21 Ocak 2011
Sayı: SİKB 2011/03

 Kızıl Bayrak'tan
Artan sokak hareketliliği ve imkanlar
“Torba Yasa’’ya geçit vermeyelim!
Sosyal diyalog masalı ve sendikal rant hesapları
PTT işçileri mücadeleyi büyütüyor.
Birleşik Metal’den
grev kararlılığı
Metal işçileri greve
hazırlanıyor..
Sa-ba direnişi üzerine
DESA işçileri:
“Hakkımızı alana kadar
direneceğiz!”
Cıngıllıoğlu’nda sigorta
hakkı kazanımı
KESK Olağanüstü Genel Kurulu üzerine
Diktatör devrildi,
sıra diktatörlükte!
“Diktatör devrildi,
diktatörlük yerinde duruyor”
Kürt halkı ‘özgürlük’ için alanlarda!
Katledilişinin 4. yılında Hrant Dink anıldı.
Alevi hareketi toplumsal muhalefetle buluşmalır!....
Gençlikten
Avrupa’da bir “utanç duvarı” yükseliyor
Güvencesizler buluştu!
Kapitalizm ve kadına
yönelik şiddet.
İşçi sınıfının şanlı
Tariş direnişi 31. yılında!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sa-ba direnişi üzerine…

Sınıf hareketinde her gün yeni mevzi direnişler başgösteriyor. Sa-ba direnişi de bunlardan biri.

Sa-ba işçileri patronun günde 16 saat çalıştırmasına, hakaretlerine ve düşük ücretlere karşı bundan yaklaşık 2 ay önce sendikal çalışma başlattılar. Önce yaşadıkları sorunlara karşı duyarlı olanlarla bir araya geldiler ve artık bir şeylerin yapılması ve bu koşulların değiştirilmesi gerektiğine karar verdiler. Yola çıkan bir avuç işçiydi, ancak onlar yoğun sömürünün karşısında ilk kıvılcımı çaktılar. İlk önce akşamları iş çıkışında kendileri gibi çalışan işçilerin servislerden inerken köşe başlarında yollarını gözlüyorlardı. Her gün birkaç işçinin yolunu kesip dertlerini anlatıyorlardı. Ancak daha yolun başındaydılar ve önlerine çıkacak engebeleri gün ve gün yaşayarak göreceklerdi.

Öyle ki durumun farkına varan Sa-ba patronu işçileri fabrikada birer birer odasına çekip “bu işlere bulaşmayın” diye uyarıyordu, ancak artık bu yola çıkılmıştı ve geri dönmek olmazdı. Patron da saldırılarını bir kademe ileri taşıdı. İlk önce 18 Aralık 2010’da 4 işçinin işine son verdi. Ayrıca her gün 3 veya 4 kişiyi atacağını, elinde 60 kişilik bir listenin olduğunu ve sendikayı hiçbir şekilde fabrikaya sokmayacağını belirtiyordu.

Sa-ba işçileri 20 Aralık günü kapı önünde direnişlerine başladılar. Patron ise buna karşılık tehditler savurdu. İşçilerin yaptıklarının yasal olmadığını ve işbaşı yapmalarını söyledi. Sa-ba işçilerinin yanıtı ise netti: 4 işçi için 95 işçi üretimi bırakarak kapı önüne çıktılar. Patron ise karşı bir hamle yaparak kapı önündeki bütün işçileri 25/2. maddeye dayanarak (kıdemsiz ve ihbarsız) işten çıkarttı.

Bunun üzerine işçiler de Sa-ba fabrikasının önünde önlükleri ve flamalarıyla bekleyişe koyuldular. Artık mücadeleyi bırakmayacaklarını ve bütün işçiler alınana kadar direnişe devam edeceklerini haykırıyorlardı.

İşçilerin büyük bölümü ilk kez böyle bir direniş yaşıyordu ve çoğu deneyimsizdi. Kavga içinde sınıf mücadelesini öğreneceklerdi. Üç dört işçi dışında böyle bir mücadele okulundan geçmemişlerdi. Direniş ilk günleri dolduruyordu ve dışarıda kapı önünde yaklaşık 100 işçi bulunmaktaydı. Ancak yürüyecekleri yolda kendilerine öncülük edebilecek bir komiteye ihtiyaçları vardı.

