve ideolojik hegemonya silahları kullanılıyorsa, varolan olanakları ve güçleri kullanarak gerçekleri açıklamaya devam etmek, bunu daha etkili ideolojik çalışmalarla yapmak gerekmektedir. Bu bağlamda son çıkarılan kitaplara ve ileri sürülen tezlere bilimsel yöntemle yanıtlar geliştirmek, devrimci bilinç, ruh ve bellek katliam hareketine verilecek en etkili karşılıklardan biri olacaktır.

Açıkça anlaşılacağı üzere, burada derdimiz dar anlamda bir kişi değil, onun üzerinden yürütülen çok kapsamlı ideolojik bombardıman hareketinin kendisidir! Aslında ortada “yeni” adına çok şey yok. Bugüne kadar devrimci bilince karşı geliştirilen tezlerin günün koşullarına uyarlanması, biraz daha cilalanması ve kitlelerin verili “ihtiyaçları” ile buluşturuluyor gibi yapılmasından başka bir şey değildir. Elbette bunun etkileri oluyor, kafalar biraz daha karışıyor, devrimci düşüncelerden uzaklaşma ve ruhsal çözülüş daha da derinleşiyor. Devrimciler bu ideolojik, politik ve ruhsal sürece karşı kayıtsız kalamazlar. Biz de kalmamaya çalışıyoruz… Bu kısa hatırlatmalardan sonra esas konumuza geçebiliriz.

Bilindiği gibi A. Öcalan'ın son dönemlerde avukatları aracılığı gönderdiği mesajlarda üzerinde ağırlıklı olarak durduğu konu, “Demokratik Konfederalizm”dir. Bu konunun üzerinde durulmasını, bunun kendisinin ulaştığı düşünsel zirve, Ortadoğu'da ve Kürt sorununda yaşanan temel sorunların çözüm anahtarı olduğunu, bundan dolayı önemli olduğunu ve Newroz'da ilan edilmesini, kendisinin de bunun “Önderliği” olarak açıklanmasını istemişti.

Peki, neydi bu Demokratik Konfederalizm kavramı ve daha da önemlisi bununla kotarılmak istenen neydi? Öcalan, ısrarla bu konu üzerinde neden durdu? Zamanlama açısından neden bugün? Bu soruların yanıtlanması gerekir.

İkincisi, bir yıla yaklaşan bir süredir çalışmaları sürdürülen “PKK'yi yeniden yapılandırma” sürecinin tamamlanması ve Yeni “PKK”nin kuruluşunun 4 Nisan'da ilan edilmesi konusudur. Bu iki gelişme aslında bir bütünün tamamlayıcı parçalarıdır. Neden PKK adına yeniden ihtiyaç duyuldu? PKK neden feshedilmişti? Yeni PKK'nin misyonu nedir? Bu sorular da önemli ve yanıtlanması gerekiyor.

Konfederalizm, hukuka göre, iki veya daha fazla egemen devletin belli bir antlaşma veya sözleşmeyle oluşturdukları gevşek bir “devletler birliğidir”. Bu birlikte “merkez” ile konfedere devlet arasındaki ilişkide denge, konfedere devletten yanadır. Görüleceği gibi, Konfederalizm, her şeyden önce egemen devletlerin varlığını ve onlar arasında kuralları belirlenmiş bir antlaşma veya sözleşmeyi gerektiriyor. Egemen devlet olmadan, onun kurduğu bir üst biçimden sözetmek saçmadır. Ancak sorun bu saçmalığın neden yapıldığıdır?

Öcalan'ın açıkladığı Konfederalizm tezinde devlet, iktidar, devletlerin gevşek birliği gibi temel öğeler yok. Kürdistan'ı egemenliği altında tutan sömürgeci devletlerin verili düzenlerine, sınırlarına dokunulmuyor, bu çok net bir biçimde vaatediliyor. Bağımsızlık, federasyon, özerklik gibi siyasal statüler de işin başında reddediliyor. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı teorik olarak reddediliyor. Yine sömürgeci devlet statülerine karşı sonuç alıcı mücadele biçimleri de reddediliyor. Bugüne kadar yapılan bütün savunmaların ideolojik ve politik özü bu. Yani Kürt halkının politik iktidar ufku, ulusal bilinci, kendi kaderini belirleme bilinci, inancı ve ufku katlediliyor. Geriye bırakılan ne?

