01 Mart 2013
Sayı: KB 2013/09

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı heyetinin ardından
Almanya Başbakanı Merkel’in Türkiye ziyareti
Türk Metal’in arsızlık “Vardiya”sı
Kamu TİS’leri yaklaşırken
Berfo Ana 105 yaşında hayatını kaybetti
İnkar, asimilasyon ve imha saldırıları
Polis copu, gaz bombası, işkenceler,
yargısız infazlar
Büro emekçileri
hakları için grevdeydi
Kamu emekçileri
kurultayda buluştu!
Suçları sendika yönetimine girmeye çalışmak!
İşçi ve emekçi eylemlerinden
Kartal Belediyesi işçileri kazandı
Kurultay çağrısı büyüyor

Önderlik, örgüt ve
kadro sorunları

Devrimci Kadın Kurultayı Sonuç Bildirgesi
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri - 3
Manisa’da 8 Mart etkinliği
Suriye’de yıkıcı savaştan çıkış arayışları
Militan kitle hareketinde güçlenme eğilimi
Gerici cepheden
savaşı Lübnan’a taşıma girişimleri
Burjuvazi kriz karşısında çözümsüzdür!
Devrimci baharı kazanmak için ileri
Doğaya ve yaşama sahip çıkalım!
Gerçeği derinliklerinde,
ölümü yüzeyinde bir tarih
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya Başbakanı Merkel’in Türkiye ziyareti...

Emperyalistler
Türkiye’yi boş bırakmıyor!

 

Günümüz dünyası, büyük emperyalist devletlerin hammadde, yeni pazar ve yatırım arayışları nedeniyle şiddetli mücadelelerin sahnesidir. Bu sahnede, emperyalizmin egemenlik alanları için birbirleriyle girdikleri rekabet örnekleri ya da bloklaşmalar olurken, egemenlik uğruna verilen savaşların ve militarizmin tırmandırıldığına tanık olmaktayız. Emperyalizmin iktisadi krizlerinin giderek yıkıcı hale geldiği günümüz koşullarında ise, sömürü ve saldırganlık daha da artmakta ve emekçi halklar yıkıma uğratılmaktadır.

Dünya ölçeğinde ABD emperyalizminin dünya halklarının yıkımındaki kirli sicili bilinmektedir. Bir o kadar kirli sicile sahip bir diğer emperyalist devletse Almanya’dır. 

Alman emperyalizmi İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında yenilginin faturasını ABD’nin gölgesinde kalarak ödemişti. Ancak sonrasında kendini toparlama sürecine girmiş ve  Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla dünyanın yeniden paylaşımında -pay kapma savaşındaki ABD’den bağımsız olmasa da- kirli yerini almıştır. Alman emperyalizmi Balkanlar’dan Afrika’ya, Ortadoğu’ya ve Kafkaslar’a kadar pek çok alana uzanmış, AB içindeki etkin konumuyla da yayılmacı saldırganlığını artırmıştır.

Son dönemlerde ise burjuvazisinin isteği üzerine Alman dış politikası, Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından ifade edildiği üzere şöyle belirlenmiştir: “Hammadde sorununu sadece Ekonomi Bakanlığı’nın bir sorunu olmaktan çıkarıp değişik alanlara yayacağız. (...) Dış politikamızı yeniden düzenleyerek hammadde politikasına stratejik ağırlık vereceğiz. Bundan böyle hammadde politikası, ekonomik kalkınma yardımı, çevre politikası ve genel ikili ilişkilerin bir parçası olacak.”

Bunun askeri alanın içinde olduğunu söylemeye gerek yok. “NATO Doktrini” kapsamında Almanya, ordusunun asıl görevini, “değişen siyesi dengeler ve ekonomik ortam” nedeniyle artık ülke savunması değil, “Almanya’nın ulusal çıkarlarını tehlikeye sokacak bütün tehdit unsurlarına karşı mücadele” etmek olarak açıklamaktadır. Ordunun görevleri arasında “enerji yollarının açık ve güvenlik içinde tutulması” dahil olduğu gibi, “batı değerlerine karşı gelişen tehditlere karşı mücadelede yer almak” da içindedir. Almanya’nın, dünyanın değişik bölgelerinde 15 bine yakın asker bulundurduğu, bunları yedekleyen, lojistik destek sunanlar dahil edildiğinde 60 binden fazla askerinin “savaş hali” içinde olduğu belirtiliyor.

Geçtiğimiz yıl ise, Alman ordusunun kendini yeniden yapılandırma sürecine girdiği Savunma Bakanı Thomas de Maiziere tarafından şöyle ifade edilmişti: “Tamamen değişen güvenlik politikaları karşısında ordunun yenilenmesi artık bir zorunluluk; yeni bir yön belirlemek, güvenlik politikalarının değişen dünya ile bağ kurabilmesi için bir gerekliliktir.”

Muhalefete rağmen Alman Parlamentosu’nda kabul edilen yasal düzenlemenin 2019 yılına kadar hayata geçirilmesi planlanırken, Alman ordusunun farklı görevlerini de öğrenmiş oluyoruz. Savunma bakanı ordunun “farklı görev senaryolarına hazırlıklı olmaları gerektiğini” belirterek, “dünyanın başka yerlerindeki krizlerle mücadelede görev alma ihtimali daha fazla” demesi güncel planda yaşananlarla düşünüldüğünde çok şey anlatıyor.
Gerek küresel gerekse Ortadoğu özelinde görüldüğü gibi emperyalist politikaların askeri ve diplomatik müdahalelerle dünya halklarına kan kusturduğu bir dönemden geçiyoruz. Özelikle Ortadoğu’ ya yeniden biçim verme projelerinin ve Suriye’ye yapılan emperyalist müdahalenin sonuçları tüm yıkıcılığıyla gözler önündedir. Bu tablo içinde emperyalizme kölece bağımlılık ilişkisi çerçevesinde Türkiye’nin de özel bir yeri bulunmaktadır. Sırtını başta ABD olmak üzere emperyalizme dayamış işbirlikçi Türk sermaye sınıfı ve devletinin emperyalist devletlerle girdikleri kirli ilişkiler ortadadır. Geçtiğimiz haftada Alman ve Hollanda savunma bakanları ile Alman Başbakanı Angela Merkel’ in Türkiye ziyareti de bu sömürü ve kölelik ilişkileri çerçevesinde anlamını bulmaktadır.