Sa-ba’da komite üzerine…

Sa-ba’da yaklaşık 10 işçiden oluşan bir ana komite ile 7 kişiden oluşan bir alt komite vardı. Ancak bu komitede yer alan işçiler direnişe önderlik edebilecek bir kapasiteye henüz sahip değillerdi. Mücadeleyi göğüsleyebilecek ve yön verebilecek bir bakıştan yoksundular. Ancak bir yere kadar da isabetli kararlarla direnişe yön vermeyi başardılar.

İlk önce kaçak işçileri içeri sokmama kararı aldılar ve uygulamaya soktular. Bir grup işçi  servisleri durdurmak ve hiçbir şekilde içeri sokmamak için barikat kurdu. Ancak işçiler burada polisin ne işe yaradığını ve kimin yanında olduğunu göreceklerdi. İçeri girmeye çalışan işçilere gerekli yanıtı tam olarak vermeseler de bu fabrikaya rahat rahat girip çalışamayacaklarını kaçak işçilere gösterdiler. Sendika yönetiminin gerici müdahalesi işte burada başladı. Yönetim bir daha servislerin önünün kesilmemesini işçilere iletti.

Komite bir yandan da içeride çalışmaya devam eden Sa-ba işçilerinin evlerini ziyaret etme kararı aldı. Diğer yandan ise sendikaya direnişlerinin farklı alanlara taşınması ve ses getirecek eylemlerin yapılması konusunda taleplerde bulundu. Organizede bulunan fabrikalara bildiri dağıtılması, direnişte olan işçilere ziyarete gidilmesi gibi konularda sendika yönetimiyle belli gerginlikler de yaşadılar. Ancak bu önerileri kabul görmedi.

İşte bu noktada yapmaları gereken kendi inisiyatifleriyle direnişlerinin kaderlerini belirlemek ve sendika bürokratlarını aşabilmekti. Direniş komitesinin gerçek işlevi de buydu aslında. Komite tabana dayanmalı, mücadeleyi yürütürken önünde bir programı olabilmeli, inisiyatifi kendi elinde bulundurmalı, karar hakkına sahip olabilmeliydi. Bu zayıflık direnişin sonraki seyrini esastan belirlemiştir.    

Sendikal ihanet devrede

Petrol-İş Kartal Şubesi yönetimi direnişin ilk gününden itibaren Sa-ba işçisine önüne çıkabilecek zorluklar konusunda bilinçlendirmemiştir. Mücadeleyi planlı ve sistemli yürütecek bir yönetim başarısı da gösterememiştir. Örneğin toplu iş bırakma kararından önce farklı eylem biçimleriyle yola çıkılabilirdi. Yapılmamıştır.

Ayrıca Sa-ba patronu ilk hamlesini yaptığında sendika yönetimi, hiçbir şekilde bu süreci göğüsleyebilecek adımları atmamıştır. Buna rağmen işçiler 18 gün boyunca kararlılıkla direnirken, bu kez de sendika yönetimi direnişi bitirme yoluna gitmiştir.

Bununla birlikte süreç boyunca işçileri pasifleştiren bir tutum izlemiştir. Sanki sadece oturularak direniş kazanılacakmış gibi, slogan atılmasına dahi zaman zaman engel olmuştur. Patronla yapılan görüşmeleri bahane ederek direnişi adım adım sönümlendirmeye çalışmıştır vb.  

Sendikayla patronun ilk görüşmesi 30 Aralık 2010 tarihinde olmuştur. Daha bu ilk görüşmede sendika yönetimi yelkenleri indirmiştir. İlk görüşmedeki son derece geri teklifi işçilere kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu teklif 65 işçinin işe alınması ve geri kalan işçilerin ise tazminatlarının verilmesinden ibarettir. Sendika yönetimi de, “Biz bu mücadeleyi daha nasıl da geliştiririz de, bütün işçiyi içeri sokarız” tartışmasından ziyade bu geri teklifi işçiye nasıl kabul ettiririz derdine düşmüştür.

Sendika bu görüşmeden sonra rengini tümden belli etmiştir. Fakat işçiler bu noktada sorun kökten çözülene kadar direnme yönünde kararlı bir görüntü sergiliyorlardı.

