01 Mart 2013
Sayı: KB 2013/09

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı heyetinin ardından
Almanya Başbakanı Merkel’in Türkiye ziyareti
Türk Metal’in arsızlık “Vardiya”sı
Kamu TİS’leri yaklaşırken
Berfo Ana 105 yaşında hayatını kaybetti
İnkar, asimilasyon ve imha saldırıları
Polis copu, gaz bombası, işkenceler,
yargısız infazlar
Büro emekçileri
hakları için grevdeydi
Kamu emekçileri
kurultayda buluştu!
Suçları sendika yönetimine girmeye çalışmak!
İşçi ve emekçi eylemlerinden
Kartal Belediyesi işçileri kazandı
Kurultay çağrısı büyüyor

Önderlik, örgüt ve
kadro sorunları

Devrimci Kadın Kurultayı Sonuç Bildirgesi
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri - 3
Manisa’da 8 Mart etkinliği
Suriye’de yıkıcı savaştan çıkış arayışları
Militan kitle hareketinde güçlenme eğilimi
Gerici cepheden
savaşı Lübnan’a taşıma girişimleri
Burjuvazi kriz karşısında çözümsüzdür!
Devrimci baharı kazanmak için ileri
Doğaya ve yaşama sahip çıkalım!
Gerçeği derinliklerinde,
ölümü yüzeyinde bir tarih
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Militan kitle hareketinde güçlenme eğilimi…

Filistin halkı direniyor!

Arafat Ceradat’ın, işgalci İsrail ordusu tarafından gözaltına alındıktan altı gün sonra katledilmesi, Filistin halkının biriken öfkesinin patlamasına vesile oldu. Tutsaklarla dayanışma eylemleri devam ederken, İsrail istihbaratının ağır işkencelerine maruz kalan Ceradat’ın ölüm haberinin duyulması, gösterilerin daha yaygın, daha kitlesel, daha militan bir hal almasını tetikledi. Batı Şeria’da başlayan eylemler, Gazze Şeridi’ne de sıçradı. Birçok kentte işgalci İsrail askerleriyle çatışan Filistinliler’in öfkesi, yakında dinecek gibi görünmüyor.

Zindanlar, ırkçı-siyonist rejimin aynasıdır

Bir rejim hakkında fikir edinmenin en kestirme yollarından biri, hapishanelerinin aynasından yansıyan suretine bakmaktır. İsrail zindanları da, ırkçı-siyonizmin, tüm çirkinliğiyle yansıdığı aynalardan biridir. Burada ırkçılığın, zorbalığın, keyfiyetin, küstahlığın sınırı yok. Zira bu devlet ne kural ne yasa ne uluslararası anlaşma tanır. Hal böyleyken, ABD başta olmak üzere emperyalist güçler tarafından himaye edilmesi, İsrail’in, Filistin halkına karşı pervasızlıkta sınır tanımayan politikalar icra etmesini kolaylaştırıyor.

 “Ortadoğu’nun demokrasi vahası” diye pazarlanan İsrail, işkencenin kağıt üstünde bile yasaklanmadığı “demokratik” bir devlettir. Keyfi bir şekilde tutuklanan Filistinlilere işkence yapmak, İsrail yasalarına göre bir “hak”tır. Dolayısıyla İsrail askeri, polisi, istihbaratçısı duruma göre işkence de yapar, cinayette işler. Ancak bu suçlardan dolayı yargılanmak bir yana, siyonist rejim tarafından “kahraman” muamelesi görür. Tıpkı sokakta cinayet işleyen, işkencecilikte nam salan polislerin Türk devleti tarafından terfi ettirilerek ödüllendirilmesi gibi…

Filistinli tutsakların açlık grevinde olduğu, Filistin halkının zindan direnişiyle dayanışma eylemleri gerçekleştirdiği bir dönemde Ceradat’ın işkenceyle katledilmesi, İsrail devletinin fütursuzluğunun vardığı boyutu gösteriyor. Gerçi cinayet makinesi gibi çalışan İsrail kolluk kuvvetlerinin Filistin halkına karşı işledikleri suçların haddi hesabı bulunmuyor. Buna rağmen Ceradat’ın katledilmesi, İsrail zindanlardaki vahşetin uluslararası kamuoyunun gündemine girmesine vesile olabilir.

