21 Ocak 2011
Sayı: SİKB 2011/03

 Kızıl Bayrak'tan
Artan sokak hareketliliği ve imkanlar
“Torba Yasa’’ya geçit vermeyelim!
Sosyal diyalog masalı ve sendikal rant hesapları
PTT işçileri mücadeleyi büyütüyor.
Birleşik Metal’den
grev kararlılığı
Metal işçileri greve
hazırlanıyor..
Sa-ba direnişi üzerine
DESA işçileri:
“Hakkımızı alana kadar
direneceğiz!”
Cıngıllıoğlu’nda sigorta
hakkı kazanımı
KESK Olağanüstü Genel Kurulu üzerine
Diktatör devrildi,
sıra diktatörlükte!
“Diktatör devrildi,
diktatörlük yerinde duruyor”
Kürt halkı ‘özgürlük’ için alanlarda!
Katledilişinin 4. yılında Hrant Dink anıldı.
Alevi hareketi toplumsal muhalefetle buluşmalır!....
Gençlikten
Avrupa’da bir “utanç duvarı” yükseliyor
Güvencesizler buluştu!
Kapitalizm ve kadına
yönelik şiddet.
İşçi sınıfının şanlı
Tariş direnişi 31. yılında!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tunus’ta halk ayaklanması…

Diktatör devrildi, sıra diktatörlükte!

Çalışma hakkı elinden alınan üniversite mezunu işsiz genç Muhammed Buazizi’nin kendini yakarak rejimi protesto etmesiyle başlayan eylemler kısa sürede Tunus’un dört bir yanına yayıldı. Devlet terörü ile eylemleri bastırabileceğini sanan kokuşmuş zorba rejimin efendileri, sonlarını hızlandırmak dışında bir şey yapamadılar.

80’e yakın eylemciyi katletmesine, yüzlercesini yaralanmasına rağmen polis, sokakları işgal eden ve günden güne militanlaşan halk hareketi karşısında acze düştü. “Özel polis ordusu” ayaklanma karşısında yetersiz kalınca, Fransa-İtalya işbirlikçisi diktatör Zeynel Abidin Bin Ali, orduyu da halkın üzerine salmak istedi. Ancak hareketin meşruluğu, kitleselliği ve militanlığı orduda da etkisini hissettirdiği için, askerler halka karşı savaşma emrini yerine getirmedi.

Halk ayaklanması karşısında kurşun işe yaramayınca, tavizler vermeye, ekonomik-demokratik taleplerin karşılanacağını vaat etmeye başlayan Bin Ali, postunu kurtarmayı başaramadı. 23 yıllık diktatör, halk hareketi karşısında ancak bir ay dayanabildi. İşkence ve katliamların merkezi olan İçişleri Bakanlığı’ndan sonra başkanlık sarayına da yönelen halk, diktatörü kaçmak zorunda bıraktı. Fransa’daki efendileri onu kabul etmeyi göze alamayınca, devrik diktatör Bin Ali, Suudi Arabistan’ın ortaçağ kalıntısı Amerikancı rejimine sığınmak zorunda kaldı.

Korku duvarlarının yıkıldığı yerde zorbalığın hükmü yoktur!

Öncekiler bir yana, sadece Bin Ali ile suç ortakları 23 yıldan beri Tunus’ta iktidar dümenini ellerinde tutuyorlardı. Bu, işkence, zorbalık ve cinayetlerle özdeşleşmiş bir devlet, yolsuzluğa batmış, mafyalaşmış gerici bir rejimdi.

İşte Tunus halkı, emperyalist güçler tarafından da desteklenen, IMF ve Dünya Bankası’nın “örnek ülke”si ilan edilen bu diktatörlüğün ağır baskıları altındaydı. Gerici rejim, işçi sınıfı ile diğer emekçileri tam olarak sindirmeyi başaramamış olsa da, son olaya kadar toplumsal hareketi kontrol edebilmişti. Rejimin dört hafta gibi kısa bir sürede yıkılması, devlet zoruyla toplumsal hareketi denetim altına almanın, diktatörlerin alçaltıcı bir çöküşten kurtulmalarına yetmediğini tüm dünyaya göstermiş bulunuyor.

Ayaklanmanın fitilini ateşleyen eylemde, 26 yaşında bir gencin kendini feda etmiş olması, diktatörlüğün baskısı altındaki halkın kısa sürede korku duvarlarını yerle bir etmesini kolaylaştırdı. Ölüm korkusunu yenen genç militan kitleler, zorbalığı hükümsüz kıldı. Diktatörlüğün bekçi köpekleri, ayaklanan halk karşısında aciz birer tetikçi konumuna düştüler. Böylece, 10.5 milyon nüfuslu bir ülkede 200 bin kişilik “özel polis ordusu” ile korunan diktatörlük dört hafta içinde yıkıldı.

