16 Nisan 2005
Sayı: 2005/15 (15)


  Kızıl Bayrak'tan
  “Halk hassasiyeti” değil, ABD hesabına
“derin devlet” operasyonu
  Kitlesel ve devrimci 1 Mayıs’ın anlam ve önemi
  İMF programlarına hayır demek için 1 Mayıs’ta alanlara!
  TEKEL’i bitirme oyunu devrede
  SEKA ve TEKEL’den sonra mücadele
bayrağı TELEKOM işçisinde!
  Trabzon provokasyonu üzerine
  “Derin devlet” tartışmaları
  Sivil faşist teröre balans ayarı

  Trabzon’da faşist kudurganlık sürüyor!

  Faşist saldırılara karşı suç duyurusu
  Taksim Meydanı işçi sınıfı ve emekçilerindir
  İstanbul’a 10 bin yeni polis
  “Demokrat” kılıklı Amerikancı
kalemşörlerin işgal savunuculuğu
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/10 : Emperyalist politikalar yedeğinde
“tarihi Ortadoğu sentezi”
  Maltepe BDSP’den eylem
 1 Mayıs çalışmalarından
Irak halklarının kanıyla sulanan yolsuzluk bataklığı!

 Bağdat’ta yüzbinler işgali lanetledi

 Siyonist cellatlar işbaşında
 Yeni “PKK” ve “Demokratik
Konfederalizm” üzerine
Fransa’da gençlik eylemde
Bültenlerden
Ölümünün 4. yılında Hatice Yürekli yoldaş
Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ölümünün 4. yılında Hatice Yürekli yoldaşın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz!

Hatice Yürekli yoldaşı ölümsüzlüğe uğurlayışımızın üzerinden dört yıl geçti. Yoldaş dört yıl önce böyle bir ilkbahar gününde Ölüm Orucu direnişçilerinin ölümsüzler kervanında yerini aldı. Kendisi bu yola çıkarken tereddütsüzdü. Ölüm Orucu başladığında en ön saflarda yerini aldı ve tıpkı diğer siper yoldaşları gibi başı dik alnı açık bir şekilde davamızı yücelterek şehit düştü.

Yaşamını parti davasıyla yoğuran ve bu davayı yücelten Hatice Yoldaş'ı mücadelemizde yaşatacağız. O, devrim ve sosyalizm mücadelesinin eşsiz bir yerinde duruyor ve yaşamımızın her anına örnek devrimci kişiliği ve tereddütsüz bedel ödeyen kimliği ile ışık tutuyor. Onun örnek devrimci yaşamından öğrenmeli ve genç devrimci kuşaklara öğretmeliyiz.

Devrim ve sosyalizme sarsılmaz inancıyla yaşamını bu dava uğruna feda etmekten çekinmeyen Hatice yoldaş ve onun şahsında aynı siperde ölümsüzlüğe ulaşan devrimcilerin anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

---------------------------------------------------------------------------------

Partimizin kurucu üyesi/Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli yoldaş:

“Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak için direniyoruz!..”

Partimizin kurucu üyelerinden Hatice Yürekli yoldaş Ölüm Orucu Direnişinin 182. gününde ölümsüzleşti. Hatice yoldaş 1968'de Tokat'ın Almus ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de tamamladı. 1990 yılı başında bu kentte saflarımıza katıldı. Böylece ölümü yiğitçe göğüslemesine kadar kesintisiz olarak sürecek örgütlü yaşamına başlamış oldu. İlk dönem faaliyetlerinden dolayı aynı kentte birçok kez gözaltına alındı, bir süre cezaevinde yattı.

Sonraki yıllarda örgütlü yaşamını örgütümüzün üyesi olarak İstanbul'da devam ettirdi. Bu kentte kaldığı tüm süre boyunca işçi çalışması yürüttü. Bu amaç çerçevesinde birçok tekstil fabrikasında bizzat işçi olarak çalıştı.