Filistinli tutsaklarla ilgilenen örgütler tarafından yapılan açıklamaya göre İsrail zindanlarında, halen 4750’den fazla tutsak bulunuyor. 4500 tutsağın açlık grevi devam ediyor. 107 tutsak 20 yıldan beri zindanlarda bulunuyor. 160 kişi “idari tutuklu”, yani bir mahkeme kararı olmadan tutuklanmıştır. Kronik hastalığı olan onlarca tutsak var. Tutsaklar arasında çocuklar, kadınlar, eski bakanlar, milletvekilleri ve Ahmet Saadet, Mervan Barguti gibi örgüt liderleri bulunuyor.

Zindanlar ve gözaltı merkezleri, Filistin’in direnişçi kişiliğini hedef alan birer üs olarak kullanılıyor. İşkencecilerin yanı sıra uzmanlar, doktorlar, psikologlar da bu organizasyonun bir parçasıdırlar. Bu üsler, Filistinli tutsaklar şahsında –Naziler’in yöntemleri de kullanılarak- insanlığa karşı ağır suçların işlendiği yerlerdir.

Siyonist rejimde 3. İntifada korkusu…

İsrail devleti, Filistin halkına karşı izlediği ırkçı-faşist icraatları aralıksız sürdüren bir organizasyondur. Filistinliler’in topraklarını gasp etmek, evlerini yıkmak, keyfi bir şekilde tutuklamak, çocukları, gençleri katletmek vb. Ancak siyonizmin varlık gerekçesi sayılan bu icraatların büyük bir öfke birikimine yol açtığını en iyi bilenler, İsrail devletinin şefleridir. On yıllara yayılan silahlı direniş, patlak veren birinci ve ikinci intifadalar, öfke patlamalarının dışavurumlarıdır. Siyonist rejimin en büyük açmazlarından biri, bastırılamayan direniş geleneğinin karşısındaki aczidir.

Filistin halkı varlığını sürdürme ve bağımsız devletini kurma umudunu diri tutmak için hayatın her alanında sürekli bir direniş halindedir. Bununla birlikte intifadalar, direnişin bir üst boyuta sıçramasına tekabül ediyor. Bundan dolayı son haftalarda Filistin sokaklarına taşan öfke, 3. İntifada tartışmalarını da gündeme getirdi.

Farklı araç ve yöntemlerle işgal/kuşatma altındaki Filistin halkının nabzını tutmaya çalışan siyonist rejimin akıl hocaları, İsrail devletinin şeflerini, 3. İntifada olasılığı konusunda uyarmaya başladılar. Çok sayıda Filistin kentinde sokaklara çıkan, çoğunluğu genç ve çocuklardan oluşan kitlelerin işgalci askerlere taş atması, İsrail askerlerinin ise gaz bombaları, plastik mermi (kimi zaman gerçek mermi) ile saldırması, bu eylemlerin ise her gün tekrarlanması, intifada görüntülerinin oluşmasını sağlıyor.

Olayları izleyen rejimin akıl hocaları ve İsrail medyasındaki bazı yorumcular, 3. İntifada tehlikesinin ciddi olduğu konusunda, siyonist şefleri döne döne uyarıyorlar. Tel Aviv’deki şefleri saran tedirginlik, zorbalıkta sınır tanımayan ırkçı-faşist rejimin, Filistin halkının direnme iradesi karşındaki aczinin yeni bir örneğinin oluşturuyor.   