Sendika yönetimi bu kararlılığı kırmak için, karamsarlık tabloları çizmeye başladı. Öyle ki, ilk toplantıda “arkadaşlar ne karar alırsak bu süreci beraber götüreceğiz, dışarıda kaldığınız süreçte gerekirse bütün ekonomik ihtiyaçlarınızı da karşılarız, ne olursa olsun arkanızdayız, yeter ki siz sendikadan vazgeçmeyin” diyenler bu aşamada, “bizler sizin her şeyinizi karşılayamayız” söylemlerine başvurdular.

Belirtmek gerekir ki sendika yönetiminin direniş boyunca herhangi bir programı olmamıştır. Örneğin işçiyi eğiten, direniş alanını bir okula çeviren hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Sabah işçiyi servislerle getiren, ardından kendi haline bırakan bir tutum izlemiştir. Direnişi dışarıya dönük canlı ve kitlesel eylemlerle hareketlendirecek eylem takvimi oluşturmamıştır. Organize içerisindeki yürüyüşler bile işçinin zorlamasıyla gerçekleştirilmiştir. İşçiler “Kaçak servisleri sokmayalım” dediğinde “arkadaşlar biz grevde değiliz böyle bir yasal hakkımız yoktur” diyerek fiili meşru mücadele yollarını tıkamışlardır. İşçi “sürecimizle ilgili bildiri çıkarıp dağıtalım” dediğinde “bunların zamanı var arkadaşlar” diyerek oyalama yoluna gitmişlerdir. İşçi her öneri sunduğunda “patronla görüşmelerimiz var” diyerek yan çizmişlerdir.

Lafa geldiğinde biz buraya İstanbul’u dökeriz diyenler direniş alanına temsilcileri getirmekle yetinmişlerdir. Bu kadarı sendika yönetiminin direniş karşısındaki politikasını ortaya koymak için yeter de artar bile.

Demokrasi kılıfı altında kararsızlık aşıladılar

Sendika yönetimi süreç boyunca sendikal demokrasiyi gerektiği yerde ve zamanda işletmezken, önderlik görevlerinden yan çizmenin zamanı geldiğinde ise demokrasicilik oynamaktan kaçınmamıştır. Örneğin direnişin bitirildiği aşamada yaşananlar oldukça aydınlatıcıdır. Genel Başkan Mustafa Öztaşkın patronlar görüşmenin ardından yaptığı şu konuşma durumu tüm yalınlığıyla ortaya koyuyor. Taşkın işçilere şöyle hitap ediyordu: “Arkadaşlar işverenin teklifi 65 işçiyi almak ve gerisinin ise haklarını vermeyi kabul ediyor. Arkadaşlar bu teklifi size sormaya geldim sizlerin fikirleri nedir? Direnişe devam edersek bu direniş bir veya iki sene sürebilir veya mahkeme yoluna da gideriz. Ancak mahkemeyi de kazanamayabiliriz patronun teklifi konusunda ne düşünüyorsunuz?”

Mücadeleyi yeni öğrenmeye başlayan işçi üzerinde bu sözler nasıl bir etki bırakır? İşte meselenin asıl düğüm noktası burasıdır. İşçileri geri çeken, mücadelenin ateşini söndüren sendikal ihanetin hükmünü icra ettiği noktadır burası. Bu konuşmanın ardından afallayan işçiler, büyük bir demoralizasyon yaşayıp kafa karışıklığına düştüler.

Sendika yönetimi de bu noktadan sonra da ihaneti icra etmeyi sürdürdü. İşçiler nezdinde oluşan kararsızlığı ve yalpalamaları büyüterek, her defasında da sendikal demokrasi oyunu oynayarak sonuca gitti. 

Sendikal bürokrasinin tahammülsüzlüğü….

Sendikal bürokrasi direnişe destek vermeye gelen her siyasal harekete ve kuruma dönük, özelinde ise BDSP’ye müthiş bir şekilde saldırganlık göstermiştir. Kimi zaman işçilere “bunların amaçları farklı” diyerek polisvari söylemlere sarılmıştır. Ancak bu söylem çoğu zaman işçiler nezdinde karşılık bulmamıştır.