‘95 Nisan'ında gerçekleşen bir operasyonda, Habip Gül ile birlikte kaldığı evden gözaltına alındı. Siyasi poliste tam direniş gösterdi, ifade vermeyi reddetti, hiçbir belgeyi imzalamadı. Yargılanma esnasında ise siyasi savunma yaptı. Bir süre Sağmalcılar Cezaevi'nde tutuklu olarak kaldı.

Dışarı çıktıktan sonra İstanbul ilindeki örgütsel faaliyetine Rumeli yakası tekstil çalışmasının sorumluluğunu üstlenerek devam etti. Bu görevini İstanbul İl Komitesi üyesi olarak sürdürdüğü bir sırada, Güney çalışmasının ihtiyaçları çerçevesinde bu bölgeye geçti. Adana, İskenderun ve Antakya çalışmasının toparlanmasında birinci dereceden sorumluluklar üstlendi.

Partimizin Kuruluş Kongresi'ne bu bölgenin delegesi olarak katıldı ve Kongre ön hazırlık sürecinin bir bölümünde yeralan delegelerden biri oldu. Kongre sonrasında Ankara İl Komitesi'nde görev aldı. Çok geçmeden bu kentte gerçekleşen operasyonda yeniden tutuklandı. Siyasi poliste bir kez daha tam direniş gösterdi. Aynı operasyonda yakalanan tüm öteki yoldaşlarlarıyla birlikte (ki içlerinde Ümit Altıntaş da vardı) ifade vermeyi reddetti, hiçbir belge imzalamadı. (Karşılıksız sorulardan oluşan polis tutanağı, Hatice Yürekli yoldaş payına şu onurlandırıcı sözlerle bitmektedir: “Sorulan sorulara cevap vermeyerek, Türk polisini ve Türk mahkemelerini tanımadığını, kimsenin kendisini sorgulayıp yargılayamayacağını beyan etti...”)

Hatice yoldaş (polisteki beyanına bağlı kalarak) daha ilk duruşmada yaptığı siyasal savunmayla düzeni ve düzen mahkemelerini cepheden yargıladı, tok bir tutumla komünist kimliğini ve mücadelesini savundu. Tutsaklık dönemini Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde geçiren Hatice Yürekli, Ulucanlar katliamını yaşadı ve katliamın ardından açılan davada yargılandı. Bu yargılama esnasında da siyasi savunma yaptı ve mahkeme kürsüsünden katliamın içyüzünü gözler önüne serdi. (19 Aralık katliamından iki hafta önce (5 Aralık 2000) gerçekleşen Ulucanlar katliamı davasında yaptığı siyasi savunma, Kızıl Bayrak'ta, “26 Eylül tarihe bir faşist katliam günü olarak geçecek” başlığı altında yayınlandı.)

20 Ekim ‘00'de F tipi saldırısına karşı başlayan direnişin 1. Ekibinde yeralan Hatice Yürekli yoldaş, Ulucanlar Davasında yaptığı savunmasını şu sözlerle bitirdi:

“Ben gönüllü bir Ölüm Orucu direnişçisiyim. Bizim Ölüm Orucu'na ‘örgüt baskısıyla' gittiğimiz söyleniyor. Bu çok çirkin/çaresiz bir yalandır. Bizler siyasi kimlikleri, gelecek idealleri olan ve bu idealler doğrultusunda yaşayan insanlarız. Devletin bizleri teslim alıp/imha etmeye dönük planlarına karşı en önde durmak, ölümüne direnişin ilk gönüllüleri olmak bir onurdur bizim için. Hiç kuşku duymuyorum ki, tüm arkadaşlarımız ilk gönüllüler içinde olmayı istemektedirler.”