Kürdistan sorunu ise bütün şiddetiyle kendisini günlük olarak üretiyor. Buna karşı bir şeylerin söylenmesi ve yapılması gerekiyor. Bir şeyler söylenirken ve yapılırken bunların oyalayıcı, bilinçleri katledici, ufukları karartıcı ve bunların da kalıcı olarak yılları, on yılları denetlemesi gerekiyor... Sayfalar dolusu kitaplar bunun için yazılıyor, bunların günlük politikaya uyarlanması ve “yeni” olarak sunulması bundan dolayıdır!

Öcalan'ın Konfederalizm'inde Kürdistan sorunu tanımsızlaştırılıyor. En geri tarzda bir kültürel sorun olarak bile konulmuyor ya da bu konudaki sınırlar son derece belirsizleştiriliyor. Halkın politika sahnesinde yerini alması ve geleceği, hiçbir politik değeri ve etkisi olmayan “sivil toplum örgütleri” veya bunların “konfederal birliği”ne indirgeniyor. Bunun teorisi daha önce “Üçüncü Alan” olarak yapılmıştı. Bu anlayışta, bir halkla alay etmek kadar, her açıdan silahsızlandırma hedefi çok açık görülmektedir.

Öcalan'ın Konfederalizm'i, Kürdistan halkı açısından bir “hiç”i anlatıyor. Bu, en yumuşak ve aynı zamanda eksik bir yorum olur. İçi boş bir oyuncak, ama bu kadar da masum olmayan bir oyuncak... Yani salt oyalama ve enerji boşaltma işlevini gören bir oyuncak değil... Daha önemlisi bilinç katletme, ruh öldürme ve bellek silme operasyonun en etkili silahlarından birisi olarak ateşlenmesidir! Bu silah ile Kürdistan halkının iktidar bilinci ve ufku, mücadele bilinci ve donanımı, politik özne olma durumu yokedilmek isteniyor.

Kuşkusuz bu, devletin Öcalan üzerinden Kürt halkına dayattığı bir ideolojik saldırıdır. Aynı zamanda Kürdistan ve Türkiye'deki devrimci ve sosyalist birikime, sınıf ve politik mücadele bilincine dönük bir saldırıdır...

“Ulusal devlet ve ulusal devlet istemi, bunun en genel ifadesi ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ve bu uğurdaki mücadele kötüdür! Kürtler'e katliam ve gözyaşı getirmiştir. İktidar perspektifi ve mücadelesi Kürtler açısından neredeyse bütün kötülüklerin kaynağıdır. Buna karşılık sınırların dokunulmazlığı ve varolan ulus devletlerin birliği ve üniter yapısının korunması Kürtler'in çıkarındadır.” İşte Öcalan'ın Konfederalizm'i ile beyinlere kazınmaya çalışılan “bilinç” budur! Bu bilince sahip Kürt, bugün Türk devletinin istediği Kürt tipidir. Yani istemleri, mücadele perspektifi ve programı açısından köreltilmiş, mücadele ufku ve iradesi kırılmış Kürt tipi... Öncelikli hedef budur, nihai hedef ise “ölü Kürt”tür!

Öcalan, anılan bilinç köreltme operasyonunu yürütürken, Kürt halkının bilinçaltına hitap ediyor. Özgürlük ve bağımsızlık hedefli mücadele ile yüzyüze kaldığı katliamlar, çektiği acılar ve yaşadığı trajediler tersten denkleminin bilinçaltlarındaki tortularını kaşıyor… İmralı'daki ihanetin temel tezi de buydu: “Böyle davranmasaydım, yüzyıllık Türk-Kürt savaşı çıkardı, onbinler ölürdü!” Başarısızlık ve yenilgi psikolojisi, geçmişin “kötü hatıraları”, savaş yorgunluğu, işte, geliştirilen karşı-devrimci tezlerin psiko-sosyal ve psiko-siyasal dayanakları yapılmak istenen etkenler bunlardır!

