16 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/40

  Kızıl Bayrak'tan
  Sağlıkta ve sosyal haklarda yıkım anlamına gelen SSGSS saldırısı bir yıldır yürürlükte.....
  Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı...
Kürt hareketini
tasfiyeye endeksli "açılım" da son perde!
İMF-Dünya Bankası karşıtı eylemler düzenin saldırganlığını arttırdı...
Temizöz davası sürüyor...
  Grevi tabanda örmek ve örgütlemek için göreve!
  Dink davasında yargılama oyunu
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Entes direnişinden...
  Güven Elektrikte işten çıkartma saldırısı yaşanıyor.
  Devletin Kürt açılımı-Ekim
  Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır
  YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım'da alanlara!
  Gençlik eylemlerinden...
  İMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul karararı - Volkan Yaraşır
  Türkiye-Ermenistan arası protokol imzalandı
  Dünyadan...
  Dersimin nefesi kesilmek isteniyor...
  Sermaye devleti katliamcı kimliğini örtbas edemez!
  Sınıf devrimcilerinden...
  Yaşayanlar anlatıyor
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt hareketini tasfiyeye endeksli “açılım”da son perde

29 Temmuz’da İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yaptığı basın toplantısıyla resmen başlattığı “Kürt açılımı” süreci devletin “kırmızı çizgileri”nin koyulaşmasıyla sancılı bir hal almasına rağmen sürüyor. Sorun, siyasal gündemin ön sıralarındaki yerini koruyor.

Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama ile temel sorunun “terör sorunu” olduğunu ifade ederek, “Kısa vadede yapacağımız çalışmalar daha çok genelgeler ve yönetmelik değişiklikleriyle yapacağımız çalışmalar. Orta vadede, yasal düzenlemeler yapacağımız çalışmalar var. Anayasa değişikliği uzun vadeyi gerektirebilen çalışma durumundadır. Ama bu, şartlara göre değişebilir. Burada aradığımız, genelde mutabakat zemini. Mutabakat zeminini ne kadar erken sağlarsak birçok değişikliği daha erkene çekmemiz de mümkün olacaktır. Bunu biraz da gidişat belirleyecek” dedi.

Erdoğan’ın bu sözleri “Kürt sorununun çözümü” için özellikle Kürt hareketi tarafından kilit rolde görülen anayasa değişikliğinden doğan sıkıntıların yanı sıra CHP ve MHP’nin bugünkü tavrının değişmesine bağlı olduğuna işaret etmektedir. Kuşkusuz ki Erdoğan, “Bunu biraz da gidişat belirleyecek” derken, bu değişikliğin ve mutabakat oluşumunun Kürt hareketinin etkisizleştirilmesiyle yakından ilişkili olduğunu ifade etmiş olmaktadır.

Beşir Atalay, “demokratik açılım” çalışmalarının bütün yoğunluğuyla sürdürüldüğünü, Ekim ayının ikinci yarısında konuyu Meclis’in gündemine getireceklerini söyledi, “Önümüzdeki hafta da 3 toplantı var. Önce Suriye’deyiz, 13 Ekim’de orada muhatabımız bakanlarla görüşeceğiz. 14 Ekim’de Mısır’da, Irak’a komşu ülkelerin içişleri bakanları toplantıları var. O ülkelerin desteğini almamız bizim için çok önemli. Sonra da 15 Ekim’de başbakanımızın başkanlığında bir heyetle Bağdat’ta olacağız. Anlaşmalar imzalanacak. Bunu Kuzey Irak’la bağlantılı görüyoruz. Başbakan’ın planı Ekim’in ikinci yarısında Meclis’te bu konuyu gündeme getirmek” dedi.

Atalay’ın sözlerinin anlamı, sömürgeci sermaye devletinin Güney Kürdistan’da konumlanmış olan Kürt gerilla güçlerinin etkisizleştirilmesi hedefine yönelik olarak önümüzdeki günlerde diplomasi alanındaki tahkimatını tamamlama eşiğine gelindiğidir. Söz konusu anlaşmalara imza atacak noktaya gelinmiş olması da gösteriyor ki, TSK’nın Güney Kürdistan’da yapacağı sınır ötesi harekatın çerçevesi konusunda Türkiye ile Irak arasında var olan pürüzler de büyük ölçüde aşılmıştır.

Beşir Atalay, geçen hafta Diyarbakır’da “sivil toplum örgütleri” temsilcileriyle bir araya geldi. Atalay, “demokratik açılım” çalışmalarında “iki özel ana hedef” bulunduğunu belirterek şunları söyledi: “Türkiye’de terör bitsin, terör endişesi ve korkusu kalmasın. Bunun için atılacak adımları atıyoruz. Bunun pek çok boyutu var. Diplomatik ve bölge ülkeleriyle görüşmeler var. Önümüzdeki hafta yoğun bir şekilde böyle geçecek. Dış seyahatler ve toplantılar var. Hepsiyle yoğun irtibatlarımız var. Bunun içinde Kuzey Irak da dahil. İçeride ise demokrasi şemsiyesinin genişlemesi. Biz bunun için paket falan düşünmüyoruz, 7 yıl önce başlattığımız sürecin bir devamı olarak düşünüyoruz. Bu süreç devam ediyor. Bu, yeni bir ivme.”