Hatice Yürekli yoldaş, partimizdeki adıyla Ezgi, Parti Kuruluş Kongremizdeki adıyla Hazal yoldaş, Habip Gül ve Ümit Altıntaş yoldaşların ardından, partimizin zindan direnişleri sürecinde yitirdiği üçüncü yoldaşımızdır. Onun devrimci yaşamı ve partili mücadelesi üzerine ayrıntılı değerlendirmeler yapmanın yeri burası değil. Burada şimdilik şu kadarını söylemekle yetinebiliriz:

O, çok yakından tanıdığı ve aynı alanlarda beraber çalışma imkanı bulabildiği Ümit ve Habip yoldaşları gibi, partimizin en eski üyelerinden biridir. Onlar gibi örgütlü politik yaşamı partimizde başlamış ve partimiz saflarında ölümsüzleşmiştir. Yine onlar gibi, komünist kimliği ve parti üyeliği onurunu hep yükseklerde tutmuş, direnişçi kimliği değişmez bir davranış biçimi haline getirmiştir. Bu nitelikleri çerçevesinde sağlam ve sarsılmaz bir profesyonel devrimci olan Hatice Yürekli yoldaş, bunu, sınıf çalışmasının ihtiyaçları çerçevesinde sık sık fiilen fabrikada bir işçi olarak çalışmayla da birleştirebilmiştir. Bu nedenle haklı olarak kendisini bir işçi sınıfı bireyi saymaktaydı.

Siyasi poliste tereddütsüz direnen, mahkemelerde hep siyasi savunma yapan Hatice Yürekli yoldaş, zindan direnişçiliğinin gereğini de her zaman sağlam ve sarsılmaz bir komünist devrimci olarak yerine getirdi. 20 Ekim'de başlayan zindan direnişinin 1. Ekibinde yeralması da bunun bir ifadesidir. Partimizin bir üyesi olarak bunu kendisi için en büyük onur saydı. Ulucanlar katliamı davasında yaptığı savunmadan yukarıya aldığımız bitiş sözleri de bunu açıklıkla ortaya koymaktadır.

Hücre saldırısına karşı ölümüne bir direnişte hangi bilinçle yeraldığını ve ölümü tereddütsüzce göğüslemede gösterdiği sarsılmaz iradeyi neye borçlu olduğunu göstermek için bir kez daha kendisine başvuracağız. Aşağıdaki pasajları ailesine yazdığı 12 Kasım ‘00 tarihli veda mektubundan alıyoruz:

“... Bizler de, siyasi kimliğimizi, devrimci kişiliğimizi ve insan onurumuzu teslim almaya dönük bu kapsamlı saldırıya karşı, ölümüne bir direnişi başlatmış bulunuyoruz. Devrimci değerlerimizin varoluş nedeni, insanlığın geleceği ve bu barbar sistemden kurtuluşu içindir.

“Bu yanıyla emeğe saygı, insana saygı bu direnişe omuz vermeyi gerektiriyor. Sadece kendimiz için değil, yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak için direniyoruz. Çünkü saldırı hepimizedir, bizim şahsımızda insanlığın geleceği teslim alınmak istenmektedir...”

Anlamını tanımladığı saldırıyı püskürtmenin hangi bedelleri gerektirdiğine ilişkin nasıl bir açıklık içinde olduğunu görmek içinse yine Ulucanlar Davasındaki savunmasına dönüyoruz.

İşte bu konuda söyledikleri:

“... Bizler de hiçbir koşulda hücrelere girmeyi kabul etmeyeceğimizi, bunun devrimci siyasal kimliğimize dönük kapsamlı bir teslim alma projesi olduğunu söylüyor, ölmeyi tercih ederek, diri diri o tabutluklara girmeyeceğimizi ilan etmiş bulunuyoruz.”

Hatice Yürekli yoldaş, altı aylık uzun bir direniş maratonunun ardından ölümü yiğitçe kucaklamasını bilerek, zamanında bu sözleri boşuna etmediğini göstermiş oldu. Direnişte yitirdiğimiz tüm öteki devrimciler gibi... Devrim davası yaşama, büyüme ve er geç zafere ulaşma olanağını bu türden sağlam ve sarsılmaz dava insanı devrimciler sayesinde bulacaktır.

Devrimci yaşamı dışında bir yaşam tanımayan, bu uğurda ailesi ile olan bağları da dahil düzenle tüm bağlarını koparmakta tereddüt etmeyen, tüm örgütlü devrimci yaşamı boyunca onurlu bir parti üyesi olmayı herşeyin üzerinde gören ve bunun gereklerini yerine getiren bu yiğit kadın komünist yoldaşımızın anısı önünde derin bir saygı ile eğiliyoruz.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

Türkiye Komünist İşçi Partisi

22 Nisan ‘01

------------------------------------------------------------------------------------------

“Kazanan biz olacağız, kazanan devrim davası olacak!”