Öcalan'ın Konfederalizm'inin başka bir güncel boyutu daha var: Bilindiği gibi Güney Kürdistan'da federe bir devlet yapısı şekilleniyor. TC, bu gelişmeyi bir türlü önleyemedi, kontrol altına alamadı. Güneydeki federe devlet oluşumu, kuşkusuz diğer parçalardaki Kürt halkını etkiliyor, bu etkilenme farklı boyutlar da kazanma eğilimindedir. Bu durum TC'yi kaygılandırıyor. Bu kaygıdan dolayı çok yönlü bir saldırganlık sergiliyor. Son dönemlerde geliştirilen şovenizm dalgası, cinayet ve linç girişimleri ve iç dengeleri yeniden kurma çabaları, bir yönüyle TC'nin yeni yönelimlerini anlatıyor. Öcalan'ın Konfederalizm'i de bu genel çerçeveye oturuyor. Bu, bir bakıma Güneydeki devletleşme ve onun olası etkilerine alternatif bir yanıt anlamına geliyor! Hedef bütün Kürt halkıdır.

”Güneydeki devletleşme mi, devletin kendisi mi, onlar kötü; sizin sorunlarınıza tek yanıt, hatta Ortadoğu'daki kördüğüm olmuş sorunlara tek çözüm, benim Demokratik Konfederalizm tezimdir!”

Görüldüğü gibi, Öcalan Konfederalizm'i durup dururken ve fantastik bir girişim olarak ortaya atmış değildir. Ortada öteden beri yürütülen planlı bir tasfiye hareketiyle karşı karşıyayız.

4 Nisan 2005 tarihinde Yeni PKK'nin kurulduğu bir bildiriyle açıklandı. 4 Nisan, biliniyor, A. Öcalan'ın sonradan uydurulan “Doğum günü”... Bundan üç yıl önce, 2002'de, yine bir 4 Nisan günü PKK feshedilmiş, yerine büyük bir gürültüyle KADEK kurulmuştu. Bu olay 17 Nisan 2002 tarihli PKK-DÇS imzalı bildiride şöyle değerlendirilmişti:

“Bir de Kürdistan devrim dinamiklerinin denetim altında tutulması, ulusal kurtuluş ve toplumsal bilincinin çarpıtılması, dejenere edilmesi ve katledilmesi, geleceğinin ipotek altına alınması gibi karşı-devrimci bir rolün oynanması da gerekiyor. PKK adından ve bu adla mücadelenin yeniden başlamasından bu kadar korkmalarının nedeni budur. PKK devrimci direniş, düzene ve sisteme cepheden tavır, her türlü kölelikten kopuş, özgürleşme, özgücü esas alma ve açığa çıkarma, ezilenlerin ve emekçilerin safında yer alma çizgisinin adıdır. Şimdi, kendilerini TC'nin ve emperyalist sistemin ‘beğenisine' sunan, kabul edilmek için büküldükçe bükülen İmralı Partisi yönetenleri, Kürdistan'da direniş adına hiçbir şeyin olmayacağı sözünü vermeye çalışıyorlar. ‘... bu nedenlerle 4 Nisan tarihi itibariyle her alanda PKK adıyla yürütülen faaliyetlerin durdurulduğunu kararlaştırdı. PKK'nin hayatta kalan dört kurucu üyesinin ve kuruluş sürecine katılmış olan çok sayıda kadrosunun katılımıyla gerçekleşen Kongremiz, bu temelde PKK faaliyetlerinin artık her alanda durdurulduğunu ve bundan sonra PKK adıyla yürütülecek her türlü faaliyet ve girişimin gayri meşru olduğunu karara bağladı' gibi bir karar almaları, anılan korkularının ve yüklendikleri karşı-devrimci rolün somut ifadesinden başka bir şey değildir.”

Üç yıl önce PKK'yi feshederlerken bir stratejinin gereklerini yapıyorlardı. Bugün de aynı stratejinin gereklerini yapıyorlar. Dikkat edilirse dün aldıkları kararla ilgili tek satırlık bir değerlendirmeleri yok. Yeni PKK'nin kuruluş bildirisinde buna rastlamak mümkün değildir. Bellekleri silinenlerin ve müritler topluluğunun soru sorma gibi bir sorunları veya refleksleri de yok... Dün PKK'yi feshederlerken, temel kaygıları, kendilerini sömürgeci düzene ve emperyalist sisteme kabul ettirmekti, bunun için devrimci geçmişi sembolize eden her şeyin tasfiye edilmesi, belleklerden silinmesi gerekiyordu. Kendilerine dayatılan da buydu…

Peki, aradan üç yıl geçtikten sonra değişen ne oldu? Neden Yeni PKK?

