21 Kasım 2008 Sayı: SİKB 2008/46

  Kızıl Bayrak'tan
   Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek için...
  Düzen krizin faturasını sınıfa keserken…
Yeni kölelik anlaşmalarına geçit yok!
Sosyalist Kamu Emekçileri’nin deklarasyon çalışmasının gösterdikleri...

Gerçek bir bağımsızlık için de, insanca bir yaşam için de sosyalizm!

Metal işçileri faturayı ödememek için yürüyor!
  29 Kasım’a çağrı eylemlerinden…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Partinin gelişme sorunları...
Devrimci ideoloji, devrimci örgüt, devrimci sınıf!..
  Sınıfın partisi selamlandı…
  Sınıf çalışmalarından...
  Düşünce özgürlüğü yasa koyucuların
iktidarını devirmekten geçiyor!
  Kapitalist düzende kadın, şiddeti tüm boyutlarıyla yaşıyor!
  Gençlik hareketinden...
  Dünyadan…
  Almanya’da İG Metal’in ihanetine tepkiler büyüyor!
  Bir kez daha Ergenekon
operasyonu üzerine
M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Burjuva medyanın özgürlükçülüğü ikiyüzlüdür…

Sınırsız söz, basın, gösteri, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü!


Burjuva basından bir kez daha “basın özgürlüğü çiğneniyor” çığlıkları yükseliyor. Bunun nedeni ise, Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen bazı muhabirlerin akreditasyonlarını iptal etmesi. Devrimci-ilerici basına dönük baskıları, kapatmaları görmezden gelenler, devrimci basın çalışanlarının sokak ortasında kurşunlanmasını bile haber konusu yapmaktan kaçınanlar ya da haberlerinde onları “terörist” olarak niteleyenler bir kez daha kendilerinin “basın özgürlüğü” için seslerini yükseltiyorlar.

Başbakanlık’ta yeni akreditasyon uygulamasına geçildi. Başbakanlık, yıllardır Başbakanlık’ı takip eden bazı muhabirlerin akreditasyonunu uygun bulmayarak kart vermedi.

Kart verilmeyen gazeteciler şunlar: Hürriyet gazetesi muhabirleri Turan Yılmaz ve Hasan Tüfekçi, Milliyet gazetesi muhabiri Abdullah Karakuş, Akşam gazetesi muhabiri Ali Ekber Ertürk, Evrensel gazetesi muhabiri Sultan Özer ve Star TV muhabiri Fatma Çözen. Akreditasyon kartı olmayan bu gazetecilerin Erdoğan’ın programlarını takip etmelerine izin verilmeyecek.

Son dönemde orduyla her konuda uyum içinde olduğu gözlenen AKP hükümeti, 6 gazeteciye akreditasyon verilmesini engelleyerek bu alanda da Genelkurmay’a özendiğini belli etmiştir. Başbakan Erdoğan, “tek bayrak, tek millet, tek devlet” söyleminden sonra “tek basın” yaratmak da istemektedir. Anlaşılan, Kürtler’e yönelik “ya sev, ya terk et” politikası onlarla sınırlı kalmamış, gazetecilere dönük olarak da “ya benim istediğimi yazarsın ya da gidersin” şeklinde yansımıştır. Açıkça verilmek istenen mesaj, “ya lehte haber yapacak ve can sıkıcı soru sormayacaksın ya da Başbakanlık gemisini mecburen terk edeceksin!” 

Bilindiği üzere, son yıllarda gündemde öne çıkan konulardan birisi de, Genelkurmay’ın medyaya uyguladığı akreditasyon uygulamasıdır. 28 Şubat`tan sonra Genelkurmay’ın başlattığı bu uygulama, şimdi de Başbakanlığa sıçramış bulunuyor. Bu uygulamanın “antidemokratik” olduğu burjuva gazetelerin manşetlerine kadar yükseldi.

Ancak dikkat çeken nokta, bugün “basın özgürlüğü çiğneniyor” diye çığlık atan akreditasyon “mağdurları”ları (Evrensel hariç), bir çifte standart örneği olarak dün Genelkurmay’ın akreditasyon “mağdurları” karşısında derin bir sessizliğe girmişlerdi. Bugün roller değişmiş görünüyor. Şimdi de üç maymunu oynama sırası Genelkurmay’ın akreditasyon “mağdurları”na gelmiş olacak ki, onlardan da ne bir ses ne bir nefes çıkıyor.

Akreditasyon üzerine çifte standart burjuva medya ile sınırlı kalmadı. Başta andıçlar olmak üzere Genelkurmay yasaklarını, akreditasyonları, “doğru yerde durun” uyarılarını destekleyen CHP lideri Deniz Baykal da bu oyunda yerini aldı. Baykal, Başbakanlık’ın bazı gazetecileri lanetli ilan etmesini, “demokrasiyle, insan haklarıyla ilgisi yok. Diktatörlüktür, faşist anlayıştır” diye tanımlayarak tam bir ikiyüzlülük örneği sergiledi.