Atalay’ın sözleri, sermaye devletinin Kürt hareketini etkisizleştirip tasfiyeyi hedefleyen çizgisini teyit etmektedir. Atalay, açık şekilde “açılım”ın reformlar boyutunda “ani” gelişmeler olmayacağını söylerken, Kürt hareketinin askeri olarak etkisizleştirilmesi yönünde önümüzdeki günlerde kritik anlaşmaların imzalanacağını belirtmiş olmaktadır.

Tüm bunların üstüne Irak hükümetinde yer alan Kürdistan İttifak Bloku üyesi parlamenter Yusuf Ahmed, Türkiye ile İran’ın PKK ve PJAK’a karşı Irak’la gizli bir anlaşma imzaladığını ileri sürdü. Yusuf Ahmed, bu anlaşmayla Türkiye ve İran’ın Güney Kürdistan’da sınır ötesi operasyon düzenleyeceklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Türkiye’nin önündeki terörü tamamen yok etmenin tam zamanıdır. Bunun uluslararası ve bölgesel şartları oluşmuştur” sözlerini de aynı çerçevede değerlendirmek gerekir. Tüm bunlar, “açılım” adı altında sömürgeci sermaye devletinin öncelikli olarak PKK’nin etkisizleştirilmesini hedeflediğini göstermektedir.

Tayyip Erdoğan’ın mektubuna karşılık veren CHP lideri Deniz Baykal da “Çok önemli tutarsızlıklar, çelişkiler, belirsizlikler içeren, tehlikeli tuzaklar barındıran ‘açılım politikası’nda” birlikte olmayacaklarını bildirdi. “Önce PKK silah bıraksın” çizgisini sürdüren Baykal, devletin imha, inkar ve tasfiyeye dayalı politikasında ısrarcı olduklarını dile getirmektedir.

Düzen güçlerinin Kürt sorununa yaklaşımı farklı yollardan da olsa aynı noktaya çıkmaktadır. Görünürde başını AKP hükümetinin çektiği “açılım” aslında değişen ölçülerde ve düzeylerde ordu dahil temel yönetici güç odakları tarafından da desteklenen bir devlet politikasıdır. Hepsi de “kırmızı çizgileri”ni ilan etmiş bulunmaktadırlar, Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini reddedmektedirler. Sermaye devletinin “açılımı”nın Kürt halkının taleplerini en geri noktada tutarak bir “çözüme bağlamayı” hedeflediği apaçıktır.

Öte yandan PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, geçtiğimiz günlerde ANF’de yayımlanan söyleşisinde ABD ve AB’nin PKK’nin tasfiyesine destek verdiğini, tezkerenin amacının PKK’nin tasfiye edilmesi olduğunu belirterek, “Ya teslim olursunuz, benim yeni devreye soktuğum politikayı kabul edersiniz ya da askeri saldırılarla sizleri ezer geçerim tehdidi yapılmaktadır” dedi. Yine PKK yöneticilerinden Murat Karayılan, Ekim ayı içinde DTP’ye dönük kapsamlı bir operasyon yapılacağını ileri sürerek, “İleriki süreçte kapsamlı bir operasyon yapacaklarını şimdiden kamuoyuna duyuruyorum. Yasal demokratik zeminde mücadele yürüten daha başka Kürt siyasetçiler gözaltına alınacak ve bu, basında yoğun işlenecektir. Bu tür uygulamalarla süreç tırmandırılacaktır” dedi.

Kuşkusuz ki Bayık ve Karayılan’ın bu sözleri, PKK’nin Güney Kürdistan’daki kamplarına yönelik sınır ötesi harekat beklentisini yansıtmaktadır. Doğal olarak Kürt hareketi, bu kapsamlı saldırının Türkiye içindeki Kürtler’in büyük ölçüde hareketsizleştirilmesi girişiminin ardından geleceğini hesaplamaktadır.

Bir kez daha anlaşılmaktadır ki, sömürgeci sermaye devletinin ABD patentli “Kürt açılımı” politikası, Kürt hareketini etkisizleştirip tasfiye etmek ve kendi “kırmızı çizgileri” içinde Kürt halkını denetim altına almaktır. Açıktır ki, “Kürt açılımı” politikası, gelinen yerde Kürt halkına yönelik yıllardır süren kirli savaşın ufak tefek rötuşlarla bir uzantısı ve onun özel bir evresinden ibarettir. Yapılmak istenen kırıntı düzeyindeki bazı kültürel hakları kabul ederek Kürt halkını yatıştırma planından ibarettir. Sermaye devletinin bu “açılımının” Kürt halkının taleplerini en geri noktada tutarak Kürt sorununu değil, Kürt hareketini çözmeyi hedeflediği apaçıktır.

Kürt halkına gerekli olan özgürlük, eşitlik ve bu temelde gönüllü birliktir. Onun gerçek ihtiyacı, devletle ve kurulu düzenle değil; Türkiye’nin işçi ve emekçileriyle birleşmek ve bütünleşmektir. Ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerini boğmakta kararlı olduğunu her vesile ile kanıtlayan sermaye devletine karşı birlikte, omuz omuza savaşmaktır. Kalıcı bir çözümün biricik yolu budur.