Emperyalizme hizmette yola devam!

Almanya Başbakanı Merkel, askeri ve ekonomik alanda faaliyet yürüten 15 kişilik patronlar heyetiyle birlikte Türkiye’ye gelmiştir. Diğer üst düzey görüşmelerinin yanı sıra TÜSİAD ile Alman Sanayiciler Birliği (BDI) tarafından kurulan “Türk-Alman CEO Forumu’nda Merkel ve Başbakan Erdoğan’ın buluşması dikkat çekicidir. Belirtmek gerekir ki, Türkiye Almanya için iyi bir pazar alanıdır. 2012 yılında Türkiye’de yatırım yapmış 5 binden fazla Alman firması Türkiye’de faaliyet gösterirken, bu sayının yılsonunda 5 bin 500’ü aşması bekleniyor.

Alman patronlarının yatırımlarının 7 milyar Euro olduğu ifade edilirken, bu haliyle Alman sermayesi Türkiye’de en büyük yabancı sermaye konumundadır. Türkiye’nin Alman otomobil devi Volkswagen başta olmak üzere büyük Alman firmalarını Türkiye’de kalıcı yatırım yapmaya ikna etmeye çalıştığı söylenirken, bu ziyaretin asıl hedefinin, iki ülke arasında 30 milyar Euro dolayında seyreden ticaret hacminin 2013’te 40 milyar olarak yükseltmek olduğu ifade edilmektedir.

Merkel-Erdoğan görüşmelerinde, Suriye politikasından Kürt sorununa, AB üyeliğinden özelde enerji alanında yeni ihalelere, silah satışından İran’ın nükleer programına ve Türkiye-İsrail ilişkilerine kadar bir dizi konu görüşülmüştür.

Merkel gezisine Kahramanmaraş’a yerleştirilen Patriot füzelerini kullanmak üzere görevlendirilen 320 Alman askerini ziyaret ederek başladı. Burjuva basın bu ziyareti bu askerlere “moral” ziyareti olarak sundu. Gerçek şu ki, bu bir anlamda savaş hazırlıklarının denetlenmesi ziyaretidir. Bilindiği gibi, söylenenin aksine Patriotlar Türkiye’yi korumak için değil, NATO’nun Suriye’ye emperyalist müdahalesi için getirilmiştir ve bu füzelerin esas misyonu ABD ve NATO üslerini korumaktır. Bu vesileyle NATO füzeleri ve askerleri Türkiye’ye yerleşmiş, Türkiye, doğrudan Ortadoğu’ya yönelik ABD ve AB emperyalistlerinin bölgedeki en önemli üssü ve dayanağı durumuna gelmiştir. 

Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalede ABD dışında, başta Almanya olmak üzere NATO üyesi Avrupalı devletlerin bölgedeki gerici Arap rejimleriyle birlikte hareket ettikleri ve ÖSO içindeki silahlı çeteleri askeri, mali, istihbarat ve diğer açılardan destekledikleri biliniyor. Hatta Adana’daki İncirlik Üssü üzerinden Alman ajanlarının Suriye’den bilgi topladığı, Esad karşıtlarıyla bağlantı kurduğu ve benzeri bir hizmeti Suriye önlerine konuşlanan, modern teknolojiyle donatılmış Alman deniz kuvvetlerine ait bir askeri geminin yaptığı haberleri çıkmış, bunun üzerine Almanya Savunma Bakanlığı açıklama yapmıştı. Almanya Savunma Bakanlığı açıklamasında, emperyalist çıkarları gereği Doğu Akdeniz’de yıllardır bir Alman savaş gemisinin faaliyet gösterdiğini ve uzun yıllardır istihbarat çalışmaları yaptığını söylemekte bir sakınca bile görmemişti.

Emperyalistlerin Ortadoğu’ya yönelik kirli hesaplaşmalarının aktif taşeronu olarak Türkiye, bilindiği gibi, “kraldan çok kralcı” gibi davranmaktadır. Emperyalist efendilerin Türkiye’ye gelmesi Türkiye’ye biçilen görevlerin hatırlatılması ve denetleme amacından öte bir şey ifade etmemektedir. Basında özellikle bu ziyaret çarpıtılarak sanki bağımlılık ilişkisi yokmuşçasına, “ikili ilişkilerin” geliştirilmesi gibi sunulsa da gerçekler bambaşkadır.
Türkiye emperyalizme her alandan bağımlı bir ülkedir. Bundan dolayı emperyalizme köleliğe her alanda son verilmesi, emperyalistlere tanınan her türden ayrıcalıkların kaldırılması, açık-gizli tüm kölelik anlaşmalarının iptali, emperyalist askeri üs ve tesislere el konulması, NATO’yla ve IMF-DB gibi kurumlarla ilişkilerin kesilmesi gibi taleplerle mücadelenin yükseltilmesi büyük önemdedir. Sınıfın devrimci programında yer alan bu temel talepler yanında güncel planda, Ortadoğu’da ve özelde Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleye ve saldırganlığa karşı talepler birlikte yükseltilmelidir.