Direniş bitirilmeden bir gün önce ortaya çıkan bir olay üzerinden ise işçileri bize karşı taraflaştırmak istemişlerdir ve kısmi olarak da bunda başarılı olmuşlardır. Sendikal bürokrasi işçilere onları karşılamayın, ayağa kalkmayın, alkışlamayın diye bizleri kirli ayak oyunlarıyla işçilerden yalıtmak istemişlerdir, ancak bu oyunları boşa çıkarılmıştır.

Ancak bürokratların yanmaları boşuna değil, çünkü direnişe müdahale eden, ayak oyunlarını bozan, direnişin işçilerin inisiyatifinde olması gerektiğini belirtenlerin kimler olabileceğini tahmin etmekte doğal olarak güçlük çekmiyorlardı.                 

Sınıf devrimcilerinin tutumu… 

Sınıf devrimcileri bu süreç zarfında direnişteki işçileri döne döne uyarmışlardır ve işletilmesi gereken süreç konusundaki fikirlerini paylaşmışlardır. İşçiler ve komiteyle her bir araya gelişlerinde sağlam ve tabana dayanan bir komite oluşturmalarının ve var olan komitenin daha işlevli bir hale getirilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdir. İzlenmesi gereken hat konusunda bir kafa açıklığı yaratmaya çalışmışlardır.

Kendi adımıza en büyük eksikliğimiz, var olan komitenin bileşeninden öte bütün işçilerin direnişi sürdürebilecek unsurlardan oluşan bir komite kuramamamız oldu.

İşçilere önerdiğimiz çoğu fikir komite ve çoğu işçi tarafından sendikaya iletilmiş, ancak sendika yönetimi kabul etmemiştir. Özellikle önerdiğimiz kaçak servislerin hiçbir şekilde içeri sokulmaması fikri ilk dönem bir canlılık ve şevkle sahiplenilmiştir. Ancak yine bu süreci göğüsleyecek bir komitenin olmaması meseleyi sekteye uğratmış, tersinden ise sendikanın ipleri eline almasına neden olmuştur. Direnişin dış ayağının örülmesi bir eylemlilik sürecinin başlatılması, direnişi anlatan farklı materyallerin çıkarılıp sanayide dağıtılması gibi önerilerin de sendikacılar tarafından önüne geçilmiş ve gereksiz görülmüştür. Direnişin Türk-İş tarafından sahiplenilmesi yönünde çaba gösterilmesi ve fabrikanın iş yaptığı firmalar önünde eylemler yapılması gibi öneriler yine sendikacılar tarafından görmezden gelinmiştir.

Sonuç olarak…

Sonuç olarak yaşanan tabloya baktığımızda ortada çok büyük kazanımlar yoktur. Kazanım olarak görebileceğimiz tek şey sendikanın patron tarafından tanınması, diğer yandan ise işçilerin haklarını ortadan kaldıran işkanununun 25/2 maddesiyle ilgili kararın kaldırılmasıdır.

Diğer taraftan bir direniş üzerinden değerlendirme yaparken onun kazanımlarını, farklı direnişlerle karşılaştırarak değerlendirmek yanlış olur. Çünkü her direnişin bir örgütlenme süreci ve başlangıç koşulları vardır. Sa-ba işçileri 4 işçi arkadaşları ve sendikal örgütlülüklerine saldırı üzere kapı önüne çıkmışlardı. Buradan bakıldığında ise direniş hala da yapılacak çok şey olmasına rağmen bu hedefine ulaşamadan sonuçlandırılmıştır. Dolayısıyla bu ölçüde de Sa-ba direnişinin kazandığını söylemek mümkün değildir.

Direnişin elbette her şeye rağmen büyük kazanımları vardır. Vernikçiler Organize gibi örgütsüzlüğün kural olduğu bir yere sendikanın girmiş olması bir kazanımdır. Ama belirtmek gerekir ki bu kazanım dahi ancak mücadeleyle korunabilir. Sendika yönetimleri bu icazetçi çizgilerini sürdürdükleri ve işçiler de onları aşamadıkları bir durumda Sa-ba’da sendikal örgütlülük ortadan kaldırılacaktır. Böylelikle de Vernikçiler’de atılan bu adım patronların ve sendika yönetiminin elbirliğiyle ezilmiş olacaktır.