“Özgürleşen ve özgürleştiren genç kuşaklar”

Tunus halkı şu an dünyanın en politize, en hareketli halkı durumundadır. Bir ay öncesine kadar zorba bir rejimin egemenliği altında olan bu halk, şu anda dünyanın en “özgür” halklarından biri konumundadır. Bu özgürlüğü direnerek ve bedel ödeyerek kazanmıştır.

El Cezire televizyonunda ayaklanmayı değerlendiren Tunuslu ilerici bir aydın, tarihi önemdeki bu durumu, “özgürleşen ve özgürleştiren genç kuşakların eseri” olarak tanımlıyor.

Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 55’inin 25 yaşın altında olduğu, ayaklanmanın lokomotifini oluşturan gençlerin rejim tarafından işsizlik, yoksulluk ve geleceksizliğe mahkum edildiği, cesurca ve kararlılıkla direnen bu gençlerin sermayenin, diktatörlüğün ve uluslararası tekellerin sembollerine saldırdıkları göz önüne alındığında, Tunuslu aydının saptaması daha iyi anlaşılır.

Kapitalizmin geleceksizliğe mahkum ettiği genç kuşaklar, sokakları işgal ederek korkuyu yenip özgürleştiler. Ölümü göğüsleyerek yaşlı kuşakları ve Tunus’u diktatörlükten kurtardılar. Başta Arap halkları olmak üzere dünya halklarına, diktatörlüklerin ancak halk ayaklanmasıyla yıkılabileceğini ispatladılar.

Gericiler halkın zaferine çamur atma telaşındalar

Diktatörlüğü yıkan ayaklanmanın, uzun yıllara yayılan neo-liberal saldırılar ile 2008’de patlak veren kapitalizmin küresel krizinin geleceksizliğe mahkum ettiği genç kuşaklarla diğer emekçilerin eseri olduğu ortada iken, bazı gerici güçler bunu “renkli devrimler” kategorisine yerleştirmeye çalışıyorlar.

ABD ve Fransa’nın ayaklanmayı desteklediğini iddia eden gerici takımı, Tunus halkının tarihi önemdeki bu zaferine gölge düşürmeye çalışıyorlar. Oysa Zeynel Abidin Bin Ali diktatörlüğü ABD, Fransa ve diğer AB devletleri ile işbirliği içindeydi. Tunus düne kadar, emperyalist güçler ile uluslararası sermayenin ekonomik tetikçisi olan IMF ve Dünya Bankası’nın “örnek ülkesi” idi.

Örneğin18 Aralık’ta, yani diktatörlüğün yıkılmasından haftalar önce, IMF’nin “sosyalist” parti kökenli Fransız Başkanı Dominique Strauss-Kahn, Tunus’a yaptığı ziyaret sırasında Ben Ali’yi “başarıları”ndan dolayı kutlamış, diktatörün uyguladığı ekonomi politikasının gelişmekte olan çok sayıda ülke için en iyi model olduğunu vaaz etmişti.

Vurgulamak gerekiyor ki, emperyalistler Bin Ali rejiminin onlarca eylemciyi katletmesini izlemekle yetinmiş, Fransa ise göstericilere biraz daha hoşgörü gösterilmesi gerektiğini söylemişti.

Diktatör kovulduktan sonra kurulacağı ilan edilen “ulusal birlik hükümeti”nin emperyalistler tarafından desteklenmesi de şaşırtıcı değildir. Zira ilan edildiğinde, başbakan ile yedi bakanı kovulan diktatörün suç ortaklarından oluşuyordu. Eylemlere devam eden halkın meşru görmediği, dahası ilan edildiği şekilde kurulmasını da engellediği bu hükümeti desteklemenin halk ayaklanmasını desteklemekle bir alakası yoktur.

Gerici güçlerin “renkli devrim” safsatasını uydurmaları, birtakım komplo teorileri ortaya atmaları, tam da ezilen halkların ayaklanmasından duydukları korkudan kaynaklanıyor. Diktatörü kovan ayaklanmanın bir Arap ülkesinde gerçekleşmiş olması korkularını daha da arttırıyor. Zira baskıcı rejimle yönetilen bir Arap ülkesinde halk ayaklanarak diktatörü kovuyorsa, başka halkların da aynısını yapmaları mümkündür. Ne de olsa kapitalist emperyalist sistem neoliberal saldırıyı küresel çapta icra ediyor. Tunus’ta olduğu gibi her yerde işçiler, emekçiler ve gençler bu saldırının hedefindedirler.