Direnenlere gaz bombası, Abbas yönetimine “havuç”…

İsrail askerleri, gösterilere har zamanki gibi kudurganca saldırıyorlar. Ama aynı anda, siyonist şefler, Mahmut Abbas yönetimine, gösterileri durdurması için çağırı yapıyorlar. İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu, siyonist zorbalığın neden olduğu öfkenin kontrolünü, Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nin lideri Mahmud Abbas’a yıkmaya çalışıyor.

Filistin Yönetimi’nden böyle bir rol talep etmek, küstahlığın dik alasıdır. Abbas’la görüşmek için heyet gönderen İsrail başbakanı, “kitle hareketini durdurursan, İsrail, Ocak ayının vergi gelirlerinden size düşen payı öder.” Mesajı gönderdi. Bir ay önce zaten ödenmesi gereken vergi gelirlerini, Abbas’ın önüne “havuç” niyetine sunmaya kalkışan siyonist şefler hem Filistin Yönetimi’yle hem lideri Abbas’la adeta alay ediyorlar.

Ekonomik alanda yaşadığı ciddi sıkışıklığa rağmen, Filistin Yönetimi’nin hareketi durdurma girişiminde bulunması kolay değil. Zira siyonist rejim her alanda saldırmaya devam ederken, halka “akıllı oturun” diye vaaz vermek kolay değil. Deneyimlerle sabit olduğu üzere, gelişim sürecine giren kitle hareketi, önüne çıkan engelleri aşarak ilerler. Bu hareketin önüne dikilmek Mahmud Abbas’ın da yönetiminin de prestijini sarsmaktan başka bir işe yaramaz.  

Halkın öfkesi Hamas ve El Fetih’e de yönelebilir

Batı Şeria’daki yönetimi kontrol eden El Fetih ile Gazze Şeridi’nde etkin olan Hamas, Filistin’de yeni bir kitle hareketinin genişlemesini istemezler. Zaten İsrail kuşatması altında bulunan Filistin topraklarını parçalayan Hamas-El Fetih ikilisi, halkın sorunlarından çok kendi bölgelerini kontrol altında tutma derdindeler. Halktan gelen basınca rağmen, birleşme yönünde somut adım atmayan bu iki hareketin önderleri, iş nutuk atmaya geldiğinde, birlik için her şeyi yaptıklarını iddia ederler.

İsrail saldırıları devam ederken, Hamas-El Fetih ikilisinin birleşme konusunda sergiledikleri tutarsızlığın, halkın belli bir kesiminde bu hareketlere karşı güvensizlik oluşturduğunu, Filistinli gazeteciler dile getiriyor. Bu gözlemler, kitle hareketinin yeni bir intifada boyutuna sıçraması durumunda, iki hareketi de sarsan sonuçlar yaratabileceğine işaret ediyor. 

Hamas’la El Fetih birbirinden farklı hareketlerdir. Ancak bu hareketlerin ikisi de Filistin direnişinin gelişimi önünde engele dönüşmüş durumda. Siyasal İslamcı Hamas, bölgenin gerici devletlerine yaklaşırken, laik çizgide duran El Fetih ise, yıllardır çözüm umudunu Washington’a bağlamış durumdadır. Bu halleriyle ne Hamas ne El Fetih Filistin direnişini birleştiren bir önderlik vasfı taşıyor. Filistin halkının direnişinin zafere doğru yol alması ise, ancak Hamas-El Fetih ikilisini aşan, birleştirici bir devrimci önderlikle mümkün olabilir.

Hamas-El Fetih ikilisinin halen Filistin’deki en güçlü siyasal hareketler oldukları göz önüne alınırsa, devrimci bir hareketin öne çıkıp direnişçi güçleri tek çatı altında toplaması, elbette kolay değil. Ama intifada gibi tarihsel önemi olan kitlesel kalkışmalar, aşılması zor olan sorunların üstesinden gelmenin koşullarını da yaratır.