Hatice Yürekli

“Bugün direnişin kızıl bayrağı bizlerin ellerinde! Bu onura layık olmak, bayrağı hep yükseklerde dalgalandırarak, gerektiğinde onun rengini kanımızla daha da kızıllaştırmak boynumuzun borcu. Bizi teslim alabileceğini sananlar ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göreceklerdir. Devrim davasının yenilmezliği görkemli direnişimizle bir kez daha gösterilecektir sınıf düşmanına...”

Tarihsel önemde bir sürecin içerisindeyiz. Hücre saldırısına karşı başlatmış olduğumuz SAG Direnişimizi Ölüm Orucu aşamasına taşımış bulunuyoruz. Bu vesileyle kısaca birkaç şey söylemek istiyorum.

Düzen ve devrim cephesi, en durgun dönemlerde dahi sürekliliği kesilmeyen bir çatışma içerisindedir. Bugün, sermaye devleti, bu coğrafyada gerçekleşecek devrimin temel gücü olan işçi sınıfı başta olmak üzere tüm ezilenlere karşı kapsamlı bir saldırı içerisindedir; tüm alanlarda, iktisadi, siyasi, ideolojik, kültürel vb... Bu kapsamlı saldırının tüm sonuçlarına varabilmesi için, okun sivri ucunu öncelikle, ezilenlerin temel çıkarlarının temsilcisi devrimcilere yöneltir. Bu hep böyle olmuştur. Toplumun en direngen, en dirençli kesimini oluşturan devrimciler, dışarıda süreklileşmiş bir azgın devlet terörüyle, içerde hak gaspları, vahşi saldırılar ve katliamlarla karşı karşıya bırakılmışlardır. Amaç; en dirençli kesimleri ezerek, imha ederek, toplumu daha rahat köleleştirebilmenin koşullarını oluşturmaktır.

Bugün bu saldırıların en kapsamlısıyla karşı karşıyayız. F tipi denilen hücre cezaevleri tam da bu kapsamda bir amaç doğrultusunda gündemleştirilmiştir. Hepimizin bildiği gibi, hücrelerde teslim alınmak istenen, devrimci düşünce ve değerlerimiz, yaşam biçimi ve ideallerimizdir. Özünde ise bir ideolojik saldırıdır bu. Belki de düzen ve devrim cephesini karşı karşıya getiren en sert çatışmalardan biri olacaktır.

Bu nedenlerle, tam da sorunun ciddiyetine ve önemine denk düşen bir direniş sürecini başlatmış ve direnişimizi Ölüm Orucu aşamasına çıkarmış bulunuyoruz. Bunun özünde ideolojik çatışma olduğunu söylediğimizde, aslında biz, zaferi tüm sonuçlarından bağımsız olarak daha en başta, yanıtımızı tok ve net bir biçimde direniş olarak ortaya koyduğumuz yerde kazandık. Zafere inancımızı esasta ideolojik güçlülüğümüzden alıyoruz. Devrime ve komünizme olan sarsılmaz inancımızdan alıyoruz. Bununla birlikte; “Esnemektense kırılmayı tercih ederiz, biz hazırız, bayrağımıza leke sürdürmeyeceğiz!”, “Artık tereddütsüz öleceğiz!” diyen şehitlerimizden ve “Teslim mi olacaksınız, ölecek misiniz?” dayatmalarına “Devrimci tutsaklar teslim alınamaz, asıl siz teslim olun!” şiarıyla sembolleşen ve devrim tarihimizde onurlu yerini alan görkemli Ulucanlar direnişimizden!