Arap dünyasında bir ilk!

Tunus’taki ayaklanma henüz sonuçlanmış olmasa da, Arap halklarının hafızasına şimdiden “Tunus Halk Devrimi” olarak yerleşmiş bulunuyor. İlerici aydınlar, siyaset bilimcileri ve sokaktaki halklar bu konuda mutabık görünüyorlar.

Korkularıyla sessizliğe gömülen gerici Arap rejimlerinin şefleri de aynı fikirde olmalılar. Kovulan diktatör Zeynel Abidin Bin Ali’nin akıbetine bakarak kendi geleceklerini görüyorlar. Nitekim Mısır’ın Şarm el Şeyh kasabasında toplanan Arap Birliği Devlet Başkanları, “gençlere yardım fonu” oluşturduklarını ve bu fona 4 milyar dolar aktaracaklarını ilan etmiş bulunuyorlar. Bazı Arap ülkeleri ise temel gıda maddelerinin fiyatlarında indirime giderek, olası patlamaların önünü almaya çalışıyorlar. Bu arada uzmanlarını Tunus’ta yaşananları araştırmakla görevlendiren Arap rejimlerinin şefleri, olası bir halk ayaklanmasını bastırmanın yollarını da arıyorlar.

Tunus’ta gelişen süreci heyecanla karşılayan Arap halkları ise, özgürleşmenin Tunus halkının yolundan gitmekle mümkün olabileceğini görmüş bulunuyorlar. Diğer gerici rejimlerin şeflerini asıl korkutan da halklarda oluşmaya başlayan bu bilinçtir.

Vurgulamak gerekiyor ki, diktatörlüğün birçok kurumu henüz dağıtılmamış olsa da (Tunus halkı diktatörlüğün tüm kurumlarıyla tasfiye edilmesi talepleriyle halen sokaklarda), şu kesindir; ayaklanan Tunus halkı büyük bir zafer kazanmıştır. İlk kez bir Arap ülkesinde ayaklanan halk, diktatörlüğü devirmiştir. Bu zafer Arap halkları için olduğu kadar, tüm ezilen halklar için de esin kaynağı olacaktır.

Arap halklarının ezici çoğunluğu Tunus halkıyla aynı kaderi paylaşıyor. Neoliberal saldırıların bilinen sonuçları olan işsizlik, yoksulluk, sefillik, geleceksizlik gibi belaları baskıcı rejimler tamamlıyor. Dolayısıyla rejimin efendilerinin korkması şaşırtıcı değil.

Her ülkenin nesnel koşulları, mücadele gelenekleri farklı olsa da, Arap halklarının neoliberal saldırılara, işsizlik, yoksulluk, sefalet ve zorbalığa karşı direnişe geçmelerinin nesnel koşulları mevcuttur. Bunun farkında olan egemenler de karşı tedbirler almak için şimdiden alarma geçmiş bulunuyorlar.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yeni bir dönemin kapıları açıldı

Diktatörlüğü yıkan Tunus’taki ayaklanmanın diğer ülkelere de sıçrayıp sıçramayacağı etrafında başlayan tartışmalar devam ediyor. Tunus ve Cezayir’in ardından Mısır ve Yemen gibi ülkelerde de işsiz gençlerin kendini yakma eylemlerine girişmesi, tartışmaları körüklüyor.

Tunus’ta yaşananların “domino etkisi” yaratarak diğer Arap rejimlerinin de yıkılmasına yol açacağı söylemi abartılı olsa da, Arap dünyasında yeni bir dönemin başladığından kuşku duymamak gerekir.

Kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı etkisinin daha sert yaşanması, baskıcı rejimlerin yolsuzluklara batmış olması, emperyalist güçlerin bu ülkeleri kurtarmak için milyar dolarlar akıtmayacak olması, Arap dünyasında sınıf çatışmalarının sertleşmesini kaçınılmaz kılıyor. Şimdiden işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, servet-sefalet kutuplaşması, rejimlerin baskıcı ve yolsuzluğa batmış olduğuna dair tartışmalar Arap halklarının gündemine girmiş bulunuyor.

Tablo böyle iken, Tunus halkının diktatörü devirmiş olması bu coğrafyada yeni bir dönemi başlatmıştır. Zira bu örnek birleşmenin, birbirine güvenmenin, korkuyu yenmenin, zorba bir rejimi devirmenin mümkün olduğunun çarpıcı bir kanıtı olmuştur. Ancak Latin Amerika’da görülebilen bu olayın, zaten Hugo Chavez’e hayran olan Arap halklarında yankısı büyük olacaktır.