Açıktır ki, bugün ister Genelkurmay ister AKP hükümetinden akreditasyon mağduru olsun, bütün burjuva medyanın, tıpkı savunduğu sermaye düzeni gibi tam bir kokuşmuşluk içinde olmasına rağmen “özgür basın” maskesiyle boy göstermesi büyük bir ikiyüzlülük örneğidir. Bugün burjuva medyanın temel işlevi, gerçeğin doğru anlaşılmasına hizmet etmek değil, halkı sermaye düzenine her gün döne döne yeniden ikna etmek, bu düzene rıza oluşturmaktır. Onun temel amacı, gerçeği burjuvazinin çıkarları doğrultusunda çarpıtmaktır. Temel işlevleri çarpıtma, yalan, manipülasyon, kışkırtma olanların “gazetecilik ahlâkı”, “etik meslek ilkeleri” gibi sözlerinin zerrece inandırıcı bir yanı olabilir mi?

Bugün “özgür basın” maskesi takan burjuva medyanın işçi sınıfına, Kürt halkına ve devrimcilere karşı işlediği suçlar saymakla bitmez. Şovenizmi körükleyen, savaş kışkırtıcılığı yapan, Kürt, Ermeni, Rum-Yunan düşmanlığı yapan bu medyadır. Sermaye devletinin işçi sınıfına, Kürt halkına ve devrimcilere yönelik saldırılarına daima zemin hazırlayan, çoğu zaman önde bayrak sallayarak kitleleri kışkırtan, sonrasında da inanılmaz bir pişkinlikle tüm bu pislikleri perdelemeyi kendine görev bilen bu medyadır. 1994 yılında Özgür Ülke gazetesinin bombalanmasını ve cezaevi katliamlarını bu sermaye borazanlarının nasıl iğrenç bir sevinçle karşıladıkları hafızalarda hala tazeliğini koruyor.

Bugüne kadar tüm burjuva gazetelerin genel yayın çizgisi MGK talimatlarıyla belirlenirken, muhalif gazete ve dergiler bizzat polis ve jandarma zoruyla bayilere sokulmazken, bugün akreditasyonun ucu kendilerine dokunduğunda “özgür basın” bayraktarı kesilenlerin hiç sesi çıkmamış, dahası tekellerinde bulundurdukları dağıtım ve kâğıt sektörü aracılığıyla sosyalist ve muhalif basının sesini boğma noktasında katkı sunmuşlardır. Devrimci basına ve Kürt basınına yönelik baskı ve devlet terörü karşısında sermaye devletiyle tam bir uyum içinde olmuşlardır.

Bugün devrimci sosyalist basına yönelik çok sayıda saldırı olmasına rağmen bu durum burjuva basında tepkinin konusu olmamaktadır. Polislerce kurşunlanarak sakat bırakılan Ferhat Gerçek ve işkencede vahşice katledilen Engin Çeber bunun en son örnekleridir. Burjuva medyaya göre, bu “basın özgürlüğü”ne aykırı görülmez! Devrimci, sosyalist basının, kurumlarının bombalanması, baskınlar, çalışanlarının işkencelerden geçirilip, tutuklanması, daha baskıdan çıkmadan hazırlanan matbu kararlarla süreli süresiz kapatmalar, toplatmalar, yüksek miktarlarda para cezaları vb. “basın özgürlüğü”ne gölge düşürmez! Zira, bu pek “özgürlükseverler”e göre, “basın özgürlüğü”nde devrimci-sosyalist basın kapsam dışıdır!

Devrimci demokrat dergilere yönelik polis baskınlarının burjuva basın tarafından nasıl haber yapıldığını hatırlayalım. Bu bayların “basın özgürlüğü” adına, bir sosyalist derginin bürosuna silahlı, çelik yelekli polislerce yapılan baskına, büroların talanına tepki göstermek akıllarının ucundan bile geçmez. Sermaye devletinin “terörist” demagojisine tereddütsüz hemen katılıverirler. Onların şaşmaz temel politikaları, devrimci basına yönelik baskıların ortağı olmaktır.

Kısacası, en klasik işleviyle medya, egemen sınıfların elinde etkin bir ideolojik egemenlik ve manipülasyon aracıdır. Emekçilerin beyinlerinin işgal edilmesi ve istenileni görmesi, istenilen biçimde düşünmesi, istenilen biçimde hareket etmesi için medyanın yerini tutabilecek bir ikinci araç yoktur.

Öte yandan medya ülkemizde, daha çok da son 15-20 yıldır, sermaye birikiminin yoğun yaşandığı bir sektör haline geldi. Bunun en önemli nedenlerinden biri reklamların, genel olarak da tüketimin kapitalistler için hayati önem kazanmış olmasıdır. Kapitalizmin otuz yılı aşan uzun krizi, pazara sunulan malların tüketiminin gerçekleştirilmesi, tüketimin uyarılması ve yönlendirilmesinde medyanın etkin kullanımını gerektirmektedir. Bu da emekçi kitlelerin politik amaçlar için alıklaştırılması için kullanılan medyanın aynı zamanda kapitalist ekonominin ihtiyaçları için de kullanılması anlamına gelmektedir. Bu durum da, burjuva medyadaki kokuşmuşluğun nesnel temeline, dolayısıyla iflah olmazlığına işaret etmektedir.

Burjuva medyanın etkinliğini kırmak için öncelikle işçi sınıfının bağımsız basınını güçlendirmek ve etkinliğini yükseltmek, ikincisi ise, burjuva medyaya karşı amansız ve sürekli bir mücadele yürütmek gerekmektedir.