Kendi adıma ise şunu söyleyebilirim. Bir devrimcinin en temel sorumluluğu parti ve devrimin çıkarlarını herşeyin üzerinde tutmaktır. Bugüne kadarki siyasal yaşamımda bu temel sorumluluğun hakkını vermeye, her koşulda partinin ve devrimin kızıl bayrağını hep yükseklerde tutmaya çalıştım, bugün de olduğu gibi. Partim, bana Ölüm Orucu direnişçisi olma onurunu vermiş bulunuyor. Bu onura layık olmak, tarihsel önemdeki bu sorumluluğu yerine getirmeyi sadece partime karşı değil, devrime karşı da bir görev olarak algılıyorum. Çünkü, biz devrimci ve komünist tutsakları hücrelere atmayı planlayanlar, oralarda devrim ve komünizm ütopyamızı boğacaklarını sanıyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz. Yaşamımızın biyolojik olarak sona ermesine rağmen devrim ve sosyalizm savaşımımızın haklılığına gölge düşürmeyeceğiz. Düşmanın teslim alma çabalarını direnişimizin gücüyle boşa düşüreceğiz!

Bugün direnişin kızıl bayrağı bizlerin ellerinde! Bu onura layık olmak, bayrağı hep yükseklerde dalgalandırarak, gerektiğinde onun rengini kanımızla daha da kızıllaştırmak boynumuzun borcu. Bizi teslim alabileceğini sananlar ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göreceklerdir. Devrim davasının yenilmezliği görkemli direnişimizle bir kez daha gösterilecektir sınıf düşmanına. Temsil ettiğimiz sınıfa, işçi sınıfına layık komünistler olduğumuz bir kez daha görülecektir. Sonuçları ne olursa olsun, kazanan biz olacağız, kazanan devrim davası olacak.

Yoldaşlar ve siper yoldaşları olarak, tarihsel önemde bir sorumluluğu omuzlamış bulunuyoruz. Bu sorumluluğun hakkını vereceğimize inancım tam.

Şimdiden zaferimizi kutluyorum!

Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!

Yaşasın Marksizm-Leninizm!

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

(Hatice Yürekli yoldaşın Ölüm Orucu direnişine geçişte yapılan band takma töreninde yaptığı konuşmanın metnidir...)

----------------------------------------------------------------------------------------

TKİP davası tutsağı/Ölüm Orucu direnişçisi Hatice Yürekli:

“Direnişimizin gücü, devrim davasının yenilmezliğinden geliyor...”

Sevgili yoldaşlar,

Bulduğum bu ilk fırsatta sizleri selamlamanın sevincini yaşıyorum. Numune Hastanesi'nin hücresinde 24 saat asker denetiminde tutuluyorum. Bu nedenle iletişim olanakları her zamankinden daha zayıf.

Faşist devletin görkemli Ölüm Orucu direnişimizin etki ve gücünü kırmak için düzenlediği 19 Aralık saldırısı, yine devrimci iradenin kararlı ve başeğmez duruşuyla boşa düşürülmüştür. Bugün, direnişimiz gücünde en küçük bir zayıflamaya yol açmadan, tutsakların bulundukları tüm alanlarda (F tipi zindanlar, çeşitli cezaevleri, hastane) kararlılıkla devam etmektedir.

Direnişimizin gücü, devrim davasının yenilmezliğinden geliyor. Açlık belki hücre hücre bitiriyor bedenlerimizi. Ama, onurlu bir davanın taşıyıcıları olmak herşeyden daha baskın; açlıktan da, ölümden de... Çünkü sınıfsız-sömürüsüz bir dünyanın tohumlarını büyütüyoruz bedenlerimizde. Bugünden yarına akıyoruz. Bu akış, hiçbir karşıdevrimci zorun durduramayacağı biçimde süreklidir, hep ileriye doğrudur. Nazım'ın dediği gibi; “Artık zafer hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp kazanılacaktır...”

Sizleri, zaferin coşkusuyla selamlıyor, yapının yükselmesinde emeği olan tüm yoldaşların kolektif yüreğinden öpüyorum.

Her zamankinden daha sıkı sarılalım görevlerimize, çünkü; yarın bizimdir yoldaşlar!

Sevgilerimle...

Hatice Yürekli

26 Ocak 2001