Halkın zaferini bozguna uğratma çabaları

Bin Ali rejiminin kalıntıları ile diğer düzen partileri, “ulusal birlik hükümeti” kurduklarını ilan ederek ayaklamanın önünü kesmeye çalıştılar. Ekonomik, sosyal, siyasal alanlarda büyük reformlar vaat eden söz konusu hükümet, ayaklanan halkın taleplerini karşılayacağını iddia etti. Bu plana göre rejim, belli tavizler vererek yoluna kaldığı yerden devam edecekti.

Ancak durumun farkında olan gençler, işçi ve emekçiler, Tunus İşçileri Komünist Partisi (TİKP) ile bazı siyasal güçler, bu oyunu iki günde boşa düşürdüler.

Diktatörlüğün suç ortaklarının tümünün tasfiye edilmesini talep eden Tunus halkı, çalışma ve onurlu yaşam koşullarının sağlanmasını, demokratik hak ve özgürlüklerin tanınmasını, diktatörlüğü yıkan halkın taleplerini gerçekleştirecek bir hükümetin kurulmasını talep ediyor.

Eylemlere devam eden halk, sınırlı tavizlerle ayaklanmayı geçiştirme manevrasını boşa düşürdü. Nitekim, Bin Ali’nin suç ortağı Muhammed Gannuşi’yi başbakan ilan eden “ulusal birlik hükümeti”ne katılmayı kabul eden Tunus Genel İşçiler Birliği ile bazı partiler, halen sokaklarda olan halkın baskısı sonucu geri adım atmak zorunda kaldılar.

Mahalle komitelerinde örgütlenen halkın iradesinden korkan Bin Ali rejiminin kalıntıları ile bazı düzen partileri, ilk adımda başarısız olsalar da geçici bir hükümet kurma çalışmalarını sürdürüyorlar.

Ayaklanma sürecinde belirgin inisiyatifi olan devrimci bir partinin olmaması, düzen güçlerinin işini kolaylaştıran en önemli etmendir. Buna karşın diktatörlüğü yıkmış bir halkı bir takım haklar vaat ederek kandırmak da artık olası değil. Sokakları terk etmeyen halkın diktatörlük kalıntısı güçlerin tasfiyesi konusunda gösterdiği ısrar da bunun göstergesi.

Hareketin temel ihtiyacı devrimci öncü partidir!

Kendiliğinden bir halk hareketi olarak patlak veren, ekonomik-demokratik hak talepleriyle başlayan, buna rağmen dört hafta içinde zorba bir rejimi yıkacak noktaya sıçrayan hareket, yazık ki halihazırda öncü devrimci bir partiden yoksun görünüyor. Bu temel eksiklik, sistemi yıkacak devrimci bir programdan da yoksun olmak anlamına geliyor.

Hareketin bu zayıflığı, hem eski rejimin kalıntılarını hem diğer düzen partilerini hem de emperyalist güçleri rahatlatıyor. Eğer hareket devrimci bir partinin inisiyatifine geçmiş olsaydı, olaylar başka bir biçimde seyrederdi. Tunus’taki düzen güçleri ile emperyalistler belirgin bir saldırganlık içine girerlerdi.

TİKP’nin ayaklanmanın patlak vermesinden sonra belli bir rol oynadığı, “ulusal birlik hükümeti” oyununa karşı aktif bir mücadele yürütmeye devam ettiği, yanısıra siyasi polisin dağıtılması, katliam yapanların yargılanması, kurucu meclisin kurulması, işçi ve emekçilerin taleplerini temel alan yeni anayasanın hazırlanması gibi talepleri yükselttiği, partinin temsilcileri tarafından ifade ediliyor.

Ancak TİKP, verili koşullarda, ayaklanan halka önderlik edip sürecin inisiyatifini ele alabilecek gibi görünmüyor. Bu da öncü devrimci parti ihtiyacının halen yakıcılığını koruduğuna işaret ediyor.

Tunus’ta halk hareketinin bu temelli zaafına rağmen halk halen sokakları terk etmiş değil. Mücadele devam ediyor. Tunus’ta iktidar ve irade mücadelesinin devam ettiği, her an yeni gelişmelerin yaşanabileceği bir süreç işlemektedir. Çıkış yolu arayışında olan hareket, ileri çıkma potansiyelleri de taşımaktadır.