Tuzla BDSP

 

 

 

 

BERICAP’ta dayanışma büyüyor...

Gebze’de kurulu BERICAP fabrikasında sendikasızlaştırma saldırısına direnen işçilerin bekleyişi sürüyor. İşten atma saldırısına karşı 24 Aralık 2010 tarihinde başlattıkları direnişlerini fabrika çevresinde gerçekleştirdikleri yürüyüşlerle sürdüren Petrol-İş üyesi işçiler, direnişi kırmak amacıyla fabrikaya sokulan taşeron işçilerini ve patronun baskılarını protesto ediyorlar. İşçiler direnişleri süresince patron-polis baskılarına da maruz kalıyorlar. BERICAP patronu, direnişin başlamasının ardından fabrika çevresine yerleştirdiği kameralar ve dinleme cihazları ile işçileri sindirmeye çabalıyor. Telefonla aradığı işçileri “işe dönün” diyerek ikna etmeye çalışan sürdüren patron tehditler savurmaktan da geri durmuyor.


Birleşik Metal’den dayanışma

Birleşik Metal-İş Sendikası Başkanlar Kurulu 12 Ocak günü direnişçi işçilere dayanışma ziyaretinde bulundu. Sendikanın Genel Merkez ve şube yöneticilerinin yanısıra Gebze Şubesi’nin örgütlü olduğu birçok fabrikadan işyeri temsilcisinin de katıldığı dayanışma ziyareti, canlı ve coşkulu bir atmosferde gerçekleşti.

Direniş alanına gelen Birleşik Metal üye ve yönetcilerini, Petrol-İş Gebze Şube Başkanı Süleyman Akyüz, şubenin örgütlü olduğu fabrikaların işyeri temsilcileri ve BERICAP işçileri karşıladı.

Burada konuşan Birleşik Metal Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu işçilere ve sendikal örgütlenmeye yönelik kapsamlı saldırıların artarak devam ettiğini hatırlatarak kavganın emek-sermaye çelişkisi devam ettiği müddetçe bitmeyeceğini vurguladı.

BERICAP işçilerine seslenerek “Konfederasyonunuz nerede? Sizleri ne kadar destekliyor? Siz ne kadar onları sorguluyorsunuz?” sorularını yönelten Serdaroğlu, direniş alanlarının birer okul olduğunu, işverenlerin saldırılarına karşı ortak mücadele verilmesi gerektiğini ifade etti.

Birleşik Metal’in direniş alanından ayrılmasının ardından işçiler kortej oluşturarak fabrika etrafında coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdiler.


Patron ablukası

BERICAP patronu, 17 Ocak Pazartesi günü işçilerin soğuğa karşı korunmak amacı ile kurdukları çadırı emrindeki kolluk güçlerinin baskısıyla söktürerek direnişe yönelik tahammülsüzlüğünü bir kez daha gösterdi.

Çadırın kurulmasına yönelik baskıları “Soğuktan ölmeyiz, biz bu yoldan dönmeyiz!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganları ile yanıtlayan işçiler ayrıca fabrika girişi önüne dizdikleri taburelere oturarak tepkilerini dile getirdiler.

Daha önceleri sadece fabrika sınırları etrafında yürüyüş gerçekleştiren işçiler yürüyüşlerinde mesafeyi uzatarak, direniş sloganlarını Osmangazi İstasyon Caddesi ve irili ufaklı fabrika ve atölyelerin kurulu bulunduğu Sanayi Caddesi’ne taşıdılar. İşçilerin yürüyüşü, çevre fabrikalarda çalışan işçiler tarafından alkışlarla selamlandı. Direnişlerini sürdüren Konveyör işçilerinin de dövizleriyle katıldıkları yürüyüşe BDSP ve UİD-DER de destek verdi.

Ayrıca 15 Ocak Cumartesi günü Petrol-İş Sendikası Adana, Batman, Bandırma, Balıkesir, Bursa, Gebze, İzmir ve Aliağa şube başkanları ile Çelik-İş Sendikası Gebze Şube Temsilciler Kurulu Meclisi direnişçi işçilere destek ziyaretinde bulundular.

Kızıl Bayrak / Gebze