Yeni PKK'yi tanımlarlarken “eski” PKK ile olan temel farklılığını vurgulamaya özen gösteriyorlar. “İdeolojik öncü” olarak tanımlıyorlar, Yeni PKK'yi... Sözü edilen ideoloji, ekolojik, cinsiyetçi olmayan demokratik “Doğal Toplum” “paradigması”dır... Bu ideoloji kurulurken marksist, sosyalist yöntem ve terminolojiden bol bol yararlanılıyor, ama tam da onun canına okunmak için bu yapılıyor… Reel sosyalizmin aşıldığı, yeni bir sosyalizm anlayışının üretildiği döne döne vurgulanıyor. Bu ideoloji, aslında İmralı'da geliştirilen teslimiyet, ihanet ve tasfiye hareketi, ideolojik-teorik, felsefik ve tarihsel bir arka plana oturtulmak isteniyor. Özü ise toplumsal ve ulusal kurtuluş bilincini karartmak, devrimci iktidar perspektifini ortadan kaldırmak, kurulu düzeni ise meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir. İşte Yeni PKK'ye biçilen “ideolojik öncülük” misyonu, böyle bir ideolojik silahsızlandırma hareketini topluma yedirmektir!

Yeniden PKK girişiminin başlatıldığı dönem de ilginç gelişmelerin olduğu bir dönemdi. Bilindiği gibi Kongra-Gel bir bakıma ölü doğan bir proje oldu. Bir grup ayrıldı ve İmralı Partisi'nin Amerikancı versiyonuna soyundu. Bu, ciddi bir örgütsel krizdi... Bu krizi, Öcalan, kendi otoritesini pekiştirmede, her iki kanadın itibarını sıfırlamada kullandı, krizi aşmak için de “PKK'yi yeniden yapılandırma” girişimini ortaya attı. İçte toparlanmak için PKK adı ve çağrıştırdığı değerler bir dayanak noktası olarak düşünüldü... Anılan bu dönem, aynı zamanda ABD ile TC arasındaki Güney üzerindeki çelişkilerin biraz daha geliştiği bir dönem... Bununla bağlantılı olarak Öcalan söyleminde “anti-emperyalizm” lafları, sosyalizm vurguları çoğalmaya başladı... Daha sonra kitaplaştırılan AİHM Savunmaları'ndaki görüşler, anılan vurguları daha derli toplu bir “teori”ye dönüştürüyordu... Bu teori, resmi tezlerin yanısıra düzen içi sol makyajlı görüşlerin yeniden üretilmesi ve bir bulamaç olarak sunulmasıdır... Bunun için zihinlerde belli bir itibarı olan, ama esasta içi boşaltılmış bir araca ihtiyaç vardı. Yeniden PKK, bir yönüyle böyle bir ihtiyaca oturuyordu...

Öcalan ve İmralı Partisi yönetenleri, ısrarla bu PKK'nin her açıdan yeni olduğunu, iktidar perspektifli her türlü mücadele programını reddettiklerini, demokratik yasal mücadeleyi esas aldıklarını vurgulamaktadırlar. Ad dışında “eski” ile yeni PKK arasında hiçbir ortaklığın olmadığı açıktır...

Özetle, ortada bir örgüt enflasyonu var. Yeni PKK oyalayıcı, bir yönüyle iç tüketime dönük, ama esas olarak ideolojik tasfiye ve bilinç karartma hareketinin etkili bir aracı yapılmak istenmektedir… Bu nitelikleriyle Öcalan'ın Konfederalizm tezine oturan bir araç…

Bunlarla birlikte, Newroz'da tetiklenen ırkçı-şoven dalga ve onun akıl hocalarına Yeni PKK'nin kuruluşu kullanılan bir malzeme olmaktadır. Irkçı-şoven dalgayı meşrulaştırmak için bu malzemeyi de etkince kullanmaktadırlar...

Kürt halkı ve emekçiler, çok yönlü bir ideolojik ve politik bombardıman altındadırlar... Buna karşı durmanın ve sonuç almanın yolu da bellidir:

Devrimci çizgiyi, devrimci ulusal ve sosyal kurtuluş programını politik-örgütsel bir seçenek haline getirmek!